Macron’un Yeni Avrupa Vizyonu İddiası
Kıta Avrupası’nın lideri olduğunu her vesileyle ima eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da altı yıldan bu yana benzer motifi kendine mal ederek kullanmaya başlamıştır. Aslında Avrupa’da “stratejik özerklik” kavramı ilk olarak 2003 yılındaki Irak savaşında gündeme gelmiş olmakla birlikte, 1990’lı yıllarda Balkan krizlerinde yaşanan tartışmalar daha akılda kalıcı olmasına neden olmuştur.
Bilmem anımsar mısınız, 1905 Deniz Savaşında Çarlık Rusya'sını yenen Japonya İmparatoru Motso Hito'nun “Asya Asyalılarındır” ünlü özdeyişini? Bu öylesine söylenmiş, uçuk saçık laf salatası bir tekerleme değildir, ayakları yere basan tam bir idealizmanın ta kendisidir. Malum, 1905 Deniz Savaşının Japonya tarafından kazanılması Osmanlı Devleti’nde büyük yankı yapmış, hatta Halide Edip Adıvar bile çocuklarından birinin adını Deniz Savaşını kazanan Amiral Togo’nun adını vermiş olduğunu söylemekle yetinelim. Aslında İmparator Hito’nun bu vecize ile söylemek istediği 20’ nci yüzyılın başında mazlum ulusların sesine tercüman olmuş, Batı yayılmacılığı ve sömürgeciliğine karşı bir haykırı oluşturmuştur. On beş yıl sonra Japonya karşısında ağır yenilgi almış olan Çarlık Rusya’sı Sovyet Rusya’ya dönüşmüş, aynı ezikliği kendisi de hissetmiştir. Bu nedenle Kıta Asya’sında Sovyet Rusya liderliğinde 1-7 Eylül 1920 tarihleri arasında Bakü’de gerçekleşen ‘Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nda aynı espri kullanılmıştır. Aynı aforizma, ABD’ye dolayısıyla Batı Blokuna savaş ilan eden Japonya’nın İkinci Dünya Savaşında tekrardan mottosu olmuştur. Japonya aslında Kıta Asya’sının, ayrıca Pasifik’in efendisi olduğunu, 1815 Monreo öğretisinin, doktrininin Asya versiyonu olarak uygulanmasını istemiştir.
Türk Kurtuluş Savaşının en buhranlı günlerinde 1921 Ağustos yanında Ankara ovasına hâkim Çangal köyü civarındaki bir köy evinde Associated Press‘in Ankara‘da muhabirini kabul eden Mustafa Kemal Paşa da benzer sözleri aşağıdaki şekilde dile getirmiştir:
“Yıllarca savaşmak zorunda olsak bile Yunanlıları, Anadolu’dan çıkarmaya kesin olarak karar verdik.” “Türkiye Türklerindir”, işte milliyetperverlerin umdesi budur.” olmuştu. (Vakit gazetesi, 2.9.1921) (1)
Çok açık bir biçimde Atatürk, “Asya Asyalılarındır”dan mülhem “Türkiye Türklerindir” sözüyle sömürgeciliğe net bir mesaj vermiştir:
“Anadolu bizim, bu topraklarda yaşayan yurttaşların; bağımsızlığımızı kimse elimizden alamaz.”
Burada betimlenen ‘Türk’ kavramı, bir türlü içi doldurulamayan anayasal yurttaşlık kavramı olup asla soyu sopu işaret etmemektedir. Ortak vatanda yaşayan anayasal vatandaşlık hakkını kullanan her kökenden tüm yurttaşları kapsamaktadır. (2) İşte bu nedenle Hürriyet gazetesinde Türk Bayrağı ile birlikte “Türkiye Türklerindir” vecizesinin logolaşmasının gerekçesi budur. Kendisinin karşı olmasına karşın, 1980’li yıllarda Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bu sloganın kaldırılmasına yönelik çalışmalara "O cümleyi oradan çıkarmaya ne benim ne de Hürriyet'in sahibinin gücü yeter." cümlesini sarf etmesinin nedeni budur.
Benzer şekilde Kıta Avrupası’nın lideri olduğunu her vesileyle ima eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da altı yıldan bu yana benzer motifi kendine mal ederek kullanmaya başlamıştır. Aslında Avrupa’da “stratejik özerklik” kavramı ilk olarak 2003 yılındaki Irak savaşında gündeme gelmiş olmakla birlikte, 1990’lı yıllarda Balkan krizlerinde yaşanan tartışmalar daha akılda kalıcı olmasına neden olmuştur. Balkanlarda yaşanan daha önceki deneyimler 2011 senesindeki Libya Krizi’nde Afrika’yı kendi arka bahçesi olarak parsellemiş Fransa’nın acullüğü ile, çabuk tepki vererek bir an önce harekete geçmek istemiş; ancak AB’nin Avrupa Güvenlik Savunma Mimarisi (AGSM) kapsamında yaptığı tüm planlama ve askeri müdahale hazırlıklarına rağmen Libya operasyonunu imkân ve kabiliyetlerine muhtaç olduğu NATO’ya devretmek zorunda kalmıştır. (3)
Evet Macron’un Avrupa Birliği (AB)’nde egemenlik kavramını tartışmaya açtığı Paris’teki Sorbonne Üniversite’nde biraz dolambaçlı konuşsa da yapmış olduğu konuşmanın üzerinden, altı yıl geçmiştir. ABD’ye karşı örtülü konuşmayı benimseyen Macron, AB içerisinde egemenlik konusu gündeme geldiğinde daha çok “stratejik özerklik” kavramını kullanmayı yeğlemektedir. Macron bu şekilde hareket etmekle bir anlamda ironi yapmaktadır. Aslında anlamı son derece açıktır. Fransa’nın ortak devlet aklı olarak ABD’nin bir nevi arka bahçesi konumundaki Avrupa’nın stratejik özerkliğini ifade edilmektedir. Macron Nisan ayının ikinci haftasının başında “Egemen Avrupa Vizyonu” tezini bir kez daha dile getirmiştir. Hollanda’nın Lahey kentinde 11 Nisan 2023 tarihinde yaptığı konuşmada stratejik özerklik kavramının ekonomik yönüne odaklanmıştır. Peki Macron’un fikirleri Avrupa için gerçekten uygulanabilir mi? Şimdi hep birlikte irdeleyelim. Ancak ayrıntıya girmeden söyleyelim ki, Macron’un yapmak istediği üstü kapalı bir biçimde “Afro-Avrasya Afro-Avrasyalılarındır” tezidir. Fransa’nın geçmişten bu yana Asya ve Afrika’ya müdahale etmesi bu sözcüklerde saklıdır. Daha anlaşılır biçimde ifade edelim.
Malum yaşlı yer küremiz, Eski Dünya Adası, Yeni Dünya Adası ve Avustralya, Malezya, Japonya ve Britanya adalarından meydana gelmektedir. Evet sevgili okurlar, kendi ülkesinde Büyük Karıştıran Macron ABD ABD’ye karşı eski dünya adası Afro-Avrasya’ya RF ve ÇHC’ni dahil edip, benzer şekilde “Afro-Avrasya Afro-Avrasyalılarındır”ı ima ederek, kendine alan açmaya çalışmaktadır. Öte yandan bu şekilde ABD'ye meydan okuyan söylemleri medyada gündem olmaya başlamıştır. Stratejik özerklik kavramı aynı zamanda güvenlik ve savunma boyutunu da içermektedir.
Anımsayalım, İkinci Dünya Savaşının yenik ülkesi Almanya Batı ve Doğu olarak ikiye bölündükten sonra Batı Almanya hükûmeti olarak, 22 Kasım 1949 tarihinde ‘Petersberg Anlaşması’ ile yasal olarak devam eden savaş durumuna son verilmesi istediğini belirtmiştir. 1950 yılında dönemin Fransa Başbakanı René Pleven tarafından ABD tarafından yapılan Batı Almanya’nın yeniden silahlanması çağrısına yanıt olarak önerilen Pleven Planı’yla kurulması hedeflenen Avrupa Savunma Topluluğu (AST) ise 27 Mayıs 1952 tarihinde Brüksel Anlaşması imzacı ülkeleri tarafından imzalanmasına karşın Almanya’nın yeniden silahlanmasını kabul etmeyen Fransa Parlamentosu’nda onaylanmadığı için yürürlüğe girmemiştir. Bunun yerine Paris’te 20 Ekim 1954 tarihinde imzalanan ve 6 Mayıs 1955 tarihinde yürürlüğe giren Paris Antlaşması’yla Batı Almanya ve İtalya’nın da katılımıyla Batı Avrupa Birliği BAB’ın üye sayısı yediye çıkmıştır. Bu dönemden sonra nükleer silahlanmanın gölgesinde şekillenen Avrupa güvenliği, NATO’ya bağımlı kalmıştır. Bu nedenle Almanya Fransa’nın arkasında durmaktan özellikle kaçınmakta olduğunun gerekçesini buralarda aramak gerekir. (3)
Macron, bu kavramsal çerçeve içerisinde 2017 yılında ortak bir Avrupa müdahale gücü, ortak bir savunma bütçesi ve ortak bir eylem doktrini oluşturulmasını savunmaya başlamıştır. Aslında yapılan Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” lafının bir açılımıdır, bu. Gerçekten doğru mu? Bana göre yüzde yüz doğru. Fransa Avrupa’nın karşı koyma refleksinin öncülüğünü de üstlenmiştir. Ama bir farkla, Fransa her zaman yaptığı gibi, önceden parsayı toplamak için bir ön alma hareketine girişmiştir. Hem de gürültülü ve yeri göğü inletecek biçimde. Aslında bu eli kanlı bıçaklı Afrika sömürgecisi Fransa lideri Macron’un bu bir öngörüsü değil, ayan beyan belli olan, görünenin ortaya konulmasından başka bir şey değildir. Bir kere şunu peşinen kabul edelim, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan üstenci, “1815 Monreo Doktrini” sonrası Amerika kıtasını eski dünya adasının kolonyalizmine kapatan, dayatmacı ABD’nin güdümündeki “NATO” gerçekten de biyolojik ömrünü tamamlamış olduğu hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Kuşkusuz, görünen köy kılavuz istemez. ABD’siz NATO mümkün mü? Ya da Avrupa NATO’su olabilir mi? Avrupa Ordusu kurulabilir mi? Evet olabilir, mümkün. Zaten 5 Mart tarihindeki makalemizde bu konuyu etraflıca incelemiş ve irdelemiştik. (4)
Tekrardan kolpocu lider Macron’un parsayı toplamak için yaptıklarına gelecek olursak, 2019 yılında İngiltere merkezli Economist dergisine verdiği röportajda Macron, bir anlamda ABD’nin Avrupa’dan elini eteğini çekmesini isteyerek "Şu anda yaşadığımız NATO'nun beyin ölümüdür" sözüyle tekrardan meydan okumaya çalışmıştır, sevmiştir bu konuyu bir kere. Türkiye medyasında detaylı bir biçimde tartışılmamakla birlikte Macron, aslında ABD'nin NATO'ya danışmadan Suriye'den askerlerini çekmesini aşağıdaki şekilde eleştirmekten kendini alamamıştır. Onun hedefteki ülkesi Türkiye’dir.
"ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon yok. Hiç. Aynı zamanda bir diğer NATO üyesi Türkiye'nin, çıkarlarımızın söz konusu olduğu bir bölgede, koordinasyonsuz saldırgan eylemleri var" diyerek doğrudan Türkiye’yi suçlamıştır. (5) NATO’yu Fransa’nın Afrika’da müdahalelerinde yıllarca bir araç olarak kullanıldığını gizlemeye çalışan, göz ardı eden Macron, NATO Antlaşması'nın bir üyeye yapılan saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayan ve kolektif savunma öngören 5'inci maddesine inancının sürüp sürmediği sorusuna ise, "Bilmiyorum" yanıtı ile geçiştirmiş ve şimdilerde de imalı bir biçimde geçiştirmektedir. Oysa 71 yıldır NATO’nun sadık ve tüm vecibelerini yerine getiren Türkiye’nin NATO’nun hedefi haline gelmesinde Fransa’nın katkısı büyüktür, büyük olmuştur. Türkiye’nin insancıl Afrika açılımı Afrika’nın sömürgeci yayılmacı Fransa’sını Türkiye’ye karşı saldırgan bir duruma sokmuştur.
NATO dışında ‘Avrupa Ordusu’ konusu, karar alma süreçlerinde son derece hantal bir yapısı olan NATO’ya göre biraz daha elastiki yapıya sahip olan Avrupa Birliğinde hararetli bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır. Bu cümleden olmak üzere AB Dış İlişkiler Yüksek Komiseri Josep Borrell “operasyonel bir Avrupa ordusu kurulmasını” öngören “Avrupa Stratejik Pusula” planını 2021 yılının Kasım ayı başında tamamlamıştır. Plan 21 Mart 2022 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylanmıştır. Eylem (Act), Güvenlik (Secure), Yatırım (Invest) ve Ortaklık (Partner) olarak dört ana bölümde yazılan metninin en dikkat çekici tarafı NATO’yla ilişkilerde sürekli olarak AB’nin savunma alanında NATO’ya alternatif olarak değil; tamamlayıcı şeklinde görüldüğü vurgusunun yapılmasıdır. (3)
İşte bu nedenle 2022 yılında Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bir ay sonra Avrupa'nın egemenliği konusu Avrupa’da gündemin en önüne oturmuştur. Bir yandan NATO'ya olan yükümlülüklerini yerine getiren liderler, diğer yandan savunma kabiliyetlerini güçlendirmek ve özerk hareket etme kapasitelerini arttırmak istediklerini beyan etmişlerdir. Savaşın başlamasından bu yana savunma harcamalarını arttıran AB ülkeleri, biraz da NATO ve ABD’nin baskısıyla Ukrayna'ya silah ve mühimmat desteğinde de bulunmakta ve bulunmaya devam etmektedir.
Ülkesinde iç istikrarı sağlamaktan aciz Macron’un bütün istediği ABD’den daha bağımsız hareket etmektir. Öte yandan Avrupa gerçekten de kendini savunmak yetisinden ve dünyada rekabet edebilme yeteneğinden gerçekten yoksundur. Avrupa’nın kâğıt üzerinde etkileyici sayıda tank ve klasik silahlarla bunu kullanacak olan silahlı kuvvetlere sahip olmasına karşın, bloğun tek başına hareket etmesi halinde bunları devreye sokacak stratejik olanaklardan mahrumdur. Macron bu nedenle uzun uğraşlardan sonra Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'i ikna ederek Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile 5-7 Nisan 2023 tarihlerinde Pekin'de bir araya gelinmesine ön ayak olmuştur. Ardından da AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, 13-15 Nisan tarihlerinde Çin'in başkenti Pekin'i ziyaret etmesinde Macron’un etkin rolü olmuştur.
Gelelim Macron’un stratejik özerklik bağlamındaki ekonomik egemenlik modeline. Macron’un ekonomik egemenlik modeli beş esasa dayanmaktadır. Rekabetçilik, sanayi politikası, pazarın korunması, ticari ilişkilerde karşılıklılık ve işbirliği. Ona göre AB yeşil dönüşüm için açıkça Çin’e bağlıdır. Ayrıca Avrupa’nın iklim hedeflerine ulaşmasını sağlayacak teknolojilerin de AB’de üretilmesi gerektiğini düşünmektedir. Avrupa'nın enerji kaynaklarının istikrarlı olmadığı ve dünyanın fosil yakıtlardan kurtulmaya çalıştığı bir dönemde "çılgınlık" olarak nitelendirilse de 16 Nisan 2023 tarihinde Almanya’da nükleer reaktörler devri kapatılmıştır. (6) AB komisyonu bu gerçekle mücadele etmek için kısa bir süre önce kritik hammaddelerle ilgili ilgili piyasayı düzenleyen yeni bir yasa tasarısını hazırlamıştır. Bu hammaddeler arasında yenilenebilir enerji kapsamında rüzgâr türbinlerindeki mıknatıslar için gerekli olan nadir toprak elementlerinin yanı sıra lityum, kobalt, pil üretimi için nikel ve yarı iletkenler için silikon yer almaktadır. (7)
Macron hemen hemen tüm ziyaretlerinde olduğu gibi kendini büyük göstermek için birçok skandallara imza atmış ve atmaktadır. Beyrut limanında 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesi sonrası Lübnan’a giden Macron’un Lübnan Cumhurbaşkan Avn ve Lübnan'a üstenci tavrını, hatta gereken saygıyı duymadığı için Avn ve mevcut yönetime hakaret etmesi belleklerde yer etmiştir. Zayıf olanlara hakaret, güçlü olanların yanında güçlüymüş gibi davranmak karakterinin bir parçasıdır. Nitekim, ÇHC Lideri İkili görüşmenin ardından fotoğraf çekimi sırasında, elini cebine atan Macron’u, Çin Devlet Başkanının Protokol Şefi, Macron’u uyarmış, Macron da itaatkâr bir uşak (obedient servant) gibi derhal elini cebinden çıkarmıştır. Macron benzer bu hareketleri Afrika ve Ortadoğu ziyaretlerinde üstünlük taslamak için sık sık yapmakta ve kullanmaktadır.
Büyük Karıştıran ABD’den mülhem küçük karıştırıcı Macron’un Çin ziyaretinden dönerken uluslararası medyaya yaptığı açıklamalarında yine “stratejik özerklik” kavramına değinirken öte yandan Tayvan hakkında sarfetmiş ettiği sözler hem ABD’de hem de Avrupa’ da ortalığı bulandırmış ve karıştırmıştır.
Macron, savunma alanında Avrupalıların daha yakın işbirliğinde bulunması fikrini ortalık yerde dillendirirken, aslında Fransa’ya bir çeşit yeni hayat sahası (Lebensraum) açmaya çalışmaktadır. Oysa onun yapmaya çalıştığı tam anlamıyla "Şecaat Arz Ederken Merd-i Kıbtî Sirkatin Söyler" vecizesindeki gibidir. “Çingenenin merdi kendini överken hırsızlığını söyler”, gibidir, ancak Macron mert de değildir, adam satmayı iyi becerenlerdendir.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa güvenlik savunma mimarisi (AGSM)’nin yeniden çatılmasında Türkiye’nin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa güvenlik ve savunma mimarisindeki rolü ve önemini çeşitli vesilelerle net bir biçimde ortaya koymuş ve koymaktadır. Küresel ölçekte ise bu işe BM’den başlamak gerekir. Yeni Delhi’de yapılan G 20 zirvesinde Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu tarafından BM’den başlamak üzere yapısal reformlara gereksinim olduğu açıkça ortaya konulmuştur. Eğer Avrupa egemenliğini kendi elinde tutmak istiyorsa kendi AGSM’sini kendi yolunu çizmesini sağlayacak bir araç olarak görmeli ve çıkış noktasını bu ana fikrin üzerine oturtmalıdır, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/turkiye-turklerindir/Erişim Tarihi 20.04.2023/
(2) Yalçın Bayer, “‘Türkiye Türklerindir’ tüm kökenleri kapsar”, Hürriyet Gazetesi, 22.08.2023; https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/yalcin-bayer/turkiye-turklerindir-tum-kokenleri-kapsar-29880719/Erişim Tarihi 20.04.2023/
(3) Şafak Oğuz, Ferhan Oral, “AB’nin Stratejik Özerklik Çabaları, Stratejik Pusula ve Türkiye’ye Muhtemel Yansımaları”, Bölgesel Araştırmalar Dergisi, Sa. 6 (1) Mayıs 2022, ss. 74-75
(4) Esat Arslan, “ABD’siz NATO mümkün mü?”, Kırmızılar, 5 Mart 2023; https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/7611-abd-siz-nato-mumkun-mu/Erişim Tarihi 23.04.2023/
(5) BBC Türkçe Servis, “Fransa Cumhurbaşkanı Macron: NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti”, 8 Kasım 2019; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50342428/ Erişim Tarihi 20.04.2023/
(6) Anadolu Ajansı, “Almanya'da nükleer enerji dönemi sona erdi: Son 3 santral devre dışı bırakıldı”, 16.04.2023; https://www.ntv.com.tr/dunya/almanyada-nukleer-enerji-donemi-sona-erdi-son-3-santral-devre-disi-birakildi,TxEl0wiUaEux0FboScDdcA#/ Erişim Tarihi 20.04.2023/
(7) YeniBirlik Gazetesi Dünya, Macron’un Yeni Avrupa Vizyonu Ne kadar Gerçekçi? YeniBirlik Gazetesi, 17 Nisan 2023, s.11