Türk Toplumunda Yardımlaşma ve Dayanışma Kültürü
“Düşenin elinden tut ki, sen de düştüğün zaman tutacak bir el bulasın.” Bir Türk Atasözü ise şunu bize salık verir: “Allah yardım ederse kuluna her iş girer yoluna.”
Dünya ülkeleri arasında sınırlar yok sayılmakta, küreselleşme tüm hızıyla, getirdiği artı ve eksilerle insanları birbirine yaklaştırmaktadır. Dünyadaki tüm insanlar büyük bir gemide, hayat yolunda birlikte yol almaktadır. Bunu kabul etsek de etmesek de, dünyanın herhangi bir köşesindeki olay en uç noktadaki bir insanın yaşamına şu veya bu şekilde dokunmakta, etkisi olmaktadır.
Dünyanın bize sunduğu nimetleri, doğayı zamanı, enerjiyi, tüm dünyayı paylaşmak, insan olmanın ilk koşuludur. Her birimizin hayat gemisinin ahenkle, huzurla, mutlulukla, insanca seyredebilmesi için, günümüz toplumlarındaki yardımlaşma ve dayanışmanın, her zamankinden daha fazla önemli ve gerekli olduğuna inanıyorum. İnsanların birbirine yardım etme kavramının artık kapsamı daha da genişlemiş ve tüm insanlığı içine alacak bir boyuta ulaşmıştır.
Sosyal yardımlaşmanın en üst düzeyde olduğu toplumlar; ahenkli, düzenli, barış içinde yaşarlar. Bireyler ve toplumlar dengeli ve mutludurlar. Sosyal yardımlaşmanın gelişmemiş olduğu toplumlarda yaşam kalitesi, ahenk, huzur, insan sağlığı ve birçok unsur geri planda bırakılır.
Ara sıra veciz sözleri kaydettiğim not defterimde bu konuya yönelik şunlar yazıyor: Bilge insanlar yardımlaşmayı övmüş önemini vurgulamışlardır. İsmini kaydetmediğim bir düşünür bakın ne diyor?
“Düşenin elinden tut ki, sen de düştüğün zaman tutacak bir el bulasın.”
Bir Türk Atasözü ise şunu bize salık verir:
“Allah yardım ederse kuluna her iş girer yoluna.”
Türk tarihinin ilk dönemleri Orta Asya, Avrasya bozkırlarında yaşanmıştır. Türk göçebe toplumları, beraberindeki hayvanlarına devamlı otlaklar bulmak, onların beslenmesini, bakımını sağlamak, onların yaşamasını sağlayarak kendi yaşamlarını sürdürmek mücadelesi vermişlerdir. Büyük hayvan sürüleri yönlendirilirken, sevk ve idare edilirken, obalar arası, çadırlar arası yardımlaşma ve dayanışma bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve zamanla tüm Türklerin ortak kültürü, geleneği haline gelmiştir. Böylece ilk Türk toplumlarında sosyal yaşam kültürünün vazgeçilmez özelliği olarak yardımlaşma kavramı hayat bulmuştur. Türklerin içinde bulundukları coğrafyadaki zorlu yaşam mücadelesi gereği olarak sosyal yardımlaşma ve dayanışma ortaya çıkmış ve Türk toplumunun genel bir milli karakteri olarak gelişmiştir.
Türk Ulusu Kurtuluş Savaşı ile dünya tarihine en güzel ‘Yardımlaşma ve Dayanışma’ örneğini sunmuştur. Büyük insan Atatürk insanlarımızı öylesine bir fikir birliği ve duygu bütünlüğü içinde birleştirmiştir ki, vatan ve milletimiz mucizevi bir kurtuluş ile egemenliğine kavuşmuştur. Bunu unutmamamız gerekir.
Türklerin çoğunluğu Müslümandır. İslam Dini de bize zekât vermenin, güzel söz söylemenin, gönül almanın, düşenin elinden tutmanın kısaca maldan sevgiye kadar her şeyin yardım amacı ile verilebileceğini anlatır.
Yardımlaşmanın insanımıza ve toplumumuza kazandırdığı artılara bir göz attığımızda;
Yoksullar korunmuş olur.
Yardımla topluma kazandırılan insanda kin, nefret, düşmanlık gibi olumsuz duygu ve düşünceler gelişmez.
İnsanlar, ellerine imkân geçince yardım yapmaya teşvik edilmiş olurlar.
Bir toplumda yardımlaşmak geniş düzeyde yaşanıyorsa, arkadaşlık, iyilik, hayır duyguları da güçlenir. Bu da o toplumu daha güçlü kılar.
Sonuç olarak, yardımlaşma; zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatır. Aralarında dostluk oluşur. Vatandaşlarımızın ve ülkemizin dünya ülkeleri arasında önemli bir yere gelmeleri için, toplum olarak birlik, bütünlük ve fikir birliği ile dayanışma içinde olmalıyız. Sosyoloji, psikoloji, felsefe ilimleri ve tüm dinlerde yardımlaşma ve dayanışma önerilmiş, sayısız yararları anlatılmış ve yardım yapan, dayanışma içinde olan insanlar övülmüştür.
Türk toplumunun sosyal yardımlaşmayı ve dayanışmayı kurumsal bir hizmet olarak yürütebilmesine olanak tanıyan vakıf mekanizması da kurulmuştur. Bu tür vakıflar, fakrı zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmeyi, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmeyi benimsemişlerdir. Yardımlaşma vakıfları, tarihimizde asli görevi olan “veren el” vazifesini yerine getirme prensibiyle hizmet üretmeyi amaçlamaktadırlar. Yardım yapmak için bir yoksula ulaşırken, kişiyi rencide etmeyen, insan hak ve onurunu incitmeyen, toplumsal hassasiyet ve duyarlılığı ön planda tutan bir anlayışla hareket edilmesi, Türk örf ve adetlerinin en güzel yansıması olmaktadır.
Neticede yardımlaşma ve dayanışma yaşamın vazgeçilmez iki kutsal kelimesidir. Türk toplumu bu iki kelimenin değerini bilerek yaşatmaya devam edecektir inancındayım.
Saygı dolu sevgiyle kalın diyorum...