Hayat, Gerçekten Yaşanmakta Olan Bir Masal Olabilir mi?
İnsan için hayatı akıp giderken avuçlarından, artık eğilip yerden toplayamıyor hayatı içinde bir o yana bir bu yana savurduğu parçalarını. Bir his geliyor, artık her şey için çok geç demek istiyor insan. Belki de gerçekten çok geç ama bu gerçeklik bizi kalan ahir zamanımıza sarılmaktan, yaşamı hissetmekten alıkoymamalı diye düşünmekten de edemiyor insan bir türlü.
İnsan dünyaya gözünü açtığında hiçbir şey bilmez, yani cahildir. Sabri Akel, ‘hayat bir masaldır’ kitabında, “Hayat kanunlarına karşı cahil olarak doğan insan, durgun suya atılan bir taş misali etrafındaki bütün halkalarla yakın ilişki kurmaya çalışır. Aslında en önemli görevi, birinci dairededir. Nefsini, her manada eğitmiş kişi, diğer bütün dairelere de faydalı olur, faydalı işler yapabilir.” diyor.
Gerçekten de hayat durmuyor, akan su gibi akıp gidiyor zaman, sonsuzluk içinde. Yedinci yaş ile yetmişinci yaş arası, göz açıp kapayana kadar geçip gidiyor. İnsan yetmişine merdiven dayayınca daha iyi anlıyor, iliklerine kadar hissediyor. Hayat akıp giderken avuçlarından, artık eğilip yerden toplayamıyor hayatı içinde bir o yana bir bu yana savurduğu parçalarını. Bir his geliyor, artık her şey için çok geç demek istiyor insan. Belki de gerçekten çok geç ama bu gerçeklik bizi kalan ahir zamanımıza sarılmaktan, yaşamı hissetmekten alıkoymamalı diye düşünmekten de edemiyor insan bir türlü. Neticede hayat bir masal gibi yaşanıyor. Masalın içindeki kötüler ve iyiler, kurbanlar ve kahramanlar, zengin ve fakirler, hastalar ve onlarla birlikte yaşayan gürbüz delikanlılar, yani her şey tezadıyla birlikte yaşanıyor masalların içinde. Dünyamız da öyle değil mi? Bir masalın içindeki her şey gerçek dünyada da var. Çünkü masallar içinde barındırdığı hayali dünyaya rağmen, bu masalları yazan insanların her biri, gerçek hayatta gördüklerini sanal kahramanlara ve kurbanlara çevirerek yazmıyorlar mı? Masallar mı gerçek dünya mı yalan? İkisi birden bizi oyalamaya devam ediyor. İkisi de sonlu, bitmek üzere olduğunu hissettiriyor. Güzel bir masalın sonu nasıl gelmesin diyorsak, güzel ve tatlı gelen dünya hayatımızın da son bulmasını bir türlü istemeyiz. Böyle yaratılmışız. Biteceğini bile bile hiç bitmeyecek bir hayatı yaşıyoruz. Bu hayattaki sanal sorunları kendimizi gerçekmiş gibi dert ediniyoruz, yırtınıyoruz, parçalıyoruz kendimizi ama dediğim gibi parçalarımızı toplamaya bile fırsatımız olmadan bu yalan dünyadan, masalımsı hayattan göçüm gidiyoruz. Bizden öncekiler gittiler, bizler de gideceğiz, bizden sonrakiler de gelecek. Bu dünya masalı böyle devam edip gidecek.
İnsanoğlu riyakardır, nankördür. Kendisine emanet edilen ormanları yakar, toprağı pisletir, denizlerden beslendiği halde ona her türlü kötülüğü yapar, ona emanet edilen hayvanlara acımaz, öldürür, işkence yapar ve hayatına kaldığı yerden hiçbir şey olmamış gibi devam eder gider. Dünyamızda yaşanmakta olan bu haksız ve adaletsiz döngüye neden olan, sorumlu tutulması gereken tek varlık, insan denilen bizleriz. Belki de Tanrı bu içimizdeki kötülüklerden kurtulup kurtulamayacağımızı görmemiz, bunun için gayret gösterip göstermeyeceğimize kendimizin karar vermesi, iyi ya da kötü olup-olmamaya çalışarak geçici bir hayatı masal gibi yaşamamızı istediği için bizleri bu dünyaya gönderdi. Aramızda yaşayan onca iyiye rağmen kötülük çoğu yere hâkim oluyor. İyiler ne yapıyor? Kötü gidişata dur demek için mücadele etmeyecek mi? Bu kadar güçleri, cesaretleri yok mu? Masallardaki gibi bir kahraman gelsin, kötülüğü durdursun mu istiyoruz?
Bir düşünün bakalım, masallar neden yazılır, bize ne katıyorlar. Her şeyden önce masallar, sihirli hikayelerdir. Fantastik canavarlar, büyücüler, çok uzak ülkeler ve hayallerden bahseder o masalı yazan kimse. Masal dinleyerek büyüyen çocuğun hayal gücü artar, dikkati, hafızası, dil becerisi ve kelime dağarcığı gelişir. Dinleme ve okuma alışkanlığı kazanır. Sanal, yalan dünya ile gerçek dünya arasındaki ayrımı görür belki. Belki de yaşamakta olduğu dünyanın da bir masal olduğunu kavramaya yarar masallar. Çocuğa bu dünyayı çok da fazla ciddiye alıp, bunalımlara düşmeden yaşamasını, aldığı nefeslerin kıymetini bilmesini, haz almasını, kendisine, ailesine ve insanlığa faydası olmasını, kimseye, doğaya, hayvanlara zarar vermeden yaşama erdemine erişmesini vb. anlatıyor olabilir masallar. Doğrudan söylemese de masal gerçekten de, gerçek dünyaya masalımsı bir bakışla bakabilmemizi sağlıyor. İyi ve kötü mücadelesi sürerken, almamız gereken rolü bize aşılıyor. Sonuçta kazanması gerekenin iyilik olduğunu, sanal yaşamı anlatarak gösteriyor masallar. Gerçek dünyada iyiliğin kazanması için niye taraf olmamız gerektiğini salık verirken, masalların aksine iyiliğin bir çırpıda gelemeyeceğini, bir yaşama mal olacağını yaşayarak bize öğretiyor.
Velhasıl, hani bazen dünya değişti, hiçbir şey eskisi gibi değil deriz. Aslında değişen dünyamız değil, değişen zaman içinde bizleriz. Zaten hayatın akışının içinde bize özel olanları değiştirmekle meşgul olmuyor muyuz? Onda da pek başarılı olduğumuz söylenemez hani. Dünya hep aynı istikamette döngüsüne devam ediyor, güneş aynı yerden doğup, aynı yerden batıyor, geceler hep aynı gece, gündüzler hep aynı gündüz, doğuyoruz ve ölüyoruz. Hayat sadece üç gün. Dün, bugün ve yarından ibaret değil mi? Öyleyse biz ne yapıyoruz! Çözdüğümüz sırrına vardığımız her şeyi ben, biz yaptık diye neden böbürleniyoruz? Madem bu hakkı kendimizde buluyoruz, o halde, çözemediğimiz her probleme de niye kader demek, işin içinden bu kolaycılıkla çıkmak istiyoruz? Kısaca bu fani dünyada da kendi yalanlarımızla yaşıyoruz. Kendi yazıp anlattığımız kendi inandığımız masallarla göçüp gidiyoruz bu masalımsı hayattan.
Ben iliklerime kadar hissederek söylüyorum: Hayat bir masalmış. Sizce de bir masal mıdır?
Saygı dolu sevgiyle