Site İçi Arama

kultur-sanat

Pazarlık Edebilme Katkısı (I)

Daha önceden bahsettiğimiz gibi yazılarımızın ana teması “yönetsel” konularda öne çıkan yaşanmış olaylardan kendimize bir yol haritası çıkarmaktır demiştik. Bu yazıda farklı bir konuya değineceğiz. 

Daha önceden bahsettiğimiz gibi yazılarımızın ana teması “yönetsel” konularda öne çıkan yaşanmış olaylardan kendimize bir yol haritası çıkarmaktır demiştik. Bu yazıda farklı bir konuya değineceğiz. 
İşlerin sağlıklı yürütülmesi, devamlılığı, istikrar ve güvene dayalı yönetim için dikkat edilmesi gereken bazı ana başlıkları teknik detaylara girmeden yaşanmış olaylardan betimleyerek vurgulamaya çlışacağız.

Usul ve üslup Üzerine

İş hayatımızda işin nasıl sonuçlanacağı bir bakıma kendi elimizdedir. İstisnai durumlar hariç, sonucu istediğimiz yönde şekillendirmek birazda bize bağlıdır. Herhangi bir konuyu talep ediş yöntemimiz ve tavrımız gerçekçi olmalıdır. Bir şeyi elde etmede baskın veya pasif pozisyon almak genelde gerçekçi değildir. Ancak gerçekçi bir alt yapıya sahip olan mutabakatlar sürdürülebilirler. 
Yaklaşımımıza göre sonucun “evet” mi yoksa “hayır” mı olabileceği kısmen kontrol edilebilir. Sorulan soruya gelecek cevap taktiksel olarak kurgulanabilir. Bunu bir anekdotla anlatmak gerekirse:

