Susmak, Susabilmek Ne Anlam İfade Eder?
Sessizlikte bilen için bazen esenlik vardır. Susan aklını başına alır, daha derin ve dingin düşünür. Kendini daha iyi denetleyebilir, konuşacağı zamanı daha iyi kollayabilir ve demek istediğini daha derli toplu ifade edebilmek için kendini hazırlayabilir.
Susmanın şu son günlerde bu kadar değerli olduğunu bilmezdim. Atalarımız ve filozofların susmak hakkında söyledikleri veciz sözler çok fazladır. “Söz gümüş ise, sükût altındır” ne güzel ve derin bir sözdür.
Sessizliğin, bu anlamda kullanıldığı zaman, lafı gediğine oturtmak misali yerine ne kadar güzel oturduğunu görürüz. Yaşadığımız zaman içinde ağızdan çıkan kelimelerden sonradan pişman olan en büyüğünden, en küçüğüne birçok insana şahit olmuşuzdur. Bazan bu bir sporcu, bazen bir devlet adamı tarafından yapılan bu türden yanlışlarla doludur yaşamımız. Hatta bugünlerde sosyal medya platformlarında paylaşılan çoğu şey bu türden yanlışları hicveden örneklerle doludur.
Bazen hiç konuşmadan bir kenara çekilip olayları ve konuşulanları izlemek en güzelidir kanısındayım. Bugün de sizlere susmanın bazen ne büyük bir erdem olduğunu vurgulamak istedim.
Zamanın birinde, dört bilge dost buluşmuşlar, bir araya gelmişler. Susmanın erdemi üzerine derin bir sohbete dalmışlar.
İçlerinden biri, konuşmadığıma değil, konuştuğuma pişman olurum. Kimi zaman düşünmeden konuşurum, pişman olduğumda ise dilim beni dilim dilim eder demiş.
Bir diğeri, Söylemediğim sözün efendisi, söylediğim sözün esiriyim, diyerek karşılık vermiş.
Üçüncüsü, konuşanlara şaşarım ki, söylediklerinin çoğu aleyhine tanık olur. Ağızlarından çıkan sözler, sahibini yaralar, sözleriyle farklı bir yorum getirmiş konuya.
Sonuncusu ise, konuşmayı kabul etmemek, söylediğimi reddetmekten daha kolaydır, diyerek katılmış diğer üçüne.
Gerçekten, yerinde ve zamanında susmasını bilmek, kişiyi konuşmanın tuzaklarına düşmekten kurtarır. Sessizlikte bilen için bazen esenlik vardır. Susan aklını başına alır, daha derin ve dingin düşünür. Kendini daha iyi denetleyebilir, konuşacağı zamanı daha iyi kollayabilir ve demek istediğini daha derli toplu ifade edebilmek için kendini hazırlayabilir. İnsan ilişkilerini, yaşam sorunlarını, planlarını olumlu ve doğru çözmek, gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha gerçekçi alabilir. Doğru kararlar alma olasılığı aceleci bir insana göre daha fazladır.
Düşüncelerimizi konuştuğumuzda, ağızdan çıkan kelimeler kimi zaman başkalarına ya da ortama sadece zarar verir. Bu da boşa zaman kaybıdır. Kimi zaman da dinleyenlere yararlı bilgiler ve umut veren mesajlar içerir. Konuşan insan gösterişe kaçmadan, ego zıplamaları yaşamadan, konuşmanın şehvetine kapılmadan yararlı bilgiler ve haberler, manevi güç ve haz yaşatan gerçekler söylediği sürece dinleyenlerine artı değerler sunmuş olur. Böyle biri de, her daim aranan bir konuşmacı olarak içinde yaşadığı toplumun fertleri tarafından el üstünde tutulur.
Dilin kendisi küçüktür ama işlevi kendinden büyük sonuçlara neden olabilir. Dilin iki tarafı keskin kılıçtır. Dil, her kapıya anahtar olur. Kontrolumuzdan çabucak çıkabilir. Dilini frenleyemeyenler, dilini düzeltemeyenler pek çok olumsuz sonuca da katlanırlar. Farkına varmadan dedikodu yaparlar, başkalarını yargılarlar, insanların arasını açabilirler, gönül kırarlar.
Kanımca dilin var ediliş amacı hayır, iyilik, esenlik, barış, dostluk adına kullanılmasıdır. Dilin hataya düşüp kötü yolda yürümesi boş konuşmakla başlar. Boş konuşmak, gereksiz ve fazladan konuşmak da dilin yanlış kullanımıdır. Sır tutmada, dil çoğunlukla kendini frenleyemez. Bu da ona sır verene ihanettir. Alay etmek, ayıplamak, leke sürmek, gönül kırmak, hakaret etmek dilin işleme olasılığı olan kötülükler arasında yer alır. Bir başkasının yokluğunda ve onun arkasından konuşmak kötü bir şey, büyük ayıp sayılan bir davranış biçimidir. Söz taşımak, gammazlamak da dilin alet olduğu büyük kötülüklerdendir.
Konuşma esnasında, küfür ve müstehcen içeren sözcükleri sıkça kullanmak bir anlamda kontrolsüz hayvani şehvetin dile yansımasıdır. İç dünyalarını zenginleştirmiş olanlar, ağızlarının hayır kapısı olduğunu bilirler, dillerini kötülükle kirletmezler.
Karşılıklı konuşmalarda ve muhabbetlerde devamlı muhalefet etmek, her fikir ve düşünceye itiraz etmek ve tam tersini söylemek dilin düştüğü tuzaklardan bir diğeridir. Kimileri de, iç dünyalarına yerleşen haset ve çekememe güdüsü nedeniyle kendilerinden zengin ya da ünlü olanlara çamur atmaktan ayrı bir zevk alırlar.
Bir insanın düşündüğünü dile getirebilmesine, insanları diğer canlılardan üstün kılan bir Tanrı nimetidir diyebiliriz. Bu üstünlük, düşünmenin insanlığın gelişmesine katkıda bulunması, bilim ve teknolojiye yenilikler sunması, dünya kültürüne renk ve zenginlik katması, barış amaçlı olduğu sürece devam edecektir. Dilimizi bunların tersi amacında kullandığımızda ise üstünlükten söz edemeyiz. Konfüçyüs’ün, "Büyük insanlar az konuşur, çok çalışır," sözünü, Socrates'in "Yerinde konuşmasını ve susmasını bilmek akıllı insanların işidir," deyişini ve Mevlâna’nın "Anlayana anlatmazsan zulmedersin, anlamayana anlatırsan yine zulmedersin," anlatısını kendime de sizlere de anımsatmak isterim.
Dilin önünde bu denli tuzaklar oluşu, insanı dilini kullanmada son derece dikkatli ve kontrollü olmaya yöneltmeli ve her şeyden önce de ona bazen susmanın da bir erdem olduğunu öğretmelidir. Unutmayalım ki, gerektiğinde susmak da bir erdemdir.
Saygı dolu sevgiyle kalın.