Site İçi Arama

savunma

Askeri Harekât Planlama ve Uygulama Teknikleri Kapsamında İran-İsrail Çatışması

Topçu silahları arasında en çok bilinen ve Ukrayna’daki muharebelerde de sıkça gündeme gelen 155 mm obüs mermilerinin ağırlığı 48 kg. taşıdığı patlayıcı ise 6.6-8 kg.dır. Bu durumda İran'ın İsrail'e gerçekleştirdiği ateşle taarruzda, her KİHA’nın yaklaşık 6 ila 8 top mermisine eşdeğer bir patlayıcı taşıdığı kabul edilebilir.

Suriye’nin başkenti Şam’daki İran Büyükelçilik yerleşkesinin İsrail tarafından vurulmasına misilleme olarak İran 13 Nisan gecesi İsrail’e karşı doğrudan bir saldırı gerçekleştirmiştir. Hem saldırının yapılma zamanı önceden ilan edilerek baskın tesirinin ortadan kalkması hem de seçilen hedefler üzerinde Suriye’de yaşanan kayıplara karşılık ciddi bir hasar yaratılamamış olması saldırının niteliği konusunda çok farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Saldırının bilançosu üzerine yapılan yayınlar tarafların açıklamaları ile sınırlı kalmıştır. Bazılarına göre sonuçları açısından bir fiyasko, tribünlere oynanan tiyatro gösterisi olarak nitelenen operasyon İran tarafından büyük bir başarı olarak nitelendirilmiştir. Yazıda operasyonun uluslararası ilişkiler ve stratejik düzeydeki yansımalarının dışında harekâtın askeri planlama teknikleri açısından değerlendirilmesi üzerinde durulmuştur. İlk defa bu kadar yoğun füze ve dronun birlikte kullanıldığı ve çok geniş bir coğrafyada cereyan eden saldırı ve buna karşı icra edilen savunma harekâtı askerî açıdan incelenmeyi hak etmektedir.  Bu eylemi muharebelerin evrimi açısından kilometre taşı olarak nitelemek için henüz erkendir ancak teknolojinin yoğun biçimde kullanıldığı bu saldırı ve buna karşı yürütülen savunma tedbirlerinden askeri planlayıcıların çıkaracağı önemli dersler bulunmaktadır. Uygulamadan doğan tecrübeler konvansiyonel muharebe doktrinlerinin gelişimi için en önemli kaynak niteliğindedir. Bu yazıda söz konusu çatışmanın mevcut harp doktrinleri içerisinde nasıl bir yer işgal ettiği konusu ele alınmıştır. 

Harekât alanı ve kullanılan silahlar

İran bu saldırı ile ilk defa İsrail’i kendi topraklarında doğrudan hedef almıştır. İki ülke arasındaki mesafe 1000-1500 km arasında değişmektedir. İki tarafın da kara unsurları ile doğrudan bir çatışmaya girmesi coğrafi olarak olası değildir. Buna karşılık İran, Suriye, Lübnan, Gazze ve Yemen gibi İsrail’i çevreleyen yerlerdeki kendine müzahir unsurlar ile İsrail’e doğrudan etki edebilecek konumdadır. Havadan yapılacak bir saldırı için kullanılacak coğrafya ise iki ülke arasında kalan Irak, Suriye, Kuveyt, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hava sahalarını da içine almaktadır. İsrail’e destek sağlayan ülkelerin askeri unsur ve tesislerinin bulunduğu yerler dikkate alındığında Akdeniz, Kızıldeniz, Umman körfezi gibi bölgelerin de harekât alanına dahil edilmesi gerekecektir.

İran saldırı için Kamikaze İHA (KİHA) denilen yaklaşık 50 kg patlayıcı taşıyabilen Dronlar ile 600-750 kg arasında harp başlığı taşıyabilen balistik ve seyir füzelerini kullanmıştır. Sayıları konusunda çelişkili bilgiler olmakla birlikte İsrail 170 KİHA, 120’den fazla balistik ve 30 kadar da seyir füzesi kullanıldığını iddia etmiştir. Bunların kullanımını planlayan karargâhlar, komuta yerleri, muhabere sistemleri, fırlatma araçları, havalandığı yerler, uydular ve gözetleme sistemleri de bu operasyonda görev alan unsurlar arasında sayılabilir. Ayrıca muhtemel bir karşı saldırı riski dikkate alınarak hazırlık seviyeleri alarm düzeyine yükseltilen İran’ın yurt sathına yayılmış diğer birlik ve silahlarını da hesaba katmak gerekecektir. 

Buna karşılık İsrail tarafının kullandığı araçlar genel olarak hava ve füze savunma sistemleri, uçaklar, hedef tespit ve keşif gözetleme, komuta kontrol sistemleridir. Müttefikleri ise benzer şekilde gemi, uçak, hava savunma sistemleri ile çok geniş bir bölgede gerçek zamanlı istihbarat bilgilerini sağlayan analiz eden ve ilgili yerlere paylaştıran komuta kontrol unsurlarını aktif bir şekilde kullanarak İsrail’e destek sağlamışlardır. Daha detaylı bilgiler için Arda Mevlütoğlu’nun linkteki yazısına (https://www.siyahgribeyaz.com/2024/04/gosterisli-bir-hicbir-sey-israil-iran.html) göz atılabilir.

Görüldüğü gibi tarafların kullandığı araç silah ve sistemlerin miktarı ve teknolojik düzeyi hiç de hafife alınabilecek gibi değildir. Sadece kullanılan silahlar açısından değil operasyon süresince ve devamında karşılıklı tırmanmaya neden olabilecek gelişmeler, ortaya çıkabilecek riskler nedeni ile de birçok ülke başkentinde karar alıcıların teyakkuz halinde bulunduğu bir zaman dilimi olmuştur.

Kavramsal Tartışma ve Uygulanan Taktikler

Böyle bir operasyon askeri literatürde müşterek harekât olarak adlandırılmaktadır. Müşterek harekat bir askeri harekatın birden fazla kuvvete ait unsurlar ile yapıldığı bir harekat nevidir. İran deniz kuvvetlerinin harekât esnasındaki rolü konusunda bilgi mevcut olmasa da hava kuvvetlerinin bazı unsurları ile yer almış olduğu söylenebilir. Hatta keşif gözetleme ve haberleşme uyduları da dikkate alındığında operasyon uzay boyutunu da kapsamaktadır. Bu nedenle müşterek harekât doktrinleri için yeni kavramların tartışılmasına örnek oluşturabilir. İsrail açısından müttefiklerinde fiilen çatışmalara katılması nedeni ile birleşik harekât niteliğindedir. Birleşik harekât ise, birden fazla devletin birlikte icra ettiği operasyonlar için kullanılan bir tanımdır. Günümüzde “çok uluslu harekât” olarak da adlandırılmaktadır. Tabi bu harekata Yemen’deki Husiler, Lübnan’daki Hizbullah ve Gazze’deki Hamas gibi devlet dışı unsurların verdiği destek göz önünde bulundurulacak olursa İran’ın yaptığı harekâta “Hibrid- Müşterek” veya “Hibrid Birleşik Harekât” olarak da isim verilebilir.

