Kalbinizin Sesini Dinleyin
Kalp, her şeye tepki verdiği için ve bu tepkilerin insan tarafından hissedilebiliyor olması dolayısıyla eski insanlar insanın düşünce merkezinin de kalp olduğu zannetmişler. Kalp durduğu an son bir nefes veriliyor ya bu da ruhun bedenden ayrılıyor olduğunu düşündürmüş eski insanlara.
Müslümanlık bir din olmasının yanında zamanında insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini de öğreten bir yaşam biçimi. Bir anlamda anayasa.
Bugün de aslında inançlı insanların bir kısmının bu kurallar ile yaşama isteği içinde olduğunu biliyoruz. Şeriat isteriz sesleri bazıları için artık korkulmadan seslendirilmeye başlandı bile.
Aslında bahsi geçen yaşam biçimi kötü bir yaşam biçimi de değil.
Müslümanlık insanlara iyi bir insan olmalarını tavsiye ediyor ve yaşam sonrasında iyilere cennet vaat ederken, kötülük yapanlara ise ölüm sonrasında cehennem azabı çekecekleri konusunda uyarıda bulunuyor.
Seçim sizin diyerek de insanın özgür iradesi olduğunu hatırlatıyor.
Buraya kadar ifade özgürlüğünü savunuyorsak kabul edebileceğimiz düzey diyebiliriz.
Ancak bildiğimiz gibi Müslümanlık bir tek ölüm sonrası konusunda değil, bu dünyada da nasıl yaşamamız gerektiği konusunda bilgi veren bir din. Modern dünya görüşünde olanlar için bu kuralların kimisi artık kabul edilemez kurallar olsa da, inananlar için bir anlamda bunlar değişmez kurallar. Çünkü bunlar Allah’ın kuralları.
Bir yandan da aslında yazılı kurallar bugün için oldukça katı kurallar.
Genellikle çoğumuzun bildiği kurallar içerisinde ibadetler dışında içki içmeyeceksin, bir damlası bile yasak, şeriatın kestiği kol acımaz, hırsızlık yapanın çaldığı el kesilir, kadının saçının teli görünmeyecek, kadıların şahitliği tek başlarına geçerli olmaz, yanlarında en azından bir kadının daha teyidi gerekir, bir erkek dört hanıma kadar eş sahibi olabilir, erkek istediği zaman eşini boşayabilir, ama kadının kendi başına boşanma halkı yoktur, erkekler eşleri dışında istedikleri kadar cariye sahibi olabilirler, köle sahibi olabilirsiniz gibi, mirasta hanımlar erkeklerin yarısı kadar miras sahibi olabilir, kısasa kısas ve daha nice günümüz kurallarına aykırı kurallarla donatılmış bir yaşam biçimi Müslümanlık.
İşin içinde ölüm sonrası yaşamın devamı olduğunda ve bu ahiret hayatının cehennemde azap dolu ya da cennette sefa ile sürdürülmesinin kişinin kendi iradesine bağlı olması, doğal olarak inanç sahibi insanların bu dünyada korkuları ile karışık duygularla hayatlarını sürdürmelerine sebep olmakta.
İnançlı bir insan mümkün olduğunca yazılı kurallara uygun yaşama arzusu içinde oluyor.
***
Peki bu kuralların bugün ne kadarına uyuyoruz?
Aslında çok azına! Çünkü biz modern bir ülkeyiz ve bugün yaşam standardımız 1400 yıl önceki gibi değil.
Artık seyahatlerimizi develer yerine arabalarla, trenlerle ve uçaklarla yapıyoruz.
İletişim çağındayız, istediğimiz kişi ile cep telefonunun öteki ucundan istediğimiz zaman görüntülü görüşme yapabiliyoruz.
Bilgiye ulaşım artık çok kolay, neyi merak ediyorsak internet ile anında öğrenebiliyoruz.
Uzaya bile gittik. Artık silahlarımız bile o kadar gelişti ki, atom bombası bile yaptık.
Tabii bu dediklerimin Müslüman ülkeler tarafından yapıldığını söylemiyorum, çünkü her ne sebeple ise, Müslüman ülkeler bu teknolojik gelişmelerde oldukça geride kalmış durumdalar.
Gavur icadı!
Ama yine de teknolojik gelişmelerin kullanımında Müslüman ülkeler pek de geride durmuyorlar. Gavurlar ne yapıyorlarsa özellikle petrol zengini olan Arap ülkeleri satın alıp kullanmasını biliyorlar.
Aslında bu konu hep aklımı kurcalamıştır.
Niye Müslüman ülkeler teknolojiyi bu kadar geriden takip ediyorlar?
Nedir engel olan?
***
Kur’an’da yazılı birçok bilgi var. Kur’an aslında bir bilgi kaynağı.
Bu bilgilerden biri de insan anatomisi.
Kur’an’da sizce düşünme merkezimiz neresi olarak tarif ediliyor bilen var mı?
Evet, Kur’an aslında bir anatomi kitabı olmasa da bir insanın düşünmesi üzerine birçok ayet mevcut Kur’an’da.
Ancak düşünme ile ilgili bahsi geçen organlarımız sadece üç adet.
Gözlerimiz, kulaklarımız ve kalbimiz, yani yüreğimiz.
İnsanın bir konuda karar verirken kalbi ile hareket ettiğini söylüyor Kur’an. Gözlerin ve kulakların ise kalbe yardımcı olan organlar olduğundan bahsediyor.
Benim bu konuda biraz aklım karıştı doğrusu.
Bizim düşünce merkezimiz beynimiz değil mi?
Niye Kur’an’da beynimizden bahsedilmiyor?
Aslında akıl ile ilgili ayetler de var Kur’an’da, ancak aklın da yüreğimizle yönlendirildiği öngörülmüş.
Sonuçta Kur’an bir anatomi ya da tıp kitabı değil dediğim gibi, ancak yine de kalp konusuna değinmişken beyine de değinmemesi ilginç geldi bana gerçekten.
***
Tabii bugün de zor bir karar almak durumunda kalan birine kalbinin sesini dinle deriz çoğunlukla.
Kalbin ne diyorsa öyle yap deriz.
Yine de kalbin ne diyorsa öyle yap derken bugün kalbin kendi başına karar veren bir organ olmadığını artık biliyoruz.
Kalp sadece vücuda kan pompalayan bir organ sonuçta.
Ancak kalbin kan pompalamasının ritmi o an vücudun oksijen ihtiyacına göre değişiyor ve özellikle heyecanlandığımız zaman kalp ritmimiz artıyor, koşarken ya da bir iş yaparken de kalbimiz daha hızlı atmaya başlıyor.
Kalp bunlar gibi her şeye tepki verdiği için ve bu tepkilerin insan tarafından hissedilebiliyor olması dolayısıyla eski insanlar insanın düşünce merkezinin de kalp olduğu zannetmişler.
Kalp durduğu an son bir nefes veriliyor ya bu da ruhun bedenden ayrılıyor olduğunu düşündürmüş eski insanlara.
Bu arada ruh Arapça nefes, soluk demek zaten. Diğer dillerde de ruhum karşılığı nefestir. Aynı mantıkla hemen hemen her dilde insanlar ruh ile nefesi aynı yere koymuşlar.
***
Biraz araştırdım internette.
Eski insanlar beyinin varlığını biliyorlarmış tabii ki, ama tam olarak ne işe yaradığını pek anlayamamışlar.
Ünlü düşünür Aristo beynin ateşli bir kalbi radyatör gibi soğutan bir organ olduğunu düşünmüş.
Aristoteles o zamanlar beynin düşünme ile ilgili olabileceğini akıl edememiş.
Antik Roma hekimlerinden Galen ise beyin ile ilgili ilk deneyleri yapan kişi.
Galen hayvanlar üzerinde yaptığı deneylerle beynin düşünce merkezi olabileceğini ve kişiliğimizin, hafızamızın ve bilincimizin beyinde olduğuna karar vermiş.
Ancak bu görüşleri o günlerde çok da önemsenmemiş.
Çünkü dedim ya, kalp her türlü yaşam koşuluna tepki verirken beyin kalp gibi hareketli bir organ değil sonuçta. Yaşamsal konularda beynimiz görünür bir tepki vermez.
Bugün beyin ameliyatları bile bilincimiz açık şekilde yapılır ki, beyinde acı hissedecek sinir uçları olmaması buna imkân sağlar.
***
16.yüzyılda Belçikalı anatomist Andreas Vesalius antik çağdan beri süregelen insan bedeni üzerindeki yanlış düşünceleri düzelten anatomist olmuş.
Müslümanlığın doğuşu üzerinden artık 10 asır geçmiş oluyor bu çağlarda. Yani niye Kur’an’da sadece kalp ve kulaklarımız, bir de gözlerimizden bahis gittiğini de açıklıyor bu durum.
Ama nasıl olur? İnsanlığın bazı şeyleri kendi başına bulması başka şeydir, doğru bilgilerin kutsal kitaba yazılması ise başka bir şey olması gerekmez mi?
Evet, bu konu insanın aklını kurcalıyor doğrusu, ama durum bu, o çağlarda insanlar insan anatomisini bilmiyorlar işte.
***
Neyse, Andreas Vesalius yazdığı onca tıp kitabı içerisinde sinir sisteminin detaylarını ve beynin işlevlerinin de Galen’in dediği gibi olduğunu yaptığı incelemelerle kanıtlayarak insanlık için büyük hizmetler yapar.
Bugün artık Andreas Vesalius’un açtığı yoldan ilerleyen tıp ile tümüyle olmasa bile insan anatomisini çok daha iyi biliyoruz.
Halen daha bir karar alırken kalbinin sesini dinle diyoruz ama bu söylem biraz da eski zamanlardan kalma bir ağız alışkanlığı.
Siz yine de kalbinizin sesini dinleyin bir karar alırken, çünkü beynimiz baş ağrısı dışında pek de bir şeye tepki vermiyor.
Yine de kararlarınızda beyninizi kullanmayı unutmayın. Hele beyninizi başka kimselere kiraya da vermeyin, kendiniz kullanmasını öğrenin.
Bu arada Müslüman ülkelerin niye bu kadar geri kaldıklarına ben halen daha akıl sır erdiremedim. Halbuki bir zamanlar nasıl olmuşsa matematikte bile dünyanın önderliğini yapabilmiş Müslümanlar.
Cebir diyoruz ya, gavurlar algebra derler, işte cebirin mucidi M.S. 780-850 yıllarında yaşamış olan El Harezmi’dir ve Özbekistan’ın Karizmi şehrinde dünyaya gelmiştir. Matematik tarihinde en büyük kaşiftir.
Yani bir zamanlar Müslüman da olsa insanlığa çok büyük hizmetleri olan birisidir.
Bugünün Müslümanlarının da onun yolundan gitmelerinde büyük fayda vardır.
Arada ne olmuşsa olmuş bir şekilde ve bilimden kopmuş Müslümanlık.
Bunun sebeplerine belki bir başka yazıda gireriz.
Şimdilik bu kadar yeterli olmuştur sanırım.
Bilimle kalın!
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla