Site İçi Arama

dinfelsefe

Fay Hatlarından Uzakta Erdemli Bir Yaşam Mümkün mü?

Doğayla uyumlu yaşamak, doğayı okuyarak bir yaşam sürmek, yer bilimcilerini dinlemek ve bilimin sesine kulak vermek, rantın esiri olmamak, fay hatlarından uzak durmak, depremlerin ve diğer doğal afetlerin zararlarından mümkün olduğunca uzak kalmak, nihayetinde akıllı yaşam sürmek ancak ve ancak erdemli bir hayat tarzıyla mümkün olabilir.

Bu yazımı yazarken çok düşündüm. Nasıl bir yazı yazayım ki insanlarımız yanlışın nerede olduğunu anlasın ve bu yanlışı düşünüp, bir daha aynı hataya düşmesinler! Son felaket bir kez daha gösterdi ki, bizde toplum genelinde ahlak ve erdem sorunu var. Evet tekrar ediyorum ahlak ve erdem sorunumuz var. Herkes bu ifadelerden kendi üzerine düşen payı almakta serbest. Müteahhidimiz, siyasetçimiz, bürokratımız, vatandaşımız, basınımız velhasıl toplumu oluşturan tüm katmanlar buna dahil.

Önce hepimiz aynaya bakıp kendimizi göreceğiz, çünkü aynalar yalan söylemez! Hiçbirimiz diğerimizden daha temiz değiliz. Toplum olarak her konuda kendimize çeki düzen vermemizin zamanı geldi ve de geçti. Kader diye bu olup bitenleri geçiştirmek ve birbirimizi suçlamak, şüphesiz gidenleri geri getirmeyecek, insanların acılarını dindirmeyecek!

Yalnız, ciddi ciddi bir uğraş verip, toplumumuzdaki erdemli insanların sayısını olabildiğince artırabilirsek, belki ilerde olabilecek olumsuzlukları da en aza indirebiliriz. Bu düşüncelerden yola çıkarak, erdemli insan olabilmenin ip uçlarını sizinle bu yazımda felsefi bir anlatımla paylaşmak istedim.

Erdemli bir insan, bulunduğu topluluğa azami fayda sağlar. Erdemli bir birey olmamızda, bizi yetiştiren kıymetli ailelerimiz ve yaşantılarımız önemlidir. Yaşantılarımız süresince yanımızda bulunan değerli arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve idol veya rol model olarak seçtiklerimiz, yaşantılarıyla bizlere liderlik eden kişilerdir, erdem edinmedeki önemleri büyüktür! Dolayısıyla, hedefimizin ne olduğu pek fark etmeksizin eğer yaşantımız için bir başarı ölçütü belirlediysek ve doğrudan ya da dolaylı olarak toplumumuza bir katkı sağlamayı hedeflediysek, erdemli bir birey olma zorunluluğumuz var demektir. Bunu da insan olmanın ve kalabilmenin tek şartı olarak görüyorum.

Yaşadığımız her türlü olaylarda özellikle elimizde olmayan nedenlerden kaynaklı çektiğimiz sıkıntılardan kaynaklı olarak öfkelenmemiz, fevri davranışlarda bulunmamız ve aynı şekilde mantıklı düşünemememiz oldukça doğaldır. Nitekim son büyük felaket bu durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. “Hatasız kul olmaz” biz insanları tanımlayan çok güzel bir deyimdir. Dolayısıyla başarılı olabilmenin ve erdemli bir birey olarak kendimizi yetiştirebilmemizin yolunda öncelikli olarak kendimizi düzenleyebileceğimiz noktalardan biri, objektifliğimizi geliştirmek ve fevri davranışlarımızdan olabildiğince uzak kalmak olacaktır. Daha önce de birçok kez yazdığım gibi, öfke kontrolü ve Stoacılık felsefesini referans alan bir anlayışla olaylara yaklaşmamız iyi bir yöntem olabilir. Bakın Stoacılık felsefesinin kurucu ve uygulayıcısı, aynı zamanda Büyük Roma İmparatoru da olan Marcus Aurelius ne diyor? “Gideceğin hiçbir yer, ruhundan daha huzur dolu ve müdahalelerden arındırılmış değildir. Kendi ruhuna danışmak ve seni bekleyenle yüzleşmek için geri çekil.” İşte bizler de yaptığımız faaliyetlerimizde bencillikten kaçınmak zorundayız.

Biliyorum, doğamız gereği, belirlediğimiz hedeflere istikrarlı bir şekilde ilerleme kaydettikçe kendimizi mutlu hissetmek üzerine bir zihin yapımız vardır. Bunun içindir ki erdemli ve güzel bir insan olarak kalabilmek zor bir iştir. Kolay herkesin işi, zor olan ise erdemli insanların işidir. Güzel bir Çin atasözünde de söylendiği üzere “Bin basamaklı bir merdiven bile bir adımla başlar.” Ancak, aynı şekilde doğamızın bir getirisi olarak ortaya çıkan toplum içerisinde yaşama gereksinimimizi, daha doğru ifadeyle ancak bir toplum içerisinde yaşayarak kendi adımıza ve dolayısıyla birlikte yaşadığımız kişiler adına optimal bir yaşantı sağlayabileceğimiz gerçeğini de unutmamamız gerekir. En kısa tabirle, biz insanlar sağlıklı ve tadını alabileceğimiz nitelikte bir yaşam için birbirimize muhtacızdır.

Temelinde bencillik ekilmiş olan davranışlar saygı ve güven bağlarını yok ederek kişiler arasında büyük sorunlara ve toplum içerisinde ayrışma tohumlarına neden olmaktadır.

Dolayısıyla gerek ikili ilişkilerimizde gerekse toplum içerisinde bencillikten uzak davranışlarda bulunarak, ancak elbette hak ettiğimizin de altına razı olmayacak şekilde bir karakter geliştirmek hem başarılı olmamıza katkı sağlarken hem de erdemli bir birey olabilmek yolunda atılabilecek oldukça önemli bir adım olacaktır. İçinde bulunduğumuz yaşantı elbette elimizde olan ve değiştirebileceğimiz birçok unsuru içinde barındırdığı gibi elimizde olmayan ve değiştirmekte rol edinemeyeceğimiz de birçok olay ve durum içerisine bizi sürükleyebilmektedir.

Stoacılık’ın ve aynı zamanda Nietzsche’nin felsefesinin temel mottolarından biri de Amor Fati yani Kader Sevgisi kavramıdır. Esasında, kader sevgisi, kadercilik anlayışından farklı olarak her şeyin kontrolümüz dışında zaten belirlenmiş olduğu ve elimizden hiçbir şey gelmeyeceği anlamında kurgulanmamıştır. Bunun yerine akıp giden yaşam yolculuğumuzun kendi bireysel tercihimiz dışında gerçekleşen kısımlarına yönelik düşüncelerimizi ve yaklaşım tarzımızı da şekillendirebileceğimizi ve bizlere sorun yaratacak durumlardan avantajlı çıkabileceğimizi anlatır.

“Yazgının işleri doğadan ayrı değildir. Bir yandan bütünden payına düşenden memnun olan öte yandan yaptığı işlerde de adil ve cömert davranmaktan hoşnutluk duyan biri olarak yaşamaya çalış. Başına gelen her şey, doğa tarafından çok önceden belirlenmiş ve sana pay edilmiş olabilir. İnsanın doğasında bulunmayan hiçbir şey insanın başına gelmez. Gerçekten önceden ayarlanmış da olsa, rastgele birbirine geçmiş bir kaos da olsa her halükârda evren büyük bir düzendir. Doğanın yoluna çıkan engelleri ve ona karşı koyan her şeyi amacı için dönüştürmesi, yazgıya uygun olarak şekillendirip kendisinin bir parçası kılması gibi, akıllı bir canlı da her engeli kendi eylemleri için uygun bir malzemeye dönüştürüp amacı doğrultusunda kullanabilir.” yaklaşımını öneriyor bizlere Stoacılık’ın babası Aurelius.

İçinde yaşama dair önemli öğretiler bulunan Stoacı felsefeyi farklı açılardan hayatımıza uygulayarak kendimizi geliştirebileceğimiz noktalara değindim. Doğayla kavgayı seçenler bu savaşı daima kaybetmişlerdir. Doğayla uyumlu yaşamak, doğayı okuyarak bir yaşam sürmek, yer bilimcilerini dinlemek ve bilimin sesine kulak vermek, rantın esiri olmamak, fay hatlarından uzak durmak, depremlerin ve diğer doğal afetlerin zararlarından mümkün olduğunca uzak kalmak, nihayetinde akıllı yaşam sürmek ancak ve ancak erdemli bir hayat tarzıyla mümkün olabilir. Doğaya inat yanlışında ısrar edenler bu savaşı kazanamamıştır. Doğayla kavga etmeyelim derim.

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 16.02.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1415 kez okundu

Google Ads