Görünüşte İran taarruz eden İsrail de savunan taraf olarak kendi askeri doktrinlerindeki taktik ve tekniklere göre hazırladıkları planlarla faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Bazı uygulamaların karşılığı askeri doktrindeki tanımlara uyduğu halde bazılarını uygun kavramlar bularak tanımlamak zordur. Önce İran’ın saldırısını ele alalım. Saldırı terimi yerine taarruz kavramını kullanmak daha uygun olacaktır. Hazırlıklı, hazırlıksız, gösteri, bozucu taarruz vb. çeşitleri olmasına rağmen İran’ın gerçekleştirdiği taarruz bunlara uymamaktadır. Çünkü yerden harekâta katılan bir unsur olmamıştır. O yüzden buna en uygun düşen kavram ateşle taarruz olabilir.  Ateşle taarruz, düşmana yaklaşmadan ateş destek vasıtaları ile onu imha etmek, baskı altına almak veya yanıltmak maksadı ile yapılabilir. Müşterek harekât doktrinde havadan yere, yerden havaya ateşle taarruz taktikleri bilinen uygulamalardır. Ancak bu örnekte İran’ın uyguladığı taktik, karada konuşlu vasıtalarla ateş gücünü çok uzaklardaki hedeflere havadan taşımayı öngörmektedir. Seçili hedeflerde etki yaratması için havadan KİHA ve füzelerle taşınan patlayıcıların miktarı oldukça fazladır. Giriş kısmında belirtilen rakamlar üzerinden hesaplandığında toplamda KİHA’lar ile yaklaşık 8500 kg. balistik ve seyir füzeleri ile de 90-110.000 kg. kadar patlayıcı içeren harp başlıklarının İsrail içinde seçilen hedeflere yöneltildiği anlaşılmaktadır. Topçu silahları arasında en çok bilinen ve Ukrayna’daki muharebelerde de sıkça gündeme gelen 155 mm obüs mermilerinin ağırlığı 48 kg. taşıdığı patlayıcı ise 6.6-8 kg.dır. Bu durumda her KİHA’nın yaklaşık 6 ila 8 top mermisine eşdeğer bir patlayıcı taşıdığı kabul edilebilir. Top mermilerinin içine yerleştirildiği başlık ve sahip olduğu kinetik enerji nedeni ile blast etkisi daha fazla olsa da bir dron üzerinde taşınan patlayıcı miktarı da oldukça büyük bir tahrip gücüne sahiptir. Dört toplu bir Fırtına bataryasının araç üzerinde taşıdığı mermilerin toplam miktarına eşdeğer patlayıcının 25-30 kadar KİHA ile taşınabileceği anlamı çıkmaktadır. Bu nedenle İran’ın İsrail’e yönelik taarruzu başarılı olsa idi sonuçları da oldukça yıkıcı olabilirdi.

Bu kadar fazla araçla icra edilen taarruzun başarılı olması halinde yıkım gücünün fazla olacağı ve bunun da daha büyük ölçekli bir İsrail karşı taarruzu için gerekçe yaratacağını şüphesiz İran da düşünmüştür. Bunların çoğunun İsrail savunması tarafından hedeflerine ulaşmadan İsrail savunması tarafında imha edileceğini bildiği halde neden bu kadar fazla silah kullandığının başka bir cevabı olmalı. Gözdağı vermek, taraftarlarının gözünde prestij kazanmak, sahip olduğu imkân kabiliyetleri göstermek akla gelebilecek nedenlerden bazıları. Kanaatimce bunların dışında daha önemli bir neden daha olabilir, İsrail savunma sistemlerinin yeteneklerini ve zayıf taraflarını test etmek. Klasik askeri doktrinde bu amaca en uygun taktikler cebri keşif (kuvvet kullanarak keşif) ve ateşle keşif uygulamalarıdır. Birincisi sahte taarruzlar yaparak ikincisi ise düşmanın olması muhtemel yerlere ateş ederek onu tepki vermeye zorlamaktır. Bu uygulamanın amacı düşmanın bulunduğu yerleri, sahip olduğu silahları, kuvvetli ve zayıf taraflarını açığa çıkarmaktır. İran’ın uyguladığı taktik ateşle keşfe daha uygun düşmektedir. 

İran ve İsrail birbirlerini açıktan düşman olarak belirlediği için karşılıklı imkân kabiliyetlerini de yıllardır yakından takip etmektedirler. Geçmişte yaşanan çatışmalar bu konuda en kıymetli dersleri içermektedir. Ancak İran bugüne kadar İsrail ile doğrudan bir çatışmanın içinde olmamıştır. İran bölgede kendine müzahir Hizbullah ve Hamas gibi unsurların yaptığı eylemler üzerinden İsrail’in hava savunma sistemlerinin işleyişi, yerleri, reaksiyon süreleri ve vuruş ihtimalleri konusunda bilgi sahibi olmuştur. Örneğin Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği eylemler öncesinde İsrail’in zayıf taraflarını iyi tespit ettiği görülmektedir. İsrail’in geliştirdiği Demir Kubbe hava savunma sisteminin Gazze ve Lübnan’dan atılan roketleri önlemede %96 oranında başarılı olduğunu tespit eden örgütün, 7 Ekim saldırısı esnasında aynı anda çok sayıda roket atarak %4’lük pencereden bir kısım roketleri yakalanmadan geçirdiği ve İsrail’deki hedefleri vurduğu ileri sürülmektedir. (1)

