Haddini Bilmek Neden Kendini Bilmek Demektir?
Haddini bilmek demek, kısaca bir insanın neler yapabileceğini, gücünün ve yeteneğinin nelere yetebileceğini bilerek onun ötesine geçmemesi, ölçüsünü bilmesi demektir. Toplum olarak had bilmeyiz belki ama karşımızdakine had bildirmeyi, yasak ve sınır koymayı çok severiz.
Bana birisinden beklentiniz, olmasını istediğiniz en iyi özellik nedir diye sorsa, ilk aklıma gelen “haddini hukukunu bilmeye özen göstermesi” derdim. Çünkü haddini bilmeyen insanlar zaman zaman öyle büyük büyük laflar ederler ki, karşısında onu nezaketle dinleyen insanların kendilerini çekemez, katlanamaz bir duruma düşmelerine neden oluverirler. Zira, haddini bilmemek, hele ki ahlak ve terbiyeyle harmanlanmadığı zaman iyice insanın karşısındaki kişiye tahammül sınırlarını zorlar.
Haddini bilmek demek, kısaca bir insanın neler yapabileceğini, gücünün ve yeteneğinin nelere yetebileceğini bilerek onun ötesine geçmemesi, ölçüsünü bilmesi demektir. Toplum olarak had bilmeyiz belki ama karşımızdakine had bildirmeyi, yasak ve sınır koymayı çok severiz. Bu durum bizlerde bir ahlak sorunu olarak da gittikçe yaygınlaşmakta olan bir özelliktir. Nedense kural tanımayan bizler, kendi koyduğumuz veya beklediğimiz kurallara ve sınırlamalara muhataplarımızın uymasını bekleriz. Oysaki haddini bilmek için insanın önce kendini bilmesi, kendisinin uyulmasını istediği kuralları öncelikle kendisinin uyması gerekir. Eğer kendini bilmiyorsan, kendi değerini ve sınırlarını tanımıyorsan doğal olarak haddini de bilmiyorsun demektir.
Şişmiş ego kişinin kendini bilmesini engeller ve büyük egoya sahip insanlar kendilerini dahi tanımazlar. Egonun yarattığı körlük içinde kendilerini tanımak içinde çaba sarf etme tenezzülünde bili bulunmazlar. Bu arada kendi öz benliğini tanımayanların özgüven problemi ile karşılaşması yaygın olarak görülür. En azından benim tespitim o yönde, özgüven eksikliği kişinin yeteneklerini saklamasına da neden olmaktadır. Özgüven eksikliğinin belirtileri arasında kişinin fiziksel, sosyal ve zihinsel olarak kendine güven duymaması, kendini yetersiz, başarısız ve değersiz hissetmesi, karar vermekte ve sorumluluk almaktan kaçınması, başkalarına hayır diyememesi gibi özellikler sıralanabilir. Kendisinde bariz bir özgüven noksanlığı olduğu halde, aileden, paradan, makamdan aldığı güçle egosunu besleyen ve bunu dışarı özgüven olarak yansıtan kişileri çevremizde görmekteyiz.
Bu tür kişilikler genel olarak kendilerine güç sağlayan ortamda öne çıkmaktadırlar, çevre değiştirdiklerinde ise farklı bir kişi olmaktadırlar. Bu kişilik yapılarına, statü manyaklarını da ekleyebiliriz. Para, ailenin gücü, makamın gücü gibi etkenler nedeni ile şişmiş egosu olan insan tipleri had bildirmeyi ve çalışanları sindirmeyi çok severler ve buna da çok sık başvururlar. Peki, hiç düşündünüz mü haddi olmayan ve sınır koyulmayacak konular nelerdir?
Burada biraz felsefe yapma gereği duyuyorum. Akıl ve fikir: Akıl İnsanın düşünme, anlama ve tedbir alma yetisidir. Günümüzde bilim ve teknolojinin tüm alanlarında ve günlük yaşamda insan ancak düşünerek, değerlendirerek karar vermektedir. İşte bu insanların aklı kullanarak karar verme sürecinde kullandığı muhakeme yeteneği çok önemlidir. Muhakeme yeteneği ve yaratıcı düşünce ile ortaya konacak fikirlere de sınır konulmamalıdır, çünkü toplumun ve insanlığın gelişimi yeni fikirlerin ortaya çıkmasına bağlıdır. Toplumsal durağanlık gelişme ile, yeni fikirlerin hayat bulması ile aşılır. Bilgi ve bilime de sınırlama konulması gelişmenin sınırlanması anlamına geleceğinden topluma ve insanlığa faydalı olacak çalışmaların yapılmasının önüne bir sınır getirilmesi demektir ki, bu uygun bir şey değildir.
Bir başka konuda kişilerin şahsına, itibarına, gurur ve onurlarına verdikleri değerdir. Bu ‘değer’ konusu kişiden kişiye değişkenlik göstermekle birlikte her insanın az ya da çok gururuna, onuruna değer vermesi beklenir. Bu noktada, kişilerin gurur ve onurlarına verdikleri değerler, kendilerine göre çizdikleri sınırlar için dışardan bir sınırlama konulması hoş karşılanmaz, doğru da değildir. Örneğin insanlar bir iş yerinde çalışırken, usta, müdür, patron vb. kişinin kendisine iş verirken, iş yaptırırken ‘insanca’ bir davranış ve tutum içerisinde olmasını, onuruna, gururuna dokunacak şeyler söylememesini veya yapmamasını beklemesi, bu noktada bir sınır çizmesi gayet normaldir. Normal olmayan, bir üst basamakta olan kişinin haddini bilmeden, haddi aşması, çalışanını hor görmesidir.
Kendi değerini, sınırını ve yeteneklerini bilmeyen insanın yönetimde, sanatta, politikada, kısacası hayatın her aşamasında başarılı olması görünürde mümkündür ama gerçekte çok düşüktür. Ancak bir şekilde başarılı olabilir. O da başkalarının başarısızlığına, kendisini kollayan bir mekanizmanın varlığına veya tamamen hayatın akışı içerisinde kendisine gülen şans faktörüne bağlıdır. Ama unutmamak gerekir ki, başkasının yardımı ile yükseklere tırmananlar, aynı şekilde çok hızlı düşerler. O nedenle insan kendi haddini bilerek yukarılara çıkmalı, çıkınca da ‘aşağıda’ olanlara insanlık onuruna, gururlarına özen göstererek, haddini bilerek davranmalıdır. Aksi takdirde gün gelir, hayat ona haddini bildirir.
Şüphesiz daha kendini dahi tanımayan, bilmeyen bir insanın, konumu ne olursa olsun, bir başkasını bilmesi, onun sınırlarına özen göstermesi çok düşük bir ihtimaldir. Hani derler ya, başarı; bilgi ve bilmekten gelir, ne kadar doğru bir sözdür.
Sevgi dolu saygıyla