Senaryo Yazmak
Bizdeki senaristlerin yaptıkları çorba yapmaktan çok da bir farklı değil. Her şeyi katıyorlar senaryolara. Biraz acı olsun, biraz da vicdan yapalım. Hani cesaret, biraz da cesaret olmalı senaryoda.
Çorba yapmasını bilir misiniz?
Tabii ki!
Dolapta ne bulduysan at kaynar suyun içine, karıştır. Olsun sana çorba.
Tuzunu ve biberini de atmayı unutma! Biraz da tereyağı üstüne, al sana enfes kokulu bir çorba.
***
Peki senaryo yazmayı biliyor musunuz?
Senaryo mu? Tabii ki hayır! O iş zor biraz.
Öncelikle ilginç bir konu bulacaksınız.
Sonra o konunun etrafında oldukça özenle işleyeceksiniz olayları.
Senaryo yazmak ciddi iştir. Öyle herkes yazamaz.
Okulu bile var bildiğim kadarıyla senarist olmanın.
Evet, oldukça zor bir iş senaryo yazmak.
***
Biliyor musunuz, aslında bizdeki senaristlerin yaptıkları çorba yapmaktan çok da bir farklı değil.
Her şeyi katıyorlar senaryolara.
Biraz acı olsun, biraz da vicdan yapalım. Hani cesaret, biraz da cesaret olmalı senaryoda.
Aşiret hayatı olmazsa olmaz! Ama fakir genç kız da olmalı.
Neydi o bir zamanların film senaryoları? Zengin oğlan, fakir kız! Ya da tam tersi, fabrikatör adamın kızı fakir oğlana aşık olur falan.
Bir ikilem olmalı ki seyredilsin film.
Biraz da gözyaşı katalım, bakın oldu bitti işte.
***
Geçen gün diziler üzerine bir yazı yazmıştım. O yazıda Marvel karakterlerini kendimce eleştirmiştim.
O yazıyı yazarken gerçekten bugünlerde gündemdeki konular hiç ilgimi çekmediği için bir dizi bulayım da izleyeyim diye düşünmüştüm.
Pek sevmiyorum polisiye dizileri, ama ararken biraz bilim kurgu da içeren, ama ana konusu polisiye olan bir dizi buldum ve izledim.
Dizinin adı “Day Break”.
Çok detayına girmeyeceğim, spoiler olmasın izlemeyenler için. Ama konunun bilim kurgu kısmı aynı gün içine sıkışmış bir dedektifin hikayesi olması. Her sabah uyanıyor ve yine aynı gün olduğunu anlıyor, bir türlü ertesi gün olamıyor.
Gün içinde farklı farklı olaylar yaşıyor, bir yandan da önemli birini öldürdüğüne dair suçlanıyor, bir şekilde gün bitiyor ve ertesi gün yine aynı olaylar.
Aslında bu bitmeyen gün senaryosu daha önce izlediğim başka filmlerde de vardı.
Kimi senaristler bu zaman sıkışması konusunu seviyorlar. Tabii ki olacak şey değil, ama senaryo gereği oluyor işte.
Bu tür senaryoları sevenlere tavsiye ederim diziyi.
***
Benim bu yazıda dikkat çekmek istediğim şey ise yazılan senaryoda olayların ilerleyişinin ne kadar özenle senaryoya işlenmiş olduğu.
Anladığım kadarıyla dizinin senaristleri gerçekten senaryo yazmasını biliyorlarmış. Senaryoyu nakış işler gibi işlemişler. Tabii konu aynı gün içine sıkışmış bir dedektiflik hikayesi olduğu için, olaylara her seferinde farklı açılardan bakmak mümkün olmuş senaryoya göre.
Her şeyi didik didik etmişler her bölümde. Ama olayların birbirine bağlantısını da iyi kurmuşlar. Mantık zincirinde kırılan bir şey olmamış.
Hatta ilk bölümde gösterilen kimi olayların ilerleyen bölümlerde sebeplerinin anlaşılması, o ilk bölümde çok da dikkat etmediğiniz bazı sahnelerin, ilerleyen bölümlerde önemli bir şeylere bağlanmış olması diziyi gerçekten kaliteli bir dizi yapmış.
***
Evet, başta çorba gibi görünen olay, sonunda aslında ne kadar komplike bir sonuca bağlanmış.
İşte senaryo yazmanın incelikleri böyle bir şey diyorsun diziyi seyrettikçe.
Senarist dediğin akıllı olacak. Mantık silsilesini iyi bilecek.
***
Arkadaşlarımdan birinin senaryosunu yazdığı yeni film ile bitireyim.
Nefes: Yer Eksi İki.
Önceki filmler de harikaydı. Bu da eminim öyledir.
Kaçırmayın derim. 15 Aralık’ta vizyonda.
Sevgili Hakan Evrensel’e selamlar olsun buradan.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.