Suriye Sınır Mayınlarının Temizlenmesi ve Afgan Mülteciler
Ottowa Sözleşmesi 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girdi. 2003 yılında imzalayıp 2004 yılında yürürlüğe sokan Türkiye de dâhil 164 ülke taraf olurken ABD, Çin, Rusya, İsrail, İran ve Suriye dahil 32 ülke sözleşmeye imza atmadı. Bu sözleşmeye göre anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhası gerekiyor. Yol haritasına göre ilk dört yıl içinde depolanmış mayınları ve ilk 10 yıl içinde de toprak altındaki mayınlar tamamen yok edilecekti.
Mayınlı Arazilerin Temizlenmesi ve Suriye Sınırının Güvenliği
2000’li yılların ilk on yılı bittiğinde ülkemizin AB üyeliği perspektifinde Türkiye için çok önemli olan mülteci ve sığınmacılara yönelik “yasal düzenleme ve coğrafi çekince”, “Suriye sınırında mayınların temizlenmesi ve Afgan mültecilerin yerleştirilmesi”, “AB ve geri kabul anlaşmaları” konuları ülke gündeminden daha fazla benim kişisel ajandamda yer tutuyordu. Zira bu alanlar bakirdi ve ülke menfaatlerimizin korunmaya ihtiyacı vardı.
Bu yazımda şu anda Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunlarından biri olan Suriye meselesine on-on iki yıl önce bulunan inovatif çözümden söz edeceğim. Başlığımız “Suriye sınırında mayınların temizlenmesi ve Afgan mültecilerin buraya yerleştirilmesi” olacak:
Suriye Sınır Mayınlarının Temizlenmesi ve Afgan Mülteciler
Mülteci ve göçmenlerle ilgilendiğim 2008-2011 yılları arasında Dünyada en çok Filistinli mülteciler yanında Afgan mülteciler de ikinci sırayı alıyordu. Her ikisi de 5-6 milyon civarındaydı. Ardından Iraklı, İranlı ve Afrikalı mülteciler geliyordu.
Henüz Ukraynalı, Venezüellalı, Suriyeli mülteciler yoktu.
Bugün Batı Dünyasının bireysel olarak insani mülteci yaklaşımı olduğunu biliyorum. Ama devletler düzeyinde bunu söylemem mümkün görünmüyor.
Batı yaşlanan nüfusuna ve iş gücü eksikliğine bir çare olarak göçmen ve mülteci konusunu cazip-pozitif bir bakış açısı geliştirmekte, güvenlik açısından da en büyük kültürel ve dini çekinceyi koyarak itici-negatif bir unsur olarak konuya yaklaşmaktadır.
Gelelim Suriyeli mülteci ve Afgan mülteci nerede nasıl kesişebilir ve kazan-kazan durumuna nasıl dönüşebilirdi konusuna!
Yine aynı yıllar. 24 saatimiz mülteci ve insan hakları.
Ama ülke menfaatimiz asla göz ardı edilmeden.
Ottowa Sözleşmesi 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girdi. 2003 yılında imzalayıp 2004 yılında yürürlüğe sokan Türkiye de dâhil 164 ülke taraf olurken ABD, Çin, Rusya, İsrail, İran ve Suriye dahil 32 ülke sözleşmeye imza atmadı. Bu sözleşmeye göre anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhası gerekiyor. Yol haritasına göre ilk dört yıl içinde depolanmış mayınları ve ilk 10 yıl içinde de toprak altındaki mayınlar tamamen yok edilecekti.
Türkiye’nin İran, Irak ve Ermenistan sınırlarında daha küçük oranlarda mayınları bulunduğu halde[i] birden Suriye sınırındaki mayınlar temizlensin gündeme oturdu.
Ben bunu vizelerin kalktığı bir dönemde iyi ilişkilere bağlamıştım. Arap Baharının cehennem sıcakları yoktu.
Ancak, hiçbir görev verilmediği halde hemen konuya ilişkin bir rapor hazırladım. Yaşlanan nüfusun Batıda ilacı olan mülteciler bizde de ilaç olur mu diye değerlendirdim.
Daha henüz Afganistan görevim ile ilgili hiçbir belirti yoktu.
Ancak, Afgan mültecilerin daha çok Türk kökenli[ii] olduğunu biliyordum. Bu insanlar inançları ve etnik kökenleri gibi nedenlerle can güvenlikleri kalmadığı için Pakistan, İran ve Türkiye gibi ülkeler başta olmak üzere sığınma talebinde bulunmuş ve zor koşullar altında yaşıyorlardı.
Hayatlarını geçirecek bir yurt arıyorlardı.
Suriye sınırındaki 200 milyon metrekarenin üstündeki alan[iii] temizlenecek, buraya üç milyon Türk-Tebar Afgan mülteci insani nedenlerle yerleştirilecekti.
1955-59 arası yapılan “mayınlama” sırasında, askeri güvenlik gerekçesi ile kimi bölümlerde 5 km ve kimi yerde 20 km derinliğe varan arazi kamulaştırıldığından, temizlenecek bölge ile birlikte toplam hesap yapıldığında, kimilerine göre iki KKTC toprağı kadar araziden söz edilmektedir. Daha sınırlı tahminlere göre ise en az bir Bolu ili kadar bir yer veya Aydın İlinin ekili-dikili topraklarının iki katı kadar bir arazi söz konusudur[iv]
Tarımı bilen, hayvancılığı bilen, savaşmayı bilen ve hatta Türkçe yanında Darice bildiği için bölge insanıyla her yönüyle anlaşabilecek bu insanlar Yeni Cumhuriyet vatandaşları olarak sınır boyu bir üretim ve güvenlik koridoru oluşturacaklardı.
Beyanlara göre “Kilis Elbeyli Çobanbey İstasyonu’nda 45 bin, Mardin Nusaybin Gümrük Kapısı alanında 200 bin, Şanlıurfa Akçakale Gümrük Kapısı’nda 7 bin 715, Gaziantep Karkamış Antik Kenti’nde 663 bin 800 metrekare yüzölçümlü taşınmazlar mayından temizlenmiştir” ve “mayın temizliği yapılmış alanların Suriye’den gelen sığınmacıların güzergahı olduğu” [v] belirtilmektedir.
Konunun geçmişte bir de İsrail boyutundan söz edilmektedir[vi]
3-5 milyon Horasan Türkünün Suriye sınırı boyunca şu anda olduğunu düşünün.
Türkiye Suriye sınırında güvenlik sorunu yaşar mıydı?
Türkiye tarım ve hayvancılık ürünlerinde herhangi bir kıtlıkla karşı karşıya kalır mıydı?
Güvenlik ve özgürlük birbirine karşıt değildir.
Biri diğerini daima besler.
[i]Independent (2022). 'Yakın coğrafyasındaki siyasi istikrarsızlık" Türkiye'nin mayınları temizlemesini engelledi. https://www.indyturk.com/node/479246/haber/yak%C4%B1n-co%C4%9Frafyas%C4%B1ndaki-siyasi-istikrars%C4%B1zl%C4%B1k-t%C3%BCrkiyenin-may%C4%B1nlar%C4%B1-temizlemesini#:~:text=T%C3%BCrkiye'nin%20Eyl%C3%BCl%202003'te,de%20toprak%20alt%C4%B1ndaki%20may%C4%B1nlar%20temizlenecekti.
[ii] Türk tebar deniyor.
[iii] Mayınlı arazi alanı en az 350,000 dekar olup, temizlendikten sonra buna Ceylanpınar Devlet Üretme çiftliği ve diğer kamulaştırılmış devlet arazisi de eklenince söz konusu kiralanacak arazi yaklaşık 650,000 dekar’a ulaşacaktır. Askeri güvenlik alanları için kamulaştırılan alanlar da hesaba katılırsa, kiralanacak alan nerede ise 950,000 dönüme yaklaşmış olacaktır. https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=2335
[vi] Intelligence Online'ın haberinde, Türkiye'nin 1990'larda Suriye ile yaşadığı 'soğuk savaş' yıllarında döşenmiş olan mayınları temizlemek için daha önce de bir girişimde bulunduğu hatırlatılıyor; ilk ihale sürecinin 2005 yılında başlatıldığı ve İsrail'e ait Maavarim, Quadro, Red Wings ile IEOD gruplarının en düşük teklifi sunmuş oldukları kaydediliyor. O dönemde Türkiye ile müttefik konumunda olan İsrail'in, Şam yönetiminin askeri manevralarını izlemek için Suriye sınırında varlık bulunmak istediğini yazan Intelligence Online, ancak Yargıtay'ın Suriye sınırı boyunca uzanan toprakların kiralanamayacağı konusunda karar aldığını ve daha sonra Tel Aviv ile Ankara arasında bozulan ilişkilerin, İsrail şirketlerinin Türkiye'de faaliyet göstermesi şansını ortadan kaldırdığını belirtiyor. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/12/111221_turkey_syria