Kişisel Güvenlik ve Emniyet Tedbirlerinin Önemi Nedir?
Her türlü iş yerinde güvenlikle ilgili uyulması gereken bazı kurallar vardır. Hatta şirketler ve kurumlar bu konularla ilgili olarak çalışanlarına eğitimler ve tatbikatlar düzenlerler. Ama çoğu insan, evde de bu tür kuralların uygulanması gerektiğini düşünmez
Her türlü iş yerinde güvenlikle ilgili uyulması gereken bazı kurallar vardır. Hatta şirketler ve kurumlar bu konularla ilgili olarak çalışanlarına eğitimler ve tatbikatlar düzenlerler. Ama çoğu insan, evde de bu tür kuralların uygulanması gerektiğini düşünmez ve hukuki zorunluluklar dışında emniyet ve güvenlik kurallarına dikkat etmez.
Ben yıllarca görev yaptığım Silahlı Kuvvetlerde sürekli olarak emniyet ve güvenlik konularıyla ilgilenmek zorunda kaldığımdan, bu hususlarla ilgili kurallara çok dikkat ederim. Örneğin yıllar önce apartman yöneticisi olduğumda yaptığım şeylerden biri, kapı zili yerine kat maliklerinin zili çalan kişiyi görebilecekleri ve konuşabilecekleri (şimdi hemen hemen her apartmanda kullanılan) bir sistem taktırmak oldu. Ayrıca, yangın söndürme teçhizatını kontrol edip eksik malzemeleri tamamlattım.
Kendi dairemde de emniyet ve güvenlik konularına dikkat ederim. Sadece evden çıkarken değil, evdeyken de kapıyı mutlaka kilitlerim. Ayrıca, kapı emniyet mandalını da takarım. Duman alarmı, karbondioksit alarmı, doğalgaz boruları, baca vb. şeyleri hemen hemen her gün kontrol ederim. Teras kapısını mutlaka kilitlerim ve çocuklar açık unutmuş olabilir diye her gün kontrol ederim. Balkon ve terasın korkuluk demirlerinin sağlam olup olmadığını bile kontrol ederim. Yani hem emniyet hem de güvenlik konularına muhtemelen çoğu insandan daha fazla dikkat ediyorum.
Zaman zaman bu konuyu fazla abarttığımı ve takıntı haline getirdiğimi düşündüğüm oluyordu. Ama yaşadığım bir olay bana emniyet ve güvenlik konusunun ne kadar önemli olduğunu ve alınacak hiçbir tedbirin abartılı olmadığını gösterdi.
Bir gün bir arkadaşımla buluşmak için evden çıktım. Asansörle aşağıya indim. Apartman kapısını açarken bir sigara çıkardım ve kapıdan çıkar çıkmaz yaktım. Henüz bir nefes çekmiştim ki “Güüüm! Pat...” diye birbiri ardına gelen iki ses duydum.
Apartmanın bahçesine yakın zaman önce çim ekmiştik. Alt komşum olan 60-65 yaşındaki .... Bey de, bahçe işlerine çok meraklı olduğundan, bahçeye bir sürü gül dikmişti. Bu sesi, bir küreği elinizden biraz uzağa attığınızda önce demir aksamının sonra da tahta sapının yere çarpmasıyla çıkan o ikili sese benzettiğimden, alt komşumun yine çiçeklerle ilgilendiğini ve işi bitince küreği bahçenin dış tarafına attığını zannettim.
Fakat bir adım atıp merdivenden indiğimde, alt komşumu sağ tarafta çimlerin üzerinde hareketsiz bir şekilde yatar halde gördüm. Buna rağmen aklıma kötü bir şey gelmedi. Çalışmaktan yoruldu ve hava da güzel olduğundan çimlerin üzerine uzandı diye düşündüm.
Alt komşum yerinde duramayan ve hiperaktif çocuklar gibi sürekli bir şeylerle uğraşan biri. Spor yapmaz ama gün boyunca sürekli gezdiği ve bir şeylerle ilgilendiği için vücudu yaşıtlarına göre oldukça sağlam ve dinç bir adam. Her zaman “Ben yorgunluk nedir bilmem…” diye övündüğünden onu yorgun bir şekilde yerde yatar halde görünce takılmak için seslendim.
