Türklerde At Nalı
Nalbant! Peki nalıncı keseri derler, nalıncı ne oluyor o zaman. Nalıncı takunyacı demekmiş. Hani hamamlarda olurdu ya eskiden, ahşap takunya. İşte bu takunyaları yapana takunyacı değil, nalıncı deniyormuş.
Atın ayağına nal takana ne denir?
Nalbant!
Peki nalıncı keseri derler, nalıncı ne oluyor o zaman.
Nalıncı takunyacı demekmiş.
Hani hamamlarda olurdu ya eskiden, ahşap takunya.
İşte bu takunyaları yapana takunyacı değil, nalıncı deniyormuş.
Al bu takatukaları takatukacıya götür. Takatukacı bu taka tukaları takatukalatmazsa al o takatukaları takatukacıdan, takatukalatmadan geri getir.
Bu tekerlemedeki takatuka da sanırım takunya oluyor. Ama nedense tekerlemede takatukacı demişler.
Gerçi sözlüğe baktım, başka anlamları varmış takatukanın.
İlk anlamı gürültü patırtı demekmiş.
Bir de matbaacılıkta kullanılan bir takoza da takatuka deniyormuş. Kurşundan dizili harfleri iyice yerine yerleştirmek için üzerlerine vurmak için kullanılan takoz takatukaymış.
Üçüncü bir anlamı daha var, odanın ortasına yerleştirilen uzun tütün çubuklarının küllerinin döküldüğü çanak diyor sözlük.
Eskiler niye odanın ortasına uzun tütün çubuklar koyuyorlarmış acaba? Bakın ben bunu hiç anlamadım. Tütün kokusu eskilerin hoşlarına gidiyormuş belki de.
Sonuçta takatukanın takunya ile bir alakası olmadığını anladım.
Halbuki epey de ses ve işlev benzerliği var gibi gelmişti bana.
Eskiden, benim küçüklüğümde, nalbantlar olurdu. Yok, atlara nal takan nalbant değil bu dediğim, her türlü ıvır zıvır satan dükkanlar. Bir kilo çiviye ihtiyacın olsa ancak nalbantta bulurdun.
Şimdi bir sürü büyük market var inşaat malzemeleri satan. Bir kenarında da çividir, vidadır, kapı koludur, artık ne lazımsa bulunuyor mutlaka.
Nalbant aslında başta da dediğim gibi atın toynağına nal çakana deniyor. Demirci aslında!
Bu sözcüğün bir bileşik sözcük olduğunu biliyor muydunuz?
Arapça "nal" ve Farsça "bent" sözcüklerinin birleşimiymiş "nalbant".
Nal aslında Arapça ip veya kayışla bağlı ayaklık demek, yani sandalet deriz ya, yazları giyeriz, bir anlamda sandalet demek oluyor yani.
Ayakkabı demiyorum çünkü eski zamanlarda Araplarda bizim bildiğimiz ayakkabı yokmuş sanırım.
Ancak atların ayağına takılan oval delikli demire de nal demişler.
Bent ise Farsçada bağlayan anlamındaymış, burada nalbant deyince nalı takan kişi oluyor.
Selobant deriz ya, buradaki bant da Farsçadan mı gelmiş acaba? Bant, yapıştırıcı, bağlayıcı. Belki de gerçekten sözcüğün kaynağı Farsça asıllıdır.
Nalına da vur, mıhına da vur derler.
Mıh da Farsça çivi demek.
Halbuki öz Türkçesi var işte. Niye mıh diye bir sözcük alırsınız Farslardan?
Bu arada biz Fars diyoruz ama bizde ses dönüşümü olmuş, aslında onlar tarihteki Persler.
Şu antik Makedonya Krallığı'nın milattan önceki yıllarda yaşamış olan meşhur kralı var ya, meşhur Aleksandros, yani diğer adıyla büyük İskender, Persleri de yenip taa Hindistan'a kadar giden ünlü Makedonya kralı. İskenderun'un da kurucusu. Mısır'daki İskenderiye'nin de.
Filmi vardır, tavsiye ederim, izleyin mutlaka.
Hindistan seferi dönüşünde, İran'da, Basra Körfezi kıyılarında ölmüştür Aleksandros. Yani Perslerin içinde yaşamayı tercih etmiş hayatının son günlerini.
Yani o zamanlarda bile büyük bir kültürmüş İran.
Neyse, biz devam edelim.
Çüvü, sonradan ses dönüşümü ile çivi olmuş bizde, günümüze kadar da böyle gelmiş.
Çiviyi biliyorsak nalı da bilmemiz gerekmez mi?
Hani biz demir dağları delmiştik? Ergenekon destanını biliyorsunuzdur herhalde.
Efsaneye göre demir dağları delebilmişsek, demir işçiliğinden de anlıyor olmalıyız.
Biz Türkler at-avrat-silah deriz ya, en değer verdiğimiz kıymetler bunlar hayatımızda.
En çok da atlar, tarihimiz atlarla geçmiş.
Bana çok garip geldi şimdi bakın, atın nalını bile Araplardan öğrenmiş olamayız herhalde!
Niye has Türkçe bir sözcük yok ki "nal" yerine?
Ruslar "podkova" diyorlar nala.
Aslında Ruslar atlarla ilgili birçok şeyi Türklerden öğrenmişler.
At sözcüğünün Rusçası bile Türkçe kökenli. Loşat Rusça at demek. Bildiğim kadarıyla bizde cins bir at olan "alaşa at" sözünden almışlar bu sözcüğü.
Ruslar "koyn" da diyorlar ata, ama genel adı loşat.
Artık pek bilmiyoruz, ama bir sürü at cinsi var Türk tarihinde. Alaşa at da onlardan biri olmalı.
Rusça biraz ses dönüşümü ile "alaşa at" olmuş "loşat", biz ise unutmuş gitmişiz atlarla ilgili hemen her bildiğimizi.
Bilen var mı ALAŞA nasıl bir cinstir? Alacalı at herhalde.
Sahi "podkova" da Türklerden alınmış olmasın sakın diye bir an düşündüm, podkova nal demek Rusça.
Ama hayır, "pod" altında anlamındaki ön ek Rusçada, "kova" ise "kovannıy" dedikleri bizdeki ferforjenin, yani dövme demirin kısaltılmış hali.
Yani "podkova" Ruslara ait bir sözcük. Bakın Ruslar bile nal yerine kendi sözcüklerini türetmişler. Biz ise Araplardan öğrenmişiz nal sözcüğünü.
Ruslar atın toynağına da kendilerince bir isim vermişler. "Kopıta" diyorlar. "Kopat" kazmak demek, sanırım bu kökten geliyor bu sözcük.
Bizde nal neymiş acaba? Gerçekten çok merak ettim.
Mutlaka Türkçe bir sözcük olmalı gibi geliyor bana.
Demir ile ilintili bir sözcük olabilir belki. Aklıma da hiçbir şey gelmiyor nedense demirle ve atlarla ilgili.
Biraz internette bakındım. Epey bir şey okudum.
Araştırırken Türk tipi nallar olduğunu da fark ettim. Daha ince oluyormuş, atın toynağını alttan tümüyle kaplayan, ortasında bir büyük deliğiyle ve kenarlarında mıh delikleriyle Türklerin atlara taktıkları kendilerine has at nalları varmış.
Ama nalın Türkçesi nedir, inanın o kadar tez, o kadar yazı okudum, maalesef nal yerine kullanılan Türkçe bir sözcük bulamadım.
Tek tük birkaç yerde "takav" diye bir sözcük var, ama bu sözcük maalesef eski Türk yazıtlarında ya da eski kitaplarda hiç geçmiyor.
Ne etimolojik sözlükte böyle bir sözcüğün bir tanımı var, ne de TDK sözlüğünde. Yani emin olamadım.
Atlar konusunda onca yazı var, mitolojik hikayelerden tutun, at türlerine, biniş takımlarına, atın yürüme ve koşma biçimlerine kadar.
Yani atlar konusunda ne ararsan var, ama toynağının altına ne takılır, böyle bir bilgi yok!
Hatta "nal" üzerine de nal sözcüğü ile çok bilgi var.
Evlerin kapısına uğur getirsin diye takılmasından tutun, türlü türlü başka bilgilere, nal üzerine bir sürü bilgi var.
Ama nalın gerçek Türkçesi konusunda bu yazıların hiçbirinde Türkçe bir sözcük yok nedense.
"Takav" sözcüğü ise aslında mantıklı geliyor bir yandan, "takmak"tan türetilmiş gibi geliyor insana, ama dediğim gibi sözlüklerde de olmadığına göre sanırım uydurulmuş bir sözcük.
TAKAV diye bir tapu kadastro vakfı var, misafirhanesi, sosyal tesisleri falan var, ama sözcük olarak içinde takav geçen herhangi bir makale de yok. Ben bulamadım.
O yüzden sanırım gerçekten uydurulmuş olabilir bu sözcük.
Bir de yazıları okurken ilginç bir şeye rastladım, eski Türkler zor bir savaşa giderken atlarının kuyruklarını ya keserlermiş ya da özel bir biçimde bağlarlarmış.
Bu bağlama biçimine "tullamak" denirmiş.
Yani bunu yapan yiğidin savaştan geri dönmeyeceği neredeyse kesin olduğu için geride kalan eşe "tul" deniyormuş, yani yeni haliyle "dul".
Nereden nereye değil mi?
Bugün eşi vefat eden hanımlara diyoruz dul, meğer bir kaynağı varmış bu sözün.
Tekrar "nal" konusuna gelirsek, eğer gerçekten atlarımıza nal takmayı Araplardan ögrenmişsek üzüldüm gerçekten.
Atla bunca haşir neşir olan bir toplum, Avrupa'nın Türkler adeta atın üstünde yaşıyorlar dediği ve zamanında demir ile de epey uğraşmış bir toplum, gerçekten atlarının toynaklarına bir demir parçası takmayı kendi başına düşünememişse, diyecek söz bulamıyorum.
Bunun bir sebebi varsa, ne gibi bir sebebi olabilir acaba?
Atların toynakları aşınıyordur her halde eğer gerçekten eski zamanlarda sürekli at tepesindeysek.
Bazı şeyler beni gerçekten hayrete düşürüyor.
Neyse, bugünlük de burada duralım.
Eğer bu konuda bilgi sahibi olan varsa, beklerim, siz de yazın bana. Gerçekten merak ediyorum eğer varsa Türkçe bir sözcük nal yerine.
Bu arada nal ile ilgili bir sürü deyim var, ama benim en hoşuma giden "nal toplamak".
Nereden aklıma takıldıysa işte, bugün de biraz nal toplayayım dedim.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla