Hayat Ağır Gelmesin, Başlamalısın
Motorumun o kendine has başına buyrukluğu, yabaniliğini severim. Kendimde olan, sende olan, belki de çoğumuzda olan yaban halimi.
Bazen gözüm kayar, yolculuk yaparken.
Uçsuz bucaksız gibi duran, yine de sınırları olan ovalara, tarlalara sürerim demir atımı.
Saniyenin onda biri kadar da baksam görürüm bu güzellikleri, temiz havasını çekerim taa içimin derinliklerine.
Motorumun o kendine has başına buyrukluğu, yabaniliğini severim.
Kendimde olan, sende olan, belki de çoğumuzda olan yaban halimi.
Severim ben.
Vakit buldukça aklımı değil de doğanın kendisini aramak için ovalara, doğaya çıkmayı seviyorum ben.
Sanıyorum benim gibi seyahat etmek, gezmek, çoğumuza iyi geliyor. Kısa süreli zaman dilimlerinde, huzur bulabildiğimiz, çoğumuz için iyi bir saklanma ve gizlenme yeri gibidir gezdiğimiz yerler, gezintiler.
Benim için adı konulmamış bir zaman dilimidir, uzak diyarlarda, seyahatlerim esnasında geçirdiğim o güzel vakitler. Bana canlılık ve ışık veren bir lezzet yumağıdır o anlar.
Daha önce belki de gördüğüm, belki de görmediğim, umurumda olmayan bir yere oturup ister toprak olsun ister taş, hava bulutluysa bulutlara bakmayı, hava açıksa mavi gökyüzüne bakmayı severim ben.
Boşluğa bakarken kendimce hayal kurarım, doya doya seyrederim gördüklerimi.
Kuşların uçuşunu, bulutların dansını, gelişi güzel oturduğum taşın etrafındaki, bakımsız otlara bakarım her seferinde.
Onların arasından çıkan mor ve sarı küçük çiçeklere, az ötedeki okaliptüs ağaçlarını fark ederim ve gülümserim, keyif alarak, burnuma gelen kokularını içime çekerek.
O an günlük hayatımızda söylenilen sözler, kelimeler, inandığımız doğrular önemini kısa da olsa bir süreliğine yitirir giderler.
Başına buyruk doğayla baş başa kaldığımda, belki de, daha önceden kendime bile itiraf edemediğim, bazen beni koruyan, bazen de az da olsa acı veren karabiber tadındaki yalnızlık duygumla yüzleşirim.
Her geri dönüşler zor oluyor benim için, bir şeyler bırakıyorum her seferinde döndüğüm yerlerde.
Bazen gece bitmeden hatırlarım, kendimle yüzleştiğim korkularımı, endişelerimi. Belki de bütün bunlar bizi hiçbir boşluk bırakmadan sevmesini istediğim bir insan hayal ettiğimdendir.
Çok düşünmüşümdür, akşam vakitleri, bakarken dışarıya evimin penceresinden. Şu karşıda gördüğüm evlerde, onun ötesinde göremediğim evlerde kaç kişi ile aynı duyguları paylaşıyoruz diye?
Gerçekte insanlar bulabilirler mi onları hiçbir boşluk bırakmadan sevebilecek birini?
Akşamüstü kızıllığında bunlar geçiyor aklımdan, galiba sizlerin de geçiyor.
Hissediyorum.
Siz de benim gibi yorgunsunuz biliyorum.
İkinci bir şansa ihtiyacın olabilir.
Ama çok korkuyorsun.
Gerçekleştiremediğin düşler için, gerçekleştirmek istediklerin için, sevgi için, aşk için tekrar şans istiyorsun hayattan.
Tekrar sevmek için.
“Çok mu istemiştik ikinci şansı” diyeceğim.
Vazgeçtim.
Yeterince değil. O kadar istememiştik, koy vermiştik diğer koy verdiklerimiz gibi ikinci şansı da.
Adı konulmamış zaman dilimleri var yüreğinde. Senin de benim de.
Bazen gözüm kayar, yolculuk yaparken.
Uçsuz bucaksız gibi duran, yine de sınırları olan ovalara, tarlalara. Saniyenin onda biri kadar da baksam o anda görürüm.
O kendine has başına buyrukluğu, yabaniliği. Kendimde olan, sende olan, belki de çoğumuzda olanı.
Yarın yeni bir gün, başlamak için erken kalkmak gerek.
Tazeliğini koklamak, hayata yeniden merhaba demek gerek.
Başla, istersen her şeye ister hiçbir şeye, ama başla.
Sende kalmasın.
Hayat ağır gelmesin.
Saygı dolu sevgiyle kalın...