Site İçi Arama

kultur-sanat

İnsan olmak kolay mı?

İnsan yaşamı boyunca öğreniyor ve öğrendiklerini bir sonraki nesillere aktarmasının yolu sadece genleri vasıtasıyla değil. Belki ilk zamanlarda temel bilgileri her yaşayan canlı gibi bir sonraki nesile göstererek, ya da öğreterek aktarıyor, ama insan bir bilgiyi aktarmanın başka yollarını da bulmuş.

Doğa bazı şeylere ne kadar garip çözümler bulmuş.

Mesela yılanlar deri değiştiriyorlar artık kendi derilerine sığamadıklarında.

Yine başka canlılar da var, mesela deniz kabukluları içinde kendi kabuğuna artık sığamadığında gidip bir başka kabuk içine yerleşenler var.

Ya böcekler? Yaşamlarını bir süre tırtıl olarak sürdürüp, daha sonra koza içerisinden bambaşka bir görünüşte hayatına devam edenlere ne dersiniz? En sevdiklerimiz, kelebekler mesela, böyle böceklerden.

İpek böceğini kozasından çıkmadan ipeğini alacaksın ki, o muhteşem ipek halıları yapabilesin. Küçükken ben ipek böceği beslemiştim. Komşunun bahçesindeki dut ağacından her gün taze yaprak getirirdim. Komşumuz bir tek bana izin verirdi bahçesindeki ağaca çıkmam için. Genellikle bahçesine giren çocuklar olduğunda kızardı ve kovalardı. Ama beni severdi nedense.

Bir de kurbağalar gibi belli bir süre tek kuyruk ile su içinde yaşayıp, sonradan kolu bacağı oluşanlar var, nefes almaya da sonradan başlıyor kurbağalar. Ne kadar garip değil mi?

Ya o yumurta içinde geçen yaşam evresi? Kıvrılmış vaziyette öylece bir süre yaşayacaksın o kabuğun içinde.

Sonra da kabuğunu kırıp yaşama baş uzatmak! Üstelik bir süre kanat çırpmayı bile bilmeden, yuvada beslenmeye muhtaç şekilde ağzını sonuna kadar açarak, gözleri bile görmeden annesinden besin bekleyen o kuş yavruları. Sonra da boşluğa kendini bırakabilme cesareti göstermek, kanat çırparak uçabilmek.

Tavuklar için böyle bir evre çok kısa sürüyor mesela. Civcivler hemen yemlemeye başlıyorlar anaç tavuğun peşinden.

Hepsi birer yaşam formu.

Farklı farklı evreler halinde yaşamak. Kolay olmuyordur herhalde.

Biz insanlar çok daha farklıyız.

Farkımız beynimizin dünyadaki bütün canlılardan daha fazla gelişmiş olması.

Bitkilerin bir beyni bile yok mesela. Ama onlar da bir yaşam formular.

Ama bir balığın mesela küçük de olsa bir beyni oluyor.

Tüm bu yaşam evreleri genler vasıtasıyla bir sonraki nesle aktarılıyor. Bazı şeyler genlere işlenmiş durumda, canlılığın devamı ancak bu şekilde mümkün olmuş.

Bir kelebek kozasından çıktığında uçması gerektiğini genleri sayesinde biliyor.

Bir ceylan yavrusu doğar doğmaz kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini de bu şekilde biliyor. Annesini de biliyor ve beslenmek için süt içmesi gerektiğinin de farkında.

Tüm bu refleksler dediğim gibi genler tarafından aktarılıyor.

Ama bir de hafıza var.

Hafıza dediğimiz, beynimizin içinde yaşamımız boyunca edindiğimiz bilgilerin biriktiği yer. Aklımızda kalan bilgiler hafızamızda depolanıyor.

Bu dediğim biz insanlar için çok daha büyük boyutta. Beynimiz yaşayan tüm varlıklardan daha çok gelişmiş.

İnsan yaşamı boyunca öğreniyor ve öğrendiklerini bir sonraki nesillere aktarmasının yolu sadece genleri vasıtasıyla değil. Belki ilk zamanlarda temel bilgileri her yaşayan canlı gibi bir sonraki nesile göstererek, ya da öğreterek aktarıyor, ama insan bir bilgiyi aktarmanın başka yollarını da bulmuş.

Belki farkında olmadan bazı şeyleri genlerimizle de bir sonraki nesillere aktarıyoruzdur.

Karakter diyoruz, karakter dediğimiz nedir ki?

Bir anlamda genlerimizle gelecek nesillere aktardığımız bilgilerle oluşuyor karakterimiz bence.

Acaba kendi yaşamımızdaki deneyimlerin bir kısmı genlere işleniyor mudur? Belki de yavaş yavaş işleniyordur. Ama bu işlem çok uzun zaman aldığı için farkında değiliz. Yüzyıllar boyunca nesiller ilerledikçe belki de bir şeyler genlere işleniyor olabilir.

Gerçi doğa biraz daha farklı bir yöntem geliştirmiş. Evrim diyoruz ya, mutasyonlar. Öyle hemen olacak iş değil. Yüzyıllar, belki binyıllar sürüyor bir şeylerin artık genlere geçmesi.

Ama hafızamızdaki bilgileri bir sonraki nesle aktarmak çok daha kolay. O da bir sonraki nesil ne kadarını kabul ederse.

Yine de yazarak ya da bir yerlere kaydederek geleceğe bilgi aktarmak mümkün. Bunu zaman içinde anlamışız ve önce kayalara bir şeyler kazıyarak aklımızdakileri geleceğe aktarmaya çalışmışız.

Tabii hepsini değil.

Yani hafızamızdaki birçok bilgi bizimle birlikte uçup gidiyor aslında. Eğer bir yere kaydedilmişse, kaydedilen kadarı kalıyor. Gerisi bizimle birlikte uçup gidiyor. Ne kadar hazin değil mi?

Evrende hiçbir şey kaybolmuyor, bir yerlere yazılıyor diye teoriler de var. Belki de doğrudur. Ama sanırım birçok şey unutulup gidiyor.

Zaten unutmak da hafızanın zinde kalması için gerekli bir işlem değil mi?

Kimi bilgiler önemsiz addedilerek, uykumuz sırasında derlenerek ya daha derinlere bir yerlere kaydediliyor, ya da silinerek hafızamızdan uçup gidiyor zaman içinde.

Balık hafızalı diyoruz, sanırım balıklardaki o küçücük beyin içerisinde mevcut hafıza hücreleri çok az yer kaplıyor olmalı. Gerçekten balıklar üzerine hafıza testleri yapılmış mıdır acaba?

Ama genel söylem balıkların öğrenebilme yetisinin çok düşük olduğu yönünde.

İnternette kendisini sevdirmek için havuzda gelip uzanan ele sürtünen balık videosu izlemiştim bir gün. Demek ki o uzanan eli tanıyor balık da olsa diye düşünmüştüm.

Belki zamanında o elden yem falan yediği için alışmış olabilir, ama videoda çok hoş görünüyordu bir balığın insana alışkanlığı. Videoyu çekenin elini uzattıkça o havuzdaki balığın gelip elinin ayasına sürtünmesi.

İnternette bakıcısını yıllar sonra gördüğünde çok sevinen vahşi hayvan videoları da var. Küçüklüğünde bakıcısını çok sevmiş belli ki. Yıllar sonra koskoca aslan ya da leopar, bakıcısını tekrar gördüğünde sevgi ile sarılan o vahşi hayvan videoları, belki siz de görmüşsünüzdür.

Aslında çok tehlikeli bir durum, Muhtemelen büyüdüğünde vahşi yaşama salınmıştı. Ama ne güzel sarılıyordu bakıcısına gördüğünde.

Demek ki onların da belli bir hafızası var.

Ya da belli bir süre sahibini görmeyip, gördüğü anda büyük bir sevgi gösterisi yapan köpek videoları da var internette. O sevimli sevimli kuyruklarını sallamaları, yerinde duramamaları.

Köpeklerin hafızaları kuvvetlidir derler. Bir fil gibi değil belki, ama hafızası iyi olan canlılar arasında köpekler.

Hafızaları çok iyi olan canlılar var doğada.

Neydi o çocukluğumda okuduğum ünlü kitap? Moby-Dick'di sanırım. Büyük beyaz balina, yavrusunu avlayan balina avcılarını unutmamıştı da açık denizde gemiyi mi batırmıştı neydi. Şimdi çok iyi hatırlamıyorum, kaptan Ahab epey bir uğraşmıştı balinanın peşinde. İnternetten açıp hikâyeyi tekrar okumak da istemiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam yazarı Herman Melville'di sanırım. Amerikalı kısa hikâye yazarı.

Demek ki hafıza dediğimiz aslında çok özel bir bilgi birikim yeri. Hangi canlı olursa olsun bazı şeyler öyle kolay kolay silinmiyor hafızalardan.

Bilmiyorum sizin hafızanız nasıldır, ama ben okuldayken bile ezber kabiliyeti açısından çok iyi değildim. Yani hafızam zayıftır benim. Halen daha çok bilinen bir şiir de olsa, aklından oku deseniz zorlanırım, hatırlamam. Öyle tarihler, rakamlar konusunda da hafızam pek iyi değildir. Ben daha çok mühendisliğin de vermiş olduğu nosyonla problemlerin çözüm metotlarını bilirim. Aklımda belli bir sıralama vardır çözüm yolu için. Tabii bir de yılların verdiği tecrübe.

Hanım benim tam tersime, yirmi yıl önceki oturduğumuz evin kapı numarasını bile hatırlar. Telefon numaraları ile de arası iyidir. Birçok numarayı aklından hemen çevirir telefonunda. Gerçi son zamanlarda o da numaraları telefon rehberine kaydetmeye başladı. Ama çoğu numarayı halen daha aklından çevirir. Fiyatlar konusunda da hafızası çok iyidir, on sene önce bile almış olsak, evdeki bir şeyi şu kadara almıştık der bana bazen, şaşırır kalırım nasıl hatırlıyor diye.

Bazılarının hafızası çok iyi oluyor. Zaten böylelerine hafız demiyorlar mı?

Hafız, hafıza ikisi de aynı kökten sözcükler. Kökü hıfz, hep olduğu gibi Arapça kökenli bir sözcük. Saklamak, korumak anlamında. Belki de "sakı" demeliyiz "hafıza" yerine. Ne güzel olur, Türkçe!

Bence genel olarak bir çoğumuz benim gibiyiz, balık hafızalı demeyeceğim, ama birçok şeyi unutuyoruz, hafızamız zayıf.

Hafızayı geliştirmek için birtakım yöntemler var aslında. Nedense ben bir aralar biraz bakınıp sıkılmıştım o garip yöntemlerden. Yine de beyni çalıştırıcı bazı alıştırmalar yapmakta fayda var galiba.

Bugün biraz böyle havadan sudan konular üzerine aklıma gelenleri yazayım dedim.

Her şeyi genlerimize işleyemediğimize göre aklımızdakileri bir başkasına aktarmak için yazmaktan başka çare yok sanırım.

Tabii okumak konusunda özellikle yeni nesiller çok hevesli değiller. Gerçi belli bir yaşta olanların da genellikle okuma alışkanlıkları yok.

Ama yine de yazmak iyidir. Özel programlar geliştirdiler artık, yazılı bir metni istiyorsanız o sizin yerinize okuyor ve size de dinlemek kalıyor. Şimdilik oldukça mekanik bir tonda seslendiriyor, ama yine de epey güzel bir gelişme. Bir süre sonra çok daha gelişmiş hali piyasaya çıkar muhtemelen.

Hatta sizin sesinizi birkaç saniye dinleyip, aynı sizin sesinizde ve sizin tonlamanızda seslendiren yapay zekâ bile geliştirdiler diye biliyorum.

Kısacası gelecekte belki de hayır, ben böyle bir şey demedim desek de, öyle kolayca insanları belki de inandıramayacağız.

Neyse, şimdilik bugün için yeterli olsun. Açayım internetten biraz konser dinleyeyim. Duman mesela, eski konserlerine rastlamıştım geçenlerde, ararsam bulurum herhalde.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 05.02.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1255 kez okundu

Google Ads