Site İçi Arama

kultur-sanat

Moskova Şehrinin Mimarisine Putin Bile Karışamıyor

Binanın caddeden dış görünüşünü perspektif olarak çizmek ve o noktadan çekilmiş bir fotoğraf üzerine işleyip şehir mimarından onay almak projelendirmenin ön koşuluymuş.

Moskova’da İlk İşim, Bir Bina Tadilatı İşiydi:

Moskova'ya ilk geldiğimde çalışmaya başladığım firma bir binada renovasyon işi almıştı, yani sözleşmede onarım işleri diye yazılıydı. Sene 1995. Ancak aslında yaptığımız iş onarımın çok ötesindeydi. Binanın kalın dış tuğla duvarları bırakılıp, onarım yapılacak, diğer tüm iç katlar çatısı dahil sökülerek, bina gerekli betonarme kolon kiriş sistemi sıfırdan yapılarak betonarme kat döşemeleriyle birlikte tekrar yapılacaktı. Çatı arasının eski hali boştu. İlave olarak burası da çatı katı olarak yapılıp, konut olarak kullanılacaktı.

Bina çok eski bir binaydı ve kat döşemeleri ahşaptan yapılmıştı. Döşemeleri taşıyan kalın, yuvarlak ahşap kütükleri çok zor sökmüştük.

Betonarme projesi o zamanlar Türkiye'de hazırlanıyordu. Rus mimarlar ise prensip projesini hazırlamışlar, betonarme projecisine vermişler, bir yandan da detaylı projeyi hazırlıyorlardı. Projede alt katta, cadde giriş kotunda bir banka ve çeşitli mağazalar olacaktı, ama üst katlar konut olarak planlanacaktı.

Proje şehrin merkezindeydi. Kropotkinskaya metro çıkışının hemen dibinde. Ama biz firmanın daha önce bitirdiği büyük bir proje için zamanında kurulmuş ve henüz sökülmemiş prefabrik şantiye tesislerinde, çevre yoluna yakın bir yerde, kampta kalıyorduk.

Her gün çalıştığımız için günler sadece şantiye kamp arası sabah git, akşam dön geçiyordu, şehri gezmeye bile doğru dürüst fırsatım olmamıştı. O zamanlar Rusçam da olmadığı için izin yaptığımız günlerde kampta dinlenmeyi tercih ediyordum. Moskova'ya geldiğim ilk aylardan bahsediyorum. Kampta her şeyimiz vardı, odalar küçük de olsa, bir yatak, bir dolap, bir çalışma masası ucu ucuna sığacak şekilde olabilecek maksimum konfor ile döşenmişti. Yemek yediğimiz bir büyük salon ve orada Türk kanallarını gösteren televizyon, bir kenarda bilardo masaları, günün yorgunluğunu atmak için her şey düşünülmüştü. O yüzden de ben Rus evlerinin içini o günlerde henüz görmemiştim.

Ev Değil Küçücük Odaları Olan Daireler:

Nihayet detaylı mimari proje geldi ve incelediğimde çok şaşırmıştım. Mimar, daireleri sadece küçücük odalardan öngörmüştü, kimi tek oda, kimi iki oda, yanında küçücük bir mutfak, banyo ve tuvalet olacak şekilde, toplam daire alanı tek odalılar için 25-35 m2, çift odalılar için 40-50 m2'yi geçmeyen bir proje hazırlamıştı. Bırakın salonu, üç odalı olan daire bile yoktu.

Orman işleriyle ilgilenen işverenimiz binanın bir yarısını devlet için yapıyordu. Bu yarısı sanatçılara, ressamlara, heykeltıraşlara tahsis edilecekmiş. Bu kısımda durum daha da vahimdi. Tek bir oda, mutfak da bu odada bir kenarda, banyo tuvalet yine küçücük, maksimum 20-25 m2 daire alanı. Stüdyo tipi daireyi o zaman ilk defa görmüştüm.

Evet, sonraları kamptan çıkıp eve yerleştiğimde bizzat tecrübe etmiş oldum. Hiçbirinde salon salomanje yok, çoğunda balkon yok, bir tek küçük küçük odalar, küçücük, küçücük, her yer küçücük, daracık. Bir misafir gelse mecburen mutfakta ağırlamak zorunda kalıyorsun. Genellikle de mutfakta köşeye konmuş küçük bir masa ve yan yana tabureler oturulabilecek tek yer oluyor. Odalar yatak odası. Günler de odalarda geçiyor. Bu durum farkı bir kültür yaratmış. İnsan bunları gözüyle görünce daha iyi algılıyor.

Rus İnşaatlarındaki Tesisat Sistemleri:

Biz ülkemizde çok lüks yaşıyoruz. Daha doğrusu net bir standardımız yok, kimimiz geniş ferah dairelerde oturuyor, kimimiz de kömürlükten bozma yerin iki üç kat dibinde bodrum dairesinde. Ama akşamları oturup bir arada televizyon seyredilen bir salon hemen hemen her evimizde var. Bu da bizim kültürümüz.

Neyse, işe dönelim. Binayı sökerken mevcut ısıtma sistemine de şaşırmıştım. Isıtma sistemi tek borulu sistem olarak kurulmuştu, tek boru radyatöre giriyor ve çıkıyor, tekrar alt kata devam ediyordu, radyatörlerde vana falan yoktu. Sistem kendi içinde bir şekilde sirküle oluyordu, farklı boru kalınlıkları ve farklı radyatör tipleriyle ısıyı her yere düzgün şekilde dağıtmışlardı. Eski kazan dairesini sökerken sistemde pompa falan olmadığını görünce iyice şaşırmıştım. Nasıl çalışıyor bu sistem diye anlamak için her şeyi tek tek söktürmüştüm. Merkezi ısıtma sistemi olduğu için kazan falan yoktu, onu anlamıştım, sadece giriş çıkış için iki adet boru vardı ve vanalar. Pompa yoktu, elektrikli hiçbir şey yoktu. Boruları sökünce pompa yerine giriş borusunun içine bahçe sulamak için hortumlarının ucuna takılan ayarlı hortum ucu benzeri bir konik uç takılmış olduğunu gördüm, tüm binanın sıcak su sirkülasyonu bu konik uçtan fışkıran su ile çözmüşlerdi. Hesabını yaparak tabii, doğru çapları kullanarak. Hidrolik bizde ayrı bir daldır. Suyun akışını hesaplamak o kadar kolay değildir, bir sürü integral formülleri vardır.

Biz daha sonra bildiğimiz şekilde pompalı, eşanjorlü kazan dairesi olan iki borulu ısıtma sistemi kurduk, radyatörlerde vanaları olan, bildiğimiz kalorifer sistemi. Kim çözecek şimdi binaya özel hidrolik hesabı da tek borulu proje hazırlayacak ekonomik olsun diye, bu hesabı yapabilecek mühendis bile bulamayız biz Türkiye'de, değil mi?

Ama su tesisatı projeleri geldiğinde son bir kez daha şaşırmıştım. Sıcak su borusu iki adet döşeniyordu, sebebini hemen anlamıştım, mantıklıydı, sıcak su dairelere kadar sirkülasyon yapıyordu, çeşmeyi açınca anında sıcak su akıyordu. İnşaat mühendisi olduğum için o zaman daha mekanik projelere o kadar aşina değildim. Şantiye şefimiz de ben gelince kendisi Türkiye'ye izne gitmiş, her şeyi tek başıma bana bırakmıştı, yepyeni bir kültür, farklı farklı mühendislik çözümleri, her şey şaşırtıyor ilk anda.

Bizde çoğu evde bir süre beklersin sıcak suyu, önce soğuk akar bir süre, sonra yavaş yavaş ısınır. Gerçi artık yeni yapılan binalarda sirkülasyon hattı bizde de yapılıyor bildiğim kadarıyla, benim bahsettiğim eski evler, eski evlerde eğer merkezi kazan daireli ise evlerde sıcak su hep böyle gecikmelidir. Evde şofben varsa daha hızlı ısınır, yine de biraz gecikir. Şimdi eski evlerde de kombi takılı, bu problem kalmış mıdır bilmiyorum. Benim küçüklüğümde sıcak su tesisatı hiç yoktu, altında odun yakılan banyo kazanları vardı, sobayı yakardın, ısınana kadar beklerdin. Hem soba banyoyu da ısıtır, banyo sıcacık olurdu. Sobalı evler, halen daha birçok uzak şehirlerimizde, köylerimizde durum değişmedi.

Batarya Sistemleri Bile Bizden Farklı:

Projede bir dikkatimi çeken de banyoda küvet ve lavaboya her ikisine de hizmet eden ucu uzun, dönebilen tek bir batarya takılmıştı. Bizde nedense batarya diyorlar, Ruslar kendi dillerinde daha doğru isim takmışlar, onlar "karıştırıcı" diyorlar. Daha mantıklı. İşte bu batarya da ilginç gelmişti bana, lavaboya ayrı, küvete ayrı batarya takmak yerine ucu dönebilen tek batarya, her ikisine de hizmet ediyor. Lavabo ve küvet yan yana tabii ki.

Rus mimar ile daha sonra mimari işler başladığında tanıştık, şantiyeye gelip gitmeye başladı, işleri kontrol ediyordu. Kurallar gereği işveren proje sorumlusuyla ayrı bir sözleşme yapıyor saha kontrolü için. İyi de anlaştık, kafa insandı, ben o zamanki yarım yamalak Rusçamla, o yarım yamalak İngilizcesiyle bir şekilde konuşuyorduk. Projenin sonuna kadar uzun süre beraber çalıştık. Daha sonraki yıllarda da dostluğumuz devam etti. İyi öğrendin sen Rusçayı diyordu son zamanlarında. Maalesef artık rahmetli oldu.

Onunla sohbetlerimizde sormuştum bu aklımdaki soruları, niye banyoda tek batarya kullanıyorlar diye mesela, normlarda öyle yazıyor demişti, normlar bir zamanlar devlet programı ile yapılan büyük çaplı konut inşaatları zamanından kalmaymış, Nikita Khrushchev zamanı, Sovyet zamanında devlet başkanlarından biri, onların tanımıyla parti sekreteri. Moskova o zamanlarda yapılmış 5 katlı binalarla kaplıdır. Hepsi tipik, birbirinin benzeri. Herkese o zaman oturabileceği bir ev verebilmek için devlet programı hazırlanmış, her bir çivinin maliyetini hesaplayarak normlara yazmışlar, konutların herkese yetmesi için minimum konforda ve ekonomik olması ön koşulmuş. Ama sıcak su hattını sirkülasyon borulu yapıyorsunuz demiştim, o konfor değil mi diye sorduğumda, onu normları yazanlar bilir, o da norm gereği demişti.

Normlarda insan ihtiyaçlarını da ön görmüşler, binaların ekonomik olmasını da. Şimdi artık değiştiriyorlar eski normları, kapitalist dünya düzenine uyum sağladılar bir süredir, artık normlarda ekonomiyi onlar da boş verdiler. Kapitalist düzenin tüketim toplumu yaratma etkisi Rusya'ya da nüksetti.

Şehrin Mimarisine Putin Bile Karışamıyor:

Ben mimar değilim, ama mimarlığı severim, kendisiyle Rus mimarisi üzerine de epey sohbet etmiştik, birçok bilgi öğrenmiştim. Mesela binanın caddeden dış görünüşünü perspektif olarak çizmek ve o noktadan çekilmiş bir fotoğraf üzerine işleyip şehir mimarından onay almak projelendirmenin ön koşuluymuş. Her şehrin bir şehir mimarı var. Moskova'nınkine Putin bile karışamıyor, herhalde kendi karışmıyordur. Bu perspektif görüntüleri özellikle meydanlardan, yol kesişimlerinden olmak üzere birkaç noktadan yapmak gerekiyormuş. Şehir mimarı çevre binalarla yeni binanın uyumuna, binanın kat sayısının uygun olup olmadığına, şehirle uyumuna bakıyormuş. Şehir mimarı Moskova'da yaptığınız yeni bina herhangi bir tarihi ya da önemli binayı kapatıyorsa, bazen yeni binanın o tarafında daha az kat olmasını bile isteyebiliyor, ancak öyle onay veriyor. Neden bu kadar güzel bir şehir olduğunu o zaman anlamıştım. Rahmetliyi saygıyla anıyorum.

Evet, bizde durum nedir? Şehir mimarisi açısından sınıfta kaldığımız kesin de görünen o ki, oturduğumuz daireler konusunda çok daha ferah ve lüks yaşıyoruz. Biz minimum 75-80 m2'lik iki oda bir salon, ya da 90-100 m2'lik üç oda bir salon dairelerde oturuyoruz. Hepsi geniş geniş. Isıtması artık büyük şehirlerde çoğunda kombili. Fuel-oilli ya da kömürlü kazanı olan ev kalmış mıdır bilmiyorum. Ruslar gibi banyoya tek batarya koymak belki bizim için fazla ekonomik olurdu ama en azından evlerimizin çok geniş, ferah olduğunu bilelim istedim.

Moskova, İstanbul’un Dörtte Biri Kadar Bir Alanda Kurulmuş:

Sadece Rusya'da değil, başka birçok ülkede, Fransa'da, İngiltere'de, Almanya'da, Japonya'da, Çin'de, Kore'de, sanırım başka birçok ülkede insanlar çok küçük konutlarda yaşıyorlar. Hem ısıtması daha ucuz hem yapım maliyeti. Hem binanın oturduğu alandan tasarruf hem de bizdekinden daha küçük bölgeye daha çok insan sığdırıldığı için şehrin büyüklüğünden tasarruf, caddesinden sokağından tasarruf.

Bazen konuşuyoruz arkadaşlarla, nasıl sığıyor 13 milyon insan 40 km çaplı bir daire içine. İstanbul 16 milyon ama bir ucundan diğerine neredeyse 270 km, hadi diyelim yoğunluk yarısında, 135 km eder. Eni biraz daha dar belki, o da boğazda, 35 km gibi, yani alan olarak Moskova'dan çok daha büyük bir yere yerleşim yapmışız. Moskova'nın daha küçük bir yerleşim olmasında küçük konutlar kuvvetle muhtemel önemli etkendir. Hem de yerleşimi daha küçük de olsa Moskova İstanbul'dan daha yeşil bir şehir, ormanı parkı bol.

Kiraları da düşük demek isterdim, ama daireler küçük olsalar da kiraları çok yüksek, o da her ülkenin kendi alım gücüne göre değişiyor herhalde.

Konut fiyatları ve kiralar son zamanlarda bizde de çok arttı, sebebi ülkedeki hayat pahalılığı ve enflasyon tabii. Bir de yanlış politika, vatandaşlık dağıtmak için yükseltilen ev fiyat limiti de etken oldu mutlaka. Ancak dediğim gibi biz gerçekten çok ferah konutlarda yaşıyoruz.

Türkiye’de Devletin Konut Politikası Olmalı:

Bu konunun artık bir devlet politikası olarak ele alınması ve en azından gelir seviyesi düşük olan ihtiyaç sahiplerine çok daha ekonomik konutlar yapılması bence mümkün.

Konutlar küçük olsun, fark etmez herhalde, küçük konutta da yaşanıyor, bizzat bunca yıl tecrübe ettim, alışıyorsun. İnsan gibi yaşanacak konut olması yeterli, suyu, sıcak suyu, elektriği, doğalgazı, ısıtması olsun yeter.

Hem de insan gibi yaşamanın temel şartları olan bu altyapılar ucuz olsun, gerekiyorsa devlet desteği ile ucuz olması sağlansın. Merkezi ısıtma yapılsın, sıcak su merkezi sistemden sağlansın. Başını sokacak bir dam sahibi olmak herkesin hakkı.

Anayasamızda sosyal devlet olduğumuz yazıyor, bence bunu sağlamak devletin esas görevi olmalı. Devlet ödenemeyecek taksitlerle kredi vermek yerine nasıl daha ekonomik konut yapılabilir bunu düşünmeli, hepimizin birlikte düşünmesi lazım.

Bence bu vaadi veren seçimi kazanır. Pardon daha önce bu vaat edilmişti değil mi, bu bacınıza oy verin iki anahtar cebinizde demişti bir başbakanımız. Anahtarlardan biri araba, diğeri daireydi galiba. O da iyi niyetiyle bir şeyler yapmaya çalıştı diyeyim. Vizyonu yetmedi sanırım. Yorum yapmayayım.

Sonuç:

Neyse, asıl konumuz konut ihtiyacı, nasıl herkese başını sokabileceği bir konut sağlarız, hep beraber çoktan buna kafa yormamız gerekiyordu, bir şeyler yapılıyor ama çok yetersiz. Konu rant konusuna dönüşüyor bizde, lüks konutlar yapma derdindeyiz. İhtiyacı göz önünde tutup yapabileceğimizin maksimumunu yapmalıyız, rant derdiyle değil, insan için, sosyal devlet olarak. Henüz geç değil.

Rusya, bu kadar soğuk memleket, yaşam bu kadar zor, hem de kapalı rejim zamanında, tüm dünya ile kapıları kapalı iken, kendi yağıyla kavrulup yaşamaya çalıştığı zamanlarda sadece kendi kaynaklarıyla bir yolunu bulup becerebilmişse, biz dünyada inşaat firmaları ile ünlü, zeki, çalışkan, karakteri yüksek bir millet ve bu kadar büyük bir ülke, bu kadar büyük bir ekonomi olarak hayli hayli beceririz.

Yeter ki yönetimdeki sorumluluk sahibi kadrolar halka hizmet için o koltuklarda oturduklarının bilincinde olsunlar. Başka şeylerle uğraşacaklarına fikir üretsinler, konut sorununa çözüm bulsunlar.

Ben fikir fikirdir diyorum, fikir isteyen varsa benden çözüm böyle, küçük ama ucuz konut, doğru planlayarak, devlet eliyle, devlet organizasyonuyla.

Bu konuda şimdilik bu kadar. Çözüm için başka fikri olan varsa seve seve dinlerim.

Moskova'dan sevgi ve saygılar.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 22.05.2022
  • Süre : 6 dk
  • 1230 kez okundu

Google Ads