Site İçi Arama

kultur-sanat

Hayat Sevince, Sevilince Güzel

Mevlana’nın bu konuya yönelik güzel bir sözü var sizlere aksettirmek istediğim: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”

“Eğer bir bütün haline gelmek istiyorsanız, önce yarım olmaya izin vermelisiniz. Dolu olmak istiyorsanız, boş olmayı kabulleneceksiniz. Yeniden doğmak istiyorsanız, öncelikle ölmeyi; her şey sizin olsun istiyorsanız da her şeyden vazgeçmeyi bileceksiniz...”

Lao Tzu

İnsanlar Bazen Susar:

İnsanlar bazen duygu ve düşüncelerini, yeterince ifade edemezler. İsteyerek veya istemeyerek gerçekleşir bu durum. Çoğunlukla da susarlar ve konuşmazlar. İçlerini yansıtmazlar, daha doğrusu yansıtmamayı tercih ederler. Dışa yansıyan yüzleri renk vermezse, kimse de o insanın kendi dünyasında ne yaşadığını, neden duygu ve düşüncelerini ifade etmediğini veya etmek istemediğini pek anlayamaz. Belki kendisini çok yakından tanıyan eşi dostu anlar ama onlar da o kişiyi çok iyi tanıdıklarından, kendi duruşuna saygı duyup, onu kendi halinde bırakmayı tercih edebilirler.

Mevlana’nın bu konuya yönelik güzel bir sözü var sizlere aksettirmek istediğim: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”

Ondandır belki de bazen sessiz kalışlarımız. Ondandır belki de bazen gülümseyerek sadece gözlerimizle yaptığımız konuşmalarımız.

Kendi adıma ben de biraz öyleyim herhalde. Her düşündüğümü söylemem ama her söylediğimi düşünerek söylemeyi tercih ederim. Her ne kadar yazı yazmayı çok sevsem de, iş konuşmaya gelince galiba biraz suskunlaşanlardanım.

İnsanların gereksiz yere konuşmaları...

İnsanların gereksiz yere önyargılı konuşmaları...

İnsanların farkında olmadan dillerinin öldürücü bir silaha dönüşmesini fark etmemeleri...

Yazımı okuyan değerli okuyucum, sen de bu şekil düşünüyorsan, bizim gibi düşünenler kulübüne hoş geldin. İnan yalnız değilsin ve bizlerden her toplumda azımsanamayacak sayıda küçük bu tür gruplar var.

Yeri Geldiğinde Susabilmek Bir Erdemdir:

“Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et, çünkü söz yürekten gelir, dilden çıkar” yine Mevlana’nın sözleri...

Bilsen ne kadar sevinmişimdir bazen susmalara,

Bilsen ne kadar mutlu olmuşumdur bazen sessizliğe...

Dökülürken katre katre sözler ortalığa, bazen bir anda cenneti, bazen de bir anda cehennemi yaşarız. Bu yüzden mesele konuşmak değil azizim, mesele bazen konuşmadan da hareketlerinle, mimiklerinle, duruşunla ve hatta susmanla ne hissettiğini anlatabilmektir. Yoksa, malûm dil ve yürek her insanda var.

Mesela bir sabah uyandığınızda “bugün yüreğimin sesinden konuşacağım” dediniz mi hiç?

Nejat İşler’in güzel bir sözü var sevdiğim;

“Mesele sevmek değil, kime sorsam seviyor zaten. Mühim olan güzel sevebilmek. Kırmadan, dökmeden, yormadan ve acıtmadan”.

Siz hiç acıtmadan sevebildiniz mi?

Siz hiç dökmeden kırmadan kendinizi ifade edebildiniz mi?

Siz hiç yormadan ve acıtmadan seni seviyorum diyebildiniz mi?

Bunların hiçbirini yapamadıysanız da önemli değil, çünkü hiçbir şey için geç kalmış değilsiniz.

Mesele konuşmak değil azizim. Mesele konuşmadan da kendini anlatabilmektir...

