Divanü Lügati't Türk
"Gerçek bir Hikâye"
TÜRK dilinin özgün bir hale gelmesini sağlayan KARAHAN devleti zamanı 1000’li yıllarda yaşayan KAŞGARLI MAHMUT'un TÜRK KÜLTÜRÜNE armağanı olan DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK’ün aslının bulunuşu ve TÜRK Milletinin kullanımına sunulmasının hikayesi hazin ve düşündürücüdür, TÜRK dilini ve TARİHİNİ bu günlere kadar getirilmesine ve bu uğurda çalışma yapanlara saygı ve sevgilerimi sunarım. Dili ve edebiyatı olmayan uluslar er ya da geç tarihin ÇÖPLÜĞÜNE gömülürler TARİH bunun ibretlik örnekleriyle doludur. Dilimize, eserlerimize sahip çıkalım.
İŞTE HİKÂYE:
DİVANÜ LÜGATİ'T-TÜRK’ün Önemi ve Bulunması; Diyarbakırlı Ali EMİR-İ Efendi her hafta sahaflara uğramaktadır. Sahaf BURHAN Bey’e bir kadın bir kitap getirir ve otuz liraya satmasını ister. Burhan Bey kitabın o kadar etmeyeceğini söyler ama dursun bakalım belki satılır, diye kabul eder. Ali EMİR-İ Efendi yeni gelen kitap olup olmadığını sorar. Burhan Efendi:
Bir kitap var ama sahibi otuz lira istiyor, diyerek olanı biteni anlatır. Bu kitabın süresinin ertesi gün dolacağını, yaşlı kadının kitabı almaya geleceğini söyler.
Eline aldığı kitabın adını okuduğu anda Ali EMİR-İ Efendi, bayılacak gibi olur. Dünya da eşi benzeri olmayan, TÜRK dilinin en değerli eseri DİVANÜ LÜGATİ'T-TÜRK ’tür elindeki kitap. Otuz değil, otuz bin liraya bile değerdir bu kitap. Kendisini hemen toparlayan Ali EMİR-İ Efendi, kesin alıcı görünmemek, kitapçıyı şımartmamak amacıyla:
Dağınık bir eser, Acaba tamam mı değil mi(?), Yazarı da KAŞGARLI adlı bir adammış… Kimdir, necidir, belli değil. Sarı çizmeli Mehmet Ağa. Ama ne de olsa bir eserdir. Encümen on lira teklif etmiş, ben de on beş lira veririm, der. Burhan Bey: Kitap benim olsaydı verirdim. Sahibi mutlaka otuz lira istiyor. Alacaksanız bir kadına iyilik etmiş olursunuz, almayacaksanız sahibine geri vereceğim, diye söyleyince Ali EMİR-İ Efendi. İşte şimdi işin şekli değişti DER. Bir kadına yardımcı olmak gerekir. Kabul ettim, diyerek kitabı satın aldığını söyler ama yanında yalnızca on beş lira vardır. Hemen para bulmak üzere ayrılır ve otuz lirayı bulup gelir ve kitabı satın alır. Dostlarına, arkadaşlarına kitabın değerini şöyle anlatır Ali Emiri Efendi: “Bu kitap değil, TÜRKİSTAN ülkesidir. Türkistan değil bütün CİHANDIR. TÜRKLÜK, TÜRK dili bu kitap sayesinde başka bir parlaklık kazanacak. ARAP dilinde Seyyibuyihin kitabı ne ise bu da TÜRK dilinde onun kardeşidir der. TÜRK dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse CİHANIN hazineleri kâfi gelmez. Bu kitapla Hz. YUSUF arasında bir benzerlik vardır. YUSUF’u arkadaşları birkaç akçeye sattılar. Fakat sonra MISIR 'da ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı da Burhan, bana otuz üç liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında elmaslara, zümrütlere değişmem der...
İşte benden hazin bir o kadar da düşündürücü bir gerçek hikâyenin öyküsü böyle. Şimdi bu kitap İSTANBUL'un Fatih ilçesi sınırları içinde bulunan Millet kütüphanesinde camlı bir muhafaza içinde ziyaretçilerine gösteriliyor. Yolunuz bir gün oraya düşerse bu hikâye benden size bir hatıra olsun... SAYGI dolu sevgiyle kalın diyorum.
Kaynak:
İSTANBUL, "Fatih Millet kütüphanesi", Müdürüyle yapılan söyleşinin kendi yorumumla size aktarımıdır.