Haftanın Günleri
Cuma ertesi ve pazar ertesi anlaşılıyor sanırım. "Erte" Allah'tan has Türkçe! Kökü "er-" sözcüğü, yani anlamı "olmak, ermek". Erkek de aynı kökten! Ertelenmiş, olgunlaştırılmış bir anlamda. Cuma’nın daha olgunu, etmişi, cumartesi. Pazartesi de aynı.
Şeş beş, dü şeş, hep yek, car-ü dü, pencü se, severler güzeli genc üse.
Tavla sever misiniz? Zevkli oyundur. Ben severim. Tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar uzanıyormuş. Yani 5000 yıllık bir oyun!
Farsça terimler kullanırız nedense oynarken. Zarları Farsça sayılarla tekrar ederiz.
Halbuki kim bulmuş, kim düşünmüş bu oyunu belli değil.
Romalılarda bile benzeri bir oyunun olduğu söyleniyor. Ama biz Farslardan öğrenmişiz, o kesin. Gerçi İran dilinde nard deniyor sanırım. Azerbaycan'da nard dendiğini kesin olarak biliyorum. Tavla nardın bir şekliymiş diye okudum internette. Rusçada da nard deniyor.
Aslında biz Türkler Fars kültürü ile tanıştığımızda çok sevmişiz bu kültürü nedense. Bizden daha kadim bir kültür olduğu için olabilir.
Dilimizde Farsçadan geçme o kadar çok sözcük var ki, saysak sığmaz şimdi buraya.
Pirincinden pamuğuna, tohumuna, şekerine, ateşinden ziftine, camından canına, ciğerine, çadırına, çaresine, eriştesine, tarhanasına, mercimeğine, peynirine, yahnisine, turşusuna, kavağından meşesine, çınarına, zengininden parasına, baharına zamanına, lacivertine, zümrüdüne, daha niceleri, hepsi Farsça sözcükler, daha ne sözcükler Farsçadan geçmiş dilimize.
Haftanın günlerinin bile çoğu Farsça.
Cıhar-şenbe, dördüncü gün, çarşamba diyoruz biz.
Penc-şenbe, beşinci gün, buna da perşembe diyoruz.
Pazar, alışveriş yapılan yer, alışveriş günü, pazar diyoruz.
Bunlar Farsça.
Hatta "hafta" bile Farsça, yedili şey demek, heft, yedi!
Sadece Farsça değil tabii ki, Arapça sözcükler de yeterince çok var dilimizde.
Günler açısından incelersek:
Selase, sellase, Arapça üçüncü (gün) demek, salı diyoruz biz.
Cuma diyoruz, toplanma günü! Cem, cemaat, camia cami, toplanma, toplum, topluluk, toplanma yeri.
Bunları da Arapçadan almışız.
Cuma ertesi ve pazar ertesi anlaşılıyor sanırım. "Erte" Allah'tan has Türkçe! Kökü "er-" sözcüğü, yani anlamı "olmak, ermek". Erkek de aynı kökten! Ertelenmiş, olgunlaştırılmış bir anlamda. Cuma’nın daha olgunu, ermişi, cumartesi. Pazartesi de aynı.
Günümüzde farklı dillerden aldığımız haftanın günlerini kullanmamız bana çok garip geliyor. Bizim kültürümüzde yok muymuş acaba günlerin isimleri? Niye hepsi Arapça veya Farsça?
Yedi sayısı da ilginç aslında, yedi gün dönümü, haftanın yedi gün olması. Nereden gelmiş acaba haftanın yedi gün olması?
Aslında hepimizin bildiği gibi günümüzde onlu sayma düzeni kullanıyoruz. Bunun sebebi on parmağımız olması. İnsanoğlu saymaya başladığında parmaklarından faydalanmış. Bir yazımda bu konuya değinmiştim.
Niye bir hafta 10 gün değil mesela, değil mi?
Biraz araştırdım. Bulabildiklerim şöyle:
Yedi sayısı eskiden birçok toplum için kutsal sayılıyormuş. Özel bir sayı yani.
Yedi kat yerin dibi, yedi kat göğün katmanları, dünyanın yedi günde yaratıldığı?
Dünyanın yedi harikası?
Hıristiyanlıkta dini alanda da çok kullanılmış, yedi kilise, yedi melek, yedi mühür, yedi trompet, yedi yıldız.
Yedi sayısı birçok kavramda var aslında. Hürmüz bile yedi kocalı değil miydi? Komik filmdir!
Önce şu yedi sayısına bakalım derim ben, nedir bu yedinin kerameti?
Hindistan'dan Danimarka'ya yedi sayısı birçok kavrama öncü olmuş. Ama yedi sayısının Babil'den çıktığı düşünülüyor.
Yıldızların çocukları! Babil'de insanlar gökte gördükleri yıldızların çocukları olduklarına inanırlarmış.
Babil tarihte gökyüzündeki yıldız hareketlerinin ilk kez takip edilmeye başlandığı yer. İlk kayıtlar Babil kaynaklı.
(Babil, Mezopotamya'da adını aldığı Babil kenti etrafında Sümer ve Akad topraklarını kapsayan ve MÖ 1894 yılında kurulmuş imparatorluğun adı. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktaymış.)
Babilliler o zamanlar gökyüzünde beş parlak yıldız tespit etmişler. Aslında bunlar yıldız değil tabiki, gezegenler. O yüzden diğer yıldızlara nazaran daha parlaklar. Bir de ay ve güneşi katınca toplamı yedi ediyor. Her bir güne birinin adını verince de bir hafta yedi gün ediyor.
Peki, bu anlaşılır bir durum, ama yine de haftanın yedi gün olması nereden çıkmış? Niye yedi sayısı? Başka bir sebebi olmalı sanki?
Sanırım bunun sebebi ayın dönüşümleri. Her 29.5 günde bir gece gökyüzünde dolunay gözleniyor. Arada bir buçuk gün de yeni ay döneminde ay hiç görünmüyor. Alın size 28 gün. Dörde bölerseniz 7 eder. 28'e kadar her bir güne isim vermek pratik olmadığı için 7 de karar kılmışlar anlaşılan. Yedi mantıklı gelmiş olabilir. Hem gökyüzünde de epi topu yedi gök cismi varken tanrılar yanılmış olamazlar. Yedi uğurlu sayı!
Sayma düzenimiz onlu, ama ay maalesef bu onlu düzene uyumlu bir dönüşüm göstermiyor. Günlerin tespiti için ise eskiden aydan daha uygun bir şey bulamamış insanoğlu. Ayın farklı görünümlerini yedişer ayrı düzende tanımlamak mümkün.
Dolayısıyla da işte size yedi sayısı!
Hem mistik bir sayı yedi, hem de tanrıların kutsadığı bir sayı. Bu durumda daha da çok kutsal anlamlar yükleyebilirsiniz bu sayıya, olur biter. İnsanlar arasında yayılır gider kutsallığı.
Öyle de olmuş!
Bu düzen Antik Babil'den Yahudilere, oradan antik Yunana ve antik Roma'ya, sonra da tüm Avrupa'ya yayılmış. Bir yandan da Fars ve Arap dünyasına, ardından da doğuya, Hindistan'a kadar hafta ve gün isimleri yayılmış.
Babil'den başlayarak bugün tüm Avrupa'da günlerin isimleri çoğunlukla o zamanlar bilinen beş gezegeninin isimleri, bir de ay ve güneşten esinlenerek konulmuş. Bazı günlerin isimleri daha sonra o günlerde Avrupa'da tanrılara verilen isimlerden esinlenerek konulmuş olsa da, yedi günlük hafta düzeni ve gün isimleri Babil'den dünyaya yayılmış.
Peki biz Türklerde durum nasılmış? Fars ve Arap kültüründen etkilenerek bugün hafta kavramı ve gün isimlerini bu kültürlerden almış olsak da, zamanında bizim de kendimize göre bir tarih düzenimiz var mıymış acaba?
Türk tarihi açısından bilinen yazılı ilk kaynaklarda yazıların tarih bilgileri ile başladığından bahsediliyor. Yani bizim de kendimizce bir tarih ve takvim düzenimiz varmış anlaşılan.
Öncelikle biz yıllara hayvan isimleri vermişiz, on iki ayrı hayvan ismiyle yılları isimlendirmişiz.
Göktürk Bengütaşları'na ait bazı yazıtlarda bu takvime göre verilmiş tarihler var.
Büyük ihtimal Çin takvim düzeninden almışız bu sistemi. O zamanlar da Çin kültürü ile içli dışlı olduğumuz için büyük ihtimal Çinlilerden esinlenmiş olabiliriz. Gerçi o zamanların takvim sistemi Orta Asya'da yaşayan kültürlerin birçoğunda kullanılıyormuş. Yani kaynağı hangi kültürdür o kadar da belli değil.
Ama biz yıllara Çinlilerden daha farklı adlar vermişiz. Bizim takvimimizde yıllar şu şekilde adlandırılmış:
1-Sıçan yılı
2-Ud yılı (boğa, öküz)
3-Bars yılı (pars, bazı boylarda yerine tilki de kullanılmış)
4-Tavşan yılı
5-Lu yılı (Çince ejderha anlamına gelen Luu, daha sonra bizde dönüşüme uğrayarak "büyük" anlamında "ulu" olmuş, bazı farklı boylarda ise bu yıl "balık yılı" olarak da geçiyor.
6-Yılan yılı
7-Yılkı yılı (at)
8-Koyun yılı
9-Bicin yılı (maymıl, maymun)
10-Tavuk yılı
11-İt yılı (köpek)
12-Domuz yılı
İnternette tablo halinde günümüzdeki yılların hangi hayvana denk geldiğini göstermişler. Meraklıları araştırıp bakabilir, ben baktım! (Koyun yılında doğmuşum)
Bu arada köpek aslında bugün cinsin geneli anlamda kullanılsa da, doğrusu "it"tir. Zamanında daha kabarık tüylü şişkin olanlar için kullanılan sözcükmüş köpek, köp, kep kök sözcük. Gebe ve gebermek sözcükleri ile aynı kökten geliyor yani, hepsi şişkinlikle ilişkili! Bahsi geçmişken hatırlatayım istedim.
Evet, belgelerde tarih için yılı hayvan ismiyle belirttikten sonra biz ay ve gün için sayı kullanmışız. Yani "koyun yılının dördüncü ayının onuncu günü" gibi. Bazen mevsimleri de belirtmişiz, "güz mevsimi" gibi.
Ama eski Türk kaynaklarında hafta ve yedi gün kavramı yok!
Bizim takvimimizin başlangıç ve bitiş tarihi de yok!
Sadece yıllar için 12 hayvan ismi ve aylar ve günler için sayılar!
Bugün modern dünyanın düzenine uyum sağlamışız sonuçta. Bu eski düzene dönecek halimiz yok. Ancak bu uyum sırasında özümüzden de kopmuşuz sanki.
Bilmiyorum, şimdilik rahmeti bol olsun, sevgili Kemal Sunal'ın filminde dediği gibi:
Salı sallanır,
Çarşamba çarşafa dolanır,
Perşembe perişanlık,
Cuma mübarek gün,
Cumartesi ve Pazar tatil,
Pazartesi giydim fesi.
Tekerlemesi hoş olsa da belki haftanın gün isimlerini Türkçeleştirmenin zamanı gelmiştir artık. Ne dersiniz?
Gerçi yapacaksak önce haftaya ve zamana birer Türkçe isim bulmalıyız. Her ikisi de Farsça!
Bakın farkında olmadan "isim" sözcüğünü kullandım, ağız alışkanlığı işte, Türkçe hassasiyeti açısından "isim" yerine "ad" demeliydim, "isim" de Arapça neticede.
Şimdi de "hassasiyet" dedim, bu da Arapça sözcük, yerine "duyarlılık" demeliydim.
Efendim? "Netice" de mi Arapça? Çıldıracağım şimdi ama, doğru dürüst Türkçe konuşamayacak mıyız? Ne desem ucu başka bir dile uzanıyor.!
Moralim çok bozuluyor aslında bu duruma. Çok fazla yabancı sözcük var dilimizde. Yıllardır uğraşıyoruz, bir türlü temizleyemedik dilden şu yabancı sözcükleri.
Yine de dert etmeyeyim en iyisi, içinden çıkılır gibi değil çünkü gerçekten. Kültürler o kadar iç içe geçmiş ki, artık gerçekten istesek de ayıramayız gibi geliyor sanki.
Yine de mümkün olduğunca Türkçe sözcük kullanmaya dikkat etmek gerekli diye düşünüyorum.
Sonuçta (sonuç Türkçe bu arada) ardımızda çok büyük bir Türk kültürü de var.
Kardeş Türk devletlerinden bahsediyorum.
Onlarla da konuşurken anlaşabilmek için dilimizi Türkçeleştirmemiz önemli sanırım.
Gerçi onların dillerinde de çok fazla Rusça sözcük var, Rusça sözcüklerin birçoğu da Latin yada Fransızca kaynaklı. Yani kardeş Türk devletler de yıllarca farklı bir kültür aşınmasına uğramışlar.
Yine de ortak bir gelecek için dilimizin de ortak olması şart.
Bu yüzden ne dersiniz? Haftanın günleri ile başlayalım mı değiştirmeye?
Önerisi olan var mı?
Türkçe sözcüklerin oluşturulması için kurallar belli.
Direk birinci gün, ikinci gün... de diyebiliriz. Sonuçta Arapçasını ve Farsçasını kullanırken aslında öyle diyoruz.
Ama benim fikrim her birine güzel bir gün ismi vermekten yana. "Hafta" sözcüğü için de bir şeyler düşünmek gerekiyor sanırım.
Benden şimdilik değiştirme önerisi, neyle değiştirebiliriz, ben de düşüneceğim.
Önerisi olan varsa yorumlara yazsın lütfen.
Şimdilik herkese Moskova'dan sevgi ve saygılar