Türkiye Sığınmacı/Mülteci Sorununa Işık Tutacak Hatıralar: Bölüm-1
Türkiye için çok önemli olan “yasal düzenleme ve coğrafi çekince”, “Suriye sınırında mayınların temizlenmesi ve Afgan mültecilerin yerleştirilmesi”, “AB ve geri kabul anlaşmaları” konusunda üç hatıram var ki, bugünkü sorunları ve mahiyetini anlamamızda bizlere rehberlik edecektir.
Coğrafi Çekince Neden Ve Nasıl Korundu?
2008/2011 yılları arasında Amerika’nın özgürlük ve güvenlik dengesini araştırmak üzere Chicago’ya gidene kadar Başbakanlık İnsan Haklarında görevlendirildim. Bu üç yıl boyunca yurt içi ve yurt dışında farklı görevler yanında temel olarak Mülteci ve Göçmenler ile ilgili Departman sorumluluğunu yerine getirdim.
Türkiye için çok önemli olan “yasal düzenleme ve coğrafi çekince”, “Suriye sınırında mayınların temizlenmesi ve Afgan mültecilerin yerleştirilmesi”, “AB ve geri kabul anlaşmaları” konusunda üç hatıram var ki, bugünkü sorunları ve mahiyetini anlamamızda bizlere rehberlik edecektir.
Bu yazımda yasal düzenlemelerde coğrafi çekincenin korunmasının neden ve nasıl sağlandığı üzerinde yaşananlardan kısa bir kesit sunacağım:
Yasal Düzenleme Ve Coğrafi Çekince
Tarama sürecinde İçişleri Bakanlığı Avrupa Birliği temsilcisi olarak Brüksel görüşmelerinde, Başbakanlık temsilcisi olarak reform İzleme Grubu (RİG) toplantılarında ve insan hakları konusunu içeren birçok uluslararası toplantı ve projelerde yer aldım. Buralardaki gözlemlerimde öne çıkan hususlar şunlardı:
“Türkiye hem Avrupa Birliği hem de Avrupa Konseyine karşı yük paylaşımını (burden share) ve Roma sözleşmesi uyarınca müktesep hakkı olan seyahat özgürlüğünü (The freedom of movement for workers) masaya koymaktaydı.
Kale Avrupa’sını Baraj ülkeler oluşturarak mülteci akınından korumak niyetindeki bu uluslararası örgütler aday ülke Türkiye’nin önüne masada üç temel talebi getirmekteydiler”:
- “Birincisi coğrafi çekinceyi kaldıran ve sınır yönetimi getiren bir yasal düzenleme,
- İkincisi geri kabul anlaşmalarının imzalanması,
- Üçüncüsü Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi.”
Bunlardan ilk iki talepte AB, üçüncü talepte ise BM baskın rol oynamaktaydı.
Yasal düzenleme çalışmalarında, Başbakanlık adına nihai görüşü hazırlamakla görevlendirildim.
Önce süreci kısaca özetlemek gerekir:
Türkiye, Cenevre’de 1951 Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Sözleşmesini imzalarken, Avrupa Konseyine üye ülkeler dışındaki ülkelerden kendi ülkesine iltica etmek isteyeni mülteci olarak kabul etmeyeceğine dair bir rezerv koydu.
Bu rezervin muhtemel üç amacı olabilir (1):
- “Türkiye’ye yerleşecek kişiler bakımından seçici davranmak”,
- “İltica amaçlı gelişlere karşı ülkenin kamu düzenini korumak”,
- “Var olan ulusal ve demografik ahengi bozmamak olarak sayılabilir”
- “Buna dördüncü bir amaç olarak bir önceki amacın devamı sayılabilecek Türkiye’nin Batılı yüzünü korumak ve Doğulu bir nüfustan uzak durmak.”
30 Kasım 1994 Tarih ve 1994/6169 No’lu yönetmeliğin ismi bu çekince nedeniyle uzundur:
“Türkiye’ye İltica Eden Veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar İle Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılar Ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”…
1991 Irak İşgalinin sonucu kitlesel sığınmacılara yönelik önlemler bu şekilde somutlaşıyor, “misafirlere yönelik” düzenleme yapılıyordu.
Türkiye 1967 New York Protokolü’ne de Coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek taraf oldu.
Türkiye, daha çok dışsal ve biraz da içsel nedenlerle uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi, yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirirken, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu çıkardı, kanun 11 Nisan 2014 tarihinde kanun yürürlüğe girdi.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü de bu düzenleme uyarınca ihdas edildi.
Yine belirtilen yasa uyarınca Geçici Koruma Yönetmeliği de 22 Ekim 2014 tarihinde çıkarılarak yürürlüğü saplanmıştır.
Bu raporda özellikle açık kapı politikasının, Kale Avrupası nedeniyle ülkemizi sığınmacı baraj gölüne çevireceğine ve ülkemiz üretimine ve gelecek kader birliğine yeterince hizmet edemeyen bir büyük kitle oluşturacağına ve ülke güvenliğini tehdit eder boyutlarda sorunlar üreteceğine dikkat çekilmiştir.
Bu yönde önemli gayret gösterilmiş ve “coğrafi çekince” şartı yasal düzenlemede Başbakanlık görüşüne uygun olarak korunmuştur. (2)
Bu çekincenin korunması her zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin elini güçlü kılmıştır.
Kullanımının etkinliği ise ayrı bir yazı konusudur.
Dipnotlar:
(1) Fakılı, Şakir (2021). Göçmenler, Sığınmacılar, İlticacılar: Türkiye’nin 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesine Koyduğu Rezerv Ne Anlama Geliyordu? https://apm.org.tr/2021/01/21/gocmenler-siginmacilar-ilticacilar-turkiyenin-1951-cenevre-multeci-sozlesmesine-koydugu-rezerv-ne-anlama-geliyordu/
(2) Kuşkusuz başka bir yazının konusu olabilecek Başbakanlık görüşünün bazı önerileri kabul görmemiş ama kabul gören önerilerden biri de ısrarla vurgulanan ve önemi ortaya konan coğrafi çekince olmuştur. Yasal düzenleme bu yönde çıkarılmıştır.