Bu ve benzeri tespitler İran’ın uyguladığı taktiklere de yön vermiş olabilir. Hava savunma sistemleri çepeçevre bir tesisi veya bölgenin korunmasını sağlayabildiği gibi belirli bir istikametten gelecek tehditlere karşı konuşlandırılarak daha etkin bir savunma sağlayabilir. İsrail bugüne kadar Gazze, Lübnan ve Suriye’den gelecek tehditlere karşı yönlendirdiği sistemlerle etkin bir savunma tesis etmiştir. 13 Nisan’da yaşanan olayda Lübnan’dan Hizbullah, Yemen’den Husilerin katkıları da dikkate alındığında batıda Akdeniz bölgesi hariç nerede ise 270 derecelik bir alandan kendisine yönelebilecek tehditlere karşı savunma oluşturmak zorunda kalmıştır. ABD, İngiltere ve Fransa gibi müttefiklerin aktif olarak İsrail’in savunmasına katkıda bulunmasının bir sebebi de bu olabilir. Şüphesiz bu durum İran için bir avantaj oluşturmaktadır.

Harekât planlaması

Batı kültürlerinde uygulanan askeri öğretide bir harekâtın planlanmasında dikkate alınan faktörler en basit şekli ile VDAM (Vazife, Düşman, hava, arazi, mevcut kuvvetler) olarak ifade edilir. İran’ın yaptığı planlamada bu faktörler nasıl ele alındı bilmiyoruz ancak bunlara dayanarak harekâtı analiz etmeye devam edelim

Vazifenin maksadı; misilleme için yetecek büyüklükte bir kuvvetle güç gösterisi yapmak, İsrail saldırısını karşılıksız bırakmamak olarak belirlenmiş olabilir. Bu kapsamda yerine getirilecek görevler ise sahip olunan silah sistemlerinin etkinliğini göstererek caydırıcılık sağlamak, İsrail savunma sistemlerinin zayıf taraflarını tespit etmek, geliştirilen kuvvet kullanma taktiklerini denemek, düşmanı yüksek seviyede uzun süre teyakkuzda tutarak yormak ve zayıflatmak, seçilen hedeflere azami zayiatı verdirmek şeklinde belirlenmiş olabilir. Bunların dışında siyasi maksatlara yönelik başka görevler de tespit edilmiştir fakat burada sadece askeri yönleri ele alınmaya çalışılmıştır.

Sınırlı bir güç gösterisi harekâtı olacağı için düşman olarak belirlenenler İsrail’in tüm askeri yetenekleri değil vazifenin maksadına yönelik olan yetenekleridir. Örneğin bazı füzelerin Nevatim askeri üssünü hedef aldığı anlaşılmıştır. Burasının Şam’daki büyükelçilik binasına yapılan saldırıda görev alan uçakların kullandığı bir üs olduğuna dair bilgiler açık kaynaklarda yer almıştır. Sivil hedeflere zarar vermekten kaçınılmıştır. 

Arazi yapısı ile hava durumu kara muharebelerinde çok önem kazandığı halde bu harekâtta önemsiz hale gelmiştir. Karadan atılan ve uzun bir mesafe kat ederek hedefe ulaşması beklenen ateş destek vasıtaları için arazi durumunun planlamaya bir etkisi olmasa da hava sahasından geçiş yapılacak ülkelerin durumu şüphesiz göz önünde bulundurulmuştur. Bölgedeki sivil hava trafiğinin durumu da kısıtlayıcı bir faktör olarak değerlendirilmiş olmalıdır. Uluslararası hukuk hava sahasının kullanımında başvurulan dayanaklardan biri haline gelmiştir. Denizlerde boğazların, karada bir geçit veya köprünün kapatılması ilgili ülkelerin hükümranlık hakları kapsamında kuvvet kullanarak yapabilecekleri bir faaliyettir. Bu olayda olduğu gibi kapatılmak istense bile yüzlerce KİHA ve füzenin geçişine mani olmak kolay bir iş değildir. Bugüne kadar süper güçlerin sahip olduğu kıtalararası balistik füzelere karşı diğer ülkelerin karşı koyma yeteneği olmadığı için fazla gündeme gelmemiştir. Ancak bu örnekte olduğu gibi alçaktan uçan yüzlerce seyir füzesi, İHA, KİHA ve SİHA’larla sınırları aşan ateş gücünün üçüncü tarafların hava sahalarını kat etmeleri halinde oluşacak hukuki sorunların daha fazla tartışılması için kapıyı aralamıştır.  

