Kazakistan’da Perde Aralanırken
Ünlü İtalyan Tenor Enrico Caruso (1873-1921) ‘nun şarkı söylerken sesini ritmik bir biçimde yükselterek bir bardağı kırdığı rivayet olunur, duymuşsunuzdur. Kuşkusuz bu olayın bir bilimsel açıklaması da vardır. Nedir o?
Ünlü İtalyan Tenor Enrico Caruso (1873-1921) ‘nun şarkı söylerken sesini ritmik bir biçimde yükselterek bir bardağı kırdığı rivayet olunur, duymuşsunuzdur. Kuşkusuz bu olayın bir bilimsel açıklaması da vardır. Nedir o? Bu durum “rezonans” ya da “rezonatik olgu” ile ifade edilir, anımsadınız değil mi? Nasıl söyleyeyim, hani, hangi ses olursa olsun meydana getirdiği titreşimin kendisiyle uyumlu diğer titreşimleri başlatma süreci tipik bir rezonatik olgu olarak algılanır. Çok bilimsel oldu, değil mi? Benzer biçimde meydana gelen bu olayı şöyle de ifade edebilmek mümkündür. Belki de sizler opera sanatçılarının seslerini kullanarak bardak kırdığını filmlerde görmüş, uygun adımla tören yürüyüşü yapan askerlerin koca koca köprüleri salladığını da sosyal medyada yayımlanan videolardan izlemişsinizdir. Neden böyle bir giriş yapma gereğini duydum sevgili okurlar? Kazakistan’daki birbiri peşi sıra temadi eden olaylar zinciri ister istemez bana rezonatik olguyu anımsattı da ondan.
Gerçekten de öyle değil mi? Kazakistan’da "akaryakıta yapılan zamlara tepki" olarak başlayan toplumsal olaylar, tam bir rezonatik olgunun eseri olduğu sizlere de öyle gelmiyor mu? Efendim, iki yıldır devam eden omikron varyantına kadar gelmiş olan küresel salgın sonrası petrol zammı batıda, belki bizim gibi ülkelerde – pek kabul edilmez ama, toplumsal olaylara da pek yol açmaz- normal olarak telakki edilebilir, ama Kazakistan gibi zenginlikler ülkesinde olayların bu raddelere kadar gelişi pek de hayırlara sebep olmadığını bir yerlere not edelim. Nedendir ama, olayların bu kadar büyümesi pek anlaşılamaz, akılda bir soru devamlı olarak asılı kalır. Neden? Nedeni açık seçik ortada. Kazakistan’daki olayların sonu niçin alınamadı da Rus Ordusu Soğuk Savaş Savaş sırasında Doğu Avrupa ülkelerine müdahale ettiği gibi Kazakistan’a müdahale etmek zorunda kaldı? Hatta daha da ileri gidilerek bu durum yeni bir Rus tezgâhı mıdır? diyenimiz de olabilir. O zaman sormak lazım değil mi? RF’nın AB(D) ile NATO ile arasındaki Ukrayna gerginliği, Belarus göçmen krizi gibi konuları öteleyip Kazakistan'da güç gösterisinde bulunması ne anlama gelmektedir? Anlayabilen beri gelsin, öne çıksın demek daha doğru. Yoksa Rusya bir fırsatı mı kullandı ya da değerlendirdi? Kazakistan olayları NATO ’ya Karşı Avrasya’cı bit tutumun tezahürü müdür? Ne bileyim, batının yaptığı bir manipülasyonla beraber Rusya buna karşı Ukrayna’da değil de ‘Baykonur Uzay Üssü’nün bulunduğu Kazakistan’a hem AB(D) ye hem de ÇHC’ne karşı dişini göstererek müdahale etti? Neden Çin? ÇHC konusu Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in yetiştirilmesi ve son zamanlarda iyice belirginleşmeye başlayan duruşunun anlamlandırılmasından kaynaklanmaktadır. Sovyetler döneminde Moskova'da eğitim gören, orada yetişmiş olan şimdiki Cumhurbaşkanı Tokayev o dönemde Ruslar tarafından "Çin uzmanı" olarak yetiştirilmiştir. Dışişleri Bakanlığında meslek memuru olarak Çin Masasında çalışan Tokayev Pekin'de birkaç kez de görev yapmıştır. "Çin uzmanı" olarak Çin ile çok iyi geçinen Tokayev Cumhurbaşkanı olduktan sonra da ekonomik olarak petrolü en çok Kazakistan'dan alan ülke konumuyla Çin'e iyice yaklaşmıştır. RF ile karşılaştırıldığında son zamanlardaki açılımlarla ekonomik dengenin açıkça ÇHC’ine kaydığı da müşahede edilmektedir. Ancak burada bir şeyi hatırlatmakta yarar var, bu durumu da ilk önce Putin fark etmiştir. 10 Mart 2019 tarihinde Soçi’de yapılan ‘Valday 2019’ toplantısında Tokayev’in :
“Bazen nükleer silahlara sahip olmamak, diğer yandan ekonomisine daha fazla yatırımcı çekmek, dünyanın tüm devletleriyle iyi ilişkiler sürdürmek ve geliştirmek için Kazakistan'ın pratikte yaptığı gibi daha iyidir.” (1)
Değerlendirmesi üzerine RF Devlet Başkanı araya girerek:
“Saddam Hüseyin de aynen öyle düşünüyordu” (1) betimlemesini yapmış, yaklaşık üç yıl sonra da bu betimleme neredeyse birebir gerçekleşmiştir. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in gelecek için ortaya koymuş olduğu bu perspektif karşısında Putin’in araya girerek gülüşmelere neden olan bu betimlemesi bir çıplak gerçeğin altını çizilmesidir. “Saddam Hüseyin de öyle düşünüyordu ama bir anda yok olmuştur” demek istemiştir.
Putin görüldüğü gibi, iktidarı üstlendiği 2000 yılından bu yana karşılaştığı hemen her durumu istihbaratçı paradigmasıyla değerlendirmektedir. Bunun bir diğer çarpıcı anlamı ise üç sene öncesinden gelinebilecek durumu yeni seçilmiş Cumhurbaşkanına hatırlatmaktadır. O nedenle Kazakistan’ın yeni Devlet Başkanı Tokayev, ilk yurtdışı ziyaretini de Rusya’ya gerçekleştirmek zorunda kalmıştır.
Bu arada söyleyelim bir anlamda Davos’un alternatifi olan ‘Uluslararası Valday Düşünce Kulübü’ toplantıları RF ve onun dünyadaki rolü üzerinde uluslararası bir tartışma ve fikir alışverişi ortamı sağlamak amacıyla başını Rusya Haber ve Enformasyon Ajansı (Ria Novosti) nın başını çektiği Rus medya kurumları tarafından 2004'te kurulan bir düşünce kulübüdür. Bu kulübün toplantılarına daha çok eski Varşova Paktı üyeleri katılmaktadır.
Putin’in bu aba altından sopa göstermesinin birinci nedeni Nazarbayev tarafından giderayak Türkleşme ve Turan yolunda milliyetleşme olgusunun parametreleri olarak görülmelidir. Bunlardan birincisi 1940’tan beri birçok eski Sovyet ülkesi gibi Kiril alfabesini kullanmaya devam eden Kazakistan’ın, 2017'de Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in imzasıyla Latin alfabesine geçme kararı almasıdır. Hiç unutmayalım, Türk Cumhuriyetleri Bolşevizm pratiğinden gelmektedir. Bolşevizm ve Rus şovenizmi o kadar ileri boyutlardadır ki, hiçbir eski Sovyet ülkesinin Rus dilinden vaz geçmesine razı gelmemektedir ve Rusça sanki o devletin kurucu aktörlerinden biridir. Bu nedenle RF Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov: “Kazakistan’ın Latin alfabesine geçmesi ve Türk milliyetçiliğini desteklemesi sonucu ortaya çıkan bu vakalar, dar görüşlü milliyetçiliği geliştirmeyi ve Rusya’yla işbirliğini itibarsızlaştırmayı amaçlayan dış desteğin sonucu”dur, deme gereğini duymuştur.
Karar sonrası ‘Ulusal Alfabe Komisyonu’ kurularak, ülke çapında yeni alfabeye geçiş çalışmaları başlatılmıştır. O tarihten bu yana ülkede devlet binaları başta olmak üzere sokak, mağaza ve eczane adlarının Latin alfabesiyle Kazak Türkçesi ile yazılması yaygınlaşmıştır. Bardağı taşıran son damla ise 2021 yılı başlarında Kazakistan’ın 2023’ten itibaren kademeli olarak Kiril’den Latin alfabesine geçmesi kararı olmuştur. (2)
Ayaklanma başlayınca, Cumhurbaşkanı Tokayev Rusya, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Belarus ve Ermenistan’ın üye olduğu dönem başkanlığını Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın yaptığı "Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nü' yardıma çağırmış, Putin de üç başlık halinde RF’nın önerisini sıralamıştır.
"-Rusça yeniden resmi ikinci dil olsun,
- Rusya'ya askeri üs verilsin,
- Kazakistan'da yaşayan Rus azınlıklara özerklik tanınsın."
İkinci önemli konu ise coğrafi bütünlüğün kültürel bütünleşikliğe evrilme sürecidir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, giderayak “Güney Kazakistan Eyaleti”nin adının “Türkistan” olarak değiştirilmesi ve eyalet merkezinin “Türkistan” kentine yani “Yesi”ye taşınmasına ilişkin karara imza atmıştır. Yaşanılan coşkulu süreçte eyalet merkezi “Pir-i Türkistan” Hoca Ahmet Yesevi’nin kenti, türbesinin olduğu ‘Yesi’nin ismi nihayet “Pir-i Türkistan” ismiyle bütünleşmiştir. Malum ‘Arslan Bâb’ın soyunun oğlu yani Ahmet Yesevî’nin ilk halifesi Mansur Ata (ö. 594/1197-98) ile devam etmiştir. ‘Sayram’ da doğan ve anne babasını kaybeden Ahmed, ablası Gevher hatun tarafından yetiştirilmiş, küçük yaşta ‘Arslan Bab’ tarafından keşfedilmiştir. (3)
Daha sonra bir Oğuz kenti olan Yesi’ye göç etmiş, Yesi kentine izafeten Yesevi ünvanı da bundan dolayı verilmiştir. Unutmayalım, Yesrib’in ismi de hicretten, Hazreti Muhammet (SAV) tarafından biçimlendirilen İslam’ın ilk şehir devleti (city-state) Medine-yi Münevvere olmuştur.
Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in 29 yıllık öyle-böyle yönetiminden sonra yapış olduğu en hayırlı iş, Güney Kazakistan eyalet merkezi Çimkent’e büyük şehir statüsü verilmesinin yanı sıra, eyaletin adının Türkistan eyaleti olarak değiştirilmesi ve eyalet merkezinin Türkistan kentine taşınmasını öngören “Kazakistan’ın bazı idari ve bölgesel yapısı konularına” ilişkin kararnameyi törenle imzalaması olmuştur. Nazarbayev, imza töreninde yaptığı konuşmada, bir milyondan fazla nüfusu olan Çimkent’e büyükşehir statüsü verildiğine işaret ederek, “Türkistan eyaletinin merkezi, yüzyıllardır Kazak Hanlığının ve bütün Türk dünyasının siyasi ve manevi hayatının kalbi olan Türkistan kenti olacak.”
Kazakistan yeraltı ve yer üstü doğal kaynaklar bakımından dünyada önde gelen ülkelerden biri olmasına karşın olaylar “Arap Baharı” gibi, neden bu ülkede başladı? Evet, sevgili okurlar, gerçekten de Kazakistan petrol, doğalgaz ve değerli madenler açısından oldukça zengin bir ülke. Doğal olarak halkının da refah içerisinde bulunması gerekmez mi? Ama kazın ayağı böyle değil? Sizin de aklınıza gelmiyor mu? Mesela İran gibi diğer petrol ihraç eden ülkeler halkı gibi, kendi halkını bu doğal zenginlikten yararlandırıyor. Durum böyle ise petrol de bedavaya yakın bir fiyattır diye akla gelebilir, durum hiç de öyle değil. Bu zenginlikleri yabancı şirketler işletmektedir. Elde edilen gelirin yüzde sekseni yabancı şirketlere gitmekte, kalan yüzde yirmisi de ülkeyi yönetenlere, onca zenginlikten halka kalan sadece yüzde bir düzeyindedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nde olduğu gibi, Kazakistan da hem milli gelirinin yüzde doksan dokuzluk bölümünü kaptırmış hem geçim sıkıntısı üst seviyelerde olan zenginliklerden nasibini almayan öfkeli bir halka sahip bir ülke konumuna gelmiştir. Bir de üstüne üstlük Sovyetler rejiminden kalan aynı baskı rejimi altında tutulmuş ve halen de tutulmaya devam etmektedir. 1990’lı yıllarca gittiğim Almatı şehrinin Pazar yerinde bir lokma ekmek alabilmek uğruna kırık çatalını bile satmaya çalışan yaşlı Rus kadınlarını gördüğümde hep bir tuhaf olurdum. Bu Rus ninelerinin Matruşkalar gibi aile içerisinde bulunmadığını eleştirir, Rus aile mefhumunun ne kadar düşük seviyede olduğunu insan haklarıyla bir türlü bağdaştıramazdım.
Malum her şeyin başı her şeyin ilk hareket noktası enerji. Esas rezonatik olgu, domino taşı gibi etkisini gösterecek olgu petrol. Yüzde yüz zam yapıp petrol fiyatını 60 tengeden 120 tengeye çıkardın mı, hemen her yere, her şeye sirayet eder. ‘Zam’ yaygın şiddet hareketlerinden halk ayaklanmasına geçişin son damlası, bardağı taşıran son damla olur, hükümet zam kararını geri alır ama öfkeli halkın öfkesini durduramaz, istifa etmek zorunda kalır. Kuşkusuz bu görünen, yaşanılan ve halka yaşattırılan baskıcı rejimin kökeninde ise yolsuzluklar vardır ve de en başat rolü de oynamıştır. Türkiye’nin üç buçuk kadar büyük bir ülke ama zenginlik ve yoksulluk bir arada, baskı en önde, yolsuzluklar ayyuka çıkmış, ifade etmek için halkın kelime dağarcığındaki bütün sözcükler tükenmiştir. Sovyetler Birliği döneminde Kazakistan'da zaten baskı rejimi egemendi, halk gıkını çıkaramıyordu. Oysa, maceracı-özgür, konar-göçer anlamına gelen Kazak sözcüğü Asyavi bir Türkçe kelimedir. İşte bu uzun süren bir nevi esaret düzeni ‘Kazakistan Türkü’nü öfkeli yapmıştı. Azerbaycan Türkü yerleşik hayata 1930 yıllarında daha 90 yıl önce geçmiştir. Özgürlük ve onur Kazakistan halkının belirgin karakteristik özelliklerinden biriydi, tıpkı Fidel Castro’nun ülkesi Küba gibi. Doğu Türkistan’a yapmış olduğum 90’lı yıllardaki seyahatlerimde ilk tespitim bu olmuştu. Kazakistan “Öfkeli İnsanlar Topluluğu” idi. Rusya’dan sonra Türkiye Türklerinin ortaya koymuş olduğu “Ağabey” olgusundan da açık ara nefret ediyorlardı. Bu rolü üstlenenler bu öfkeden, kötekten nasibini almışlardı. DNA moleküllerinde özgürlük olan mert insanlardı, aldatılmaya karşıydılar. Hep birlikte gördük ve yaşadık. Sovyetlerin dağılmasından sonra, Moskova'ya bağlı, diğer Türk Cumhuriyetleri gibi orada yetişmiş Nursultan Nazarbayev Cumhurbaşkanı seçilmişti, daha doğru deyişle halkın önüne konulan sandıkta zorunlu seçimli bir seçenek olmuştu, halkın demokratik deneyiminde karşısına çıkarılan. Tıpkı Azerbaycan Cumhurbaşkanı Rus İstihbarat Servisi KGB Generali Haydar Aliyev gibi, Nursultan Nazarbayev politik figürü zorunlu seçimlikti. Bu arada söyleyelim, İlginçtir, Putin KGB'de teğmen iken Haydar Aliyev KGB Generali'ydi. Her ikisi de KGB'nin Sen Petersburg’daki okulundan mezun olmuşlardı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından asırlarca süren Rus işgalinden kurtularak bağımsızlığını kazanan Kazakistan, 1990’ların başında pek çok sorunla karşılaşmasına karşın diğer Türk Cumhuriyetlerine göre nispeten rasyonel ve aktif politika ile geçiş döneminin sancılarını azaltarak Orta Asya’daki ağırlığını arttırmasını da bilmiştir. Ancak gerek ÇHC gerek RF’nin gözleri üzerinde olan Nursultan Nazarbayev halkını bildiği kara düzen, daha doğrusu halk egemenliğine dayanan demokratik düzene geçmek yerine belki de gücü elvermediği için eski Sovyet baskıcı düzenine ayak uydurarak 1990’dan 2019’a kadar ülkeyi idare etmiştir. 29 yıl ülkenin başında, belki de otoriter rejimden başkasını görmediğinden, başkasını da bilmediğinden, ülkesini gördüğü gibi yönetmeyi yeğlemiştir. Ama halkın indinde gerçek bu değildir. Şayialar o kadar yüksek boyuttadır ki, şayialar, rivayet ve destansı bir hale bürünmüştür. Kazakistan’ı 29 yıl bizzat kendisi üç yıldır da perde arkasından ipler elinde olarak bugüne kadar 32 yıldır aynı kişi Nazarbayev yönetmektedir. Sadece o kadar mı? AB(D)’yi de, Rusya’yı da, Çin’i de, İngiltere’yi de, Türkiye’yi de İsrail’i idare etmektedir. Öte yandan ailesi ve yakın çevresiyle servetlerine servet kattıkları güneşin balçıkla sıvanamayacağı gibi halkın belleğinde yer etmiştir. Hem serbest piyasa hem Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ), hem Kuşak-yol, hem Türk Devler Teşkilatı (TDT). Dahası hem başkentin (Nur-sultan) isim babası, hem her seçimde yüzde 70’ten aşağı oy almayan iktidar aygıtının (Nur-otan) lideri, hem de El-başı (Baş-yüce). Nazarbayev kendini büyük bir maharetle kenara çekilmiş gibi göstermiş, yerine bir dışişleri bürokratı olan bugünkü Cumhurbaşkanı Tokayev'i getirmiş ama halk iplerin hâlâ onun elinde bilmektedir. İşte bu nedenle ayaklanan insanlar ortaklaşa aynı sloganı kullanmaktadırlar: "Get ihtiyar!.." "Get", yani "git!.." "İhtiyar" da, Nazarbayev'den başkası değildir. (4)
Onun heykelleri bu yüzden yıkılmaktadır, yıkılamayanların halkın önünde eğilmesi, toprağı öptürülmesi sağlanmaktadır. Halk ‘Türk Kışı’na dönecek bir ‘Türk Baharı’ istememektedir, duyurulur, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) ‘Uluslararası Valday Düşünce Kulübü’nün Soçi Toplantısı 10. 03. 2019; “Sometimes it is better not to have nuclear weapons, but on the other hand , to attract more investment in its economy, to maintain and develop good relations with all states of the world, which Kazakhstan does in practice.” Putin respond him “Saddam Hussein also thought so.”
(2) Meiramgul Kussainova, |Kazakistan'ın Latin alfabesine geçmesiyle Türk dili konuşan ülkeler arasındaki iletişim yeni boyut kazanacak, 11.02.2021; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kazakistanin-latin-alfabesine-gecmesiyle-turk-dili-konusan-ulkeler-arasindaki-iletisim-yeni-boyut-kazanacak/2141196/Erişim Tarihi 16.02.2022/
(3) Mevlut Uyanık, “Türkistan İzlenimleri I: Hocam Ahmed Yesevi”, En Politik, 26 Nisan 2019; https://www.enpolitik.com/yazar/mevlut-uyanik/turkistan-izlenimleri-i-hocam-ahmed-yesevi-2988-kose-yazisi/Erişim Tarihi 16.01.2022/
(4) Yalçın Doğan, "Kazakistan'ın demokratik tercihi": Get ihtiyar!.. https://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/kazakistan-in-demokratik-tercihi-get-ihtiyar,33744/ ErişimTarihi 11.01.2022/