Sinema ve Charlie Chaplin
“Sahne Işıkları” adlı film ile bir kez daha Oscar ödülü kazanan Charles Chaplin 1975 yılında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in kendisine layık gördüğü şövalye unvanı ile Sir lakabını alır ve 25 Aralık 1977’de İsviçre’de Cenevre gölünün kıyısındaki Manoir de Ban şehrinin sessiz bir köşesinde hayata gözlerini yumar.
Çarli Çaplin’i sever misiniz?
Ben fırsat buldukça onun o eski siyah beyaz kısa ama komik filmlerini seyrederim.
Film endüstrisinin henüz yeni yeni başladığı o yıllarda nedense komediyi seçmiş o. Çok da güzel filmler ortaya koymuş.
Bugün sadece bir tarih hatırası olsalar da, hatta yaptığı komikliklerin çoğu oldukça abartılı olsa da, yine de bence hepsi çok güzel filmler.
***
Nasıl başlamış bu işe Çarli Çaplin ve nasıl bitmiş hayatı hiç bilen var mı?
Gelin bugün biraz onun hayatına göz atalım.
Gerçek adı İngilizce yazılımıyla Sir Charles Spencer Chaplin Jr. 16 Nisan 1889’da İngiltere’nin başkenti Londra’nın güneyinde olan Walworth bölgesinde dünyaya gelir.
Londra'nın fakir bir bölgesi olan bu yerde doğup büyüyen Chaplin, 1913'te Amerika Birleşik Devletleri’ne gider ve sinemaya başlar. Henüz 24 yaşındadır.
İlk filmi 1914’de çekilen “Making a Living” olsa da, bol pantalonlu, melon şapkası ve büyük ayakkabıları, elinde sürekli çevirdiği bir baston ve sakar hareketleri ile komik “Charlie Chaplin” tiplemesi bu filmin ardından çekilen “Kid Auto Races in Venice” filminde yaratılan bir karakterdir.
Charlie Chaplin 1917’ye kadar altmışın üstünde komik kısa film çeker.
1918 yılından itibaren ise “A Dog’s Life” ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin üç ortağı ile kurdukları “United Artists” adlı film şirketi ile birçok uzun metrajlı başyapıtlara da imza atar.
***
Charles Chaplin’in hayatı filmleri ile sürerken ve o bir anlamda modern palyaço olan komik ve sakar Charlie Chaplin karakterin gölgesi altındayken aslında hayatı o kadar da komik geçmiyordur.
En başta Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlık başvurusunu reddetmiştir ve başından kendisinden bir hayli genç olan hanımlarla yaptığı dört ayrı evlilik macerası geçmiştir.
Bunun yanında bir dönem kendisine açılan babalık davası, “Immigrant” filminin bir sahnesinde bir ABD memurunu tekmelemesi, “Altına Hücum” filminde güya komünizm propagandası yaptığı gerekçeleri ile Charles Chaplin’in Amerika’ya girmesi yasaklanır.
Bunun üzerine karısı ve çocukları ile Charles Chaplin hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre’ye yerleşir.
Amerika Birleşik Devletleri’ne bir daha ancak yıllar sonra, 1972 yılında kendisine verilen Oscar özel ödülünü almak üzere gidebilir.
Takip eden yılda “Sahne Işıkları” adlı film ile bir kez daha Oscar ödülü kazanan Charles Chaplin 1975 yılında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in kendisine layık gördüğü şövalye unvanı ile Sir lakabını alır ve 25 Aralık 1977’de İsviçre’de Cenevre gölünün kıyısındaki Manoir de Ban şehrinin sessiz bir köşesinde hayata gözlerini yumar.
***
Charlie Chaplin tiplemesi sinema tarihinin önemli bir basamağıdır.
Benzer şekilde o yıllarda Laurel ve Hardy tiplemeleri ile Stan Laurel ve Olivier Hardy de sinemanın sessiz film aşamasında oldukça ünlü olmuş ve yine komedi filmleri çeken ikilisi.
Bizde ise sinemanın başlangıcı ilk Türk çekimi film olan “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı film ile 1914 yılında başlamış kabul ediliyor.
Bu tarihe kadar Osmanlı’da filmler gösterilmiş, ve ilk film gösterimi II.Abdülhamid dönemine rastlıyor. 1896-1897 yıllarında ilk kez Sigmund Weinberg tarafından İstanbul’da toplu olarak bir film gösterimi yapılmış.
Ancak 1914 yılına kadar Türklerin bir film çekmesi nedense düşünülmemiş.
1914 yılında ise yıkımı planlanan Yeşilköy yakınlarındaki Ayastefanos Rus Abidesi’nin filme çekilmesi düşünülmüş ve bu amaçla Osmanlı ordusunda o sıralar yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay görevlendirilmiş.
Avusturyalı bir film ekibinin yardımıyla da film çekim teknolojisini öğrenen Fuat Uzkınay ve Seden kardeşler Kemal Seden ve Şakir Seden ise ilk kez bir Türkün çektiği film ile tarihe geçmişler.
Bu filmde kendileri doğal olarak görüntüye girmemiştir. Sonuçta çekilen film sadece Abidenin yıkımını gösteriyor.
Yine de bu dokümantel film bir Türk tarafından çekilen ilk film olarak tarihe geçmiş.
Bir senaryoya dayanan ilk Türk filmi ise 1917 yılında çekilen “Casus” adlı film.
1931 yılında çekilmiş olan “İstanbul Sokaklarında” adlı film ise ilk sesli Türk filmi olarak biliniyor.
İlk renkli Türk filmi ise yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un üstlendiği “Halıcı Kız” adlı filmmiş.
İlk kez bir senaryo ile çekilmiş olan “Casus” filminde oynayan ilk Türk artistleri ise Bedia Muvahhit, Elize Binemeciyan ve Raşit Rıza Samako olarak biliniyor.
Benim çocukluğumdan hatırladığım Vahi Öz ise sonraki kuşaklar olsa da, siyah beyaz perdenin yine çok değerli sanatçılarından biri.
***
Eski filmleri seyrederken o zamanlar insanlar ne kadar masumlarmış ne kadar iyi kalplilermiş diye bir hisse kapılıyorum nedense.
O filmlerdeki kötü karakterlerin yaptıkları bile bugünün vahşi dünyasındaki kötülükler ile başa çıkabilecek kötülükler değil.
Hayat devam ediyor ve neyi hakkettiysek onu yaşıyoruz. Geçmişe dönebilme şansımız yok. Ancak geçmiş zamanda çekilmiş filmlerle hiç olmazsa o zamanlar insanlar nasıl yaşıyorlarmış, nelere gülüyorlarmış, nelere üzülüyorlarmış görme şansımız oluyor.
***
Bu arada bugün yıkılmış olan ve ilk Türk filminin konusu olan Yeşilköy’deki Ayastefanos Rus Abidesinin yıkımı da o zamanlar büyük tartışmalara vesile olmuş.
Bekli bir gün bu abide ile ilgili de bir yazı kaleme alırım.
Bugün de Charlie Chaplin izlemeyi aksatmayın diyerek bitireyim yazıyı.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.