Kadın Hakları Sadece 5 Aralık'la Sınırlı Kalmasın
Türk kültüründe, Türk toplumunda kadına şiddet istenmeyen bir durum olarak görüldü. Bugün de hiç tasvip edilmeyen bir durumdur. Bununla birlikte toplumumuzda dejenere insan sayısı arttıkça, kadına yönelik şiddet öğesinde de artış olduğunu hep birlikte gözlemliyoruz.
Yaşamın daha anlamlı ve güzel geçmesi kadınlarımız sayesindedir. Çünkü kadınlarımız annedir, abladır, kardeştir. Kadınlar bir toplumu toplum yapan, bir aileyi, yuvayı koruyan ve kollayan değerlerdir. Adeta çiçek açmamış gonca güllerimizdir.
Kadınlarımız yeri geldiği zaman erkeğinin arkasında duran ve onlara ellerinden gelen her türlü desteği sağlayan kimselerdir. Ne yazık ki kadınlarımızın o emektar değerlerimizin kıymeti fazla bilinmemektedir. Bunu dünyamızda ve ülkemizde yaşanan olaylardan, kadınlara yönelik fizyolojik ve psikolojik şiddetlerden anlayabiliriz.
Karakter sahibi olmayan, korkak kimseler kadınlara saldırarak, onların canına kıyarak ya da onları yaralayarak büyük bir iş yaptıklarını zannederler. Kadınlara yapılan bunca zalimliğe toplum olarak göz yummamalıyız. Özellikle de anneler erkek çocuğu büyütürken çok dikkatli olmalı ve onların çocuklarının güzel ahlaklı olması için çalışmalıdırlar. Daha küçük yaşta sen erkeksin, istediğini yaparsın, kadınlardan daha güçlüsün gibi algılar çocukların zihinlerine yerleştirilmemelidir.
Güzel bir ortamda, sağlıklı bir aile ortamında olmayan erkek çocukları ilerde ne iyi bir eş olur ne iyi bir komşu olur, ne de iyi bir insan olur. Bunun için annelere de burada çok büyük sorumluluklar düşüyor. Kadınlarımız ezilmemelidir, onlara en ufak bir zarar verilmemelidir. Onlar bizim başımızın tacıdır ve onlar olmadan hayatın anlamı olmaz. Bunun için kadınlara yönelik her türlü şiddete dur demeli ve kadınları korumalıyız. Annelerimiz baş tacımızdır. Anaya el kalkmaz diyorsak gerçekten kalkmamalı, kaldıranlar toplum baskısını üzerinde hissetmeli, çekinmelidir. Kanunlar da ezilen, hor görülen kadını korumalı, kâğıt üzerinde kalmamalıdır. Kadın sesini duyurabilecek mecralara her zaman, hiçbir engelle karşılaşmadan erişebilmelidir. Devlet bunu garanti etmeli, kurumsal mekanizma bu yönde kadına sahip çıkmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçeve detaylı bir koruma sağlayan ve kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ile ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası belgedir. İstanbul sözleşmesi ile kadınlarımızın kazandığı hakların uygulama alanları genişletilmeli, çıkılan bu sözleşmeye tekrar girilmelidir. İktidarı ve muhalefeti bu konuda ağız birliği yapılmalı, bu konuyu değersizleştirenlere karşı birlikte hareket edilmelidir. Türk töresinde ailenin direği babadır dense de, ailenin temel direği annedir.
Kadınların politikaya katılımlarının ilk adımları Fransız devrimi sırasında, 1791 yılında Olympe de Gouges'in Kadın Hakları Bildirgesi'ni yayınlamasıyla atılmıştı. Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Arap kültüründe çok eşlilik varken Türk Hanları hep tek eşli olmuşlardır. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Söz gelimi, Emir Timur savaşlara gittiğinde eşini atının terekesinde götürür, onu yanından hiç ayırmazdı. Cengiz Han eşine çok önem verir oda aynen Emir Timur gibi gittiği her yere götürür, yabancı devlet büyüğü ve elçileri eşiyle birlikte karşılamayı tercih ederdi.
Türk toplumunda kadının her zaman saygın bir yeri oldu. Her halükârda bizim Türk kültüründe, Türk toplumunda kadına şiddet istenmeyen bir durum olarak görüldü. Bugün de hiç tasvip edilmeyen bir durumdur. Bununla birlikte toplumumuzda dejenere insan sayısı arttıkça, kadına yönelik şiddet öğesinde de artış olduğunu hep birlikte gözlemliyoruz. Türk töresi bozulursa, kaybeden maalesef ilk önce kadınımız oluyor. Bu nedenle özümüzü korumamız, temel değerlerimize sahip çıkmamız, kadınlarımızı, kızlarımızı ikinci sınıf insanlar olarak gören aymazların kanun önünde cezalandırılmasını, kadın-erkek eşitliğine önem verilmesini Türk toplumu olarak bir kamu politikası olarak devletten, hükümetten talep etmeye devam etmeliyiz.
Bu manada kadınlara da erkeklerin sahip olduğu seçme ve seçilme hakkının verilmesini önemli görüyorum. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması uygulaması, aynı zamanda 1930’lu yıllarda, kadınların siyasi haklarını kazanması için gerekli yasaların çıkarılmasını da ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk; kadınlarımıza, Avrupa’da henüz seçme, seçilme hakkı birçok ülkede yokken onlara seçme ve seçilme hakkını veren düzenlemelere imza atmıştır. 5 Aralık 1934 tarihinde, Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı veren yasa kabul edildi. 5 Aralık günü “Dünya Kadın Hakları Günü” olarak kabul edilmesinin yanı sıra Türk kadınlarına siyasi haklar tanıyan anayasa ve kanun değişikliğinin TBMM'de kabul edilişinin de yıl dönümü olarak kutlanıyor. Nihayetinde modern Türk Toplumunda, kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk İnkılapları sayesinde olmuştur.
Sonuç olarak, bizleri dünyaya getiren annelerimize gereken saygıyı gösterdiğimiz gibi, kadınlarımıza da gerekli saygıyı göstermeliyiz. Kadınlarımız bir çiçektir, onları itina ile koklayın sevin. Onları koparmayın öldürmeyin. İnsanlık suçu işlemeyin...
Saygı ve sevgiyle