Toplumsal Değişimin Parantezinde Türk Romancılığı
Oğlum Can’la Sohbet:
Haydarpaşa Lisesi 9. Sınıf öğrencisi oğlum Can’la bir önceki yazım olan Rus edebiyatı ve müziği üzerine sohbet ederken, Can ilginç bir tespitte bulundu. Geçen gün sınavda Tanzimat Edebiyatı yazarlarından Namık Kemal’in 1880'de yayımlanan Cezmi isimli romanını sorduklarını ve bunu bilmenin çok mu önemli olduğundan serzenişle bahsetti.
Cezmi malumunuz Türk edebiyatının ilk tarihi romanı olma özelliğini taşımaktadır. Sohbet genişledi. Ben ezber bilginin bazen muhakeme için gerekli olduğundan bahsettim. Bu kapsamda bazı şeyleri ezbere de olsa bilmemiz gerektiğini anlattım. Cezmi romanından nasıl bir muhakeme çıkarabileceğini sordum. Can zeki bir çocuk, bağlantıyı yakaladı. O dönemlerde Türk romancılığı yeni başlamıştı, Namık Kemal, Tevfik Fikret o dönemlerde yaşamış ve padişaha karşı muhalefet etmişler dedi. Evet devam et, Türk insanı romanla nasıl tanışmıştır yani roman Türkiye’ye nasıl gelmiştir diye sordum. Önceleri tercüme etmişler sonra kendileri yazmışlar diye cevapladı. Ben peki ihtiyaç mı var roman yazmak için diye sorunca hayır ama dönemin ortamı buna uygunmuş dedi. Yani Tanzimat’tan sonra Osmanlı Devleti’nde her alanda yoğun bir Batılılaşma süreci yaşanıyordu diyebilir miyiz diye devam edince, evet o dönem Osmanlı büyük bir değişim yaşamış diye cevapladı.
Ulaşmak istediğimiz yere gelmiştik. Türk edebiyat tarihinden yola çıkarak Türk toplumunun yaşadığı kültürel ve sosyolojik değişimi de görebiliyorduk. Elbette burada eğitim sistemimizin eksikliklerinden bahsedebiliriz ama bu düzeyde bir tahlili lise 9. Sınıf öğrencisinden beklemek oldukça iyimser bir yaklaşım olur.
Türk Romancılığının İlk Örnekleri:
Konumuz tarihsel perspektif içerisinde Türk romancılığı, bu yazımızda Türk romancılığını kesitler halinde inceleyerek toplumsal değişim içerisinde nasıl konumlandığını tahlil edeceğiz.
Türk edebiyatı başlangıçta nesir konusunda zayıftır. İmparatorluk döneminde anlatım yüzyıllarca manzum şekilleri olan divan edebiyatı, halk edebiyatı arasında sıkışmıştır. Evliya Çelebi dışında düz yazı ile edebi eser üretebilen olmamıştır diyebiliriz. Bunda ekonomik sistemin ortaya çıkaramadığı burjuvazi ile Batıdaki üniversitelere benzer kurumsallaşmış eğitimin olmayışı ve matbaayla bile Batıdan 250 yıl sonra tanışan kapalı toplum yapısının etkisi vardır.
İlk Osmanlı romanları 19. Yüzyılda Batıdan tercüme edilenlerdir. Yüzyıllardır söylenip gelen destanlar, kahramanlık ve aşk hikayeleri gibi sözel türler romanımsı özellikler taşısa da tür olarak romandan ziyade hikâye formundadır. Roman Batı’da 18 ve 19. Yüzyılda burjuva yaşam biçiminin ortaya çıkışıyla edebi bir olarak gelişmiştir. Bireyi esas alan burjuva toplumu düşünsel üretkenliği de tetikliyordu, Osmanlı’daki ise ekonomik düzen birey yerine kulu esas alan asker ve tarım toplumu olduğu için benzer bir üretkenlik beklenemezdi.
