Bazı Şeyleri Çok Çabuk Tüketiyoruz
Nasıl bir hafızamız varsa artık, tek bir karesi bile olsa daha önce baktığımız bir şeyi hemen hatırlıyoruz, yıllar geçmiş olsa bile derinlerde bir yerlerde o video yer etmiş oluyor hafızamızda ve tekrar bakmaya gerek duymuyoruz.
Farkında mısınız, internet ortamında bazı görselleri çok çabuk tüketiyoruz.
Geçenlerde komiğime giden bir kısa videoya denk geldim, önceden görmemiştim.
Hanıma da göstereyim dedim. Hemen gittim yanına, bak ne kadar komik dedim.
Biraz bakındı, sonra da ben bunu altı ay önce gördüm dedi bana. Yüzü bile gülümsemedi.
Biraz sonra bir başkasını daha göstereyim dedim, daha açmadan kapak resminden anladı hemen ne göstereceğimi, onu da küçük kız göstermiş yakınlarda.
Sonra farkına vardım, ben de internette çoğu komik videoya bakmıyorum bile, çünkü daha önce bir şekilde görmüş oluyorum.
Artık komik gelmiyor o videolar, zamanı, modası geçmiş oluyor çoğunun.
*
Gerçi ben çok takip etmediğim için böyle şeyleri, arada eski de olsa komik videolara halen daha rastlıyorum.
Ama nasıl bir hafızamız varsa artık, tek bir karesi bile olsa daha önce baktığımız bir şeyi hemen hatırlıyoruz, yıllar geçmiş olsa bile derinlerde bir yerlerde o video yer etmiş oluyor hafızamızda ve tekrar bakmaya gerek duymuyoruz.
Çünkü artık tüketmiş oluyoruz o ürünü!
Görsel hafıza böyle bir şey sanırım, kare kare izleri kalıyor bir şekilde beynimizde. Tekrar aynı şeyi bir kez daha izlemeyi ise sevmiyoruz.
***
Bir şiir öyle mi peki? Şiirleri tekrar tekrar okumaktan çoğumuz büyük zevk alırız. Şiir sevenler için tabii ki bu sözüm.
Müzikler de öyle sayılır, kim bilir kaç kere dinleriz aynı şarkıyı eğer sevdiğimiz bir şarkıysa. Özellikle de moda olduğu zamanlarda.
Gerçi zamanla müziklerin de modası geçiyor.
Artık o eski şarkıyı dinlemekten sıkılıyoruz bir süre sonra.
***
Ancak ben çoğu zaman eski şarkıları dinlemekten de müthiş haz alıyorum.
Bunu söylerken internetten eski bir klibe denk gelmişsem o klipten pek haz almadığımı itiraf etmeliyim.
Başka bir şey ile ilgilenirken sadece şarkıyı dinlemek için açıp dinlediğim oluyor tabii ki, eski bir şarkıyı sadece dinlemek daha çok hoşuma gidiyor.
***
Bazen de eski bir kitabı tekrar okuyorum mesela, artık o kitabın konusunu ve sonunu bilsem de, her seferinde başka bir olaya, başka bir karaktere dikkat kesildiğim için belki de, her okuyuşumda ilk okuduğum zamankine benzer bir haz alabiliyorum.
Benzer bir duygu kimi sevdiğim filmler için de geçerli.
Bazen kimi filmleri de birden çok defalar izlediğim oluyor.
Ama başta bahsettiğim komik videolar var ya…
İşte onlar gerçekten çerez gibi, çabuk tüketiliyorlar. Nedense bir kez daha aynı komik videoyu izlemek istemiyor insan.
***
Peki resimlere ne dersiniz?
Çoğumuzun evinde duvara asılı, ünlü bir ressama ait bir resmin imitasyonu vardır.
Bizde çok ünlü ressamlara ait olmasalar da manzara resimleri var bir iki tane.
O aynı resme kim bilir kaç yıldır bakıyoruzdur.
Hatta farkına bile varmayız artık resmin detaylarının, bizim için sadece bir dekordur o resim o duvarda.
Bir alışkanlık olmuştur belki de.
O resmi değiştirmeyi hiç düşünmeyiz mesela. En azından ben hiçbir zaman bizdeki resimleri değiştirmeyi düşünmedim.
O resim o duvara aittir, özellikle de zamanında üzerinde oldukça düşünülerek o duvarda yerini almışsa, bir anlamda alışkanlık olmuştur artık o resim, o duvarın bir parçası olmuştur.
Bir de evimizde olmasa da, ünlü ressamların kimi resimlerine zevkle bakarız bir yerde denk geldiğinde. Bir müzede, bir galeride, ya da bir kitapta.
Biliriz kim yapmış o resmi, meraklıysak tarihini de biliriz o tablonun ve o resme her baktığımızda aynı haz ile inceleriz.
Bu davranış biçiminin sebebi nedir sizce?
Çünkü o tablo ünlü bir tablodur!
O yüzden değeri başkadır bizim gözümüzde. Büyük ihtimal sebebi bu davranış farklılığının.
Ama o komik videolar, kimin çektiği önemli olmayan, sadece gündelik komik videolar işte, tüketim toplumunun gündelik çerez tüketiminin bir araçları sadece.
O yüzden hiç bir anlamları yoktur o komik videoların bizim değer yargılarımızda, görevlerini çoktan yerine getirmişlerdir, artık bir değerleri kalmamıştır.
***
İşte muhalefete yakın kanallardaki haberler de böyle oldu artık benim için.
Muhalefet kanallarında da sürekli zam haberleri, iktidar kötülemesi, şikayetler. Sürekli ne olacak bu muhalefetin hali tartışmaları.
Aynı liderin bir daha çıkmayacağım bu kürsüye, elveda diyerek ayrıldığı yerden yine aynı tonlamalarla şikayetleri.
İktidara yakın kanalları ise uzun zamandır izlemiyorum zaten, derin propagandayı derinden hissediyorum.
Gerçekten sıkılıyorum artık kanal izlemekten, haberleri bile kanallardan izlemek istemiyorum. Alışkanlıkla açayım bakayım desem bile kısa bir süre geçince hemen kapatıyorum tüm bu anlamsız kanalları.
***
Peki ne yapacağız öyleyse?
Haberler olmadan da olmuyor ki!
Ülke gündemini bir şekilde takip etmek gerekiyor!
Ne yapacağız?
Bir yandan yaşam gerçekten çok zorluyor insanları, hayat pahalılığı almış başını, enflasyon iyiden iyiye azmış, nerede duracağı belli değil fiyatların, her şey ateş pahası, her şey el yakıyor.
Bir yandan da o komik videolar bile artık sıkıyor.
Yeni bir şeyler istiyor insan, ama yeni çekilmiş olsa da, birbirinin çok benzeri şeyler oluyor çoğu o komik video. Yani yenileri bile artık eski hazzı vermiyor.
Eski filmler de, özellikle bir kaç kere izlemişsem yeter bu kadar duygusu uyandırıyor içimde.
Kültür ve magazin programlarını zaten sevmiyorum, kim kimle nerede ne yapmış, kim nereye nasıl gelmiş, ya da o şehir ne kadar güzelmiş, orası varmış, burası varmış.
Gerçekten çoğu şehir hakkında zamanında çok program izledim, pek yeni bir şey çekenine rastlamıyorum uzun süredir.
Belgeseller bazen iyi oluyor, doğa, vahşi yaşam. Ama artık aslanlar nasıl antilop avlıyorlar, onların doğal yaşamlarını da yeterince öğrendik. Belgeseller de eski hazzı vermiyor.
Yeni filmler arasında da pek ilgi çekici bir şey yok. En son Bursa Bülbülü’nü izlemiştim. Bakın o film güzeldi gerçekten. Sevgili Ata Demirer’e selam olsun buradan.
***
Kısacası yeni bir şeyler görmek istiyor gözlerim, ya da hafızam derinlerden ben bunu biliyorum diye hatırlatmadan yeni bir şeyler duymak istiyor kulaklarım.
Kendi mesleğimdeki kimi yeni gelişmeler bile ilgimi çekmiyor eskisi kadar. Zaten bizim mesleğimizde o kadar da çok sıklıkta yeni bir gelişme olmuyor.
***
Yeni bir heyecan istiyor gönül diyeceğim ama, o hemen aklınıza gelen gönül meselesi yeni bir heyecan değil özlem duyduğum şey. O anlamda ben hayatımdan memnunum.
Gönlümün istediği değişiklik pek benim elimde olmayan, ne yapsam elimden bir şey gelmeyen bir değişiklik, ulaşılamayan bir arzu bir anlamda bu bahsettiğim.
Huzurlu bir yaşam benim beklediğim.
Öyle bak ben elimden geleni yapıyorum, ülkeyi Avrupa birliğine sokmak için İsveç’in NATO’ya girmesini şantaj olarak bile kullanıyorum yalanları değil kulaklarımın duymak istediği.
Avrupa Birliği’ne girebilecek miyiz?
Avrupa Birliği’ne girmeli miyiz?
Avrupa Birliği’nin isteklerine uymaya hazır mıyız?
Ne güzel sorular bunlar değil mi?
Yep yeni bir gündem! Be güzel örter birtakım sorunların üzerini bu gündem değil mi?
Bir yandan biz büyük ülkeyiz deyip, bir yandan da iki kuruş para için elde avuçta ne varsa Arap ülkelerine pazarlamak değil duymak istediklerim.
Bakın şimdi de İzmir Limanını Araplara satacaklar diye söylentiler çıkmış mesela. Umarım doğru değildir bu söylentiler.
Yoksa doğru mu bu duyduklarım?
Bir yandan da günlük siyasi polemikler yürüyor tabii ki, çoğu boşa safsatalar olsa da ülke gündemini bu konularla meşgul etmek ne güzel örtüyor bazı şeylerin üzerini.
Plan istenen şekilde yürüyor gibi görünüyor, içeriye atılmış basın mensupları, içeriden çıkarılmayan seçilmiş milletvekilleri.
Bir yandan da iç politikada buna benzer birçok konuda güç gösterisi.
Yakın zamanda yapılan ekonomik hataların cezasını ise doğal olarak halka yükledi yeni (!) iktidar.
Enflasyon üstünde açıklanan vergi zamları, asgari ücretin üzerinde dışarıdan getirilmiş cep telefonu kayıt ücreti. İkinci defa alınacak taşıt vergisi…
Kısacası çivisi çıkmış bir ülke.
Böyle şeyleri duydukça gerçekten içim daralıyor.
***
Evet, bizim vişneler olgunlaşmıştır daçada.
Gidelim bakalım da vişne toplayalım en iyisi.
En azından reçel yapar hanım, tüm kış yetecek kadar reçel oluyor o birkaç ağacın verdiği vişneden. Artanı ile de komposto yapıyoruz.
Zaten çilekler de sürekli çilek veriyor, çilek de yeriz biraz. İlk partiden reçeller çoktan yapıldı bile.
Yazın ortası, ama hava da yağışlı bu aralar.
Yine de daçada yapılacak çok iş var, otlar büyümüştür, bellenecek yerler de var. Hem biraz spor olur benim için.
Bahçedeki barbeküde mangal da yaparız yine. Ektiğimiz yeşillikler de büyümüştür, roka, maydanoz, kuzu kulağı, marul, ne istersen var.
Biz bir süre daça, bir süre ev, böyle gidip geliyoruz işte bir oraya, bir buraya.
Yakın olduğu için sorun olmuyor gidiş gelişimiz. Banliyö istasyonuna ulaşım yolunu da keşfettik nasıl olsa yakın zamanda, artık bir, bir buçuk saatlik tren yolculuğu ile şehir içi yolculuk ücretine neredeyse kapının önünde iniyoruz trenden.
Kısa bir orman içi gezinti ile istediğimiz zaman daçada, istediğimiz zaman evde oluveriyoruz.
Yeter bu kadarlık ev dinlenmesi değil mi?
Hadi bakalım, hava elverirse yine daça zamanı! Biraz temiz hava soluyalım.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.