Site İçi Arama

kultur-sanat

Sevgili Cefakâr Dostlarımız

Sokaklardaki köpekler gerçekten bir sorun olmaya başladı, ama şu anda değil, benim küçüklüğümde, kırk yıl önce de bir sorundu.

Ne güzel şeydir değil mi sarkaç?

Bir o yana, bir bu yana, sallanır durur.

Enerjiyi öğreniyoruz, okul yılları. Hangi sınıftı hatırlamıyorum şimdi. Konumuz kinetik enerji ve potansiyel enerji. Formüllerle anlatıyor öğretmen. Çok karışık değildir ama formüller, formüller, bir sürü formül. 

Biri hareket enerjisidir, diğeri de yükseldikçe kazanılan enerjidir.

Sarkaç bir o yana bir bu yana sallanırken bu iki enerjinin birbirine dönüşümü yaşanır aslında prensipte. 

Sarkaç o en düşük alt seviyedeyken en hızlı olduğu andır. Kinetik enerjisinin en yüksek olduğu an. 

Bir yana doğru yukarıya çıktığı zaman ise bir an için durur ya, işte o an potansiyel enerjisinin en yüksek olduğu andır.

Severdim seyretmesini. Bir o yana, bir bu yana.

Bu işler böyledir, sarkaç gibi, bazen bir yana salınır, bazen diğer yana. Eğer sistemin bir parçasıysan, sen de sarkaç gibi bir o yana, bir bu yana sallanır durursun.

Şimdi de emir büyük yerden geldi ya, başladılar kıvırmaya ekranlarda. Sokaklardaki köpekleri öyle ya da böyle eziyetle, hırpalayarak, hatta katlederek topluyorlar. İktidar yanlısı ekranlardaki tiyatro sanatçıları ise her zamanki gibi yapılan uygulamaları savunmaya çalışıyorlar. 

Gerçek tiyatro sanatçılarından özür diliyorum bu benzetme için, ama başka türlü tanımlayamadım olan biteni.

Tamam, küçüklüğümden hatırlıyorum, okul yolunda bize de saldırmışlardı mahalledeki köpekler. Abim vardı yanımda. Sen geç demişti, o güya köpekleri oyalayacaktı. Pantolonunun parçasını ısırdıklarında ona bir şey olacak diye korkmuştum da, yanına yanaşmıştım. Niye geldin yine, gitsene diye kızmıştı bana. Ben ise güya abimi kurtaracağım saldıran köpeklerden. 

Sokaklardaki köpekler gerçekten bir sorun olmaya başladı, ama şu anda değil, benim küçüklüğümde, kırk yıl önce de bir sorundu.

Biz aslında hayvansever bir toplumuz. Birçok tanıdığım yazın Türkiye'ye tatile gidip tatilden döndüklerinde hayran kalıyorlar, anlata anlata bitiremiyorlar etrafta serbestçe dolaşan kedileri köpekleri. Yani bu konuda da meşhur olmuşuz diyebilirim.

Aslında ben köpekleri evde beslemeyi sevmiyorum. Eğer bahçen varsa, bahçede tamam, kulübesi olacak, dışarıya alışkın olacak.

Kediler ise evde olabilir, ama o da kolay değil, küçükten yetiştirmen gerekiyor. Öğretmek gerekiyor, ilgi istiyor. Yoksa maazallah koltukları da tırmalar, kapıları da. 

Ben her ikisini de severim, ama dediğim gibi zordur evde bakımları. 

Her şeyden önce ailenin bir bireyi olurlar, sizden bir parça olurlar. Yani bir kere aileye katıldıklarında artık bırakamazsınız öyle kolayca. 

O yüzden ben zorlanıyorum anlamakta, nasıl oluyor da ormanlara falan salıveriyorlar. Asıl duygusuzluk bu gibi geliyor bana.

Sonra da hayvancıklar aç bitap kalıyorlar sokaklarda, orman kenarlarında. Zayıflıyorlar, çoğu ölüp gidiyor. Alışkın değiller ki doğaya.

Kimi köpekler de sonra grup olup şehre iniyorlar tabii ki. Aç mı kalsınlar?

Biz çocuklar küçükken çok istediler diye iki tane yavru kedi almıştık eve. İkisi de dişiydi. Sarman tipi, çizgili. Bir tanesi beni çok sevmişti, her akşam eve geldiğimde önceden hissedip kapıya koşardı. Kapıyı açınca da omzuma atlardı. Sevgi gösterisi tabii ki. Diğeri daha çok hanıma alışıktı. Kızlar bir yana, kedileri de paylaşmıştık yani hanımla.

Sonra ne mi oldu? Yazın daçaya götürdük yanımızda. Kedilerin aşkını ben orada gördüm, ve kıskançlıklarını.

Nereden çıktıysa bir kara kedi için önce kendi aralarında kavga ettiler, sonra da hanımın kedisi evi terk etti. Onca aradık taradık, ama bulamadık. Bu ilk hayal kırıklığımız ve üzüntümüz oldu. Daha daçaya gelir gelmez bir kedimiz kaybolmuştu.

Ardından dört küçük kediciğimiz daha oldu. Yine iki sarı ve iki de sarı kara karışımı.

Yavrulardan ikisini kızlar arkadaşlarına dağıttılar. Bizde kaldı iki küçük ve anneleri.

Bir sonraki sene artık kısırlaştırmıştık annelerini. Ama ikinci üzüntü, annelerine bir araba çarptı daçanın önünde. Yola çıkmayı seviyordu nedense.

Bir sonraki sene de kara kız aynı kaderi paylaştı annesiyle. Baron, tek kalan erkek kedimiz ise bir yıl daha bizimle kaldı, ardından da o da bir kaza sonucu ağır bir şekilde yaralandı daçada. Dokuz canlı derler kediler için, doğruymuş gerçekten. Önce iyileşti, ama bir süre sonra maalesef kaybettik. Veterinerlerde ettiğimiz duaları hatırlıyorum Baron için. 

En son kaç yıl önceydi bilmiyorum, kardeşlerinden diğer kara kız da ölmüş, ama aralarındaki en cılız olan diğer sarı kedi halen daha yaşıyordu kızların arkadaşlarına verdikleri.

Biz ardından bir daha evde kedi beslememeye karar verdik hanımla. Üzüntüsüne kimse dayanamıyor.

Hanımın erkek kardeşi daçada bir kedi besliyor, ama o küçükten orada büyüdüğü için yola falan çıkmıyor. 

Yani arada kedi sevgimizi onunla gideriyoruz.

Dediğim gibi aileden biri oluyorlar hayvanlar. Sorumluluk istiyor.

Sokak köpekleri konusunda ben de bir çözüm bulunmasından yanayım, ama şu anda kötü örneklerini gördüğümüz gibi değil, gaddarca değil yani. 

Bu biraz da ekonomik durumun bozulmasıyla ilintili büyük ihtimal. İnsanlar bırakın hayvan beslemeyi, kendi karınlarını doyurmakta zorlanmaya başladıklarından belki de, birçokları besledikleri hayvanları sokaklara saldılar. 

Şimdi de çöz bakalım çözebilirsen sokak hayvanları sorununu. 

Sanırım bu konuda geniş kapsamlı toplumsal bir uzlaşma ve ortak bir çözüm bulunması üzerine büyüklerimizin ön ayak olmaları en doğru bakış açısı olacaktır.

Umarım kısa sürede mantıklı bir çözüm buluruz.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 27.11.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1601 kez okundu

Google Ads