Doğal Afetlerde devletin hukukî sorumluluğu
Türkiye’nin coğrafi yapısı, konumu ve iklim özellikleriyle bir afet ülkesi olduğu asırlardır bilinmektedir. Geçmişte deprem başta olmak üzere heyelan, sel, orman yangını gibi sık yaşanan doğal afetler Türkiye’de can ve mal kaybına sebep olmuştur, gelecekte de olacaktır.
Devletin Sorumluluğu:
Türkiye’nin coğrafi yapısı, konumu ve iklim özellikleriyle bir afet ülkesi olduğu asırlardır bilinmektedir. Geçmişte deprem başta olmak üzere heyelan, sel, orman yangını gibi sık yaşanan doğal afetler Türkiye’de can ve mal kaybına sebep olmuştur, gelecekte de olacaktır.
Devletin, idari eylem ve işlemlerden doğan zararlardan sorumluluğunun dayanağı Anayasa m.125’te “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür” hükmüyle ifade edilmiştir. Burada idare olan kastedilen devlettir. Sosyal devlet ve hukuk devleti olması devlete bu sorumluluğu yüklemektedir.
Devlet vatandaşının can ve mal emniyetini korumak maksadıyla; afet öncesinde, afet esnasında ve afet sonrasında afetten doğacak zararları önlemeye yönelik gerekli tedbirleri almak ile yükümlüdür.
Afet öncesi ve sonrasına yönelik hizmetlerin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” ya da “kötü işlemesi” halinde idarenin kusurlu sorumluluğu doğmakta ve idare ortaya çıkan zararı tazminle yükümlü olmaktadır (Gürsel). Bu yazıda doğal afetin hukuki niteliği tanımlanacak, afet ile devletin sorumluluğu arasındaki ilişki incelenecektir.
Afet Bölgesi ve Risk Analizi:
Afetin sık yaşandığı bir coğrafyada devletin afet öncesinde afet bölgesini tespit etmesi, bu bölgeye uygun tedbirleri alması, gerekli kısıtlamaları getirmesi; afet sonrasında yardım, barınma, sağlık gibi hizmetleri ile diğer ihtiyaçları zamanında ve gereği karşılaması gerekmektedir. Bunun Anayasal bir sorumluluk olduğunu söylemiştik. Ama bu pratikte nasıl işler? Öncelikle devletin afet risklerini tespit etmesi gerekmektedir. Bilimsel bir çalışmayla, geçmişte yaşanan afetler de göz önüne alınarak bu çalışma yapılmalıdır. Türkiye bir deprem ülkesidir derken elbette bu önermenin bilimsel bir temeli vardır. Benzer şekilde Türkiye için heyelan ve sel de bir afet riskidir önermelerini de yaşanan tecrübelere, coğrafyaya ve yağış rejimlerine bakarak yapabiliriz. Bu önermeleri coğrafi olarak lokalize de edebiliriz. Devletin elinde bu veriler mevcuttur. Eldeki verilere göre küresel ısınma kapsamında her yıl orman yaygınlarının alanlarının genişleyerek artacağını, sel ve heyelanlarla daha fazla karşılaşacağımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz bu tespite öngörülebilirlik diyoruz.
Risk analizi yapılıp, afet riski lokalize edildikten sonra ise afetten önce, afet esnasında ve sonrasında alınacak tedbirler belirlenir ve bu maksatla kurumsal altyapı ve mevzuat tamamlanır. Türkiye’de bu çalışmalar yapılmış mıdır? Evet yapılmıştır.
Mevzuat olarak 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ve 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunları vardır.
2009 yılında 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla İçişleri Bakanlığına bağlı AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) kurulmuştur.
Afet öncesi risk analizleri ve koordinasyon için 2011 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Afet Risklerinin Azaltılması Platformu kurulmuştur. Platform AFAD başkanlığında Genelkurmay Başkanlığı ve bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, mahalli idareler, basın ve yayın kuruluşları ve Başkanlığın görev alanıyla ilgili faaliyet yürüten kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcilerinden oluşmaktadır.
Şimdi doğal afetlerde devletin sorumluluğunu idari sorumluluk, idarenin kusuru, mücbir sebep, öngörülemezlik ve önlenemezlik kavramları dahilinde inceleyelim.
İDARİ SORUMLULUK
İdare yaptığı her işlem ve eylemden sorumludur. İdari sorumluluk, kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İdarenin sorumluluğunun doğması için;
İdari bir davranışın olması ve bu davranışın idareye isnat edilebilir olması gerekmektedir
Bu davranış neticesinde bir zararın ortaya çıkması,
Bu davranış ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
İDARENİN KUSURU
Hukukta kusurlu bir davranışın ortaya çıkardığı sorumluluklar cezai sorumluluk ve mali sorumluluktur. Mali sorumluluk bir kişinin diğerine vermiş olduğu zararı malvarlığı ile ödemesi olarak adlandırılmaktadır. Cezai sorumluluk ise Kanunlarda suç olarak tanımlanan eylem ve fiiller kapsamında değerlendirilmektedir. Hukuka uygun olan idari eylemlerin kusurlu olması mümkündür. Kusurlu sorumluluk “hizmet kusuru” kavramından yola çıkılarak açıklanmaktadır. Hizmet kusuru, hizmetin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” ya da “kötü işlemesi” olarak adlandırılmaktadır. Hizmetin hiç işlememesi idarenin yapmakla yükümlü olduğu faaliyetler karşısında hareketsiz kalmasını, hizmetin kötü işlemesi, hizmetin gereklerine uygun işlememesini, hizmetin geç işlemesi ise hizmetin gereklerine uygun makul bir süre içerisinde yerine getirilmemesini ifade etmektedir.
MÜCBİR SEBEP
Mücbir sebep, idarenin yürüttüğü faaliyetler dışında olan ve önceden öngörülmez ve önlenemez olayları ifade etmektedir. Mücbir sebep idarenin hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Afetlerin hukuki niteliği idarenin sorumluluğu üzerinde doğrudan etkilidir. Afetin mücbir sebep olarak kabul edilmesi durumunda idare afet neticesinde meydana gelen zararlardan sorumlu olmayacaktır. Ancak yaşanan her afet mücbir sebep değildir. Afetin mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için önlenip önlenemeyeceğinin tespiti gerekmektedir.
ÖNGÖRÜLEMEZLİK
Zararı doğuran olayın önceden tahmin edilememesi, tahmin edilse bile sonuçlarının ne büyüklükte olacağının bilinememesi mücbir sebebin öngörülemezlik unsurunu oluşturmaktadır. Ancak bölgenin iklimine uygun miktarda yağışın gerçekleşmesi mücbir sebebin öngörülemezlik unsurunu karşılamamaktadır.
ÖNLENEMEZLİK
Afetin o bölgede sık yaşanan bir afet olması, yer ve zaman bakımından belirlenebilir olması, yoğunluk ve süresinin olağan olması ve kökeninde idari bir faaliyetin bulunması durumunda önlenemez olduğundan bahsedilemez.
Önlenemezlik unsurunun kapsamını kanal inşa etmek, baraj inşa etmek, set inşa etmek gibi zararı önleyecek, azaltacak ya da ortadan kaldıracak olumlu önlemler ile bina yapımına uygun olmayan bir alanda yapılaşmayı yasaklamak, yıkılma riski altında bulunan bir binayı boşaltmak gibi olumsuz önlemler oluşturmaktadır (Çağlayan). Önlenemezlik unsurunun tespiti bakımından dikkate alınması gereken hususlar; idari faaliyetin yerinin doğru olup olmadığı, idarece gerekli uyarı ve düzenlemelerin yapılıp yapılmadığı, idarece etkin tesis, araç ve gereçlerin kullanıp kullanılmadığıdır (Çağlayan).
SONUÇ
Türkiye’de Gölcük Depremi’ne kadar doğal afetlerde devletin sorumluluğu mücbir sebep kavramı kapsamında ele alınmakta ve devlete meydana gelen doğal afetlerden dolayı kusur yüklenmemekteydi. Depremden sonra doğal afetin sadece öngörülemezlik ve önlenemezlik unsurlarının her ikisini bir arada sağlaması durumunda mücbir sebep olabileceği, bu şartların gerçeklememesi halinde ise devletin afet neticesinde meydana gelen zararlardan kusuru oranında sorumlu olabileceği düşüncesi kabul görmeye başlamıştır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Öneryıldız, Budayeva ve Kolyadenko kararları da devletin doğal afetler kapsamında hukuki sorumluluğunun olduğu yönünde kararlardır. AİHM bu kararlarında başvurucuların yaşam hakkı ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin kararlar almıştır.
Güncele gelecek olursak, Batı Karadeniz’deki sel felaketinde canı ve malı zarar gören tüm vatandaşların sadece dere yatağında yapılaşmaya izin verildiği için devletin kusur sorumluluğu olduğu iddiasıyla, idareyi muhatap alarak, uğradığı kayıplar için mali ve cezai sorumluluk içeren davalar açması mümkündür.
Faydalanılan Kaynaklar:
Çağlayan, R. (2017). İdare Hukuku Dersleri
Gürsel, E. “İdarenin Doğal Afetler Neticesinde Meydana Gelen Zararlardan Sorumluluğu”, R&S, Research Studies Anatolia Journal,