İlk yerli romanımız dilbilimci Şemsettin Sami’nin Taaşuk-u Talat ve Fıtnat’ı 1872’de yayımlanmıştır. Peşinden Namık Kemal’in İntibah’ı, başarılı bir örnek olan Sami Paşazade Sezai’nin Küçük Şeyler’i ve Ahmet Mithat Efendi’nin eserleri gelir. Bu eserler genellikle uzatılmış ve roman formuna getirilmeye çalışılmış hikayelere benziyordu. Hemen hepsinin edebi değerinden ziyade tarihi değerinden bahsedebiliriz. Roman yazma çalışmalarının Tanzimat’la birlikte başladığına vurgulamakta fayda var. Tanzimat biraz da zorla Osmanlı toplum yapısının Batılılaşma yolunda attığı ilk adımdır. Osmanlı toplumunun hukukta, siyasette, askerlikte değişim süreci başlamıştı. Bu sürecin düşünsel alanda ve yaşam tarzında dolayısıyla kültür ve sanatta etkisinin olması gayet doğal ve beklenen bir sosyolojik değişimdi.
Halk edebiyatı ve masallardan etkilenen uzun hikayelere benzeyen ve kahramanları olan romanlarla başlayan Türk romancılığı Ahmet Mithat Efendi ve Sami Paşazade Sezai ile sıradan insanı ve çevresini anlatmaya başlamıştı. Cumhuriyete kadar uzanan dönemde Türk romanı Hüseyin Rahmi Gürpınar ile kenar mahallelere kadar indi. Aşk-ı Memnu’nun yazarı Edebiyat-ı Cedide’ci Halit Ziya Uşaklıgil romanlarını aydın tabaka üzerine yazsa bile Türk romanına romantizm akımından gerçekçiliğe geçişte önemli katkılar sağlamıştır. Hüseyin Rahmi Gürpınar için Türk romancılığında ayrı bir parantez açılabilir. Hüseyin Rahmi Türk romanında gerçekçi akımın en önemli temsilcisidir. Saray odalarından kenar mahallelere kadar her kesim onun romanlarında yer bulmuştur. Mesajlarını doğrudan halka vererek sanat toplum içindir demiştir.
Toplumsal Değişim ve Romanlara Yansımaları:
Asıl konumuz toplumsal değişim ve bu değişimin Türk roman türüne yansımalarıydı. Bahsettiğimiz dönemler imparatorluk için siyasi çalkantılarla dolu zor yıllardı. Roman türü edebiyatımıza giriş yaptıktan sonra politik akımlar ve düşüncelerden doğrudan etkilenmiştir. Savaş ortamlarında yoğun milliyetçi söylemlerin hâkim olduğu dönemler vardır. Keza II Abdülhamit’in istibdat uyguladığı dönemlerde bir sessizlik vardır.
Milli Edebiyat Akımı:
- Meşrutiyetten sonra ise Milli Edebiyat akımı ortaya çıkmıştır. Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Çalıkuşu ile Reşat Nuri Güntekin bu akımın temsilcileridir. Milli Edebiyatçılar toplumsal sorunlara eğilmiştir ancak çözüm olarak sıkıntıların asıl sebebi olan sosyo-ekonomik gerçeklerden ziyade biçimsel reformlar önermişlerdir. Bu yönüyle asker/sivil bürokratik ve elit bir kadronun her türlü sıkıntıyı çözebildiği olay örgüleri romanlarda yer almıştır. Zaman zaman Peyami Safa gibi psikolojik çözümlemeleri işleyen yazarlara da rastlanmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi Romancılığı:
Söz konusu tarz zaman içinde evrilerek Cumhuriyet’e kadar uzanmıştır. Hatta Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bile Milli Edebiyat akımının etkilerini görebilmekteyiz. Cumhuriyetle birlikte romanın konusu Türkiye ve karakterleri Türk insanı olmuştur. Elbette bu açılım daha geniş yelpazede eserler ortay çıkarılmasına vesile olmuştur. Ekonomik gelişmelere paralel olarak gelişen erken dönem burjuvazi, roman yazarlarını Cumhuriyetin aydın sınıfı içerisinde kıymetlendirmiştir.
1930’larda yine değişen toplum yapısına uyumlu toplumcu ve gerçekçi roman akımı başlamıştır. Bu dönemde bir köy romanı furyası başlamıştır. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Necati Cumalı, Fakir Baykurt bölgesel kırsal/köy romanlarıyla Anadolu’nun sesini okuyucuya ulaştırmışlardır. Bu kapsamda İnce Memed’in Türk romancılığında yeri ayrıdır. Burada aslında bir hikayeci olan ama Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf gibi içerdiği başarılı psikolojik tahlillerle klasik Türk romanı sayılabilecek eserler yazan usta kalem Sabahattin Ali’den de bahsetmek lazım.
Darbeler ve Romanlar:
60’ların Türkiye’si bitmez tükenmez siyasal tartışmaların yaşandığı bir ortama sahipti. Tartışmalardan Türk romancılığı da etkilenmiştir. 27 Mayıs darbesinden sonra sol roman akımının en önemli temsilcisi Kemal Tahir olmuştur.
70’li yıllarda Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Oğuz Atay, Selim İleri, Vedat Türkali gibi iddialı isimlerle Türk romanı zenginleşmiştir. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı özellikle psikolojik çözümlemeleriyle tarz olarak Türk romanında bir mihenk taşı sayılabilir. Bu dönem verimlidir. Dünyada esen sol rüzgarlar ve özgürlük istekleri Türk romancılığına da yansımıştır.
1980 darbesiyle ülkede kitap toplama ve sansür dönemi başlamış, yazarlar tutuklanmış, bir kısmı yurtdışına kaçmıştır. Sadece roman alanında değil tüm sanat dallarında 1980’li yıllar “yasaklanmış” yıllardır.
Orhan Pamuk ve Nobel Edebiyat Ödülü:
Uzun süren sessizlikten sonra Türk romanı beklenmedik bir bireysel başarı yakalamış ve 2006 yılında Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür. Pamuk’un Kar, Sessiz Ev, Cevdet Bey ve Oğulları, İstanbul: Hatıralar ve Şehir, Beyaz Kale, Kara Kitap, Kafamda Bir Tuhaflık ve son olarak da Veba Geceleri adlı romanlarının her biri yayımlandıklarında kamuoyunda tartışma yaratmıştır. Bu tartışmalar elbette roman türü için önemli gelişmelerdir. 2000’li yıllarda ülkedeki çoksesliliğe hoşgörüyle bakmayan siyasal ortam ve kitap basımının endüstrileşmesi Türk romanının beklenen sıçramayı yapmasına engel olmuştur. Yine de polisiye tarzıyla Ahmet Ümit, Ahmet Altan, Elif Şafak, Zülfi Livaneli ve romanlarında kullandığı masal örgüsüyle İhsan Oktay Anar günümüzün okunan roman yazarlarıdır.
Hikayecilerimiz:
Bu yazımızda hikâye türüne değinmedik. Benim kanaatimce Türk hikayeciliği Türk romancılığına can veren bir kaynaktır, iddialıdır ve başarılıdır. Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık ve Bekir Yıldız, Bilge Karasu, Demir Özlü, Oktay Akbal, Muzaffer İzgü, Aziz Nesin hikayeleriyle Türk romancılığına öncülük etmişler esin kaynağı olmuşlardır. Bu açıdan romansız kalsak bile hikayesiz kalmayacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Bir başka yazımızda da Türk hikayeciliğini ele alacağız.
Sonuç:
Yaptığımız tahlile göre; Türkiye’de hatta dünyada değişen toplum yapısı ve yaşanan sosyo-politik, ekonomik olaylar Türk romancılığını tarzına, konusuna, karakterlerine ve üretkenliğine kadar her yönüyle derinden etkilemiştir diyebiliriz.