Söz sevgiden açılmışken, hemen güzel bir sıçramayla sevgi ve aşk satırlarına yürüyelim.

Daha önce hiç yazmadığınız satırlar arasında dolaşmak,

Daha önce hiç yürümediğiniz paragraflarda koşuşturmak.

Aniden ve hiç akılda yokken, önceden planlamadan öylesine gönlünce yaşamak.

Bazen biraz da olsa sırtımızı peşinden koştuğumuz dünyaya dönsek, olmaz mı?

Bazen biraz da olsa, gözlerimizi, dudaklarımızı, parmaklarımızı, şu uğruna tavizler verdiğimiz, peşinden koştuğumuz zamanı yok sayıp, zamansız mutluluklara çevirsek. Nasıl olurdu diye merak ettiniz mi hiç?

Bir yanda duygularını fütursuzca yaşayan insanlar, bir yanda da farklı nedenlerden ötürü yüreğinden geçen serseri duyguları yaşayamayan bizler.

Kendimizi Yaşamak, Kendimize Kulak Vermek:

İçimizdeki duyguları yaşamanın büyüsüne, tadına varmak, kendimizi yaşamın rüzgârına salıvermek.

Bunu bir sefer bile olsa kaçamak yapmak, tatmak.

Tıpkı salıncakta sallanıp, bu şekil sanki gökyüzüne dokunduğumuz günlerdeki gibi...

Sınırların olmadığı, köşegenlerin içinde sıkışmadığımız, dolu bir insan olabilmek için, ilk önce tüm yük ve sınırlarımıza eyvallah diyebileceğimiz cesareti göstersek.

Çok soğuk sabahlarda, hani bazen birinin bize sıcak bir kahve vermesini dilemek gibi, ruhumuzun da sıcacık renklerle boyanmasını istemek gibidir aşk kıpırtısı. Kışın sert ve kimsesiz ayazında üşüyen kalpler, bahara hasret bir aşk sevdasındadır. Özlem türküsü vardır dillerde…

Akıllarda ise akrep ve yelkovanın arasında gidip gelen mantık saniyeleri.

Ne zaman ruhunu isyan rüzgârlarında bulursan, üşüdüğün zamanlarda seni kucaklayan sevgiliyi düşün.

Ne zaman kalbini hasret fırtınasında bulursan, özlediğin zamanlarda seni sonsuzca, koşulsuzca seven sevgilinin dokunuşlarını anımsa. Koyuver gitsin içindeki prangaları, salıver gitsin özgürlük güvercinlerini, artık kaçmasından yüreğinde sevda, sarılsın sevgiliye. Çünkü, baharın gelmesi, gönüller için de bir özgürlük demek değil midir? Yüreğimizdeki aşk şarkısını dillendirelim, âşık olmasak da terennüm edelim.

İçimizdeki duyguların bizi göklere çıkarmasına izin verelim.

Her ne olursa olsun, tüm gönüllerin tatması gereken aşk, yaşamaya ve yaşatmaya değer.

Özgürlük aşktır. Aşk ise yaşama sevincinin en büyük kaynağı.

 

Yaşam Güzeldir

 

Bugün demir atıma biniyorsam eğer,

Bir ağaç gölgesinde oturuyorsam,

Oltamı atıyorsam denize eğer,

Yaşamak güzel şey vesselam.

 

Karşındaki ister fakir ister zengin,

Takılma sen, insan için ne fark eder ki,

İster Ermenice ister Rumca desin,

Bakma sen, insan olsun, yeter ki.

 

Bütün insanlar kardeş olmalı,

Kalp kırmak büyük günah.

Güneş bir başka doğmalı,

Çiçekler yeniden açmalı her sabah.

 

Bugün demir atıma biniyorsam,

Bir ağaç gölgesinde oturuyorsam,

Oltamı atıyorsam denize,

Yaşamak güzel demektir,

Yaşamak sevmektir…

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 11.06.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1370 kez okundu

Google Ads