Kullanılan askeri unsurlara bakıldığında pervaneli KİHA’lar yanında jet motorlu güdümlü füzelerden oluşan, harp başlığı ve patlayıcılar taşıyan bir taarruz kuvveti görülmektedir. Değişik irtifa ve süratlerde hareket eden bu unsurlar farklı fırlatma yerlerinden atılmış olsa bile seçili hedeflere doğru yaklaştığında havadaki görünürlükleri ve yoğunlukları artacaktır. KİHA, balistik ve seyir füzelerinden oluşan bu kuvvet askeri literatürde çeşitli sınıf ve silahların bir arada bulunduğu karma kuvvet yapısının unsurlarına benzetilebilir. Çünkü her birinin ayrı bir fonksiyonu ve yeteneği vardır. Düşman savunma sistemlerini atlatma ve geçmede farklı roller üstlenebilecek olan bu unsurlar bir araya geldiğinde sinerji yaratabilecek etkilere de sahiptirler. Örneğin vurucu gücü oluşturan SİHA ve KİHA’lar yanında elektronik harp, radar, haberleşme vb. fonksiyonlar sahip İHA’ların da birlikte görev yaptığı teşkilatlar nasıl isimlendirilecektir? Kol, görev grubu, tabur görev kuvveti, filo vb isimlerle tanımlanabilecek bu unsurlar da tıpkı karma kuvvet kuruluşundaki farklı sınıflara mensup üniteler gibi değişik görevler üstlenecektir.  Böyle bir kuvvete nasıl bir isim verilebilir, hangi teşkilat yapısı içinde olmalıdır? Bunlar ülkelerin askeri kültürlerine göre literatüre yakın zamanda kazandırılacak yeni kavramlar olacaktır. Birçok ülkede füze ve roketlerle İHA ve SİHA’lar ağırlıklı olarak kara kuvvetleri teşkilatındadır. Roket ve füzeler ayrı bir sınıf olarak teşkilatlandırıldıkları halde diğerleri daha çok topçu, istihbarat ve kara havacılık sınıflarının bir parçası olarak teşkilat yapılarına dahil edilmişlerdir. Gelecekte daha yoğun kullanımları gündeme geleceği için bunların da ayrı bir sınıfa dönüştürülme zamanı gelmiştir. Çünkü sınıf kültürü, taktik ve teknik kullanım usulleri, doktriner yayınların gelişmesi için bunların da kara kuvvetleri teşkilat yapılarında ayrı bir sınıf gibi yer almaları gerekecektir.   

