Hey İhtiyar, Bas Gaza Bas
Geçen gün bir işim nedeniyle gittiğim Küçükçekmece'de dönerli kavşakta aracımla seyrederken yoğun trafikte muhtemelen biraz yavaş hareket ettiğimden, bizim Karagümrük lisanıyla arkamdan ufaktan ikaz aldım. Minibüs şoförü yarı beline kadar sarkarak "İhtiyar bas gaza bas" diye bağırıyordu.
Minibüs Şoförünün Hitabı
Zaman akıp giderken sonsuzluk içinde, insan bedeninde tahribat yaparak ilerliyor hayat yolculuğunda. Geçen gün bir işim nedeniyle gittiğim Küçükçekmece'de dönerli kavşakta aracımla seyrederken yoğun trafikte muhtemelen biraz yavaş hareket ettiğimden, bizim Karagümrük lisanıyla arkamdan ufaktan ikaz aldım. Minibüs şoförü yarı beline kadar sarkarak "İhtiyar bas gaza bas" diye bağırıyordu.
Eşime döndüm bu herif bana mı söylüyor dememe kalmadı, her ikimizde başladık katıla katıla gülmeye. Tabi biz yolumuza devam ettik. Ama birisi bana ihtiyar demişti. Ruhum genç kalsa da bedenin yorgunluğu ve yılların derin izleri demek ki dışardan bakınca artık net bir şekilde belli oluyordu. Vay be dedim bunun kendin tarafından keşfedilmesi güzel de, bir başkasının söylemesi hiç de güzel olmuyormuş.
Çaçaron Ne Demektir?
Hemen Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan Cicero geldi aklıma. Aldım kalemi elime başladım yazmaya hislerimi, düşüncelerimi. Konu, tahmin edersiniz artık, “ihtiyarlık” oluverdi bir anda.
Hitabeti ile ünlü Romalı bir devlet adamı Cicero’yu düşündüm. Biliyorsunuz, Cicero tarihin gördüğü en önemli hatiplerden birisi olarak ün salmış bir şahsiyettir. Felsefe ile ilgilenenler Cicero’yu çok iyi bilirler. Kendisi o dönemde iyi bir hatip ve aynı zamanda avukat olduğu için, mecburen çok konuşurmuş. Bu nedenle de Türkçeye Yunancadan geçmiş olan ve ''karşısındakini susturacak biçimde ve çok konuşan, çenesi kuvvetli, geveze'' kişiler için kullanılan ''çaçaron'' kelimesinin kökeni de Cicero’dan gelir.
Ciceron’un İhtiyarlık Hakkındaki Sözleri:
Ciceron, yazdığı bir kitabında ihtiyarlığı korkulu yapan dört sebepten bahseder:
- Birincisi insanı işlerden uzaklaştırması,
- İkincisi güçten düşürmesi,
- Üçüncüsü pek çok zevkten mahrum etmesi,
- Dördüncüsü ölüme yakın oluşu.
Ölüm korkulacak bir şey değildir Cicero’ya göre. Doğal bir sondur. Cicero’ya göre ölümden sonra ya hiçbir şey yoktur ya da yeni bir sonsuz yaşam vardır. Eğer ölümden sonra hiçbir şey yoksa, ölümün kötü olmasının da bir nedeni yoktur. Ama eğer ölümden sonra sonsuzluk var ise, o zaman da kötü değil de iyi bir şeydir.
Umutsuzluğa gelince: “ne kadar yaşlı olursa olsun bir yıl daha yaşayabileceğini düşünmeyen var mıdır?”.
İhtiyarların zamanla zevk aldıkları konuların azalmasına gelince: “Olup biteni arka sıradan seyretmenin de zevki vardır” der Cicero. Üstelik,
Şehvet üzerine: “Maddi zevk tabiatın insanlara verdiği en masum beladır. Bu zevki elde etmek için doymak bilmez arzular tedbirden uzak olarak alevlenir. Vatana ihanet etmeler, devleti yıkmalar, düşmanlarla gizli görüşmeler hep ondan çıkar. Şehvetin göze aldırmadığı hiçbir cürüm, hiçbir kötü hareket yoktur. Kötülüğün ve düşüncesizliğin önderi, zevk isteğidir.”
Vallahi de billahi de bunları ben demiyorum bu yazıyı yazmama sebep olan Cicero diyor. İhtiyarlar kızmayın bana.
Yaşlanmaktan Korkmayalım:
Özetle der ki Cicero son tahlilde; “yaşlanmaktan korkmayın”, “keyfini sürmeye hazır olun.” Ama bu kitapta bir sözü var ki Cicero’nun tüm yaşlıların ve de tüm gençlerin üzerinde düşünmesi gerekir:
“Bilmem ama bana öyle geliyor ki, umumiyetle, bir insan her şeyden hevesini aldı mı, hayattan da aldı demektir. Çocukların kendilerine göre hevesleri vardır; gençler onların eksikliğini duyar mı? Yeni yetişmeye başlayanların da hevesleri vardır, orta yaş denilen çağda onlar artık aranır mı? Bu çağın da hevesleri vardır ve bunları ihtiyarlar aramaz. İhtiyarlıktaki hevesler en son heveslerdir. Öncekiler gibi onlar da gelir geçer ve o zaman hayata doymuş olmak ölüm vaktinin geldiğini, hayatın tam yaşandığını gösterir.”
“Bize verilen ömür ne kadar olursa olsun, memnun olmak lazım. Bir aktörün hoşa gitmesi için piyesin bitmesine gerek yoktur, oynadığı perdede beğenilmesi yeter; işte bilge bir insan da hayatın sonuna kadar yaşamak zorunda değil, çünkü bir ömür, kısa da olsa, iyi ve şerefli bir tarzda yaşamaya yetecek kadar uzundur.”
Bir yerde de şunu söyler kitabında Cicero son olarak: “İnsan çok yaşayınca görmek istemediği birçok şeyi görür.”
Sonuç
Her şeyi görmek istiyor muyuz? Bir şeyi tadında bırakmak, ihtiyarlığı da ele ayağa düşmeden yaşamak herhalde istenen bir şey olamaz. İhtiyarlık hayatın gerçekliği. Küçük olan bir gün arkadan bana yapılan gibi sizlere de yapacak. “Baş gaza ihtiyar bas gaza.”
Sizleri hislerime tercüman olan Orson Welles’in o güzel şarkısının sözleriyle baş başa bırakıyorum. Video bağlantısından da isterseniz bu güzel ve benim yaşlarımda oldukça anlamlı gelen bu şarkıyı dinleyebilirsiniz.
Saygı dolu sevgiyle kalın...
Ben Genç Olmanın Ne Demek Olduğunu Bilirim
Gençlikte yaşın önemi olmuyor, durup da düşünmüyor bile insan.
Bir gün yaşlı bir adam gelip de şunları söyleyinceye kadar:
“Ben genç olmanın ne demek olduğunu bilirim, ama sen, sen yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmezsin.”
Bir gün, sen de aynı şeyleri söyleyeceksin.
Zaman akıp gider, geride hikayesi kalır.
Birçok soru sordum, tanıdığım akıllı adamlara.
Hepsinin cevabını bulamadım, kimse de şu ana kadar bulamamış.
Hatırlanacak günlerin olacak, kahkaha ve gözyaşı dolu.
Yazdan sonra kış gelecek, böylece geçecek yıllar.
O halde dostum, gel beraber müzik yapalım.
Sen yenilerden söylerken ben eskilerden çalayım.
Senin gençliğin de elden gittiğinde
Zamanını seninle de paylaşsın biri
Ben genç olmanın ne demek olduğunu bilirim, ama sen, sen yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmezsin.
Bir gün, sen de aynı şeyleri söyleyeceksin.
Zaman akıp gider, geride hikayesi kalır.
Birçok soru sordum, tanıdığım akıllı adamlara.
Hepsinin cevabını bulamadım, kimse de şu ana kadar bulamamış.
Hatırlanacak günlerin olacak, kahkaha ve gözyaşı dolu.
Yazdan sonra kış gelecek, böylece geçecek yıllar.
O halde dostum, gel beraber müzik yapalım.
Sen yenilerden söylerken ben eskilerden çalayım.
Senin gençliğin de elden gittiğinde
Zamanını seninle de paylaşsın biri