Site İçi Arama

kultur-sanat

Aşk Denilen Şey Nedir?

Bir yandan sevdiğine, aşkına kavuşamamanın acısını yaşıyor, diğer yandan da eğer kavuşabilmişse kavuşmanın verdiği hazzı yaşıyor. İnsan aşık olduğunda bambaşka bir duygu seline kapılıyor.

Benliğimizde kimyamızı tetikleyen, bizi allak budak eden garip bir duygu!

Aşk üzerine tarih boyunca kimler kimler neler söylemiş, bir sürü şey yazılmış. Ancak tam olarak ne olduğunu bilen, halen daha tam olarak tarif edebilecek olan, tam anlamıyla doğru sözleri bulabilmiş olan yok. Tarifler halen daha bitmemiş.

Çok ünlü aşklar var tarihte.

Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı…

Daha kimler kimler birbirine sırılsıklam âşık olmuş da dillere düşmüş.

Fuzûlî 1535 yılında mesnevi türünde kaleme almış bu aşkları ve o zamanlar yazdığı eser halen daha çok kıymetli.

***

İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler. 

Doğrudur, insan âşık olunca gözü sevdiğinden başka hiç bir şeyi görmüyor.

Bir yandan sevdiğine, aşkına kavuşamamanın acısını yaşıyor, diğer yandan da eğer kavuşabilmişse kavuşmanın verdiği hazzı yaşıyor.

İnsan aşık olduğunda bambaşka bir duygu seline kapılıyor.

***

Peki aşık olduğumuzda nedir bizi bu kadar birbirimize çeken şey?

Kimya! Hormonlarımız! 

O duygu seli ile birlikte vücudumuzun istemsizce saldığı enzimler! 

Libido diyorlar ya, libidomuz yükseliyor âşık olduğumuzda. Yükseliyorum diyorlar ya son zamanlarda, insanın aklı balından gidiyor, olduğu yerden yükseliyor!

Bir bakış, tatlı bir gülümseme, belki hoş bir söz, ama en çok da o karşılıklı duygu seli.

Tüm bunlar bir elektriklenme yapıyor, elektrik alıyorum deriz ya bir yandan, işte öyle ceryan çarpmış gibi oluveriyorsun.

***

Birine aşık olmak için dış görünüş de önemli sanırım, ancak aşkı tetikleyen sadece dış görünüş olmuyor. 

Sebebi belli değil, gönül işte, ota da, toka da konarmış ya, kime niçin nasıl aşık olduğumuzu biz kendimiz bile bilmiyoruz.

Aşık oluveriyoruz, hepsi bu!

***

Tabii ben aşkı kendimce biraz da biz erkekler gözünden yazabiliyorum. Hanımların aşka bakış açıları belki de biraz daha farklı olabilir. 

Eleştirel olmak istemiyorum, ama bana göre banımlar sanki biraz da materyal bir yönden aşka yaklaşıyorlar. 

Bu biraz da doğanın onlara yüklediği o doğurganlığın etkisiyle böyle sanırım. 

Hayır, filmlerde falan hanımların çektiği aşk acısı oldukça çok işleniyor. Yani hasımların dünyasında aşk yoktur demiyorum, hatta belki de biz erkeklerden çok daha yoğun duygularla yaşıyorlar aşkı.

Hanımlar biz erkeklerden çok daha duygusallar, bu da bir gerçek.

Ancak duygusal dünyaları dışında onlar aşkın meyvesiyle bir başlarına kalmak durumunda oluyorlar ve bu yüzden o aşktan kaynaklı hoş duygu seli yanında hanımlar hayatın gerçeklerini de dikkate almak zorunda kalıyorlar. 

İşte bu yüzden hayatın devamını garanti altına almak onlar için belki de bu yoğun duygu seli yanında ayrıca oldukça önem arz eden başka bir duyguya dönüşüveriyor.

***

Evet, böylece geliyoruz aile kavramına.

Ne zaman başlamış bilmiyorum, ancak aile kurumu insanlar için mecburi bir birliktelik biçimi olmuş zaman içinde.

Doğada da aile kuran bazı canlılar var, ancak sanırım aile kurumu biz insanlar için bambaşka bir yere sahip. Doğada çoğu canlı bir aileye sahip değil. 

***

Nedir ailenin temel kuralı?

Eşinizle birlikte hayatın zorluklarına birlikte göğüs germek!

Erkek ailenin direği, çoğu zaman ailenin geçimini erkek sağlıyor, hanımlar da ev işleri yaşında özellikle çocuklar ile ilgileniyorlar. 

Çünkü çocuklar küçük yaşlarında anneye babadan çok daha muhtaç oluyorlar.

Zor iş, ama doğa hanımların genetik kodlarını böyle yazmış.

Zaten bu yüzden anne olan bir hanımın artık duygusal dünyasında da büyük değişiklikler oluyor.

Bir süreliğine aile içinde görevler bu keskin çizgilerle ayrılmış oluyor ve çocukların büyüdükleri süre zarfında belki de bazı şeyler oldukça monoton bir düzende devam ediyor.

İşte çocuklar büyüyüp kendi yuvalarını kurduklarında anne ve baba artık yine o ilk günlerdeki gibi birbirlerine olan duygusal bağları ile bir başlarına kalıveriyorlar.

Duygusal bağlar diyorum ama, artık ne kadar duygusal bağ kalmışsa.

***

Alışkanlıklar!

Sevgi!

Ya aşk?

Bir çokları için aile içi ilişki alışkanlıklar düzeyinde devam ediyor.

Bir çokları için de ailenin kurulduğu o ilk günlerdeki aşk artık vazgeçilemez bir sevgiye dönüşmüş oluyor.

Aşk ise işte o eşinizin gözlerinin içine baktığınızda yine ilk günlerdeki gibi kimyanız değişiyorsa devam ediyor demektir.

Aşk devam etmeli, aşk ile birliktelikler çok daha güzel.

Yine de sanırım bir çok ailede zamanla eşler arasında aşk falan kalmıyor. Aşk köreliyor, yerini sevgiye bırakıyor, ve alışkanlıklarla karışık bir hayat sürüp gidiyor.

Aşkın sevgiye dönüşmesi de iyi bence, sonuçta sevgi belki de aşktan çok daha değerli. 

Ancak aşk olmadan sevgi olur mu?

İşte bu da başka bir çelişki.

***

Bu aşamada çiftler için başlıyor bambaşka hayaller.

Kırkından sonra azanı teneşir paklarmış derler.

Özellikle erkeklerin gözleri belli bir yaştan sonra dışarılara bakmaya başlıyor.

Etrafta fıstık gibi hatunlar dolaşıyor!

Evet, artık o etraftaki genç hanımlar birer hatun olarak görünmeye başlıyor gözünüze.

Sanki hayatınızda hiç aşk yaşamamışsınız gibi gözünüzü alamıyorsunuz o güzel hatunlardan ve aşk istiyorsunuz!

Peki bu hissettiğiniz duygular aşk mı? 

Yoksa başka bir duygu seli mi yaşıyorsunuz?

***

Genç yaştaki bir hanım belli bir yaşa gelmiş olgun erkeklere ilgi duyuyorsa o işin ucundaki asıl amacının çok daha farklı olduğu baştan belli değil mi?

Ama erkek işte, bilerek ya da bilmeyerek o ilgiyi yanlış anlamaya müsait bir yapısı var.

Beğeniyor işte seni hatun! Olgun erkekten hoşlanıyor demek ki!

Peki gerçekten böyle mi durum?

Gerçi kimileri için hiç fark etmiyor, önemli olan o taptaze, dipdiri hatunun parası için bile olsa kendisine ilgi gösteriyor olması yeterli oluyor, daha ne istesin? 

Bunca yaşı var ve halen daha ilgi odağı olabilmiş. 

Gurur duy kendinle!

Öyle de yapıyor erkeklerin çoğu. 

Gurur duyuyorlar kendileriyle ve bir de başarılı bir iş hayatına sahiplerse, değiştiriyorlar hatunu.

Ne duruyorsun? Yaşa hayatını! 

Çocuklar? İlk hanım?

Ne yapalım yani çocuklar varsa? Büyüdüler zaten! Hanım da artık bu yaşta kendine başka meşgaleler edindi!

Ben ise bakın zıpkın gibiyim! 

Eh, etrafımda güzel ve genç hanımlar da var, fır dönüyorlar. Bana ilgi de gösteriyorlar. 

Niye kaçırayım bu fırsatı? 

Ekonomik durumum da var, hayat kısa kardeşim, yaşamana bak sen!

Bugün o hatun, hatta yarın bir başkası!

Kırkından sonra azanı teneşir paklarmış!

(Teneşir nedir biliyorsunuz değil mi? Bilmiyorsanız sözlüğe bakın! Eskiden tahtadan yapılırmış, artık mermerden yapıyorlar.)

***

Yok, yok, bizden bahsetmiyorum, elhamdülillah bizim keyfimiz yerinde.

Ama bu bahsettiğim tarz ilişki yaşayan çok insan tanıdım ben. 

Kimileri kendilerine yeni bir aile kurdular, ilerlemiş yaşlarına rağmen çocuk sahibi olanlar bile var aralarında. Bir çoğu da rezil rüsva oldular.

***

Senden bana gençlik bulaştı!

Evet, gerçekten gençlik bulaşanlar da var aralarında.

Hatta buralarda Türkiye’deki ailelerini bırakıp güzel Rus hatunlarla ikinci bahar yaşayanlar da oldukça çok olmuştu bir zamanlar.

Şimdilerde artık eskisi gibi değil iş hayatı. 

***

Kısacası aşk bir yana, evet kimyamızı tetikleyen, bizi allak budak eden garip bir duygu aşk, ama sanırım belli bir yaştan sonra yaşananlar çok da aşk gibi olmuyor, tam anlamıyla fiziksel ilişki de denemez, başka bir şey o yaşanan.

Nasıl tanımlanır bilmiyorum, sevgi desen zaten sevgi de değil. 

En güzel tanımı gençlik bulaşması sanırım.

Kimileri bu gençlik bulaşmasından hayat enerjisi elde ediyorlar.

Geç yaşlarda da olsa belki de aşk yine de güzel bir duygu galiba.

Halen daha o ilk günkü aşklarını yaşayanlara ayrıca selam olsun.

Herkese aşk dolu bir hayat diliyorum. Hayatınızdan aşk eksik olmasın.

Moskova’dan sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 27.04.2024
  • Süre : 3 dk
  • 752 kez okundu

Google Ads