Mahallemizin Tontonlarının Gülşen Muhabbeti
Gülüşüyorlar aralarında. Daha fazla dinleyemedim mahallemizin tontonlarını. Arada karıştırsalar da dediklerini, her şeyden haberleri var aslında. Kapımızın önünün neşeleri onlar. Arada gülüşürler, arada tartışırlar. Dedikoduları boldur, birbirlerinden az biraz farklı dünya görüşleri vardır, ama kimseye bir zararları yoktur.
Bizim mahallede iki tonton, bir teyze ve bir dedemiz vardır. Sürekli evin önünde, bahçede ağaçların altındaki bankta birlikte otururlar. Bu iki tonton aralarında ne konuşuyorlar, biraz kulak kabarttım ne diyorlar diye.
Tontonlardan dedemiz teyzemize dönüp:
- Gülşen diyor.
- Teyzemiz: evet diyor, güzel kız diye ekliyor.
- Dedemiz: yok be diyor, o Gülşen değil bahsettiğim, şarkıcı olan diye düzeltiyor teyzemizi.
- Teyzemiz: şarkıcı olan mı? diye soruyor, sonra da ekliyor, eee diyor, ben de o kızı diyorum ya, güzel kız işte, yoksa ben mi karıştırıyorum, diye kendi kendine hayıflanıyor. Sonra da dedemize dönüp, aşşa mahalleden Hasan Efendi'nin kızı değil miydi o? diye soruyor.
- Dedemiz: okuduğu kitabından başını kaldırıp, yok be diyor, sen iyice karıştırıyorsun artık diye kızıyor teyzeye, Hasan Efendi'nin kızı namazında niyazında, bu Gülşen hani gazinolarda şarkı söylüyor ya, geçenlerde sahneye çıplak çıkıyormuş diye haberleri çıkmıştı, işte o Gülşen'den bahsediyorum diye açıklıyor.
- Teyze: Hasan Efendi'nin kızı sahneye çıplak mı çıkıyormuş diye hayretle kendi kendine ayıplıyor.
- Dede: yine yok diyor, Hasan Efendi'nin kızı nereden aklına geldi şimdi diye yine kızıyor teyzeye bir yandan.
- Teyze: biraz da alıngan bir sesle, eee, Gülşen demedin mi sen? Sen dedin ya Gülşen diye ağlamaklı oluyor.
- Dede: dedim de ben şarkıcı Gülşen dedim, Hasan Efendi'nin kızını ne karıştırıyorsun, diye devam ediyor kızgın bir ses tonuyla.
- Teyze, ben ne karıştıracağım diyor, anladım diyor bir yandan, haberlerde ben de duyduydum diye ekliyor, reisi cumhurumuz telefon etmiş, geçmiş olsun demiş, o değil mi? diye soruyor.
- Dedemiz: bak yine karıştırmışsın diyor, reisi cumhurumuz geçmiş olsun diye Tatlıses'e demiş diyor.
- Teyzemiz: neyi karıştırmışım diye her zamanki tontoşluğuyla sorguluyor. Bir yandan da kızgın bir yüz ifadesi ile örgüsünü kenara koyup dik dik bakıyor dedenin yüzüne.
- Dede: yok diyor, ona Kılıçdaroğlu geçmiş olsun demiş, ve ekliyor, reisi cumhurumuz ise bırakın hemen demiş!.
- Teyze: bak bu sefer sen karıştırdın herhalde diyor, Kılıçdaroğlu bence helal olsun demiştir diye ekliyor.
- Dede: bence sen karıştırıyorsun diyor, Kılıçdaroğlu helal olsun değil, helalleşelim demiştir. Bu aralar bir helalleşmedir tutturdu diye ekliyor.
- Teyze: Kılıçdaroğlu ne demiş tam bilmiyorum ama, kendi kulaklarımla duydum haberlerde, savcı tutuklayın demiş mahkemeye diyor.
- Dede: hangi savcı diye soruyor meraklı gözlerle.
- Teyze: geçenlerde tutuklatmıştı ya, diyor, hani gencecik bir savcıydı, Sabaş'mıydı o tutuklattığı?
- Dede: sen hep karıştırıyorsun duyduklarını diyor, Kabaş'tı o. Sonra da ekliyor, bak diyor, gördün mü, ben demiştim o zaman, o da yanlış şeyler dediydi de, susturmuşlardı, işte onun da sesi çıkmıyor artık diye ekliyor.
Biraz sessizlik oluyor aralarında, kim bilir ne düşünüyorlar bu arada. Bu arada teyze örgüsüne devam ederken dede de okuduğu kitabına dalıyor bir süreliğine.
- Dede sessizliği bozuyor: bunu da yine tutarlar biraz içerde, olur biter diyor.
- Teyze lafa devam ediyor, ama haksız tutuklamaymış diyor yaptıkları. Bir avukat vardı diyor, sürekli televizyona çıkıyor, epey bilgili biri diye gözleri parlıyor bir yandan, o diyor, haksız yere tutuklamışlar diyor televizyonda diye ekliyor.
- Dede: olur olmadık her şeyi karıştırıyorsun, ama bu arada yine de kim haklı kim haksız herşeyin doğrusunu iyi biliyorsun diyor
- Teyze: tabii bilirim diyor, ben eskiden adliyede çalışıyordum, hatırlamıyor musun? diye çıkışıyor dedeye.
- Dede: sanki adliyede savcılık yapmıştın diye gülüyor, yerleri siliyordun sen adliyede diye ekliyor.
- Teyzemiz: olsun diyor, orası adaletin dağıtıldığı yerdir diyerek sanki o eski günler gözlerinde canlanıyor. İnsan oradan içeriye adımını attı mı akıllanıyor diye bilgiç ses tonuyla devam ediyor.
- Dedemiz: demin sen Tatlıses’i mi tutuklamışlar demiştin diye soruyor meraklı gözlerle.
- Evet diyor teyze, haberlerde duydum diye emin bir ses tonuyla anlatıyor. Ama diyor, niye tutuklamışlar bak onu bilmiyorum diyor.
- Dedemiz: bilmem ki diyor, yine yapmıştır bir şeyler herhalde diye mırıldanıyor içinden sessizce.
Biraz daha sessizlik oluyor, her ikisi de ellerindekine odaklanıyorlar bir süreliğine.
- Dede: aniden haa, hatırladım diyor, sahnede şaka yapmış galiba.
- Teyze: yok diyor, haberlerde kaza yapmış, arabaya sıkışmış diyorlardı sanki, diyor.
- Dede: söyleneni yarısından anlayıp sıkıştırırlar tabii diyor, o da çıplak çıplak gezmeseydi sahnede diye başını sağa sola sallıyor.
- Teyze: onlar sanatçı diyor, onlara günah değildir sahnede ne yaparlarsa yapsınlar, diye düşüncesini söylüyor.
- Dede: dediklerinin ucu reisi cumhura dokunmuş ama diyor. O da kızmış tabii diyor.
- Teyze: aniden soruyor, Kılıçdaroğlu ne demiş peki diye. Sanki son dakikada aklına gelmiş gibi.
- Dede: Kılıçdaroğlu tvit atmış diyor.
- Teyze: tvit ne ki diye soruyor merak içinde.
- Dede: ben de bilmiyorum diyor, öyle diyorlardı haberlerde diye ekliyor.
-Teyze: bilmiyorum hangi kanalda izledin sen haberleri, ama ben tam tersini duydum diyor. Biraz durup ben asıl reisi cumhur tvit atmış diye duydum diyor.
- Dede: Ne den peki reisi cumhur diye soruyor, sonra ekliyor, reisi cumhur bırakın mı demiş tvitte diye bilgiç ses tonuyla soruyor.
- Teyze: yok diyor, sel oldu yine İstanbul'da yazmış diyor reisi cumhur tvitte.
- Dedemiz: Sen yine karıştırıyorsun diyor, onu İmamoğlu yazmış diyorlar diye ekliyor.
- Teyze: İmamoğlu iyi adam diyor, bizim kıza kart vermişler belediyeden diyor, şimdi torunla bedava geziyorlar diyor parkları bahçeleri. Sonra da elindekini kenara bırakıp biraz dizlerini ovuşturuyor, ben de gezeceğim de, dizlerimde derman kalmadı artık diye hayıflanıyor.
- Dede: Ama halk partiliymiş o diyor.
- Teyze: Olsun diyor, kömür veriyor ya, sen ona bak diyor. Ne fark eder diyor, hangi partili olursa olsun diyor, ben seviyorum diyor İmamoğlu'nu derken bir yandan da kızıyor dedeye.
- Dede: Yine karıştırdın sen diye o da kızıyor teyzeye, İmamoğlu kömür dağıtmıyor ki diyor, onu öncekiler yapıyordu, hem de yanında makarna da veriyorlardı diyor. Bu kart veriyormuş diye açıklıyor. Gidip marketten ne istiyorsan alıyorsun artık diye devam ediyor. Sonra da ekliyor, gerçi ben doğalgaz bağlatmıştım, ama yine de kömür alıyordum dağıttıklarında diyor.
- Teyze: Ne yapıyordun peki diye soruyor kömürü.
- Dede: biraz kızgın, biraz da utangaç bir yüz ifadesiyle ne yapıyorsam yapıyordum, sana ne diyor. Velilere veriyordum diyor biraz sustuktan sonra. Sonra da bir ah çekip içinden, asıl Mansur Yavaş diyor, o iyi yardım ediyormuş halka diyorlar diye lafa devam ediyor.
- Teyze: Ama diyor, Kılıçdaroğlu siz işinize bakın demiş onlara.
- Dede: biraz durduktan sonra Gülşen diyor yine, güzel kız diyor, şimdi meşhur olur diye ekliyor.
- Teyze: hangi Gülşen diye soruyor, sanki unutmuş biraz önce konuştuklarını.
- Dede: Hasan Efendi'nin kızı Gülşen'i diyorum diyor. Artık meşhur olur diyorum diyor.
- Teyze: Onu nereden çıkardın diye soruyor.
- Dede: onun da adı Gülşen ya diye gülüyor. Kesin kısmeti çıkar yakında diyor.
Gülüşüyorlar aralarında.
Daha fazla dinleyemedim mahallemizin tontonlarını. Arada karıştırsalar da dediklerini, her şeyden haberleri var aslında. Kapımızın önünün neşeleri onlar. Arada gülüşürler, arada tartışırlar. Dedikoduları boldur, birbirlerinden az biraz farklı dünya görüşleri vardır, ama kimseye bir zararları yoktur.
İşte Şarkıcı Gülşen üzerinden ayrıştırılmaya çalışılan bu toplumun yine fay hatları zorlanıyor. Gencecik bilgisiz bir savcı, özellikle o makama getirilmiş belki de ve en az o tecrübesiz savcı kadar kanunlardan bihaber bir yargıç ile yine siyasi bir dava günlerdir ekranları meşgul eden.
Gülşen'in yaptığı da hiç hoş değil, belki de patavatsızlık denebilir. Ama hatasının farkına o da varmış anlaşılan. Hemen özür dilemiş.
Bazen söyleyene değil, söyletene bakacaksın derler. Bu deyiş vur kafasına, bir daha söyleyemesin diye söylenmemiş, ne yaptınız da böyle bir söz söyleyebildiler hakkınızda anlamında söylenmiş bir sözdür bu.
Bence çok alıngan olmaya gerek yok. Sonuçta cahilce bir espri yapılmış. Kınarsın olur biter. Zaten anlamış ki hatasını özür dilemiş. Eğer sen her söylenen kötü söze böyle aşırı tepki vereceksen, bugüne kadar neredeydin diye sorarlar. Kimler ne sözler söylediler bugüne kadar. Bu kulaklar ne kötü sözler duydu ve hep beraber sadece yutkunduk, kimse bir şey yapamadı. Hem ne özürler dilendi zamanında, onca büyük kabahatleri bile affettiniz, bir Gülşen'in patavatsızlığını mı affedemeyeceksiniz.
Dediğim gibi siz asıl söylenen söze değil, söylettirene bakın, söylettirenin zamanında yaptıklarına bakın.
Keşke büyüklerimiz eğer sanatçı hassasiyetleri bu derece yüksekse her iki sanatçımıza da geçmiş olsun diyebilselermiş.
Onların yerine biz diyelim geçmiş olsun. Hem İbrahim Tatlıses’e hem de şarkıcı Gülşen'e geçmiş olsun diyelim.
Gülşen'e bir küçük sözümüz daha olacak. Kurt kuzuyu yemeyi aklına koymuşsa bahanesi bol olur derler. Bazen şaka yollu da desen ne dediğine dikkat edeceksin. Sonuçta toplumun gözü önündesin. Sus demiyorum, tabii ki konuşacak her sanatçı, hatta konuşmalı, doğru bildiğini söyleyecek sanatçı dediğin. Ama tevazu sınırları içerisinde söyleyecek. Sevgili Gülşen, umarım çok hırpalanmazsın o demir parmaklıklar ardında. Zira, hukuk daha fazla katledilmez de bir an önce hak yolunu bulur diyeyim. Hukuktan yana ümidimi yitirmek istemiyorum.
Ama dert etmeyin, bu günler de geçer. Bunlar ödenmesi gereken diyetin parçalarıdır belki de. Elbet bir gün bu toplum birlikte yaşamanın değerini anlayacak.
Sadece o gün gelene kadar biraz sabır gerekiyor sanırım.
Bu arada İstanbul'daki her ağır yağmurda sürekli su basan yerlere artık bir çözüm bulalım diye düşünüyorum. Yirmi yıldır baştakiler çözmemişler söylemi bir mazeret olamaz.
Moskova'dan herkese, özellikle tüm Gülşen’lere sevgi ve saygılar.