Türk Kültürü; Yaşayan Efsane
Atatürkçü olduğunu söyler 68 kuşağı. Halklara özgürlük kavramı onlara aittir. Bazen hızlarını alamazlar, biraz daha cesaretlenirler. Ülkemizde yaşayan etnik kökeni Kürt olan vatandaşlarımızın adeta özgürlük savaşçısı bile kesilirler.
Kültürel bir erozyon yaşadığımız tartışma götürmez bir gerçek. Atatürk; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli milli kültürdür. Kültür, zeminle orantılıdır. O zemin, milletin karakteridir” der bir konuşmasında. Kültürün oluşması ve nesilden nesile aktarılmasında, bugünden yarınlara taşınmasında en etkili vasıta, bildiğiniz üzere, dildir.
Aynı dili konuşan insanlar ortak duygularla birbirlerine yakınlaşırlar, birbirlerine kenetlenirler ve böylece hep birlikte bir toplum halinde milleti meydana getirirler. Dil ve edebiyat, bireylerin hayat hakkındaki düşüncesini de geliştirir ve yüz yıllar içinde ortak ülkülerle birbirlerine kopmaz bir şekilde, bölünmez biçimde bağlanmış bir millet yapısı ortaya çıkar.
Meseleyi böyle anladığımız zaman, milletin birliğine kastedenlerin, dayanışma ile kemikleşmiş bir toplumu bölüp parçalamak, un ufak hale getirmek isteyenlerin de en sinsi planlarla neyi ve neleri bozmak istediklerini hemen fark edersiniz. Siyasal İslamcıların Arapça aşkının veya milli olmayan devrimcilerin ana dilimiz Türkçeyi yabancı kelimelerden, burada üzerinde özellikle durduğum Arapça ve Farsça kelimelerden arındırma inancıyla uydurukça dil histerisine kapılanların, bugün yaşadığımız dil ve kültür fukaralığında büyük payları vardır.
Türk dili ve edebiyatı içe kapanık değil tarih boyunca dışa açık olarak asırlarca varlığını korumayı başarmıştır. Bunları ister ideoloji şehvetiyle ister etnisite hülyasıyla, isterse de emperyalizmin Truva atı olma sevdasıyla yapmış olsunlar, netice hiç fark etmez. Hep birlikte, birlik ve beraberliğimize zarar vermişlerdir.
Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için şunu da belirtmeliyim. Ben modaya uyup, herkesi hain ilan etme gibi bir ilkelliğin peşinde değilim ve şüphesiz olamam. Saydığım grupların içinde en az benim kadar vatansever olanlar, bu savunuların yurtseverlik olduğuna samimiyetle inananlar bulunduğunu ben de adım gibi biliyorum.
Ben kendi adıma, Türkoloji okumasaydım, Türk edebiyatının tarihsel serüvenini yeterince araştırıp öğrenmemiş olsaydım, üstüne üstlük bir de bir cemaat, bir dernek veya bir karanlık odağın manifestosuna biat etmiş olsaydım belki ben de aynı yanlışları, onların yaptığı gibi, “doğru” gibi savunuyor olabilirdim. Şuraya gelmek istiyorum: özellikle gençlik yıllarında insanlar kendilerini dünyayı değiştirebilecek kadar güçlü görürler. Bu hayatın sosyolojik bir gerçekliğidir.
Delikanlılıkta düşünceler de delicedir. İki kitap okuyup, bir gazetenin siyasi yazarlarından iki de makale ezberletildiğinde o delikanlı artık her şeyi bilir pozisyonuna evrilmiş demektir. Hepimiz bu yollardan geçmedik mi? Onunla kimse baş edemez, çünkü teoriden pratiğe geçmiştir artık, meydan onundur. Aslında bugünün Z kuşağıyla kıyaslandığımda bizim kuşağın daha samimi, daha gayretli, daha fedakâr, daha toplumcu olduğunu da söylemem gerekiyor.
Burada, bence asıl sorgulanması gereken politikacılardır. Onlar yanlış yaptıklarında, zehirli bir dil kullandıklarında ve yabancı kültür aforizmaları, emperyalizmin jargonuyla siyaset ürettiklerinde gençlerin zihinlerini de bulandırmış oluyorlar. Hesabı da yine gençlere ödetiyorlar. Darağaçları gençler için kuruluyor. Politikacıların siyaset zeminine döşedikleri mayınlar önce genç beyinleri parçalıyor, sonra da milli birliğimizde onarılmaz yaralar açıyor. Koltuk uğruna, üç beş fazla oy almak için ateşle oynuyor siyaset allameleri.
Bu arada Atatürkçü olduğunu söyler 68 kuşağı. Halklara özgürlük kavramı onlara aittir. Bazen hızlarını alamazlar, biraz daha cesaretlenirler. Ülkemizde yaşayan etnik kökeni Kürt olan vatandaşlarımızın adeta özgürlük savaşçısı bile kesilirler. Her partinin iktidar için oya ihtiyacı vardır çünkü. Yeterli tepki oluşmaz bu yüzden. Bu da yetmez, bu defa 36 etnik gruptan bahsedilir. 72 millet tek tek sayılır. Türkiye’nin bir mozaik olduğundan dem vurulur. Bu mozaikte yer alanların hepsinin adları tek tek anılırken, tabelalardan utanmadan TC silinir. Türkün öz yurdunda, kendi vatanımızda birileri rahatsız olmasın diye "andımız" kaldırılır okullardan, her türlü alçaklık şerefsizlik yapılır. HDP’ye bile fırsat bırakmaz bazı partilerimiz. Anayasamızdan Türk milleti kavramını çıkarmaya, Türkçenin yanına ikinci bir dili Anayasamıza eklemeye çalışırlar.
Yazar çizerler boş durur mu? Onlar da Türk Edebiyatı yerine Türkçe Edebiyat diye zırvalarlar, terennüm etmeye başlarlar. Almanca edebiyat yoktur, Alman dili ve edebiyatı vardır. İngilizce edebiyat yoktur, İngiliz dili ve edebiyatı vardır. Arapça edebiyat olmaz, Arap dili ve edebiyatı vardır.
Ne yaparlarsa yapsınlar Türk adını yok edemeyeceklerdir. Siyaset sahasına döşenen mayınları göremez, dilimize dolanan yılanları, edebiyatımıza musallat olan ajanları, kültürümüze kasteden tuzakları yok edemezsek, bu ülkenin geleceğinden ve bekasından da bahsedemezsiniz. Şairin dediği gibi;
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
Durumuna düşmeyelim. Lütfen artık biraz uyanık olalım ve kendimize gelelim. Kültürümüzün sonsuz zenginliklerini içselleştirerek ruhumuzu ve bilincimizi diri tutmaya çalışalım. Ancak böyle yaparsak, etrafımızda Türklüğün aleyhine dönen dolapları görme şansımız olabilir.
Saygı dolu sevgiyle kalın