Aylar, Ne Kadar Derme Çatma İsimleri Var
Yüzyıllar öncesinden kalan bir Anadolu alışkanlığı diyor bir kaynak. Yılı kasım günleri ve hızır günleri diye ikiye bölerlermiş Anadolu'da. 6 Mayıs, Hıdırellez günü ile başlayan hızır günleri ve altı ay sonra kasım günlerinin başlangıcı, işte size Kasım ayı, yılı ikiye bölen ay!
Bugün benim yedigün tanımlarıma göre dinlenme günü.
Düşünüp duruyorum, nasıl yapsam da dinlensem diye.
Açıp internetten bir şeyler okuyayım dedim. Ne okusam acaba?
Yılın son ayındayız. Aralık.
Sahi kim koymuş bu ayın adını acaba? Niye aralık demişler?
Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak ayları 10 Ocak 1945 tarihli yasayla adlandırılmış.
Kanunla "teşrinievvel" ayı "ekim", "teşrinisani" ayı "kasım", "kânunuevvel" ayı "aralık" ve "kânunusani" ayı da "ocak" olarak değiştirilmiş.
Ne kadar garip ay isimleri varmış eskiden.
Tarihte biz Türkler ayları numaralandırarak kullanmışız aslında. Birinci ay, ikinci ay, üçüncü ay... Bence gayet mantıklı.
Gerçi bir aralar Çinlilerden hayvanlı takvim öğrenmişiz, ama benim bildiğim hayvan adları yıllar için kullanılıyormuş. Bir yerlerde aylar için de kullanıldığını okumuştum, ama muhtemelen yanlış bilgidir. Çünkü birçok kaynak hayvan adları ile yıllardan bahsediyor, aylardan değil.
Ne zaman unutmuşuz ayları numara ile tanımlamayı bilmiyorum ama, önce hicri takvim kullanmaya başlayarak değiştirmişiz ay adlarını. Recep, Şaban, Ramazan... Bunlar aslında ay adları, çocuklarına da bu adları veren çok olmuş tabii ki daha sonra. Benim bile dedelerimden birinin adı Recep'tir.
Bir de Muharrem ayını bilirim Hicri takvimden.
Hicri takvim ay takvimidir. Ayın dünya etrafında dönüşünü esas alır. Dolunaydan, dolunaya.
Ramazan ayından ve bayramlardan bilirsiniz, halen daha hicri takvime göre kutluyoruz bu dini bayramları.
Ne alakaysa artık, nedense gün içinde kullandığımız takvimi değiştirmişiz, ama dini bayram takvimi aynen kalmış. Dini konularda kimse reform yapmaya cesaret edemiyor anlaşılan.
Hicri takvim her sene onar gün kayıyor biliyorsunuz. Ayın dünya etrafında dönüşü ile dünyanın güneş etrafında dönüşü arasında yaklaşık on gün fark var.
Kimileri böyle daha iyi oluyor diyor, yılın farklı zamanlarına rastlıyor ya bayramlar, bir değişiklik oluyor diyorlar. Bu da bir bakış açısı tabii ki, ama bence eğer bir dünya standardı varsa, ki var, uyum sağlamakta fayda var diye düşünüyorum.
Sonra Rumi takvim kullanmaya başlamışız. Bu artık güneş takvimi. Yani dünyanın güneş etrafında dönüşünü esas alıyor
Bakın ilginç, o zamanlar yılın ilk ayı Mart ayıymış. Yani Rumi takvim Mart ayından başlıyor nedense.
Mart, nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül.
Sonra da teşrini-evvel, teşrini-sani ve kanuni-evvel, kanuni-sani.
Evveli anladım, teşrinden önce demek de sani ne acaba?
İkinci demekmiş. Yani ikinci teşrin? Anladım, teşrinin ikinci yarısı yani!
Öyleyse teşrin de bir şey demek oluyor bu durumda. Aramice/Süryanice bir sözcük diyor etimolojik sözlük, Arami/Süryani takviminin yedinci ayıymış. Sözcük anlamı nedense yok. Bir şey demek olmalı ama neyse, çok önemli değil.
Kanun bildiğimiz kanun mu acaba? Şu yasalar anlamında olan hani. Şimdi bakamayacağım derinlemesine. Bu da önemli değil.
Bu arada Şubat ayını saymayı unuttuk. Şubat ayı son ay Rumi takvimde. Marttan eylüle kadar yedi ay, sonra dört ay daha. On ikinci ay da Şubat ayı.
Rumi takvime Tanzimat döneminde geçmişiz. 13 Mart 1840 (bugün kullandığımız miladi takvime göre) Rumi takvimin kullanılmaya başlandığı ilk gün olmuş. Rumi takvimde 1 Mart 1256 cuma günü. Rumi takvime göre yılbaşı! Miladi takvime göre 1870 yılına kadar da her ikisi beraber kullanılmış. 1917 yılında ise Rumi takvim de değiştirilerek bugün kullandığımız miladi takvime geçilmiş. Rumi takvime göre 8 Şubat 1332 tarihinde 125 sayılı kanun ile bu değişiklik yapılmış. Aslında Rumi takvim ve Miladi takvim her ikisi de güneş takvimi olduğu için artık eskisi gibi gün kayması olmasa da, biri Gregoryen diğeri de Jülyen esaslı diye geçiyor, yani başlangıç tarihleri farklı. Gregoryen dediğim bugün artık yürürlükte olan, miladi takvim.
Tabii insanoğlu zamanda kendine bir referans alabilmek için çok uğraşmış. Antik Mısır'da mesela yılı üç mevsime bölmüşler. Sirius yıldızının gökteki konumuna göre ayarlamışlar bu bölümleri. Akhet, Peret, Shemu. Sel, gelişim ve hasat. Nil'in taşması büyük sorunmuş Mısırlılar için. Ama geometride de ilerlemelerinin sebebi olmuş.
Her kötünün bir faydası olur derler. Bir şey olmuyorsa dert etme, demekki olmamasında bir hayır olacak da derler. Başka türlü nasıl altından kalkacaksın hezimetin. Bir şekilde çıkar yol arıyorsun tabii ki.
Bir de şu ay isimleri nereden geliyor ona bakayım. Kesin yine Arapça Farsça adlardır.
Gerçi Ocak Türkçe, bildiğimiz ocak. Ama o 1945 de konulan ad.
Şubat Süryanice, şabat, dinlenme. Tarım toplumu olan Süryanilerin Şubat ayında artık tarımla uğraşmaları mümkün olmadığı için evde dinlenmelerinden dolayı bu ad verilmiş. İlginç!
Mart, Roma savaş tanrısı Martius'a kadar uzanıyor. Mars gezegeni de aynı köklere uzanıyor.
Nisan, Farsça, Süryanice, hatta Akatça ve Sümerce. İlk meyve anlamındaymış. Güzel bir anlamı var, beğendim. Ben de Nisan doğumlu olduğum için ayrıca da hoşuma gitti.
Mayıs, bu da Romalılardan, Maia, yağmur tanrıçası. Maia'nın ayı, bereket ayı. Yağmur bereket demek sonuçta.
Haziran, Süryanice sıcak demekmiş. Gerçi Haziran daha o kadar sıcak değildir ama, kabul edilebilir.
Temmuz, Tammüz bir Babil ve Asur tanrısı, Sümercede Dumuzi. Verimlilik tanrısı!
Ağustos, Romanın ilk imparatoru Caesar Augustus'tan alır adını.
Aslında temmuz da Julius Caesar'dan esinlenerek İngilizceye July olarak geçer. Yani Avrupa'da yılın bu aylarını Romalı imparator adlarından koymuşlar Avrupalılar. Hatta ağustosun temmuz gibi 31 gün olmasına da bir hikâye uydurulmuştur. Augustus kendi ayının da Julius'un ayı gibi 31 gün olmasında ısrarcı olmuş.
Eylül, yine Süryanice, Akatça bir sözcük, hasat festivali anlamındaymış. Yazın mahsulü sonrası kutlama yapılması gayet mantıklı. Bu da oturmuş yerine, ama maalesef Türkçe değil!
Ekim zaten 1945 de konulmuş, Türkçe, ekin ekilen ayımız.
Kasım, bakın bunu da anlamadım işte, bu da 1945'te değiştirilen bir ad, ama nedense Arapça kökenli. Bölen, taksim eden anlamında.
Yüzyıllar öncesinden kalan bir Anadolu alışkanlığı diyor bir kaynak. Yılı kasım günleri ve hızır günleri diye ikiye bölerlermiş Anadolu'da.
6 Mayıs, Hıdırellez günü ile başlayan hızır günleri ve altı ay sonra kasım günlerinin başlangıcı, işte size Kasım ayı, yılı ikiye bölen ay!
Yine de ben olsam elim değmişken Türkçe bir ad koyardım.
Aralık, bir şeyin arası ama neyin? Ocak'la Kasım arası mı demek istemişler acaba? Ne saçma bir benzetme olmuş eğer gerçekten böyle düşünmüşlerse.
Evet bugün de biraz aylara takıldık. Aslında yazacak daha çok şey var bu konuda, ama pazar günü için yetsin.
Anladığım kadarıyla aylara da bir el atmam gerekecek. Oradan buradan toplama, saçma sapan ay isimlerimiz var. Bir yerlerde tarım esaslı yeni ay isimleri düşünenler olmuş gerçi, hatta Anadolu'nun kimi yörelerinde kendilerince bazı adlar koyan yöreler de var galiba, ama bu işe şöyle temelli bir el atıp bize has adlar bulayım da, şu karışıklığa bir son vereyim.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla