Anayasaların Ruhu ve Can Atalay Vakası
Anayasa bir ülkedeki yurttaşların kendi iradelerinin bir kısmını, güvenlik, kamu düzeni, adalet gibi ihtiyaçlarla, kendi rızalarıyla devlete bıraktıkları bir mutabakattır. Rousseau'nun deyimiyle yurttaşla devlet arasındaki bir kısmi irade devridir, bir anlaşmadır, bir toplumsal sözleşmedir.
Anayasa nedir? Anayasa bir ülkedeki yurttaşların kendi iradelerinin bir kısmını, güvenlik, kamu düzeni, adalet gibi ihtiyaçlarla, kendi rızalarıyla devlete bıraktıkları bir mutabakattır. Rousseau'nun deyimiyle yurttaşla devlet arasındaki bir kısmi irade devridir, bir anlaşmadır, bir toplumsal sözleşmedir.
Bir kısmını diyorum çünkü Anayasalarda temel hak ve özgürlükler gibi devredilemeyecek hususlar vardır. Mesela herhangi bir yurttaşı sorgusuz, sualsiz, mahkeme kararı olmadan özgürlüğünden mahrum bırakamazsınız. Bu hususu ilk Anayasacı hareket olan 1215 tarihli Magna Carta'da bile görüyoruz. Yıl 2023 hukukun neresindeyiz, yorum sizin...
Anayasalarda devlet yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini rahatça kullanılabileceği bir ortamı vatandaşlarına taahhüt eder, bu taahhüdünün karşılığı olarak da toplumun rızasıyla yasa çıkarma, askere alma, vergi toplama, cezai yaptırım uygulama gibi egemenlik haklarına sahip olur.
Devlet hiçbir koşulda temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunamaz, çok özel koşullarda kamu güvenliğinin tehlikeye düşeceği durumlarda ancak kanunla sınırlamalar getirebilir. Anayasalar güçsüz olan tek yurttaşı güçlü olan devlete karşı koruyan metinlerdir. Sadece totaliter devletlerde iktidardakiler canının istediği gibi, keyfine göre davranır. Demokratik Anayasal düzenlerde bu keyfilik yoktur.
Şimdi gelelim özel olaya. Can Atalay olayı rastgele bir olay değildir. Görülüyor ki devlet bir yurttaşıyla yaptığı sözleşmenin gereğini, taahhüdünü yerine getirmemektedir. Demokrasilerde vatandaşların elindeki tek yaptırım sandıktaki oyudur. Eee Can Atalay ne yapacak, bir sonraki seçime kadar hapiste mi kalacak? Elbette hayır. Bu sorunu çözmenin yolu yeni bir Anayasa yapmak da değildir, çözüm devlet adına taahhüdü bozanlara karşı yaptırımı yine mevcut yasalarla uygulamaktır.
Can Atalay'ı Anayasa Mahkemesinin kararına göre tahliye etmeyenler Anayasa hükümlerini uygulamamaktadır. Ceza kanunlarımızda Anayasayı uygulamamak, Anayasaya aykırı davranmak diye tanımlanan bir suç bulunmamaktadır. Bu belki de bir eksikliktir.
Karşı argümanda kullanılan yerli ve milli hukuk kavramları ise manipülasyon amaçlıdır. Niye mi?Hukuk en basit haliyle "bir toplumun ihtiyaçlarından doğan kurallar bütünüdür" diye tanımlanır. Yine yasalar o ülkede yaşayan insanların ihtiyaçlarına göre, o toplumun kendi temsilcileri olarak seçtiği yasa koyucusu olan Meclis tarafından hayata geçirilir. Yani kaynağı ve doğasından ötürü her ülkenin hukuku zaten yerli ve millidir. Karşı söylemde; Anayasa mahkemesi sözümona yerli ve milli hukuk kullanmamakta, liberal ve Batıcı bir hukuku dayatmaya kalkışmaktadır.
Yargıtay hakimlerinin yorumuyla yerli ve milli hukuk yaratması gibi kavramların hukuk düzenimizde yeri yoktur. Hakimin hukuk yaratması, hakimin takdir hakkı gibi kavramlar da aklınızı karıştırmasın. Bunlar ancak boşluk halinde, dar kapsamlı olarak uygulanabilecek yorumlama yöntemleridir ve kıyasen yapılması önceliklidir. Asla genele teşmil edilemez.
Bu bilgiler ışığında; Yargıtay'ın Can Atalay kararında, birilerinin hukuk dışı uygulamasını, yerli ve milli hukuk uygulandı, hakimler yorum yaptı diyerek kamufle etmeye çalışmasının, hukuki bir izahı olmadığını, bu ülkede 100 yıldır uygulanan normatif hukuk düzeniyle alakası olmadığını görüyoruz.
Son sözüm; bu olay sadece Can Atalay'la ilgili bir kişisel bir durum değildir, temel hak ve özgürlüklerimize hukuk dışı yöntemlerle el atmaya kalkışan her kim olursa olsun, yine bu Anayasanın bize sağladığı haklar çerçevesinde, tepki verelim. Hukuk nefes gibi, su gibi ancak yokluğunda kıymetini bileceğimiz birşeydir ve günü gelir mutlaka ve mutlaka size de lazım olur.