Hikâye odur ki muhafazakâr yaşantısı olan bir adam (batı kökenli hikaye ...) bir gün bir din adamına şu soruyu sorar:
-     “Peder, ben dualarımı hiç eksik etmem, daima Yaradan’a şükrederim, ama bunu yaparken de vazgeçemeyeceğim bir alışkanlığım vardır. Ben hayatım boyunca leblebiyi çok severim ve cebimde her zaman bulundururum.
-    Ben dua ederken arada sırada leblebi de yemem uygun mudur acaba? diye sorar.
Din adamı, adamın kötü hissetmemesi için, yine de biraz itinalı olması adına;
-    Evladım dua ederken leblebi yemenin bir mahsuru yoktur, ama biraz da nefsini kontrol etme adına, duanı bitirdikten sonra yesen daha güzel olur.
Görüldüğü gibi cevap kibarca “hayır” olur.
Aradan biraz zaman geçer, aynı kişi aynı soruyu bu sefer farklı bir şekilde sormayı dener. Yine aynı açıklamayla sorusunu bu sefer şu şekilde sorar:
Adam:
-    Leblebimi yerken dualarımı da kendi kendime tekrar etmenin dualarıma herhangi bir mahsuru olur mu acaba? diye sorar,
Din adamı, adamın dualarını ihmal etmemesi adına onu cesaretlendirmek ister ve,
-    Evladım dua etmenin zamanı mı olur, tabi ki her fırsatta dua etmen gayet güzel bir şeydir diye cevaplar,
Görüldüğü gibi cevap teşvik etme adına “evet” olur.
Dikkat ederseniz soru aynı soru: Leblebi yerken dua edebilir miyim? veya dua ederken leblebi yenmesi uygun mudur? 
Burada soruyu sorma şekline göre cevap “evet” veya “hayır “olabiliyor.
İş hayatımızda da olaylara veya konulara yaklaşırken istediğimiz sonucun “evet” veya “hayır” olması kurgulanabilir. Sanırım konuların önceden çalışılması her zaman fayda sağlar dememe gerek bile yoktur. 
‘Yönetim anlayışımızda usul ve üslubun neticeyi doğrudan etkileyeceği aşikardır.’
Bu duruma benzer olayları aslında hepimiz her gün yaşamaktayız. Ben ve eşim buna benzer olayları 11 yaşındaki oğlumuzda da gözlemlemekteyiz. Hepimiz çocuklarımız üzerine titreriz. Genelde onları sevindirmek için ne isterlerse alırız veya yaparız. Daha sonra da yapmaları gereken diğer konuları ihmal etmelerine bazen kızar bazen de üzüldüğümüz olabilir. Oğlum ve annesi arasında geçen şu olağan diyalog hep dikkatimi çekmiştir.
-    Oğlum biraz ders çalıştıktan sonra annesine gidip
-    Anne nasılsın, bir şey lazım mı?
-    Yok canım oğlum, dersin bitti mi?
-    Bitirdim anne, eski konuları da tekrar ettim. 
-    Ödevimi de bitirdim.
-    Aferin oğluma, hadi bir kucak ver anneye bakayım.
-    Resim çalışman nasıl gidiyor?
-    Oooo anne onu daha önce yaptım.
-    Çok güzel oldu dur sana göstereyim, bak işte burada.
-    Kedimi de çizdim çok iyi oldu…
-    Kitap okuyacaktın yaptın mı onu da?
-    Tabi ya onu da yapacağım, zaten onu söylemeye gelmiştim!
-    İngilizce mi Almanca mı okuyayım diye soracaktım?
-    İstediğini okuyabilirsin
-    İngilizceden sınavın var istersen İngilizce oku biraz.
-    Bilmediğin kelimeleri çıkar, gelince babana sorarız.
-    Tamam anneciğim der gider ve bir süre sonra...
-    Heyaa diye gelen oğlumuz ödevini, resim çalışmasını ve kitap okumasını bitirdiğini sevinçle haykırarak salona girer.
-    Ohh be çok mutluyum her şeyi tamamladım.
-    Annesini kucaklayıp iyi ki seni dinlemişim çok iyi oldu der.
-    ......
Tabi bu arada bizler de TV izlemekteyiz… İzlediğimiz program ona hitap etmemektedir. İşte tam bu sırada esas söyleyeceğini punduna getirip;
-    Anne ya az bilgisayarıma bakabilir miyim?
-    .....
Ben ve annesi birbirimize bakıp “olur!” demekten başka alternatifimiz kalmamıştır.
-    “Tamam ama yarım saat olsun” deriz.
Oğlumuz artık sevinerek odasına dalar. İstediğini elde etmiştir! ...
Burada anlattığım yukarıdaki hikâyeye çok benzemektedir. Oğlumuz bir bakıma bizi çözmüş. Yapmak istediği şeylerin alt yapısını alacağı cevabın “evet” olmasına göre kurgulamayı öğrenmiştir. Biz bu durumun farkındayız ve kontrollü bir şekilde yapmak istediklerini abartmadan yapmasına izin veriyoruz. Bilgisayar oyunları gibi konuları fazla abartmadan yapmasını anlıyor ve onaylıyoruz. 
Dikkat edilmesi gereken ise makul bir dengeyi tutturmaktır. 
Günümüz koşullarında, özellikle çocuklarımızın davranışlarında dengeli bir anlayış yaklaşımı önemlidir.
Birçok konuda ‘Ne tam yasakçı ne de tamamen kayıtsız olmamak’ gerekiyor.

İyi niyet Üzerine

Aslında her şey biraz da yaptığımız işe olan iyi niyetle alakalıdır. Gün olur ki yapılan bir şey yerine göre iyi veya kötü olarak algılanabilir. Algı ne olursa olsun sonucun kazançlı kabul görmesi önemlidir. Bunu şu kısa hikâye çok güzel anlatır. 
Rivayet odur ki eski zamanda adamın biri atıyla yolculuk etmektedir. Epey yol aldıktan sonra gölgelik bir yerde bir ağacın altına dinlenmek için durur. Adam biraz da yorgun olduğundan etrafın dingin atmosferinde az kestirmek ister. Tedbir olsun diye de yere bir kazık çakar ve atını kaçmasın diye bu kazığa bağlar. Bir süre sonra dinlenmiş olarak uyanır ve yoluna devam etmek ister. Atını bağladığı kazıktan çözer. Çaktığı kazığı da başka birine kolaylık olsun diye yerinde bırakır. Ve yoluna devam eder.

Gel zaman git zaman başka bir gün başka bir yolcu aynı gölgelik yerde dinlenmek için durur. Zamanla büyüyen otlar içerisinde görünmesi zor olan daha önceki yolcunun yere çaktığı kazığa ayağı takılır ve tökezler. Yolcu bayağı kızar ve nasıl bir insanın böyle bir kazığı böyle güzel bir yere çakacağına anlam veremeden söylenerek başka birinin takılıp kendini incitmemesi için yerinden söker ve atar. 
Bu hikâyede başkaları da faydalansın diye iyi niyetle yere kazık çakan ile başkaları takılıp incinmesin diye yine iyi niyetle kazığı söküp atan birbirinin zıddı bir eylemle karşı karşıyayız. Zıt eylemde bulunmalarına rağmen her ikisinin de yaptığı manevi açıdan ulvidir. 
İş dünyasında da benzer olayları çok farklı şekillerde değerlendirerek kuruma katkı sağlanabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bunu iş hayatımızda oturtabilmek için her zaman resmin tamamına bakmak gerekir.
‘Tek doğru bizim yaklaşımımız olmayabilir, başka doğruların da olabileceği unutulmamalıdır.’

Sabır ve resmin tamamı

Resmin tamamına bakmak sağlıklı karar vermemizi sağlar. 1986”lar dan hatırladığım bir reklam filmi vardı; görsel sunum aşamalı olarak şu şekilde cereyan ediyordu:
-    İlk görüntü işlek bir caddenin kaldırımında bir bayana doğru hızla koşan genç bir adamı gösteriyor ve sanki kadının çantasını alıp kaçacakmış intibaı veriyordu. Doğal olarak aklımıza ilk gelen şey böyle üzücü bir durumun kadının başına gelebileceğinin olmasıdır.
-    Resmin ikinci bölümünde hızla koşan bu genç adamın kadını geçip ve az ilerideki elinde iş çantası olan yaşlı bir adamın üzerine atlama yaklaşım anını  gösteriyordu. Burada koşan kişinin hedefinin kadın olmadığı, ama yaşlı adamın çantasını çarpmak gibi bir algı veriliyordu. Doğal olarak istenmeyen bu duruma da tepkisel olmamak elde değildir.
-    Son bölümde ise hızla koşan genç adamın yaşlı adamın üzerine çullanır gibi atlayıp onu hızla kenara çekerek tam o sırada çökmekte olan yukarıdaki balkonun altında kalmaktan kurtarışıydı.
Bu üç aşamalı resmi tek tek ele aldığımızda çok farklı algılar verdiği bariz olarak görünmektedir. Ama resmin tamamını ele aldığımızdaki görüntü aslında koşan genç adamın çok cesur ve fedakar bir davranışı yerine getirmesidir.

Resmin tamamını görmenin vereceğimiz kararlarda ne kadar sağlıklı ve doğru olacağını hep beraber görmüş olduk. Hepimiz hayatımızda buna benzer durumlarla karşılaşmışızdır.
O nedenle kesin sonuca varmadan sabırla resmin tümünü anlamak bizim daha doğru karar vermemizi sağlar. 
‘Doğru kararlar alan yöneticiler adil olanlardır.’

Serbest Yazar Halil ŞEFİK
Serbest Yazar Halil ŞEFİK
Tüm Makaleler

  • 01.11.2021
  • Süre : 2 dk
  • 807 kez okundu

Google Ads