Enkazdan Geri Dönüşüm mü, Kentsel Dönüşüm mü?
Diyorlar ki, binanızı depreme dayanıklı mı diye teste tabi tutsunlar diye yetkili kuruluşlara başvurduğunuzda, eğer bina testi geçemezse üç ay içinde binanın boşaltılarak yıkılması gerekiyormuş. 6306 sayılı kanun ve bu kanunun uygulama yönetmeliğinde detayları yazıyor aslında, ama şöyle bir göz atayım dedim, pek içinden çıkamadım.
Diyorlar ki, binanızı depreme dayanıklı mı diye teste tabi tutsunlar diye yetkili kuruluşlara başvurduğunuzda, eğer bina testi geçemezse üç ay içinde binanın boşaltılarak yıkılması gerekiyormuş.
6306 sayılı kanun ve bu kanunun uygulama yönetmeliğinde detayları yazıyor aslında, ama şöyle bir göz atayım dedim, pek içinden çıkamadım.
Neyse, bu yüzden insanlar binalarında test yapılmasını istemiyorlarmış.
Hem binalarının değeri düşeceğinden korkuyorlarmış hem de en geç üç ay içinde binayı boşaltmak zorunda kalacaklarından, içine düşecekleri zorluklardan çekiniyorlarmış.
Aslında ben pek anlamıyorum.
Deprem risk raporundan bahsediyoruz, mesela böyle bir raporu İstanbul büyükşehir belediyesi ücretsiz olarak yapıyor.
İnsanlar ölmekten korkmuyorlar mı?
Eğer gerçekten depremde yerle bir olacak bir binada oturuyorlarsa, oturdukları bina belki de bir depremde kendileri için mezar olacak.
Bunun farkında değil mi insanlar?
Ben olsam deprem risk raporu alırdım evim için.
Tam olarak koşullarını bilmiyorum, ama devletin binanızın tekrar yapılması süresinde başka bir yerde kirada kalmak zorunda olduğunuzdan dolayı belli bir kira desteği var ve sanırım yeni binanın yapım bedeli için düşük faizli kredi desteği vermesi de kanunen öngörülmüş durumda.
Devlet tümden size bedelsiz olarak yeni bir bina yapmayı garanti etmiyor tabii ki, ama belli bir destek veriyor anladığım kadarıyla.
Tabii bu şartlar dahilinde insanlar kurulu düzenlerinin bozulması ve olası başka sorunlar sebebiyle kentsel dönüşüme katılmakta tereddüt ediyorlar deniyor.
Dediğim gibi nedense insanların olası bir depremde hayatlarını kaybedebilecek olmaları akıllarına gelmiyor demek ki.
Gelse de, hani derler ya, benim başıma gelmez rahatlığı var belki de bir çoğunda.
Toplum olarak kendimizi kandırmayı seviyoruz herhalde.
Ancak kentsel değil de, rantsal dönüşüm yapmak niyetinde olan müteahhitler için uygun olan semtlerde, insanlar devlet desteği ile değil de, müteahhidin sunduğu uygun koşullar ile binalarının yeniden yapılmasına razı oluyorlar. Belki de devlet desteğini de alıyorlardır bu gibi semtlerde.
Böyle lüks semtlerde bazen ek ücret ödemeden bile dairesini yenileme şansına sahip olabiliyor kimileri. Artık semtine bağlı demek ki.
Bu rantsal dönüşüm peşinde olan müteahhitler de, eğer o semtte bir ya da iki kat daha yüksek bina yapılmasına izin varsa, ev sahiplerine genellikle çok uygun koşullar sunuyorlar.
Bazen çok düşük ek ücretler isteyerek yeni daire vermeye razı oluyorlar.
Bazen de ücret bile istemeyeler oluyor diye biliyorum. Çünkü yapılan ilave katlar sayesinde, bu ilave daireleri yüksek bedellere satarak inşaat bedelini rahatlıkla karşılayabiliyorlar. Üstüne de o inşaattan bekledikleri kârları da elde ediyorlar belki.
Şimdi durum bu olunca, doğal olarak sadece lüks semtlerde binalar kentsel dönüşüm adı altında yenilenebiliyor.
Aslında bu semtlerdeki binaların yenilenmelerinin sebebi bence kentsel değil, rantsal dönüşüm.
Dolayısıyla rantsal dönüşüm yapılması mümkün olmayan fakir semtlerdeki binalar, belki de özellikle İstanbul'da 99 İzmit depremi sonrasında, binalarda çatlaklar da oluşmuş olsa, yapılan kozmetik tamiratlarla idare edilerek, olası İstanbul depreminde tabut konutlar şeklinde bu binalar olduğu gibi duruyorlar anlaşılan.
Maraş depremine kadar, bu fakir semtlerdeki fakir insanlar, biraz da iktidarın beceriksizliklerinin sebep olduğu ekonomik sorunlar yüzünden, bu durumu kanıksamış şekilde, olası depremi düşünmeden yaşam mücadelesi veriyorlardı. Şimdi bir şey değişti mi bir muamma. Ama şimdi insanları belli bir korku sardığı da bir gerçek.
Hatta bu semtlerde kimileri belki de halen daha reyis de reyis diyerek, ama bir yandan da geçim derdi ile uğraşıp duruyorlar.
Belki de halen daha aralarında sadece aldıkları yardımlar ile yaşayabilenler vardır. Yani hem deprem açısından çok daha tehlikeli semtlerde oturuyorlar, hem de kentsel dönüşüm ile binalarını yenileyecek ekonomik güçleri yok.
Yani aslında bu insanlar nasıl bir risk altında yaşadıklarının farkında bile değiller belki, daha doğrusu düne kadar değillerdi! Belki şimdi farkına varmış olanlar da vardır aralarında.
Şimdi belediyeye bizim binamızda test yapın diye başvuranların sayısında müthiş bir patlama olduğundan bahsediliyor.
Bu başvuranlar arasında bahsettiğim fakir semtlerden olanlar var mıdır gerçekten bilmiyorum. Belki vardır, belki de yoktur. Keşke olsa. Benim tahminim daha çok lüks semtlerde oturanlar başvuruda bulunuyor olabilir.
Kim olursa olsun, kanunen belediye tarafından, ya da yetkili başka kuruluşlarca sıra gelip de binalarında test yapılanlar arasından, eğer gerçekten testi geçemeyen binalarda oturanlar varsa, bunlar üç ay içinde oturdukları binaları boşaltmak zorunda kalacaklar.
Bunu nasıl yapacaklar inanın bilmiyorum. Çünkü bence üç aylık süre çok kısa bir süre tüm bu yapılması gerekenleri yapabilmek için.
Binaları boşalttıktan sonra ardından devlet kira desteği sağlasa da belki uygun kredi de verse, bu kısa sürede bir müteahhit bulup binaları yeniden yaptırmak kolay olmayacaktır.
Zaten devletin vereceği kira desteğine oturacak bir yer de bulmak mümkün mü, bugünün ekonomik şartlarında hiç belli değil. Şimdiden kiraların yine fırladığına dair haberler var.
Bir yandan da eğer insanlar rantsal dönüşüm yapılamayacak semtlerde oturuyorlarsa, yeniden yapılacak binaların inşaat maliyetleri de zannetmiyorum ki daire sahipleri tarafından uygun şartlarda da alınıyor olsa, alınabilen krediler ile karşılanabilsin.
Özellikle İstanbul'da inşaat maliyetleri çok yükseldi. Her şeye her gün zam geliyor.
Durum bu olduğuna göre, peki bu durumda ne yapacağız?
Nasıl edip de özellikle İstanbul'da olası bir depreme dayanamayacak olan binaları yenileyeceğiz?
Sadece İstanbul değil, diğer riskli şehirleri ne yapacağız?
Kasabalar ne olacak?
Ya köyler?
Köyleri düşünen var mı mesela?
Kısacası durum hiç de iyi değil bence. Bu işleri büyük bir organizasyonla ve geniş çapta düşünerek halletmek gerekli. Bu ise yapması çok zor bir şey.
Galiba bizim asıl sorunumuz detaylarda boğulmak! O kadar karışık mevzuatlarımız var ki, içinden çıkılması mümkün değil.
Devlet yapsın!
Olur, devletin işi gücü yok, senin zamanında yaptığın derme çatma binayı yıkıp, sana cillop gibi güzel bir bina yapacak.
Yapar mı?
Devlet bu dönüşümü yapmaya kalksa bile, hem bu çapta bir dönüşüm yapmak için devletin finansal kaynakları yetmez, hem de devletin fiziki inşaat yapma gücü bu çapta bir dönüşüm için yeterli olmaz.
Ama devlet olan depremlerde onca masraf yaparak enkazları kaldırmak zorunda kalıyor. Demek ki zorunda kaldığında kaynak buluyor!
Depremde evleri yıkılanlar için de depreme dayanıklı konutlar yapmak zorunda kalıyor depremler sonrasında.
Depremler olmadan bu kaynağı yaratsın!
Üstelik depremlerde yiten onca can ve depremlerin yıllara sâri toplumsal travması da maddi bir bedelle bile ölçülemeyecek derecede hazin sonuçlar oluyor.
Yani niye devlet bir deprem olmadan, onca can yitmeden, kurulu düzen de bu derece bozulmadan kaynak üretip bu konuya bir çözüm bulmuyor?
Hatta belki de çok daha düşük maliyetlere kentsel dönüşümü halledebilir, niye önceliği bu konuya vermiyor?
Masrafları baştan belli bir plan dahilinde niye bu işin masrafını üstlenmiyor?
Bence üstlenmeli!
Evet, en azından belli bir kısmını devlet üstlenmeli!
Ama zaten kanun çıkartmış, ucuz kredi veriyor, kira yardımı da yapıyor! Daha ne yapsın?
Bence biraz daha maddi yükümlülük üstlensin!
Üstelik sırf bu amaç için deprem vergisi de toplarken.
Kentsel dönüşüm esnasında yıkılacak binaların bile belli bir enkaz bedeli olur. Betonundan demirine, çıkan her türlü molozu bir şekilde değerlendirmek de mümkün.
Mesela belli bir plan dahilinde binalar yenilenirse, bu molozların bedelleri de hesaba katılabilir. Molozlar bile bir miktar kaynak olarak kabul edilebilir.
Gelin kaynak bulunması açısından bir çare daha söyleyeyim.
Yeniden yapılacak binanın arsa değeri yüksek ise, devlet ev sahiplerine daha uygun şartlarda daha uzak semtlerden, belki de hazır daireler önererek, bu arsaya yapacağı yeni binadaki daireleri daha yüksek bedellere istekli olanlara satarak, mali açıdan da dönüşüm için bir kaynak yaratma şansına sahip olabilir.
Böylece hem kira desteği vermek durumunda da kalmaz, hem de biraz uzak da olsa, ev sahipleri sadece semt değiştirerek, daha uygun şartlarda yeni bir ev sahibi olabilirler. Üstelik bu durumda ayrıca masraf olmadığı için belli bir plan dahilinde yeni evlerinin bedellerini de ev sahiplerinden alma şansı olur devletin.
Eşyalarını da enkaz altında kalmadan yeni evlerine taşıyacaklarından, depremde oluşacak maddi kayıpların bir kısmından da kurtulmuş olurlar böylece. Yani bu bile deprem hezimetiyle karşılaştırılacak olursa bir avantajdır diyebilirim.
Yeni düzen ve yeni bir hayat.
Tebdili mekânda ferahlık vardır derler, belki de gerçekten bu şekilde mekân değiştirmede bir ferahlık vardır.
Yine gelin bir kaynak size, aslında kaynak değil de ekonomi desek daha doğru olur. Yeni yapılacak daireler belki de daha az metrekareye sahip olursa, maddi açıdan da daha uygun şartlarda inşaat yapmak mümkün olabilir.
Yani belki de yeni evleri biraz daha düşük metrekarede yapmakta da fayda olabilir.
Zaten bence çok geniş evlerde oturuyoruz.
Bu konu üzerine daha önce bir yazı yazmıştım. Rusya'daki evlerden bahsetmiştim o yazıda.
Düşük metrekare, şehir planlaması açısından da oldukça ekonomik sonuçlar verebiliyor.
Kısacası, devletin bu işin mali planını gayet detaylı olarak yapması ve bu işi ciddi boyutta ele alarak, devlet kaynaklarını olası deprem durumunda ortaya çıkacak büyük masrafları da dikkate alarak, bir kez daha hesaplaması ve ev sahiplerine daha uygun şartlarda seçenekler sunması gerekiyor düşüncesindeyim. Başka türlü bu iş halledilemeyecek!
Belki de bu olması gereken çözüm budur. Daha küçük daireler!
Bir de şu üç aylık binayı boşaltma koşulunu da bir daha gözden geçirmek gerekiyor sanırım.
Mevcut şartlar altında insanlar eğer kentsel dönüşümden çekiniyorlarsa, demek ki kentsel dönüşüme insanları ikna etmek için yeni birtakım öneriler geliştirmek zorundayız.
Aksi durumda milletçe depremlerde yıkılan binaların enkazlarının geri dönüşümü ile uğraşır dururuz.
Yüz milyon ton deniyor oluşan enkaza. Dile kolay, bu enkaz nasıl kaldırılacak? Nereye kaldırılacak? Erciyes Dağı kadar bir enkaz deniyor oluşan enkaza.
Üstelik onca can yitti. Ateş düştüğü yeri yakar derler, yakınlarını kaybetmiş olanların ne halde olduklarını tahayyül dahi edemiyorum.
Eğer bu duruma bir çare bulamazsak biz daha çoook "sesim geliyor mu?" diyerek enkaz altında sağ kalmış bir can daha var mı diye enkazlara seslenir dururuz.
Bilmiyorum siz nasıl hissediyorsunuz bu içine düştüğümüz felakette, ben halen daha şoktayım diyebilirim.
Başka fikri olan var mıdır bilmiyorum, düşünüp duruyorum nasıl bir çare buluruz diye. Bir yandan da içim acıyor halimize.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla