Konuşmak ve Dinlemek Üzerine
Konfüçyüs, "sözcüklerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız" önermesiyle, konuşmada hitabetin etkisine dikkat çekmiştir.
Konuşma ve Dinlemede Dengeli Olmak:
İnsanlık; günümüz “uygar toplum” düzeyine çok çalışarak, engelleri aşarak, alın teri dökerek gelmiştir. Taş Devri insanından uzayda gezinen günümüz insanına uzanan bir hikâyenin de özetidir uygarlık.
Çok çalışmak, engelleri aşmak yanında, başkaları ile iyi geçinmek, anlayış ve hoşgörü çizgisinde karşımızdaki ile iletişim kurmak, tecrübe ve bilgi aktarımında bulunmak, gelişmiş toplum için önemli şartlardır.
Gelişme kültürünün, sosyal ilişkiler dengesinin ilk adımı konuşmak ya da dinlemektir. İnsan, bulunduğu ortamın gereğine göre konuşma ve dinleme pozisyonuna geçer. Örneğin, bir konferansa katılan bir insandan öncelikle beklenti, konferansçıları dinlemektir. Soru-cevap için bir süre tanınmış ise bu süre zarfında konuşmacılara dinlediklerimizden yola çıkarak, soru sorduğumuz an, bizim için de konuşma eylemi başlamıştır demektir. Dolayısıyla, konuşma ve dinleme birbiriyle ilişkili olduğu kadar şartlara göre gerçekleşen birer eylem olarak da görülmelidir. Kişinin ne zaman konuşacağını ve ne zaman susacağını (dinleyeceğini) bilmesi, toplumsal yaşamda ve insani ilişkilerde en önemli erdemler arasında sıralanır. Konuşmak ve dinlemek, bir anlamda karşılıklı fikir alışveriş ortamıdır. Bedensel ve düşünsel çalışmalarda da birbirini anlamak, destek olmak, birlik içinde sonuç alabilmek için konuşmanın ve dinlemenin öneminin altını çizmek gerekir.
Konuşmak:
Konfüçyüs, "sözcüklerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız" önermesiyle, konuşmada hitabetin etkisine dikkat çekmiştir.
Bununla birlikte sık sık duyarız; ağzı olan konuşuyor. Ancak dinlemekten nadiren söz edilir. Çevremi sıkça gözlemlerim, sosyal birlikteliklerde üç, beş kişi bir araya geldiğinde, içlerinden biri sözü ele alır ve neredeyse hiç susmadan devam eder. Lafı, başkasına bırakmaz. Böyle bir davranış her şeyden önce bir saygısızlık göstergesidir. Ünlü filozof ve devlet adamı imparator Marcus Aurelius’un, “Dinlemek gösterebileceğimiz nezaketlerin en büyüğüdür." sözleri bu konunun özetidir sanki. Oysa devamlı konuşan insanlar düşünmeyi mecburen ıskalarlar. Konuşmaktan düşünmeye vakit bulamazlar.
Hem konuşan hem dinleyenler ise düşünmekten yana şanslıdırlar. İnsan, bilgi aldıkça, yeni şeyler öğrendikçe bunu paylaşmak ister. Bilmenin doğal sonucu olarak da konuşur. Bilginin paylaşılmasında konuşmanın olduğu kadar dinlemenin de ne denli önemli olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. İnsan olarak bizden beklenen, aklı kullanarak, iyiyi ve doğruyu, insanlığın yararına düşünmek ve bunları başkaları ile paylaşmaktır. Onların da benzeri ya da farklı konularda düşünceleri varsa dinlemek, anlamak ve birlikte daha iyi, daha yararlı düşünceler ve çözümler üretmektir.
Biz Türkler toplum olarak çoğunlukla konuşmayı severiz. Dinlemek, nedense çoğumuza zor gelir. Öylesine ki, biri konuştuğunda, şu adam sussa da ben konuşsam diyenimiz azımsanmayacak kadar çoktur. Birbirimizi hakikaten dinlemek, kulaklarımıza yüreğimizi de ekleyerek can kulağıyla karşımızdakinin anlattıklarını anlamaya çalışmak, böylece onun iç dünyasında kendimize yer bulabilmek çok değerlidir.
Dinlemek Nedir?
Dinlemek ilişkilerimizin can damarıdır. Konuşmaktan da zordur. Konuşurken aklımızda olanları, bildiklerimizi, düşündüklerimizi, hatta bir hazırlığımız varsa elimizdeki hazır metinleri muhatabımızı aktarırız. Dinlerken, kendimizi düşüncelerimizden, zihin fısıltılarından uzak tutup yalnızca söylenenler üzerine yoğunlaşmamız gerekir. Dinlemeye tam olarak odaklanmak zorundayız. Dinlemek sadece ses dalgalarının kulaklar tarafından algılanması değildir. Bu nedenle dinlerken, kolaylıkla kendi dünyamızın esiri oluveririz. Konuşmadan kopar gideriz. Yeniden dinleme ortamına döndüğümüzde ise konuşulanların gerisinde kaldığımızı görürüz. O andan itibaren de söylenenleri anlamakta çok zorluk çekeriz.
Dinleme esnasında, kişinin kendi gündemini konuşmaya katmadan, sabırla dinleyebilmesi beklenir. Bilinen yaygın kanının aksine kaliteli iletişim konuşmadan ziyade dinlemekten geçer. Konuşanı göz teması muhafaza ettiğimiz oranda, dinleme hissiyatımızı konuşana geçirebiliriz. Herhangi bir konuşma sonunda veya ikili arkadaşlık muhabbetinde dahi, anlatan kişinin içinde bulunduğu ruh durumunu göz önüne alıp konuya ilişkin sorular sormak, tepki vermek iyi bir dinleyen olmanın ön koşuludur. Konuşan, anlatma ihtiyacı olan kişi her şeyden önce anlaşılmayı bekler. Gününüz toplumunda hepimizin hayatı değişti, yalnızlaşmaya başladık. Bu yeni düzende insanların birbirine vereceği en önemli ve değerli şey dinlemektir. Konuşana karşı ön yargılı olmadan, gerçekten ne demek istiyor olduğunu yakalamak önemlidir. Dinlemek insanlar arasında kurulabilecek en sağlam köprüdür. İşitmek başka, dinlemek başkadır. Gerçek bir dinleyici olmak gerekir.
Sonuç:
Uygarlık, insanların birbirlerine el uzatmaları, tecrübelerinden yararlanmaları, akıl yürütmeleri, fikir alışverişleri sonucunda aslında birbirlerini dinleyerek ve konuşarak belirgin bir düzeye erişmiştir. Konuşmak, düşüncenin bulduğu, aklın onayladığı, gönlün süzgecinden geçen, iyiliğe, sevgiye ve bilime ters düşmeyen, onayını alan sözlerin dudaklarımızın arasından dışarıya çıkmasıdır. Dinlemek ise dinleyenin bilgilerine artı değerler katan, olumlu sözcükleri dikkatle düşünce süzgecinden geçirip, kişinin giderek toplumun kültür ve bilgi hazinesini zenginleştirmektir. Kısaca konuşmayı ve dinlemeyi bilmek bilgeliktir. Ölçülü konuşmak ve dikkatli dinlemek, karşılıklı sorunların çözümünde anahtar önemi olan iki kavramdır.