Site İçi Arama

kultur-sanat

Güzel Türkçemiz

Kimileri bu yeni giren sözcükler için dilin zenginleşmesi diyorlar. Kimileri de tam tersine dilin bozulması olarak adlandırıyorlar. Dil aslında olduğu yerde durmuyor, sürekli bir gelişim halinde. Toplumlar da tek başlarına yaşamıyorlar. İllaki diğer toplumlarla etkileşim halindeyiz. Bu yüzden başka dillerden yeni sözcüklerin dilimize katılmasını normal kabul edebiliriz.

Ali "Bir TABANCA çaldı ol gül yüzine" diyor Kıssa-i Yusuf hikayesinde. Ali on ikinci yüzyıl sonları ile on üçüncü yüzyılın ilk yarısında Harizm çevresinde yaşamış. Harizm ya da Harezm bugünkü Özbekistan ve Türkmenistan sınırları içinde kalan, Ceyhun (Amu Derya) ırmağının döküldüğü Aral gölünün güneyinde ve bu ırmağın her iki tarafında uzanan bölgenin adıymış. Ali bu tek eserini de tam yılı belli değil, ama 1377 yılından önce yazmış. 

İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr "Bir TABANCA urur ise ol bize / boynumuzu süksünümüzden üze" demiş Mantıku't-Tayr, yani Kuşların Diliyle adlı manzum eserinde. Bu eseri 1317 yılında yazmış.

Süksün çene demek bu arada, bugün unutulmuş bir sözcük. Çene ise aslında Farsça bir sözcük. Yani çenenin Türkçe karşılığı var aslında. Nedense zaman içinde unutulmuş, TDK sözlüğünde bile yok.

Evet, ne diyorsun demeyin, TABANCA aslında bir zamanlar "tokat" anlamında kullanılıyormuş. Türkçe bir sözcük. Bugün ise silah anlamı edinmiş kendine nedense. Belki de tokat ile tabancanın sesleri benzediği için bu değişim yaşanmıştır. Her ikisinin sesi de pat diye çıkıyor ne de olsa!

Tabancanın silahlarla alakası da öyle hemen olmamış.

Evliya Çelebi "TABANCA'lu ve çarhlu tufengler bellerüngde..." ve "beş TABANCA'lı tüfengi var..." demiş 1665 yılında yazdığı ünlü Seyahatnamesinde. Burada "tabanca" sözcüğünü "tetik aksamı" anlamında kullanmış. Çarklı tüfek derken nasıl bir tüfekten bahsetmiş, orasını anlamadım. Çark bildiğimiz çark herhalde, yani Türkçesiyle tekerlek.

Tabanca aslında taban sözcüğü ile ilişkili, taban ayakta, tabanca ise elde, elin ayası. Önceleri tokat anlamında kullanılması anlaşılıyordur herhalde. Sonradan "tetik aksamı" anlamı da anlaşılır bir şey sanırım, elin ayasıyla kavrıyorsun ne de olsa tetik aksamını. İşte son aldığı anlam ise bugünkü tabanca, yani elin ayasıyla kavrayabildiğimiz küçük silah, Macarcasıyla piştov. Son aldığı anlam eski anlamlarıyla ilintili yani.

Bahsetmek istediğim konu tabancalar değil tabii ki. Tabancadan yola çıkarak sözcükler zaman içerisinde nasıl anlam değişikliğine uğruyorlar örneklemek istedim.

Bugün böyle anlam değiştiren bir sürü sözcüğümüz vardır herhalde. 

İlk aklıma gelen "börü" mesela, bildiğimiz yabani kurtlara bir zamanlar börü derlermiş. Atalarımız inançları gereği bir zamanlar kötü ruhları çağırıyor diye adını anmamaya karar vermişler ve bahsi geçtiğinde ağaç kurduna verdikleri kurt sözcüğünü kullanmaya başlamışlar. O gün bugün börü yerine kurt kullanılır olmuş. Bugün halen daha kurda börü diyen Türk toplumları var. Bu da bir anlam değişikliği örneği mesela.

Araştırsam bir sürü bulurum muhtemelen. 

Özellikle teknolojinin gelişmesi ile dilimize bir sürü sözcük de yabancı dillerden girmeye devam ediyor. 

Kimileri bu yeni giren sözcükler için dilin zenginleşmesi diyorlar. Kimileri de tam tersine dilin bozulması olarak adlandırıyorlar. Dil aslında olduğu yerde durmuyor, sürekli bir gelişim halinde. Toplumlar da tek başlarına yaşamıyorlar. İllaki diğer toplumlarla etkileşim halindeyiz. Bu yüzden başka dillerden yeni sözcüklerin dilimize katılmasını normal kabul edebiliriz. 

Yine de bence yabancı dillerden aldığımız sözcüklerle bir şeyleri tarif etmek bana biraz kolaycılıkmış gibi geliyor. 

Aklımızdaki bir şeyi başka birine aktarmak istediğimizde diğer dillerde hazırda bir sözcük varsa onu kullanmak daha kolayımıza geliyor galiba. 

Halbuki biraz üzerinde düşünsek, kafa yorsak, kendi dilimizdeki sözcüklerle de o anlatmak istediğimiz yeni kavramı rahatlıkla anlatabildiğimizi göreceğiz.

Bu görüşü savunurken ben de bu yazıda bir sürü yabancı sözcük kullandığımın farkındayım. Dikkat etmeye çalışsam da bazen alışkanlık, bazen yerine başka bir sözcük o an aklıma gelmediği için, bazen de yazdığım şeyin akıcı bir dilde olmasını istediğimden, mecburen dilimize girmiş her türlü sözcüğü kullanıyorum. Biraz da artık kanıksamışız belki de. Umursamıyoruz.

Halbuki örnek olsun hadi, teknoloji sözcüğünü inceleyelim. Teknoloji derken bile kök sözcük ustalıkla ilintili, birçok sözcük gibi bu da Fransızcadan alınma. Ama onlar da eski Yunancadan almışlar. 

Teknoloji yerine "ustalık" sözcüğünden bir şeyler türetilebilirmiş mesela. 

Gerçi "usta" da Farsça, yani onu da kolayımıza geldiği için Acemlerden almışız. Sözlükte sanatla uğraşan, zanaat yapan diyor. Sanat veya zanaat desek onlar da Arapça zaten.

Kısacası karmakarışık bir dilimiz var işte.

Türkçe ile düşünemiyorum diyordu birileri geçenlerde. Epey de yerdik hep beraber bu dediklerini. Gerçi söylediklerinin en çok yerdiğimiz yanı tüm bu yetersizliği Cumhuriyet'e yüklemiş olmasıydı. Cumhuriyetle birlikte dilin sadeleştirilmesineydi asıl dedikleri.

Halbuki dilin yetersizliğinin ülkenin yönetim şekliyle bir ilgisi yok. 

Evet, cumhuriyet ile birlikte dil devrimi yapıldı. Ama bunda amaç dili yok etmek değildi ki. Dilimizi Türkçeleştirmekti. 

Belki de bazı konularda aşırıya da kaçılmış olabilir. Bazı konularda sadeleştirme de yapıldığı bir gerçek. Ancak sadece saray çevresinde konuşulan ve ağdalı sözcüklerle süslenmiş bir dil kimseye yaramaz. En azından toplumun kullandığı dil değildi saray dili.

Kullandığımız dil toplumun kullandığı ortak dil olmalıdır. Toplumla birlikte gelişmelidir. Dili geliştirecek olanlar ise toplumun önderleridir, yani aydınlardır. 

Günümüzde sanırım bizim sorunumuz aydınlarımızın dilimize yeterince önem vermiyor olmalarıdır.

Halbuki okuma yazma oranının istenen düzeye geldiği bu günlerde, topluma ulaşabilmenin bin türlü yolu var. Burada siyasi görüşler, o mahalle, bu mahalle diye ayrım yapmıyorum. Eğer dilimizi seviyorsak, bence dilin geliştirilmesi siyaset üstü olmalıdır.

Dilin geliştirilmesi görevi de aydınlarımızın üzerindedir. Her toplum için bu böyle olmuştur.

Shakespeare İngilizler için sadece bir tiyatro yazarı değildir. O İngiliz dilini geliştirmiştir. O yüzden bugüne kadar gelebilmiştir.

Pushkin de Ruslar için basit bir yazar ya da şair değildir. Kökleri Etiyopya'ya dayansa da bugünkü Rusça için çok önemli biridir.

Bizde de dilimize katkı vermiş yazarlar ve şairler vardır. Ama dediğim gibi dil yaşayan bir organizma gibidir. Sürekli bir değişim halindedir.

Türkçemiz ise çok güzel bir dil. Dünyadaki birçok dilden daha kurallı. Basit köklerden yeni sözcükler türetmek hiç zor değil, birleşik sözcükler de yeni kavramlar için uygun sözcük türetilmesi için iyi bir yöntemdir.

Sayın aydınlarımız, sözüm sizedir. Çekinmeyin lütfen. Yazdıklarınızda siz de yabancı sözcükler yerine uygun gördüğünüz sözcükler üretin. Kurallar belli zaten. En fazla toplum önerdiğiniz yeni sözcüğü beğenmez ve kullanmaz. Ama siz bir şey kaybetmezsiniz. Bir başka yazdığınız konuda başka bir sözcük türetip bir de onu denersiniz, olur biter.

Güzel Türkçemizi geliştirmeye özen gösterelim. Mesela ben olsam teknoloji yerine öncüllük derdim. 

Teknoloji çok gelişti yerine öncüllük çok gelişti, nasıl, kulağı çok tırmalamıyor değil mi?

Çünkü ustanın etimolojisine de bakacak olursanız, sanat ya da zanaat yanında bir de öncü diye bir tanımı var. TEKNOLOJİ ustalıkla ilintili olduğuna göre ÖNCÜLLÜK belki de doğru sözcük olabilir.

Psikoloji yerine de bir sözcük önereyim. Psiko ruh demek. Psikoloji yerine kimileri ruhbilim diyor, ruh ise Türkçe değil. Ruh nefesle ilintili diye yazıyor sözlüklerde, nefesin Türkçesi ise soluk. 

Solbilim desek mesela psikoloji yerine, Türkçe bir sözcük, güzel olmaz mı? 

Gerçi birileri de şu kavrama da sağbilim diyelim der o zaman diye korkuyorum. Kutuplaşmaya çok hevesli bir toplumuz neticede.

Şakası bir yana, kıssadan hisse, dilin siyaset üstü olması gerekir diye düşünüyorum.

Dilimizi sevelim, gerçekten çok güzel bir dilimiz var.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 12.11.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1474 kez okundu

Google Ads