“Merhaba ... Bey. Çok yoruldun galiba. Bakıyorum da ölü gibi yatıyorsun.”
Hakikaten hiç hareketsiz ve adeta bir ölü gibi yerde yatıyordu. Ben onun, yorgun olmadığını göstermek için hemen yerden fırlayıp yanıma geleceğini beklerken o, elini kolunu oynatmaya başladı ve mırıldanarak bir şeyler söylemeye çalıştı.
Bunu görünce, ters giden bir şeyler olduğunu anladım ve yanına gittim.
“Hayrola! Napıyorsun ... Bey?” dedim.
Ama o hiç kıpırdamadan yerde yatıyor, acı ve endişe içinde yüzüme bakıyordu. Yine de bunu kötüye yormadım ve çok yorulduğu veya başı döndüğü için yere yattı diye düşündüm.
Fakat o, mırıldanarak; “Düştüüm....” diye cevap verdi.
Ben hala ciddi bir durum olmadığını düşünüyordum. Çünkü onun çalışırken başı dönüp yere düştüğünü zannediyordum.
Bu sebeple; ''Nasıl düştün? Başın mı döndü?'' diye sordum.
O gözleriyle apartmanı işaret ederek; ''Balkondan düştüm...'' diye cevap verdi.
Bunun üzerine hemen harekete geçtim. Çünkü adam dördüncü katta oturuyordu ve kendi balkonundan düştüğüne göre durumu oldukça ciddi olmalıydı. Üstelik bu adam bir ay kadar önce belinden ameliyat olmuştu.
Hemen eğilip nabzına baktım. Biraz yüksekti. Omuzumdaki içinde sadece bir süveter bulunan küçük sırt çantasını çıkarıp katladım ve elimle boynunu dikkatli bir şekilde tutarak çantayı başının altına koydum. Sonra bilinci yerinde mi diye kontrol etmek için bazı sorular sordum. Bilinci yerindeydi ve sanırım ilk şoku atlatmaya başlamıştı. Nitekim, yavaş yavaş bana ne olduğunu anlatmaya başladı.
Eşi hasta olduğundan evin camlarını silerek ona yardımcı olmaya karar vermiş. Bütün camları silip sıra balkona geldiğinde, bir cama ulaşamamış ve balkon demirinin üzerine çıkıp camı silmeye çalışmış, fakat ayağı kayıp aşağıya düşmüş. Düşerken bir alt katın balkonuna tutunmaya çalışmış, ama hızla düştüğünden eli kaymış.
Ben adamın ameliyatlı olduğunu bildiğimden çok endişelendim. İçimden, muhtemelen ameliyat yerinin zarar gördüğünü ve adamın sakat kalabileceğini düşünüyordum. Omurlarından ameliyat olduğundan, felç olup olmadığını anlamak için el parmaklarını ve ayaklarını (bacaklarını değil) oynatmasını söyledim, oynattı. Felç olmadığını anlayınca rahatladım.
Ama adam kaburgasını göstererek çok ağrıdığını söyleyince kaburgasının kırıldığını ve muhtemelen bir iç organına battığını düşündüm. En iyi ihtimalle iç kanama geçiriyor diye düşündüm. Çünkü adamın yüzü, kara-sarı arasında bir renge dönmüştü.
Adam hakkında ilk tedbirleri alıp genel durumunu anladıktan sonra, ambulans çağırmak için telefonu çıkardım. Fakat bir türlü 112 numarası aklıma gelmiyordu. O sırada yoldan geçen ve bizi görerek bahçe duvarına kadar yaklaşmış olan birine ambulans çağırmak istediğimi, numaranın kaç olduğunu sordum. Fakat adam benden çok daha fazla panik halindeydi.
“Bilmiyorum.” dedi ve yakındaki bakkala doğru koşmaya başladı. Onu gören bakkal ne olduğunu anlamak için dışarı çıkıp bize doğru koştu. Ben bakkala bağırarak ambulans çağıracağımı, hangi numarayı arayacağımın aklıma gelmediğini söyledim. Bakkal bir an durakladı, düşünür gibi kafasını kaşımaya başladı. Ama cevap veremedi ve “Hatırlayamıyorum.” dedi.
Sonra birdenbire geriye döndü ve dükkanına doğru koştu. İçeri girdi ve birkaç saniye sonra kapıdan çıkarak bana doğru bağırdı: “112, numara 112.”
Hemen 112'yi aradım. Telefona çıkan kişiye hastanın durumunu anlattım ve adresi söyledim. Onlar gelinceye kadar ne yapmam gerektiğini sordum. Telefondaki sağlık görevlisi, hastayı kıpırdatmamamı söyledi. Zaten ben de adamı yerinden kıpırdatmamış ve kendi kızı dahil kimseyi adama yaklaştırmamıştım.
Bu sırada mahalle sakinlerinden orta yaşlarda bir adam kendinden emin bir şekilde yanımıza geldi. Yerde yatan adama yaklaştı. Benim kimseyi yanına yaklaştırmadığımı ve inzibat gibi başında beklediğimi görünce yüzüme baktı ve ''Bir müsaade edin de hastaya bakayım.'' dedi.
Ben elimi uzatarak adamı durdurdum.
“Sen doktor musun?” diye sordum.
Adam; “Hayır, değilim. Ama ilk yardım kursu gördüm.” diye cevap verdi.
Ben adamın tavırlarından pek ikna olmadığım için sordum: “Hastanın bilinci yerinde. Açık yara yok. Kanama yok. Belki iç kanama olabilir. Ne yapmamızı önerirsin?”
Adam beni dikkatle dinledikten sonra gayet kendinden emin bir şekilde; “Ayaklarını yukarı kaldırmamız lazım. Kan akışı için.” diye cevap verdi.
Bunun üzerine adama hastaya yaklaşmamasını söyledim. Çünkü ben de özellikle silah yaralanmalarına karşı müdahale için birkaç kez ilk yardım kursu ve eğitimi görmüştüm. Bu eğitimlerde, iç kanaması olan birinin ayaklarını kaldırınca kanın çoğunun vücuda gelmesinden dolayı kanamanın artacağını ve hastanın ölüm riskinin yükseleceğini söylediklerini hatırladım.
Bu sırada bizi gören herkes hastanın başına toplanıp bir şeyler sormaya başladı. Ben hastanın bunaldığını görünce insanları ikaz ederek bahçenin dışına çıkardım. Biraz sonra da ambulans geldi. Boyunluk takarak hastayı sedyeye aldılar ve götürdüler.
Ben, gelecek kötü haberi beklerken adamın önemli bir şeyi olmadığını ve sadece kaburgalarından birinin incindiğini öğrenince rahat bir nefes aldım.
Bu olay bana büyük bir ders oldu. Başka bir ifadeyle daha da pimpirikli biri olduğum söylenebilir.
Mesela balkondan aşağıya bakmam gerektiğinde, kesinlikle vücudumun ağırlık noktasının içerde olmasına dikkat ediyorum. Ne maksatla olursa olsun, balkondan veya pencereden dışarıya asla çıkmıyorum.
Temizliğe gelen kadınların, içeriden uzanamayacakları kadar uzak kısımları silmek için pencere içine çıkmasına müsaade etmiyorum.
Her türlü sesi dikkatle dinliyorum.
Evden çıkınca önüme bakıp yürümek yerine etrafıma bakınarak kontrol ediyorum.
Haaa, bir de polis, jandarma, ambülans vb. bütün numaraları telefonuma kaydettim.
Artık evimin, güvenlik kadar emniyet açısından da riskler taşıdığını ve bazı temel tedbirleri almadan hiçbir şey yapmamam gerektiğini biliyorum.
Size de daha dikkatli olmanızı öneririm.