Site İçi Arama

kultur-sanat

Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir

Yönetsel yazılar serimize biraz ara vererek sohbet tadında bazı anekdotlara yer vermek istiyorum. Bunların bazıları izlenimlerim ve bazılarıda bizatihihi yaşadığım anekdotlardan derlenmiştir.

Yönetsel yazılar serimize biraz ara vererek sohbet tadında bazı anekdotlara yer vermek istiyorum. Bunların bazıları izlenimlerim ve bazılarıda bizatihihi yaşadığım anekdotlardan derlenmiştir.

Modern hayatın getirdiği koşuşturmalar arasında çoğu gün yemek yemeye bile vakit bulamayız. Sosyal şartlar nedeniyle öğle yemeği temin eden bazı büyük şirketler ve kamu kurumlarında çalışanlar bir bakıma şanslı sayılabilir diyebiliriz. Benim yurt dışında bulunduğum birçok ülkede böyle bir alışkanlık yoktur. İnsanlar bizim sefer tası mantığı ile “lunch box” denilen saklama kaplarında sandiviç türü atıştırmalıklar getirir ya da sağlanan kısa yemek saati arasında yakın çevredeki “fast food” türü yerlerde ayak-üstü bir şeyler yerler.

Pizzacıda tanışma

Olağan günlerden bir günde, mağrur görünümlü genç bir yönetici, yine yoğun geçen bir iş toplantısının bitimi ertesi ve diğer toplantıya katılmadan önce hızlıca dışarı çıkar ve telaşla en yakındaki bir pizzacıya doğru yönelir. Niyeti bir iki dilim pizza ve bir içecekle açlığını gidermek. Konumu gereği gayet şık ve pahalı bir terziden giyinmiş al-benisi fiyakalı ve görenlerin başını çevirip bakacak bir görünümdedir.

Telaş ve işle alakalı bir ton soruyla acele ettiği her halinden belli bir dalgınlıkla tam kapıdan içeri girerken yine pizzacıya girmeye çalışan bir adamla çarpışır. Çarpıştığı adam saçı başı bakımsız, üstü başı eski ve sanki bir sokak adamı gibi kendi halinde bir adam. Görünümü eski püskü olmakla beraber, pis ve kirli değil, doğal koşullarda her halinden fakir ama sade ve temiz bir görünümdedir. Aynı zamanda hiç acelesi olmayan sakin, dünyayla barışık ve kendi halinde biri gibi, çok da öyle tedirgin edilecek bir görünümü yoktur. Tek suçu zengin bir muhit olan bu finans merkezinde hasbel kader o da karnını doyurmak için uğradığı bu pizzacıda sanki ayak altında dolanıyormuş gibi bulunması. Üstüne üstlük hiç planlamadığı halde bu genç adamla istemeden çarpışmış olması. Çarpışmayla beraber;

  • Bre adam gözünün önüne baksana,
  • Şu haline bak, sen biliyor musun bu elbise ne kadar eder?
  • Bir şey olsaydı, temizletsem ne kadar tutardı biliyor musun?
  • ............
  • Afedersiniz beyefendi, kusura bakmayın lütfen,
  • Tahmin edebiliyorum, hayal edemiyeceğim kadar pahalı olsa gerek,
  • Ama çok güzel görünüyor ve size çok yakışmış!
  • Haa bu arada, iyisiniz değil mi?
  • Tamam tamam bırak şimdi iyi miyim değil miyim, önüne bak yeter,
  • Olur olur dikkat ederiz. Bir daha olmaz umarım!
  • Kendi haline bakmadan bir de dikkat ederiz diyor, ne günlere kaldık ya!
  • Ne işi var bu insanların şehrin göbeğinde!

Konu daha fazla dallanıp budaklanmadan ve sade adamın birazda alttan alarak nezaketen kenara çekilip iş adamının içeri girmesiyle hal olmuş gibi görünür. İş adamı üstünü başını düzeltmek maksadıyla veya elini yıkamak için olsa gerek önce lavaboya uğrar. Sakin amcamızda bu sırada sipariş tezgahına gidip siparişini verir ve boş gördüğü bir masaya uğrayıp oturacağı masanın sırasına çantasını bırakır, sonra da az ileride yemek salonundaki müzik kutusuna birkaç bozuk para atarak ortamı dinginleştirecek bir şarkıyı seçmeye uğraşır.

Amcamız şarkısını seçerken iş adamıda sipariş tezgahına giderek siparişini yapar;

  • Üç dilim sucuklu pizza lütfen,
  • Tabi efendim, 3.75 tutar,
  • Ama beş dilimi 5 dolar eder, isterseniz öyle yapalım daha uygun olur,
  • Tamam sorun değil, beş dilim olsun,
  • Buyurun beş dolar,
  • Teşekkürler. Siz buyurun oturun, hazır olunca biz getiriririz,
  • Teşekkürler.

İş adamımız sağa sola bakar ve en yakın boş masaya doğru gidip oturur. Kafası işiyle o kadar meşgul ki siparişi gelinceye kadar el çantasından laptop’ını çıkarıp masaya kurar ve maillerini inceler.

Bu arada sakin amcamız şarkısını seçmiş ve çantasını bıraktığı masaya gidip oturur. O da ne? Bu kadarda tesadüf olmaz dedirtecek şekilde, içeri girerken çarpıştığı genç adamla aynı masayı paylaşmak durumundadır.

Amcamız bundan rahatsız olmaz ve sakin sakin siparişini bekler. İş adamımızda o kadar bilgisayarına dalmışki, amca ile aynı masada olduğunu bile fark etmez, ta ki garson kız siparişi getirip buyurun siparişiniz deyinceye kadar. İş adamı, tam bu sırada amcayı fark edersede şok olmuş gibi kafasını sağa sola sallar ve gelen pizzadan bir dilim alır. Ooo, bu da ne dercesine, amcanın da uzanıp bir dilim aldığını hayretle izler.

Sakin amcada gam yok, keder yok. Tanrı misafiri misali iştahla yemeğini yer ve eline ikinci dilimi alıp devam eder. İş adamımızda ikinci dilimi alırken; bu kadarınada pes dercesine sakin amcayı bir kaşık suda boğmak istercesine renkten renge girmesine rağmen kendini kontrol edip bir şey demez. Bu arada her ikiside ikişer dilim pizzayı götürmüş olup, son dilimi amcamız iş adamından önce uzanıp alır. İşte tam bu sırada dananın kuyruğu kopar;

  • Sen kendinden utanmıyor musun, başkalarının yemeğini yemeye?
  • Kendine bir iş bulup, çalışıp kendi yemeğini yesen olmaz mı?
  • Sakin amcamız hiç alınganlık yapmadan,
  • Galiba çok acıkmışsınız deyip, çok da fazla umursamaz,
  • Ve elindeki son dilim pizzanın yarısını bölüp iş adamına uzatır,
  • İş adamı, küplere binercesine tam patlamaya ramak kala;
  • Garson kız ikinci defa gelip, elindeki ikinci beş dilim pizzayı masada ortaya bırakır,
  • Siparişiniz hazır buyurun, afiyet olsun der,
  • İş adamı, bu benim sipariş mi?
  • Garson kız, evet siz söylemiştiniz,
  • Peki bu yediğimiz kimin siparişi?
  • Haa o siparişi amca vermişti, tesadüfen aynı siparişi verdiniz,
  • Aynı masada olduğunuz içinde berabersiniz sandım,
  • ..............
  • Hiddetinden küplere binecek noktaya gelmiş olan iş adamı mahçup bir şekilde,
  • Afedersin, ben sizin siparişinizden mi yedim?
  • Amca, sorun değil, çok acıkmıştınız, bende paylaşmak istedim,
  • Ama siz son dilimi bile benimle paylaşmak istediniz?
  • Eeee nolacak, ikimizede yetti zaten,
  • Paylaşmak güzeldir, güzellikler paylaştıkça çoğalır,
  • Bak çoğaldı bile, senin siparişde geldi,
  • Buyur afiyet olsun,
  • İş adamı mahcup bir şekilde bir amcaya baktı bir de laptop’a,
  • Yetti artık hayatımı kontol ettiğin dercesine elinin tersiyle laptop’ın kapağını kapatıp,
  • Amcaya dönerek, lütfen bu siparişi benimle paylaşır mısın?
  • Tabi memnuniyetle!
  • Paylaşmanın bereketi adına olsun der.

 

İş adamımız hayatının dersini almışcasına asistanını arayıp toplantısının 1-2 saat ertelenmesini söyler ve amcaya dönerek;

  • Bu güzel yemekten sonra karşı binadaki ofisimde size bir sıcak kahve ikram edebilir miyim?
  • Amcamız, iş adamına teşekkür edip toplantısını iptal etmemesini söyler,
  • Çünkü torunuma söz verdim, onu oyun bahçesine götüreceğim,
  • Torunuma verdiğim sözü tutmazsam hayal kırıklığına uğrar,
  • Ama siz beni ondan daha iyi anlarsınız;
  • Uygun olursa başka bir gün sizi ziyaret edebilirim veya yine burada buluşur pizza yeriz,
  • Genç adam ve sakin amca coşkuyla tokalaşıp daha sonra buluşmak için birbirlerine söz verip ayrılırlar.

Ha bu arada amcamız herhangi bir sokak adamı olmayıp, hayatını istediği gibi yaşayan ve paylaşmayı çok seven bir yazarmış.

Taksici

Eğitim masraflarımı karşılamak için hem çalışıp hem de okula gitme zorunluluğu altında, öğrencilik hayatım bayağı renkli geçenlerden biriyim. Anlatabileceğim çok güzel anılarım oldu. Gerçek hayattan birçok ilginç olayla karşılaştım ve çok şey öğrendim diyebilirim.

Öğrenciliğim esnasında zamanın şartlarına göre güvenlik görevlisi, hotel resepsiyonculuğu, hastanede hasta kayıt elemanı, teknisyen, tercümanlık, satış elemanı, ders verme, asistanlık, özel şoförlük, kasiyer, hotel gece muhasebesi ve taksicilik yaptım. Ne hikmetse birçok öğrencinin yapmak zorunda kaldığı benzin istasyonu ve lokanta türü işlerde çalışma fırsatım olmadı. Herhalde esas amacımın okula devam etme isteği kaygısıyla yaptığım işlerde ders çalışabilme imkânı arayışı içinde olmaktan kaynaklanıyor olsa gerek. Birazda şansım yaver gitmiş olmalıki fiziken çok yorucu olan işlerde çalışmadım. Yaptığım işlerin çoğunda güven, dikkat ve sebat etmenin önemli olduğunu anlamıştım.

Okuduğum/çalıştığım ülkede, öğrencilik esnasında bu tür yarı zamanlı işlerde çalışmak gayet doğal karşılanmakla beraber; bu özellik, mezuniyet sonrası asli kariyer işi ararken özellikle bakılan ve öncelik tanınan teşvik edici bir durumdu. Bundan mütevellit mezun oluncaya kadar yaptığın işlerin okuduğun alanla alakası olması gerekmediği gibi farklı olması daha çok beklenen bir durumdur. Böylece hayatın diğer yönlerinide birinci elden tanıma fırsatı elde etmiş oluyorsun. Bunu bizzat yaşayan birisi olarak gerçektende iş hayatına bakışta önemli bir faktör olduğunu söyleyebilirim.

Yukarıda bahsettiğim yarı zamanlı işlerimin her birinden ayrı ayrı çok şey öğrendim ve severek yaptım. En sonuncu işlerimden birisi taksicilik yapmaktı. Bu işe de bir arkadaşın tavsiyesi ve yardımlarıyla başlamıştım. İlginç olan, bu işe diğer yaptığım işlerden farklı olarak maddi bir ihtiyaç nedeniyle girmedim. Taksicileğe başlamam farklı bir ihtiyaçtan kaynaklı pragmatik bir durumdan hasıl oldu.

Bu işe başlarken lisans üstü eğitimim devam ediyor ve aynı zamanda yarı zamanlı iki ders veriyordum. Toplamda haftada 8 saat ders veriyordum ve en uzun ders süresi 2 saatti. Bu iki saat için ya üniversitenin hocalara sağladığı biraz uzakta kalan oto parka park etmek gerekiyordu, ya da yer bulursam ders verdiğim binaya yakın cadde üstünde bir yere ancak 1 saatliğine park edbiliyodum. Oto park iyi olmakla beraber kış aylarında o kadar mesafeyi yürümek gözüme geliyordu. Çünkü kışları sıcaklık -15 derecenin üstüne pek çıkmıyordu. Oto parktan 7-8 dakikalık yürüyüş dondurucu soğuğu iliklerinize kadar hissetmeye yetiyordu. Yaz ve bahar aylarında herhangi bir sorun olmuyordu, bilakis güzel havada oto parktan yürümek iyi de geliyordu. Benim derdim kış aylarına katlanamamaktı.

Bizim derslik hemen giriş katındaydı ve camdan ana caddeye bakıyordu. Kışın soğuğu ve yazlarıda trafiğin sesinden dolayı pencere açma şansımız pek olmuyordu. Bulunduğum şehir çok sıcak bir iklime sahip olmamasından dolayı binalarda klima sistemi yoktu. Her şey kışın soğuğuna göre ayarlanmıştı. Çok garip bir tesadüf, yıllar sonra çalıştığım bir ortadoğu ülkesinde de iklim hep sıcak olduğundan buradada kalorifer sistemi olmayıp her şey klima ortamına göre düzenlenmişti!

Bir gün ders verdiğim öğrencilere yazılı imtihan yaparken, ortamın sessizliğinden bir ara gözüm pencereden dışarıya daldı. Gelen geçen trafiği izlerken tam bizim dersliğin önündeki kaldırımda bugüne kadar hiç fark etmediğim bir trafik uyarı levhası dikkatimi çekti. Trafik levhasında “Commercial Vehicles Only” yani “ticari araçlar için” ibaresi vardı. İlk etapta pek önemsemedim, tam o sırada bir taksi gelip orada müşteri beklemeye koyulunca bende şimşekler çakmaya başladı. Sonradan teyit edince gerçekten de oraya taksiler serbestçe park edebiliyor ve bekliyebiliyorlarmış. İşte o nedenle taksicilik yapan bir arkadaştan detay bilgi alıp gerekli resmi evrakları hazırlamam iki hafta gibi kısa bir sürede tamamlanmıştı.

Arkadaşımın desteği ve referansıyla bir taksi kiralamıştık. O hafta, okula, dersim olduğu günler kendi arabam yerine taksi ile gittim, tabi kiraladığım taksi ile; hava soğuk ama bana dokunmuyor, çünkü hemen dersliğn önüne taksimi park edip 20 saniyede ders vereceğim sınıftayım. Eeee, buraya kadar her şey güzel olmakla beraber her rahatlığında bir bedeli olacak haliyle, taksinin haftalık kirası ve benzini bayağı tutuyor. Ufak bir hesap yapınca farkettimki benim yarı zamanlı aylık maaş pırrr diye uçuyor. O nedenle günde en azından 3-5 saat çalışarak bu masrafı çıkarmak bir mecburiyet oldu. Zamanla hem işe alıştım hem de hemde masrafları karşılamayı bir hal yoluna koymuştum. Diğer taksiciler gibi müşteri kovalama yerine şehir merkezindeki bir beş yıldız otelin önündeki taksi durağında sıraya girip bekliyordum, böylece hem az benzin tüketirken aynı zamanda müşteri kovalama yerine beklemek daha çok işime geliyordu, çünkü beklerken derslerimle ilgili okumalarımıda yapabiliyordum, masrafımı çıkaracak kadar kazanıncada eve gidiyordum.  Bazı günler eksik kazançtan dolayı hafta sonunun bir gününü ayırdığımda bana fazladan parada kalıyordu.

Çalıştığım eyalette taksicilik o kadar da zor değildi; sabıkasız olmak, ehliyet ve gerekli kısa eğitimleri almış olmak yeterli oluyordu, gerisi sizin azminize ve ferasetinize kalıyordu. Zaten bu işi ya emekli olanlar ya da öğrenciler ek kazanç için yapıyorlardı. O günün şartlarında cep telefonu ve internetin olmamasından kaynaklı olası adres bulma kolaylıklarını da manuel olarak çözmüşlerdi. Her şeyden önce şehir planı mükemmel bir çözüm sağlıyordu. Rahatlıkla şunu söyleyebilirim; bir adresi bugünkü navigasyon ve internet olmaksızın adresin 5 m yakınına kadar bulmak navigasyona bakmaktan daha kolaydı.

Şehir yönler, ara yönler, sayısal isimlendirmelerle cadde ve sokaklar olarak parsellere göre tasarlanmış. Tek yapılacak şey bulunduğunuz koordinat ile gideceğiniz koordinatı bilmek; bu da zaten adresin ta kendisidir. Şehir, birbirine dik, isimleri rakam ile belirtilen cadde ve sokaklardan oluştuğundan adres bulmak kolay olmakla beraber bazı trafik kurallarını anlamak işinizi daha da kolaylaştırmaktadır.

Otobanlar rakam ile isimlendirilir. Örneğin 95 ve 94 veya 23 ve 24 gibi. Interstate denilen şehirlerarası yollar genelde çift rakamlarla isimlendirilmiştir. Burada rakam çift ise otoban doğu-batı yönünde, tek ise kuzey-güney yönündedir.

Şimdi diyeceksiniz, bir taksici için şehir dışı yol kavramı ne kadar önemli olabilir. İşte işin aslı öyle değildir, çünkü metropol olan büyük bir şehirde otoban bağlantı yollarını kullanarak hem zamandan hem de trafikten kurtulabilirsiniz. Eeee bu nasıl olacak derseniz; çift rakamla belirtilen otoban rakamının önüne bir rakam daha eklenince bu iş daha da kolaylaşıyor. Diyelim interstate 94’e bir rakam eklenecek, eğer başa eklenen rakam tek ise otoban şehir içinden geçiyor ya da çift ise şehir trafiğine girmeden bypass yapıyor demektir. Mesela Interstate 94’e 794 derseniz, başa eklenen rakam 7 tek olduğundan şehir içinden veya 894 derseniz, başa eklenen rakam çift olduğundan şehiri bypass ettiğini anlarsınız. I-794 demek otoban doğu-batı yönünde ve şehir içinden geçmektedir.

Sembolleri anlamak hep faydalı olmuştur. Hepimiz biliyoruz ki engelli vatandaşlarımızdan bazıları “görme engellidir.”  Dünyada 45 milyon tam ve 135 milyon yarı “görme engelli” insan vardır. Ülkemizdeki 2,5 milyon engellinin 215 bin kadarı görme engellidir. Görme engelli birisi genelde elinde uzun “beyaz” bir baston ile yollarını kontrol ederek giderler. Bazı görme engellilerin bastonunun bir bölümünün kırmızı olmasının bir anlamı var mıdır?  Baston “beyaz” ise bu kişi görme engellidir, eğer bastonun bir bölümü kırmızı ise bu kişi ise hem görme engelli ve aynı zamanda işitme engellidir demektir.

..................

Günler günleri kovalıyor ve zaman göz açıp kapayıncaya kadar hızla geçip gidiyordu... okulda almam gereken dersler tamamlanmış olup yalnızca araştırma için makale ve literatür çalışmalarımı devam ettiriyordum. Bu arada başlamış olduğum taksicilik işinide kenarda yaparken çalışma saatlerimi daha esnek olarak yapabiliyordum. Müşteri kovalamadığım sürecede durakta sırada beklerken gerekli okumalarımıda bayağı düzene koymuştum. Hal böyle olunca okul, ders verme ve taksicilik işi bayağı olurunda gidiyordu.

Bir ara şehrin önemli hastanelerinden birisinin olduğu bir mevkiye müşteri bırakmış oldum, yolcusuz boş döneceğime hastane durağında beklemeyi daha uygun gördüm.  Bir süre bekledikten sonra sıra bana gelmişti ve kapıda bir çift bekliyordu, el işaretiyle taksi çağırıyorlardı. Arabayı ileriye onlara doğru sürdüm ve yaklaşınca; adam 60’lı ve bayan 50’li yaşlar gibi gösteriyordu. İkiside bayağı düzgün görünümlü insanlar görünümündeydiler. Her ne kadar dış görünüme bakarak değerlendirmenin yanlış olabileceğini bilsekte, taksicilikte müşterinin dış görünümü, gidilecek muhit ve müşterinin yaş skalası güvenlik açısından birer ön kriter olmaya bayağı yardımcı olabiliyordu.

Bu çiftin önünde durduktan sonra aşağı inip kapıyı açmama vakit olmadan, önce adam sonra da eşi arka koltuğa geçmişlerdi bile. Doğal olarak arkaya dönüp gidecekleri adresi sorarken edindiğim ilk izlenim bunların ya tedavi için veya bir hastalarını ziyarete gelmiş olabilecekleriydi.  Hemen arkama denk gelen adamın bezgin ve soluk yüzü dikkatimi çekmişti. Arkamda tam çaprazımda oturan ve muhtemelen eşi olduğunu varsaydığım bayan yaşına göre bayağı süslü püslü, görünümüne özen gösteren ve aynı zamanda fıldır fıldır olan gözleriyle bu dağları ben yarattım havasını bana hissettirmişti. Sanki cin olmadan cinlik yapabilecek bir tiplemesi vardı. Bu duygularla nereye gideceklerini sordum.

Nezaketen;

  • Hoşgeldiniz, merhaba. Nasılsınız?
  • Adam, teşekkür edip ve gidecekleri Hotel’in ismini verdi,
  • Bayan, hemen atlayıp, küçümser bir ifadeyle, umarım nerede olduğunu biliyorsundur diye sordu,
  • Tabi ki, o hoteli bilmeyen bir kişi bu işi yapmasa daha iyi olur derken,
  • Bayan, kendi kendine mırıldanarak; bildiğinden eminim ama inşallah bizi dolandırmadan da götürürsün diye eşine bir şeyler ima etmek istemişti,
  • Adamcağız eşinin imalı söylentisine fazla aldırış etmeden zaten canı burnunda bir halde,
  • Bırak şu evhamlarınıda bir an önce nasıl gidersek gidelim diye sitem eder bir cevap verdi,
  • Yooo, ben sadece bu şoförün bana pek de güven vermediğini söylüyorum,
  • Baksana arap mı iranlı mı ne olduğu belli değil, bizi getiren o beyaz Amerikalı gibi gelmedi bana.

Duyduklarım karşısında şok olmuştum;

  • Affedersiniz, gideceğiniz adresten buraya taksi ile gelmek 10-11 dolar gibi tutarken, dönüşünüz 11-12 dolar olabilir,
  • Bu tamamen geliş ve gidişin ayrı tek yönlerden olmasından kaynaklıdır, bu konuda bilginiz olsun istedim,
  • Bayan, gördün mü sana demiştim, bu adam 1 dolara bile tenezül edeceğini kendisi söylüyor,
  • Adam, ya şu hastaneye günde 1500 dolar ödüyorsun, çünkü mecbursun, şimdi şu garibanın alacağı 1 dolar mı sana batıyor,
  • Alsa nolur almasa nolur, başının gözünün sadakası olsun.
  • Yok yok, ben olayın parasından çok prensip olarak doğru olmadığını söylüyorum,
  • Adam, ne yani şimdi 1 dolar için inip yarım saat senin beğeneceğin başka bir şoför mü bulalım,
  • Yok canım, ne gerek var, yalnız haram olsun terbiyesiz herife,
  • Bu durum aynen “sevmediğin ot gelir burnunun dibinde biter misali” hep beni bulurlar,
  • Pis adamlar vesselam,
  • Adam, lütfen yeter artık, şu dırdırlarından inan ben bıktım ya,
  • Birazda halimize şükrettiğini duysam inan belki de bu hastaneye gelmeye gerek bile kalmazdı diyeceğim,
  • Bu kadar dünya hırsının başımıza bir felaket getirmesinden korkuyorum,
  • Ne diyeyim, bildiğin gibi ol diyeceğim ama seninle beraber bende çekiyorum.

Tipik bir müşteri psikolojisi diyerek duyduklarım karşısında neredeyse şok olmuştum. Hayır hayır söylenenlerden kendi payıma bir endişem yoktu, çünkü bugüne kadar öyle müşteriyi dolandırıp üç-beş kuruş fazla almaya hiç tevessül etmediğim gibi etmeyide düşünmem mümkün değildi. Ayrıca müşteriyle şoför arasında ücretle ilgili bir sorun olması durumunda merkez istasyon telsizle aranıp başlangıç ve varış arası anlık ücret tarifesi alarak müşterinin mağdur edilmesi önlenmişti. Buna her koşulda tevessül eden şoföründe taksi sürücü belgesi anında iptal edilirdi.

Endişeye mahal olmamakla beraber esas şok eden şey arkadaki çiftin bu diyaloğu ana dillerinde yapmış olmalarıdır. Diyalog benim de ana dilim olan Türkçe cereyan etmişti. Bayanın peşin hükümlülüğü ve adamın bu tür durumları daha önceden yaşamış bir bezginliğini hissederek saniyelik bir beyin fırtınasından sonra bu bayana bir ders vermek çok iyi olacaktı. Ama nasıl?  

Bir süre sessiz kalıp yola revan olduk. Bu bu bayanın her gördüğü yabancıya karşı önyargılı olması bayağı rahatsız ediciydi. Günün sonunda burada kızıldereliler hariç herkes kendi çapında bir bakıma yabancıydı. Herkes bir yerlerden gelmiş ve bir şekilde hayatlarını idame ettiriyordu.

Herkes yabancıdır derken, birkaç yıl önce yeni bir okul arayışı için bulunduğum en kuzeydeki eyaletten en güney uçtaki Florida’ya gitmeye karar verdik.  İki arkadaşımla hem kış tatilimizi günlük-güneşlik bir yerde geçirmek istemiştik, hem de yol üzerindeki bazı okullara uğrayacaktık. Anlayacağınız hem ziyaret hem ticaret türü iki haftalık bir seyahatti. Bir hafta kadar büyük okyanus taraflarını gezdikten sonra Atlas Okyanusu tarafına geçmek istedik. Arabayla geçmenin tek yolu 5 saatlik “everglades” denilen bataklık alanı doldurulmuş bir yoldan geçerek yapabiliyorsunuz. Bu yolun başlangıç ve bitiş noktalarında birer dinlenme tesisi bulunmaktadır. Burada deponuzu full doldurmak gerekliliği ile ihtiyaç halinde yemek yenecek türden büfeler, cafeler ve fast food yerleride mevcuttu.

Arabamızın deposunu doldurup ve bir şeyler yedikten sonra bu 5 saatlik yola koyulmaya hazırlanırken yanımıza tipik 8 silindir büyük bir araba yaklaştı ve yanımızdaki boş pompaya yanaştı. Sanki çok gerekliymiş gibi kalkışımızı az yavaşlatarak bu araba ne kadar yakıt alır diye merak etmiştim! Arabanın camlarındaki yansımadan içeridekilerin kim olduğunu net görememekle beraber, o an ödemeyi yapmak için kapıyı açan kişiye şaka vari takılayım dedim. Bizim depoya göre bayağı yüklü bir miktarı pompanın göstergesinde görüyordum. Adam daha arabadan inmeden sanki üzerime vazifeymiş gibi;

  • “Sermayeyi kediye yüklediniz” manasında bir ifade kullandım,
  • Kapıyı açan adam pis pis yüzüme bakarak ve nefret dolu bir ifadeyle,
  • “Another ... foreigner” yani “yine mi ... bir yabancı” anlamına gelen okkalı bir küfretti,
  • Biraz irkilmiştim ama bu da haketmediğim bir ifadeydi,
  • Yanımdaki Amerikalı arkadaşım beni kolumdan çekip uzaklaştırırken elimde olmadan gayri ihtiyari,
  • Ne yabancısından bahsediyorsun, bu ülkede herkes yabancı dediğimi duyan adam,
  • Bekle deyip arabadan inince biraz daha irkildim, çünkü adam otururken pek belli olmuyordu, ama inince iki katım izbandut tipli biri çıkıverdi,
  • Yine okkalı bir küfürle kime yabancı diyorsun diye üzerime yürürken,
  • Beni çekiştiren arkadaşımdan dolayı iki adım geri atarken, farkında olmadan,
  • Git onu Kızılderililere sor demişim,
  • Bu ifademden sonra dananın kuyruğu kopacak endişesiyle,
  • O saldırgan ve öfkeli adam bir anda gitti ve yerine sanki kırk yıllık bir dost geldi,
  • Adamımsın sen diye beni bir selamladıki sanki altımdaki yer sallandı,
  • Sana yemek veya bir içki ikramı yapmadan göndermem, sen benim adamımsın deyip duruyordu,
  • Konuyu çok anlamamakla beraber uçurumun kenarından yüce dağın zirvesine çıkmak bu olsa gerek!
  • En nihayetinde yemeğimizi yediğimizi söyleyip yola koyulmamız gerektiğini belitmemize rağmen bir ikramda bulunmadan bizi bırakmayacağını samimiyetle söylemesi karşısında bize birer külah dondurma almasıyla yakamızı kurtarmıştık,

Adam meğer o bataklık bölgesindeki rezervasyonda yaşayan Kızılderili birisiymiş. “Kızılderililere sor” ifadesi çok hoşuna gitmiş. Ucuz kurtulduk vesselam.

................

Taksi hikayemize gelirsek, aramızda geçen ufak bir diyalog olmuştu;

Bilmeme rağmen, affedersiniz hangi dili konuşuyorsunuz diye sordum;

  • Türkçe dedi bayan,
  • Haa, o zaman, Türkiyeden geliyorsunuz?
  • Evet, ama uzun zamandır başka bir eyalette yaşıyoruz,
  • Bayan, siz nerelisiniz? diye sorunca,
  • Komşu sayılırız dedim,
  • İranlı mısınız diye sorunca sessiz kalmıştım,
  • Bayanın, yabancıları sevmez bir hali varken aynı zamanda sosyal olmayıda seviyordu, belkide fazla meraklı olmasından olsa gerek, muhtemelende öyledir,
  • Ne zaman geldin buraya ve ne için diye sorunca,
  • Ben öğrenciyim ve bu işi’de yarı zamanlı geçimim için yapıyorum dedim,
  • Memnun musun bu işten?
  • Ehh işte, çok şükür masraflarımı çıkarıyorum,
  • Hep sessiz kalan adam tam bu sırada araya girerek,
  • Bak bak dinle, şu genç adam bu haline şükür diyor, sen ise kaf dağını ben yarattım havasındasın,
  • Konuş konuş hem adama lanet et hem de muhabbet et,

Yol boyunca bayanın bir iki sitemvari söylentisine adamın değer vermemesi üzerine gelecekleri hotel’in önüne gelmiştik. Tam da dediğim gibi metre 11 doları gösteriyordu. Kadın sağda oturduğundan önce o ve sonra da eşi indi. Bayan bana ücret için 20 dolar uzattı ve üstünü almak için beklerken, hiç beklemediği bir durum hasıl oldu;

  • Bu nedir dedim,
  • Ücretiniz dedi,
  • Rica ederim, olur mu? Siz bu kadar yoldan gelmişsiniz,
  • Komşuluk hatırına bu bendendir,
  • Metreyi açmam kural gereğidir,
  • Olaki bir kaza olursa polis ilk iş olarak metrenin açık olup olmadığına bakar,
  • Eğer metre açıksa sigorta sizin masraflarınızı kapsar, yok kapalıysa sizi müşteri olarak görmeyeceğinden kapsam dışı kalırsınız,
  • ...........
  • Bayan, her neyse siz ücretinizi alın dedi,
  • Hayır, lütfen bunu benim size bir “hoşgeldiniz jesti” olarak kabul ederseniz çok sevinirim,
  • Tam bu sırada adam devreye girerek,
  • Ahhh ahhh, şu arabanın dili olsada, şu gariban genç adama, şu kadının onun hakkında neler söylediklerini anlatsa,
  • Hala para üstü beklemeye utanmıyor musun?  Bırak o 20’yi genç adama, zaten fazlasıyla hak etti,
  • Senin dediklerini bir bilseydi bu jesti yapar mıydı o da ayrı mesele,
  • Hadi hadi yürü, bırak para üstünüde adamdan özür dile diyeceğim ama sen onu da hak etmiyorsun,
  • “Etme bulma dünyası” dedikleri bu olsa gerek,
  • Umarım bu beğenmediğin genç adam sana hayatının dersini verdi ama farkında bile değil,
  • Adam, pencereye kadar gelip,
  • Lütfen ücreti ve üstünü kabul et, sen bunu fazlasıyla hak ettin,
  • Tanıştığımıza da çok memnun oldum
  • Derslerinde de başarılar,
  • Çok çok teşekkürler. Kendine iyi bak.

Adam kalp hastasıymış. Başka bir eyaletten buradaki hastaneye daha önce yaptırmış olduğu ameliyat için kontrole gelmişler. Birkaç komplikasyondan dolayı bir süre kalacaklarmış. Geldikleri ilk günde bana denk gelmeleri tamamen bir tevaffuk oldu. Kendilerine kartımı verip herhangi bir ihtiyaçları olursa çekinmeden beni arayabileceklerini söyledim. İyi dileklerle ayrıldık.

Türk olduğumu söylemedim. Çünkü bayanın mahcup olmasını istemedim.

  • Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir”
  • “Don’t judge a book by its cover” veya “Bir kitabı kapağına göre değerlendirmeyin”
  • Her ne olursa olsun konuyu anlamadan dış görünüme bakarak önyargılı olmamak gerekir.
  • Merhamet önyargılardan güçlüdür (“Merhamet ihanetten daha güçlüdür” sözünden uyarlanmıştır).
Serbest Yazar Halil ŞEFİK
Serbest Yazar Halil ŞEFİK
Tüm Makaleler

  • 20.01.2022
  • Süre : 11 dk
  • 1765 kez okundu

Google Ads