Manevra taarruz planlamasında dikkate alınması gereken temel faktörlerden birisidir. Bilindiği gibi manevra, hedefin ele geçirilmesi için seçilen istikamet, yöntem, uygulanan taktik ve teknikleri içerir.  Örneğin cephe taarruzu, kuşatma, yarma vb taktikler harp sanatında yaygın olarak bilinen ve uygulanan usullerdir. Bunun yanında kuvvetin nasıl bir tertip düzen içinde olacağı, ihtiyatların durumu, ateşlerin zamanlaması da manevra kapsamında dikkate alınan şeylerdir. Operasyonun icra şekli dikkate alındığında İran’ın kullandığı silahların her birine ayrı roller tanımlayarak bir taarruz düzeni oluşturduğu anlaşılmaktadır. KİHA’lar sayıca en kalabalık olan unsurlardır ve bunlara verilen görev muhtemelen hava savunma sistemlerinin radarlarını kapasitelerinin üstünde meşgul ederek doyum noktasına getirmek sureti ile hedef tespit yeteneklerini köreltmek, bu şekilde yaratılan pencereden seyir ve balistik füzelerinin imha olmadan geçişini sağlamaktır. Seyir süratleri düşük olduğu için de diğerlerinden önce kalkış yaptıkları bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında KİHA’lar fedai kuvvetlere de benzetilebilir. (askerlerle yapılacak bir kara harekatında hiçbir birliğe böyle bir görev kolaylıkla verilemez) Bu durumda bazılarına payload (faydalı yük) olarak patlayıcı yüklemeden hedefe göndermek de bir hareket tarzı olarak benimsenebilir. Bu harekâtta asıl taarruz unsurları olarak balistik ve seyir füzelerinin düşünülmüş olması muhtemeldir. Askeri planlamada mutlaka düşülmesi gereken hususlardan biri de ihtiyat kuvvetidir. Bu operasyonda sınırlı amaçlara yönelik, bir seferlik taarruz planlaması yapıldığı için ihtiyat ayrılmamış olabilir ancak unutulmaması gereken şey İran’ın tüm yeteneklerini kullanmamış olduğudur. İhtiyaç olması halinde alternatif planlarda bu yeteneklerin ihtiyat olarak dikkate alınmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Böyle bir harekât planlamasında karşılaşılacak en önemli konulardan biri senkronizasyon meselesidir. Her biri farklı irtifa ve süratlerde seyreden 300’den fazla silahı hedefe giden yolda istenilen yer ve zamanda buluşturmak karmaşık hesaplama ve teknikleri gerektirir. Bilgisayar teknolojileri ve yapay zekâ destekli komuta kontrol sistemlerinin kullanımına en çok bu alanda ihtiyaç duyulacaktır. KİHA ve füzelerin aynı anda hedef bölgesine ulaştırılması topçu atışlarında kullanılan hedefte zaman tekniğini çağrıştırmaktadır. Değişik çap ve cinsteki silahların atışlarının hedef üzerine aynı anda düşmesini ve böylece tahrip etkisinin çoğaltılmasını öngören bu teknik günümüzün gelişen silahları ile çok daha uzun mesafelerde uygulanabilecektir. Hava harekâtında kullanılan hedef üzerinde bulunma zamanı – ToT (Time on Target) terimi de bu kapsamda kullanılabilecek bir kavram olabilir. 

Kara harekâtında manevra yanlardan kuşatıcı, şaşırtıcı istikametlerin kullanılmasını dikkate alır. Atıldıktan sonra doğrusal bir seyir izleyen roket ve KİHA’larla bunun mümkün olup olmadığı akla gelebilir. Uçuş esnasında rota değişikliği füzelerin teknik özelliklerine bağlı olarak mümkündür. Diğerlerinin genellikle önceden belirlenen rotalarda seyir yaptıkları bilinmektedir. Bu noktada coğrafyanın durumu önem kazanmaktadır. Yüzölçümü geniş ülkelerde atma yeri seçenekleri çok fazla olacağından bunların da farklı istikametlerden hedeflere yöneltilmesi mümkündür. İran bu bakımdan İsrail’e göre daha avantajlı bir konumdadır.  

İsrail’in bu saldırıya karşı uyguladığı hava ve füze savunma taktik ve teknikleri, kullanılan sistemler başlangıçta da değinildiği gibi üstün teknoloji silah sitemlerini içermektedir. Tehdidi karşılamada kendi yetenekleri yanında müttefiklerinden de önemli destekler almak zorunda kalmıştır. Keşif gözetleme ve hedef tespit sistemlerinin konuşlandığı ve dağıldığı alan dikkate alındığında neredeyse bütün Ortadoğu coğrafyası harekât alanı kapsamındadır.  Bu nedenle çatışmanın tarafları İsrail ve İran olarak gözükmüş olsa da diğer ülkelerin hava sahaları istekleri dışında kullanılmıştır. U/A hukuk açısından yeni yorumlara da yol açacak gelişmeler yaşanmıştır. İsrail’in savunması füzelerin fırlatma noktalarından kendi hava sahasına kadar olan bölgedeki faaliyetleri içermektedir. Füze ve KİHA’ların imhası İsrail hava sahası civarında gerçekleşmiş olmakla birlikte bazı kaynaklarda fırlatılan silahların önemli bir kısmının atış esnasında arıza yaptığı veya rotalarından çıktığına dair bilgiler yer almıştır. Bu durumun hedef ülkede uygulanan sabotaj, siber saldırı ve elektronik harp faaliyetlerinden de kaynaklanmış olabileceği, bunun da füze savunmasının ilk safhasını teşkil ettiğini (left of launch) not etmek gerekir. (2) 

İsrail’in uyguladığı hava savunma tedbirleri başka bir yazının konusu olabilecek kadar geniş ve teknik yönü ağırlıklıdır. Yaşanan olayda ortaya çıkan gerçek İsrail’in ilk defa doğrudan İran tehdidi ile yüzleştiği ve bu tehdidi sadece kendi yetenekleri ile karşılamakta yetersiz kalmış olduğudur. ABD Başkanı hem tırmanmayı önlemek hem de kendi desteklerini önemsiz göstermek için saldırı sonrası yaptığı açıklamada “İsrail’in askeri üstünlüğünü ispatlayan bir başarı bu” demiştir.

İsrail açısından üzerinde durulması gereken konulardan biri de operasyonun maliyetidir. Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre söz konusu maliyet 1 milyar doların üzerindedir. ABD, İngiltere ve Fransa gibi müttefiklerin katkıları da hesaba katıldığında bu maliyetin çok daha yüksek olduğu sonucu çıkarılabilir. İran’ın kullandığı silahların maliyeti hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte bu rakamın çok daha düşük olması muhtemeldir. Örneğin İsrail’in kullandığı Demir Kubbe sisteminin yaklaşık 50.000 dolar değerindeki roketlerinin Hizbullah ve Hamas’ın roketlerinden 100 misli daha pahalı olduğu ifade edilmektedir. Soğuk savaş döneminde kıtalararası balistik füzelere karşı koymak için ABD tarafından geliştirilecek hava savunma sistemlerine yapılacak her bir dolarlık yatırımın Sovyet füzelerinin bu sistemi delip geçebilmesi için 7 dolarlık harcama yapmaları gerektiği hesaplanmış ve bu fikir Yıldız Savaşları projesinin de temelini teşkil etmiştir. (3) Şimdi bu oran tersine dönmüştür. Çok pahalı ve yüksek teknoloji içeren savunma sistemlerine karşı ucuz ve basit silahlarla etki yaratılabilmektedir.

Yaşanan bu olayda tarafların ne elde ettiği ve neyi öğrendiği konusunda son bir hususa daha değinmek gerekir. Harp, doğası gereği bir benzetim sanatıdır. Kime karşı mücadele edecekseniz onun sahip olduğu silah ve yetenekleri alt edecek daha üstün yeteneklere kavuşmanız ve onun savaşma usullerini boşuna çıkaracak taktik ve teknikler geliştirmeniz gerekir. Bu nedenle barış zamanında orduların harbe hazırlanmasında yapılan eğitim ve tatbikatlarda düşmanın yetenekleri uyguladığı taktik ve teknikler dikkate alınır, bunların öğrenilmesi için yoğun istihbarat gayretleri yürütülür. Örneğin soğuk savaş döneminde California, Ft Irwin tatbikat merkezinde Sovyet doktrinini uygulayan ve aynı silah sistemlerini kullanan tugay seviyesinde bir karşıt kuvvet teşkil edilmiş ve bununla tatbikatların daha gerçekçi ortamda yapılaması sağlanmıştır. Uzun yıllardan beri düşmanlıklarını açıktan ilan eden İran ve İsrail silahlı kuvvetleri şüphesiz eğitimleri için birbirlerinin yeteneklerini dikkate alan senaryolar geliştirmişlerdir. Yeni çıkan silahlar ilk kullanıldıklarında baskın etkisi yaratabilir fakat karşı tedbirler geliştirildiği zaman başlangıçtaki avantajlarını kaybedebilirler. Bugüne kadar Hizbullah ve Hamas tarafından kullanıldığı şekli ile bilinen yetenekler ilk defa bir çatışmada İsrail’e karşı doğrudan İran silahlı kuvvetleri tarafından kullanılmıştır. Üstelik bunların bir kısmı ilk defa kullanılan silahlardır. Aynı şekilde İran da İsrail’in yeteneklerini doğrudan test etmiştir.

Eğitim ve tatbikatlar için karşı tarafın silah ve araçlarının benzerleri kullanılabildiği gibi daha büyük çaplı tatbikatlar için hazırlanan sanal harp oyunu senaryolarında simülasyon modelleri kullanılmaktadır. Gelişen sanal gerçekçilik teknikleri ile muharebe sahası gerçeğe oldukça yakın bir şekilde canlandırılabilir.  Simülasyon modellerinin gerçekliği modellenen silah sistemlerinin üretim ve kullanım bilgilerine sahip olma oranında artmaktadır. İran’ın saldırısı her iki taraf için de bu konuda çok kıymetli bir deneyim olmuştur. Bundan sonra dünya ordularında benzer senaryoları içeren taktik resimlerin oluşturulduğu modelleri eğitim ve tatbikatlarda daha sık görmek mümkün olacaktır.

Simülasyon modellerinin diğer bir kullanım alanı yeni silahlar için konsept geliştirme, tasarım, modelleme ve muharebe ortamlarında denenmesi için gerçeğe yakın nispeten ucuz ve hızlı geliştirme fırsatları yaratmalarıdır. Kendi hava savunma sistemlerini modellemede her türlü bilgiye sahip olan İsrail bu operasyondan sonra KİHA ve füze gibi vasıtaların davranış biçimleri konusunda da çok kritik bilgilere sahip olmuştur. Fiiilen İsrail’e destek veren ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde bu bilgileri kullanacak taraflar arasındadır. Aynı şekilde İran’ın elde ettiği bilgilerin de Rusya ve Çin tarafından merakla beklendiğini unutmamak gerekir. 

Sonuç olarak;

Yaşanan olay Ukrayna’da olduğu gibi İran’ın yeteneklerini görmek, karşı tedbirleri geliştirmek için kışkırtma sonucu icra edilen bir operasyon görünümündedir.

Sadece birkaç füzenin savunma ağını geçerek hafif hasar verdirdiğine bakılarak küçük görülebilecek ya da fiyasko olarak nitelenecek bir operasyon değildir. Yaşananlar boyutlarının ötesinde etki yaratabilecek bir saldırıdır. Özelde İsrail’in ve genelde ABD’nin jeostratejik caydırıcılığı ve dokunulmazlığının sorgulanmasına yol açacak bir olay olarak görülebilir. 

Planlama, icra ve kullanılan vasıtalar açısından askeri doktrinlerin tartışılmasına katkı sağlayacak bir uygulamadır.

Henüz içeriği tam tanımlanamayan kavramlar, askeri harekât çeşitleri, ve harekat planlamaları, harp oyunu senaryoları için ufuk açıcı örnekler oluşturmuştur. 

Pahalı ve yüksek teknoloji silah sistemlerine karşı daha ucuz vasıtalarla asimetrik etki yaratılabileceği görülmüştür.

Geleceğin muharebe sahasında robotların rolü tartışılırken bu harekatta görev alan, ateş gücünü havadan hedefe taşıyan araçlarında bir çeşit robot olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yapay zekâ yardımı ile çok az sayıda insanın böyle hacimli bir güce komuta etmesi mümkündür. Bu durum askeri birliklerin teşkilat yapılarından eğitim ve liderlik uygulamalarına kadar birçok hususu etkileyecek gelişmelere de yol açacaktır. 

İHA ve SİHA üretim teknolojilerinde söz sahibi olan Türkiye’nin gerçek uygulama örneklerini kaynağından bilgi alarak detaylı olarak incelemesinde fayda vardır.

Dipnotlar

(1) Herald Malmgren, Pipa Malmgren Gaza will change the future of war - UnHerd, 18 October 2023

(2) Siyah Gri Beyaz: Füze Savunması Üzerine: “Left of Launch”

(3) Herald Malmgren,  UnHerd, 18 October 2023

Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Tüm Makaleler

  • 28.04.2024
  • Süre : 11 dk
  • 1016 kez okundu

Google Ads