Toplumsal Hastalıklar
Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Bu nasıl bir bakış açısıdır?
Aslında bana göre bir hastalıktır. Hem de bizim gibi ülkelerde artık bireysel boyuttan evrilerek toplum hastalığı haline gelmiş durumda.
Artık bazıları bizde kendine bir dayı bulmuş, sırtını bir dayıya, ya da daha üst seviyelerde birilerine dayamış, ortalıkta sen benim kim olduğumu biliyor musun diyerek dolanıyor.
Güç zehirlenmesi! Toplum hastalığı bence. Bireysel değil, belli bir zümreye yayılmış.
Ben doktor değilim, ama görünen köy kılavuz istemez. Benim teşhisim bu. Toplum hastalığı.
Bir başka toplum hastalığı da güvensizlik. Kimse kimseye güvenmiyor. Çünkü artık herkes şahsi çıkarı uğruna nasıl işine geliyorsa öyle davranıyor. Yine hepsinin güvendiği bir şeyler var tabii. Nasıl olsa başına bir şey gelmeyecek. Biliyor. O yüzden de o an işine nasıl geliyorsa öyle davranıyor.
Bir başkası da toplu halde ahlak seviyesindeki düşüş. Kaba saba konuşmalar, karşısındakini hor görme. Yine bu da artık toplum hastalığı boyutunda.
Ekranlarda bile azıcık damarına bassalar hemen ağzını bozan, saygı sınırlarını aşarak karşısındakini aşağılayıcı sözler sarfetmekten geri durmayan, hem de güya eğitimli kadrolara rastlıyoruz artık.
Hepsi toplumdaki gerilmenin sonuçları.
Bir başkası da yalan. Artık toplum boyutunda yalana sığınarak zeytin yağı gibi üste çıkma devri. Yalan gırla, hem de topluma örnek olması gereken, akil kadroların ağzında yalanlar. Dolayısıyla toplumun diğer bireylerine de sirayet ediyor. Yine toplum hastalığı boyutuna gelmiş durumda yalanlara sığınmak. Üstelik kendi yalanına kendi inananlar da az değil. Balık baştan kokuyor tabii, imam cemaat misali.
Bir de ördek Hasan sendromu gözlüyorum, üstüne alınma hastalığı da sirayet etmiş durumda. Bir şey diyorsun, alakası yok, ama sen bunu dedin, aslında bunu demek istedin, en azından bunu ima ettin! Sonra da "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" hastalığı. Toplum boyutunda şizofrenik vaka durumu.
Kimse artık komşusu ne durumda, bir ihtiyacı var mı? Nasıl yardımcı olabilirim diye düşünmüyor. Belki de ülkenin getirildiği ekonomik durum buna müsaade etmiyor, sebebi nedir bilmiyorum. Ama sadece ekonomik şartlar değil gibime geliyor sebep. Tüm bu saydığım sebeplerin ortak etkisi var bu durum için.
Birbirimize olan saygımız azalınca bireysel boyutta sevgi de azalıyor.
Oysa gönülden neler geçiyor. Huzur içinde bir toplum, iyilik bulaşıcıdır derler, keşke herkesin birbirine destek olduğu bir toplum olabilsek. İdeal bir toplum. Ne güzel olurdu değil mi? Ama maalesef her şey gönülden geçtiği gibi değil.
Hayır! Sen şucusun, ben ise bucuyum! Aramızda dünyalar kadar fark var. Ben böyle düşünüyorum, sen şöyle! Biz ayrı dünyaların insanlarıyız.
Aynı eski Yeşilçam filmleri gibi, zengin kız fakir delikanlı misali. Hiç değişmeyecek galiba bu ayrıştırıcı bakış açısı bundan sonra. Çok karamsar olduğumu düşünüyor olsanız da, şu anda hissiyatım gerçekten böyle. Çünkü gelişmeler, yaşananlar hiç ümit vermiyor.
Peki bu toplumun bunca hastalığına iyi gelecek hiç mi derman yoktur?
Nasıl yapacağız da bu toplumu düzelteceğiz? Bu gidişle dağılır bu toplum, nasıl yapacağız da bir arada tutacağız bu toplumu?
Sanırım önce şu "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" hastalığına bir çare düşünmek gerekiyor.
Nedir sebebi bu hastalığın? Bu şekilde düşünenlerin sırtlarını dayadıkları dayıları mı? Olabilir. Demek ki dayılara engel olacağız. Kimse kimsenin dayısı olamayacak.
Mümkün mü bunu yapabilmek? Kolay değil.
Belki de kabadayılıktır. Mafya düzeni.
Ne oldu o eski Türkiye'ye?
Belki de hep böyleydi, biz farkında değildik, bilmiyorum.
Ama günümüz teknoloji çağı sonuçta, her şeyin göz önünde olması gerekmiyor mu? Kabadayılar en azından yaptıklarının ortaya çıkacağından korkmuyorlar mı?
Ama sırtını dayadığı bir dayısı varsa, üstelik bir de kabadayı olunca, korku duvarlarını da yıkmış oluyorlar.
Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Gerçekten kurtulunması gereken bir hastalık.
Nasıl oluyor da bu tarz kabadayılık yapanları bu devlet tespit edemiyor?
Nasıl oluyor da ortalık yerde bir müzisyenin ölümüyle sonuçlanan bir cinayet için bir tek kare görüntü bile olmuyor?
Nasıl oluyor da tam da cinayet mahalini gören kameralar bozuluyor? Kimin eli bu, her yere uzanabilen, tam yerindeki kameraları bile bozabilen?
Ne kadar yazık oldu Onur Şener'e. Ardında kalan o güzel evlatları. Hiç mi vicdanınız sızlamadı. Ne uğruna işlediniz bu cinayeti? Bir hiç uğruna!
Bir tek bu olay mı? Her gün kim bilir neler oluyor. Sebep çoğunda "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" hastalığı. Toplumsal bir hastalık, kesinlikle bireysel değil!
Her şeyi tekrar baştan düzene sokmak gerekecek, başka türlü düzelmez bu durum. Keşke bir reset düğmesi olsa, bassak da toplum fabrika ayarlarına dönebilse.
Ama bu toplum, bilgisayar değil.
Karman çorman olan toplum düzenini tekrar toparlamak o kadar da kolay değil. Kim bilir ne kadar zaman alacak toparlamak.
Bunca yıl yapılan yanlışlar bizi bu duruma getirdi. Kaç katı süre lazım düzeltmek için.
Üstelik kimse farkında değil yapılan bu tarz yanlışların bizi gerçekte ne hale soktuğundan, toplumun ne düzeyde hastalandığının kimse farkına varamıyor. Toplumun içten içe bunca yıl nasıl dönüştürüldüğünün farkında değil hiç kimse.
Halen daha anketlerde durumu kim düzeltir sorusunun cevabı olarak büyük bir kesim bizi bu hale getirenleri işaret ediyor. Bilmiyorlar ki durumun kötülüğü derken aslında görünen sorunlar buz dağının görünen kısmı gibi. Derinlerde çok daha büyük dertler var. Toplum hastalıklarına yakalanmışız, bu hastalıklardan bizi kim kurtarır, anketçiler bile böyle bir soru sormuyorlar.
Dediğim gibi her şeyi tekrar baştan düzene sokmak gerekecek. Üzgünüm, çok fazla hasar var.
Yine de karamsar olmak istemiyorum. Bir gün birlikte güzel bir gelecek hayallerine tüm toplum olarak inanırız inşallah.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılar