Yazı Yazmak, Arkada Bir İz, Bir Eser Bırakmak Neden Önemlidir?
İnsanları diğer beşerî mahlukattan ayıran en büyük özellik, tarihe yazılı belge bırakmalarıdır. İnsandan başka tüm canlılar, arkalarında kendi izlerini bırakırlar. İnsanlar ise arkalarında ömürleri boyunca yarattıklarının izlerini, eserlerini bırakırlar.
Yaşamak ve üretmek için gerekli olanları elde etmekten başka insanoğlunun en çok istediği şey geriye kendisinden bir iz bırakmaktır; belki de kendisinin gerçekten var olduğunu ispatlayacak bir kanıt bırakma peşindedir, bu kanıtı bir tahta üzerine, taş üzerine ya da diğer insanların yaşantıları üzerine bırakır.
Yin-Yang felsefesine göre karşıtların biri oluşurken aynı anda diğeri de oluşur. Biri yok olurken nihayetinde diğeri de yok olur. Bir kutup sınırına ulaşırsa öbür kutup devreye girer. Hayatımız da böyle değil mi zaten? İyi-kötü, çirkin-güzel, küçük-büyük, ince-kalın işte hayatımız hep bu uçlarda gidip geliyor. İnsanları diğer beşerî mahlukattan ayıran en büyük özellik, tarihe yazılı belge bırakmalarıdır. İnsandan başka tüm canlılar, arkalarında kendi izlerini bırakırlar. İnsanlar ise arkalarında ömürleri boyunca yarattıklarının izlerini, eserlerini bırakırlar.
Uygarlık ateşin bulunmasıyla başlar denir, ama kanaatimce medeniyetin gerçek başlangıç zamanı, yazının bulunduğu andır! George Orwell’in dediği gibi; “İnsan, ardında tek bir iz bile, bir kâğıt parçasına karalanmış tek bir adsız sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebilirdi?”, değil mi?
Ömrün geçiciliğini kavrayan insanoğlu, kendi yaratıcı gücünü ispatlamaya kalkışması geçen zamana hâkim olmak istemesi ve bedenen ölse de manen yaşama düşüncesiyle yazıyı icat etmesi, sanıldığından daha önemli bir olaydır. Ömer Seyfettin çok güzel ifade etmiş: “Kişisel ve geçici hayatta ancak bir mutluluk, bir umut, bir kıvanç vardı. O da, ismini tarihe geçirmek. Bizden sonra gelecek kavimdaşlarımızın aklında bir iz bırakmak… Unutulmamak…”
İnsan aklı ve hayal gücü tükenmez bir hazinedir. Bilginler, sanatçılar, Tanrısal bir ilham ve şahsi çalışmalarıyla bu hazineyi gereğince kullanmasını bilirler. Bugünkü uygarlık ve kültürlerin parlak bir seviyeye ulaşması hep onların çalışması sayesindedir. Ama nasıl bir çalışma? Acaba bir buluşu, bir gerçeği, bir parlak düşünceyi yazıyla ifade etme olanağı olmasaydı, insanlık böylesine ileri gidebilir miydi? Şüphesiz ki, hayır!
Yazma veya bir eser meydana getirme, sürekli bir ilerleme ve manen ölümsüzlük demektir. Ne kadar kuvvetli ve dahiyane olursa olsun, yalnız hafızaya hapsedilen düşünce veya fikir sonunda sönmeye, unutulmaya mahkumdur. O bilgin veya bilge, vefat ettiğinde, eğer yanındakilere kafasındakileri aktarma, öğretme fırsatı bulamadıysa, kafasının içindekilerle birlikte bilgin veya bilge yok olur, gider. Oysa, kafasındakileri yazmış olduğu anda, o bilgin veya bilge sonsuzluğa erişirken, kafasındakilerin de ölmeden yaşamasını sağlamış olur.
Yazılı anlatım, bir eser, doğuşundaki tazelik, güzellik, canlılık ve pırıltıyla daima karşımızdadır. İnsanlar ölür, düşünceler zamanla hafızadan silinir, ama arkada bırakılan eserler ölmez. Ölümsüz eserler olarak yaşamaya devam ederler. Onun için çocuklarımıza ve gelecek nesillerimize bırakabileceğimiz en büyük miras yazılı metinlerdir.
Öte yandan geniş hacimli bir kitap yazmak, tarihe not düşmek, insanların ruhuna dokunabilmek biraz zor iştir. Zor olduğu içindir ki herkes bu yazma işini beceremez. Daha doğrusu yazmaya cesaret edemez, gerekli enerjiyi ayırma gücünü kendinde bulamaz. Benjamin Franklin diyor ki; “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız, ya okunmaya değer bir kitap yazın ya da yazılmaya değer işler başarın.” Gerçekten de böyle yapmak gerektiğine inananlardanım.
Zamanda yer almak ve bir iz bırakmak her geçen gün insanlar arasında daha fazla önem kazanmaktadır. Çünkü bu durum, insanın var olduğunu göstermesine yönelik atılmış en somut adımdır.
Herkes öldüğü zaman geride bir şey bırakmalı. Bir çocuk, bir kitap, bir resim, bir ev yapmış olduğu bir duvar ya da bir çift ayakkabı. Ya da ekili bir bahçe. Ellerinin bir şekilde dokunduğu ve ruhunun öldüğün zaman gidebileceği bir şey. Öyle ki insanlar senin diktiğin ağaç ya da çiçeğe baktığı zaman seni orada görebilsinler. Hepimiz biliyourz ki, “Alim unutmuş, kalem unutmamış.” Unutmamak, unutulmamak için fırsatınız varken yazın. Arkada bırakılacak en iyi eser, ölümsüz yazılı bir eserdir.
Saygı ve sevgiyle