Site İçi Arama

savunma

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’da Ermenistan’a Karşı İzlediği Güç Politikası, Jeopolitik ve Konjonktürel Dengelerle Ne Ölçüde Uyumludur?

2021 yılı Mayıs ayından itibaren Azerbaycan sahip olduğu durum üstünlüğünü korumak ve İkinci Karabağ Savaşı sonunda elde ettiği zaferin meyveleri toplayabilmek maksadıyla, bölgede askeri gücünü tetikte tutmaya, ihtilaflı bölgelerde olabildiğince asker bulundurma politikası izlemeyi gerekli görüyor.

2020 yılında Dağlık Karabağ’ın bir bölümü İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan tarafından geri alınırken kalan kısmı Rus barış güçleri denetiminde Ermeni kontrolünde bırakan 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşması ile Ermenistan hükûmeti yenilgiyi resmen kabul etti. Ancak buna rağmen henüz Azerbaycan ile Ermenistan arasında çeşitli nedenlerle bir antlaşma imzalanamadı ve taraflar arasındaki anlaşmazlıklar, küçük boyutlu sınır çatışmaları zaman zaman görülmeye devam etti.

Ermenistan ve Azerbaycan Arasında Henüz Tam Bir Barış Durumu İnşa Edilemedi

İkinci Karabağ Savaşı, Dağlık Karabağ Ermenilerinin kazanımlarının tersine çevrilmesiyle sonuçlandı. Erivan ve Bakü arasında kalıcı bir barışın sağlanması mümkün olamadı. 2020 sonbaharından bu yana Azerbaycan'ın lehine olan koşulları oluşturdu. Çatışmalar zaman zaman devam etti. İki taraf arasında varılan ateşkes antlaşması sınır çizgisine bir açıklık getirmediğinden, Azerbaycan ve Ermenistan’ın toprak iddiaları devam ediyor. 2021 yılı Mayıs ayından itibaren Azerbaycan sahip olduğu durum üstünlüğünü korumak ve İkinci Karabağ Savaşı sonunda elde ettiği zaferin meyveleri toplayabilmek maksadıyla, bölgede askeri gücünü tetikte tutmaya, ihtilaflı bölgelerde olabildiğince asker bulundurma politikası izlemeyi gerekli görüyor.

Bu kapsamda Azerbaycan, biri 16 Kasım 2021'de diğeri 13-14 Eylül 2022'de olmak üzere Ermenistan'ı kendi şartlarını kabul etmeye zorlayacak bir barış antlaşması için masaya oturtabilmek için sınır bölgesinde iki büyük çaplı askeri operasyon düzenledi. Azerbaycan hükümeti, Ermenistan’la sınır çizgilerinin netleştirilmemiş olması nedeniyle, bu bölgedeki operasyonları “Ermenistan sınırını geçmek” olarak nitelendirilmesini doğru bulmuyor. Bakü’ye göre bu bölgedeki istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı, güvenliği tehlikeye atan gelişmelerin yaşanması, Azerbaycan’ı sınırlı harekât yapmaya ve askerini bölgeye sokmaya zorluyor. Azerilere göre Ermeni güçleri Azerbaycan'da düzenli olarak baskınlar veya madencilik operasyonları gerçekleştirerek, bölge halkına zarar veriyorlar. Huzur ve güvenlik ortamının inşa edilebilmesi için Azeri askerlerinin bu bölgede sınırlı operasyonlar düzenlemesi emniyet ve asayiş için zorunlu görülüyor.

Bu arada, Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a ve dünyanın geri kalanına bağlayan tek otoyol çevresinde birkaç şiddet olayı yaşanınca, bölgede istikrarın sağlanması neredeyse imkânsız hale geldi. 12 Aralık 2022 tarihinden itibaren Laçin Koridoru boyunca yaşanan hareketlenme bölgede gerilimi artırınca, Azerbaycan sınır güvenlik güçleri bölgeye müdahil oldu. Otoyol büyük oranda ulaşıma kapanmış oldu. Böylece Dağlık Karabağ'da yaşayan tahmini 120.000 kişi gıda, ilaç, düzenli elektrik, ısınma, su ve yakıt tedariki dahil olmak üzere dışarıdan gelen yardım mallarından neredeyse tamamen mahrum bırakılmış gibi oldu. Bölgedeki Rus barış gücü askerleri ‘taraf’ olmayınca, Artsakh ya da Dağlık Karabağ Cumhuriyeti yetkilileri teslim bayrağını Azerbaycan lehine çekmek zorunda kaldılar. Takip eden günlerde Ermeni nüfusun neredeyse tamamı bölgeyi terk etti. 

Bu arada biri Rusya'nın arabuluculuğunda, diğeri de ABD ve AB'nin arabuluculuğunda olmak üzere iki paralel diplomasi hattı geliştirildi. Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlıklarından yetkililer ve üst düzey liderleri 2021-2023 yılları arasında Moskova, Brüksel ve Washington'ın himayesinde birçok kez bir araya geldi. Görünürde aynı amacı gütseler de, tarafları bir araya getiren Batılı diplomatlar ile Rus muhataplarının çıkarlarının birbirinden farklı olması, kendi beklentilerine göre Azeri ve Ermeni diplomatları yönlendirme gayretleri, günün sonunda kalıcı barışın sağlanmasından ziyade olabildiğince bölgesel çıkarlarını maksimize etmek üzerine kurgulanmış görüntüsü vermektedir.

Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı işgali, jeopolitik güç merkezleri arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi. Arabulucu taraflar zaman zaman birbirlerini açıkça onaylamadılar. Örneğin, arabuluculuğun en somut sonuçlarından biri, AB'nin Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sınırı izlemek için sivil bir misyon kurmasıydı ama bu komisyon sadece Ermenistan tarafından kabul gördü. Esasında bu olasılık Moskova'nın hoşuna gitmediği için gerçekleşmemiş gibiydi. Haliyle bu durum, Ermenistan'ın genel olarak Batı'ya yanaşan diplomatik destek elde etme çabalarının sonuçsuz kalmasına neden oldu. 

Bölgesel ve Küresel Güvenlik Dinamikleri

Dağlık Karabağ sorununda yaşanan son gelişmeler, bölgesel ve küresel güvenlik dinamiklerinin geleceği açısından sınırlı da olsa önemli sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir. Rus barış güçlerinin 2020 savaşının sonunda bölgeye konuşlandırılması, Güney Kafkasya'da kalıcı bir Rus nüfuzunu güvence altına almaya yönelik yeni bir adım olabilirdi. Ancak Ukrayna'ya yönelik geniş çaplı saldırıdan bu yana Moskova'nın dikkati bölgeden oldukça uzaklaşmış gibidir. Rusya'nın komşusu olan iki küçük devlet arasında etkili bir çatışma yönetimine aracılık etmekle birlikte gücünü ve etkisini sahaya tam yansıtmak istemiyor diye değerlendiriyorum. Rusya, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunları Batı dünyasının müdahil olmasına engel olmanın ötesinde şu an için ‘oyun kurucu’ rolüne soyunmak istemiyor. Daha ziyade Rusya’nın, kadim bölgesel çıkarlarına zarar gelmemesini ve iki tarafın da kendisini bölgedeki varlığını onamasını, Rusya dışında Batı dünyasıyla sıcak ilişki geliştirmemelerini istiyor ve bekliyor kanaatindeyim. Bu nedenle Rusya’nın, Paşinyan'ın Batı ile daha yakın ilişkiler kurma gayretlerine pek sıcak bakmıyor ve Erivan Batı başkentlerine yaklaştıkça, Moskova’nın da Bakü’ye daha yakın bir duruş sergilemekten geri durmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla bu dengede Ermenistan’ın izlediği siyaset Rusya’nın tavrında ve duruşunda etkin bir rol oynuyor. Böylece bölgedeki göreceli güç Bakü'ye doğru kayarken Azerbaycan'la Rusya görünürde daha yakın bir ittifak arayışına şahit oluyoruz. 

Rusya'nın yanı sıra Türkiye, İran ve İsrail de Dağlık Karabağ sorununa müdahil olan diğer başlıca bölgesel aktörlerdir. Türkiye ve Azerbaycan, diğer şeylerin yanı sıra, halkları ortak kardeşlik bağlarıyla birbirini bağlı iki ülkedir. “İki devlet, tek millet” sloganı geçerliliğini Türkiye ve Azerbaycan arasında koruyor. Diplomatik veya retorik desteğin ötesine geçen Türkiye, 2020 savaşında Azerbaycan'a insansız hava araçları, askeri danışmanlık ve askeri eğitim gibi zafere katkısı büyük olduğu aşikar olan bazı ‘araçları’ aktarmaktan çekinmemiştir. 

İran ve Azerbaycan'ın bu çatışmanın sona ermesinden bu yana gergin bir ilişkisi oldu ve her iki taraf da ortak sınırlarının yakınında askeri duruş, içişlerine müdahale suçlamaları ve birbirlerinin dış düşmanlarıyla gizli anlaşmalar yapmakla suçladılar. Tahran, Bakü'nün Zangezur üzerinden bir ulaşım koridoru kurma isteğini bölgedeki kendi jeo-ekonomik nüfuzuna karşı bir kontrol olarak algılamakta olduğu yönünde çeşitli değerlendirmelere rastlanıyor. Bu arada İran; Ermenistan'ı Rusya ve diğer Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) pazarlarına açılan bir kapı olarak görüyor. Zira İran ve AEB arasında 2019'da yürürlüğe giren bir serbest ticaret anlaşması var. Bununla birlikte İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkinin olumlu yönde seyretmesi halinde İran’ın korkularının geçerliliğini yitireceği de açıkça görülüyor.

İsrail ise Azerbaycan'da kârlı bir silah pazarı buldu. İsrail'in silah ve teçhizatı, 2020 savaşından önceki beş yılda Azerbaycan'ın askeri ithalatının yaklaşık yüzde 70'ine karşılık geliyor. Türkiye’nin de savunma malzemeleri sattığı Azerbaycan’da, Ankara’nın bu manada esamesi bile okunmuyor. İsrail pazarı büyük oranda ele geçirmiş gözüküyor. Öte yandan İsrail; İran'ın Ermenistan ile daha güçlü bağlar kurma hamlesini boşa çıkarmak için, son birkaç yıldır Azerbaycan'a daha fazla ağırlık vermeye başlamıştır. Tabii ki 7 Ekim 2023 sonrasında İsrail’in odak noktası değişti. Geçici süreliğine de olsa İsrail'in Güney Kafkasya'daki angajman düzeyinin düşük seyretmesini bekliyorum.

Azerbaycan'ın bu ilişki yumağında sahada konuşlandırdığı Ordusunu sınırlı operasyonlarda kullanmak suretiyle, Dağlık Karabağ'da dengeleri iyice lehine çevirmiş durumdadır. Her şeyden önce Azeri askerlerinin düzenlediği ‘terörle mücadele’ operasyonlarına Rusya'nın sessiz kalması, Güney Kafkasya'daki güç merkezlerinin değiştiğine işaret ediyor. 

2020 öncesinde ve bilhassa Rusya-Ukrayna Savaşı başlamadan önce, Dağlık Karabağ konusu, Moskova ve Batı başkentlerinin aktif ve tutarlı bir işbirliği içinde olduğu birkaç sorun alanından biriydi. Burada bir parantez açmak gerekiyor. Batı dünyasında bir sorunu diğer bir sorunla ilişkilendirme, dikte ettirme alışkanlığı devam ediyor. Örneğin Dağlık Karabağ sorununun çözümü ile Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi arasında bağlantı kurulması çabaları, geçmişte hiçbir zaman kayda değer bir sonuç üretmedi, fayda getirmedi. Erivan ve Ankara, Batı dünyasının ve Rusya’nın bazı çabalarına rağmen 2020'den bu yana ilişkilerinde çok az ilerleme kaydetti. Aynı şekilde, Dağlık Karabağ'la ilgili başka herhangi bir sorun bağlantısı da kalıcı bir çözüme ulaşma ihtimalini muhtemelen baltalama potansiyeline sahiptir inancındayım. Bu durum ilgili tüm taraflar için bir uyarı noktası olarak okunmalı, yaşanan durum temelinde çözüm getirme arayışında olunmalıdır.

ABD Ne Yapmak İstiyor?

ABD, Azerbaycan ve Ermenistan’ın Sovyetlerden bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana bu iki ülkeyle kendi çıkarları doğrultusunda stratejik ortaklıklar geliştirmeye çalışmıştır. ABD uzun zamandır Azerbaycan'ı enerji kaynaklarını geliştirmesi ve Batı pazarlarına erişimini arttırması için desteklemektedir. Aslında ham petrol, Azerbaycan'dan ABD'ye yapılan en büyük ithalattır. Washington küresel finans ve ticaret piyasaları üzerindeki etkisini kullanarak Bakü'yü Dağlık Karabağ konusunda baskı yapma potansiyeline bir ölçüde sahip olduğundan, kendi çözümünü Azerbaycan’a dikte ettirecek yaptırım aracı olarak petrol ithalatı konusunu kullanmak isteyebilir. Bunun başarılı olabilmesi için Avrupa başkentlerinin de ABD gibi düşünmesi gerekiyor. Oysa fosil yakıtlar bağlamında Avrupa ülkeleri, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla birlikte büyük sıkıntı yaşamaya devam ediyorlar. Bu şartlar altında AB ülkeleri yeni alternatif kaynakları devreye sokma arayışında olmuştur ki bunlardan birisi de Azerbaycan petrolü ve doğal gazının Avrupa’ya nakledilmesidir. Günün sonunda Azerbaycan, kıta Rus gazından uzaklaştıkça kendisini Avrupa'nın önemli bir enerji tedarikçisi olarak konumlandırdı. Bakü'nün atılganlığı, artık Rus petrol ve gazından mahrum kalan Avrupa için önemli bir alternatif hidrokarbon tedarikçisi olarak yeni keşfedilen rolü nedeniyle artan özgüvene işaret ediyor. Bu durum Avrupa’yı Azerbaycan aleyhine adım atma konusunda sınırlandırıcı bir rol oynamaya başladı.

Bu nedenle, Washington tarafından Azerbaycan'a karşı alınacak etkili ekonomik tedbirler Avrupa'nın desteği olmadan olası değildir. Avrupa'nın Rus fosil yakıtlarından uzaklaşma kararından bu yana Bakü'nün jeo-ekonomik nüfuzu göreceli olarak artmıştır. Azerbaycan’ın kıta için önemli bir alternatif tedarikçi haline geldiği biliniyor. 2022 yılının Temmuz ayında AB, Bakü ile 2027 yılına kadar gaz ithalatını iki katına çıkaracak bir anlaşma imzalandı. AB aynı zamanda Azerbaycan'ın ana ticaret ortağı ve ekonomisinin çeşitlenmesine katkıda bulunan petrol dışı sektördeki önde gelen yatırımcısıdır. Azerbaycan'ın Ermenistan’la sorunlarını gerektiğinde sahaya asker çıkararak çözme politikasına AB ülkelerinin ‘hayır’ deme potansiyeli oldukça azalmıştır. Avrupa, bu şartlar altında Ermenistan uğruna Azerbaycan’ı zorlayabilecek bir yaptırımın içinde olmak istemeyecektir düşüncesindeyim. Zira Avrupa’nın bir dayatma yapabilecek gücü bulunmuyor. Belki birçok Avrupalı devlet lideri ve AB politika yapıcısı Azerbaycan'ı kamuoyu önünde kınamış olsa da, Azerbaycan'a karşı somut bir adım atmayı gerekli görmüyorlar. Bu ortamdan yararlanmasını bilen Azerbaycan, kendi başına kendi çıkarları doğrultusunda kararlı adımlar atmayı tercih etti ve çok da doğru yaptı.

Öte yandan AB’nin sonuca etkisi olmayan adımlarını normal görmek gerekiyor. Dağlık Karabağ'da yerlerinden edilen insanlara yardım etmek için yaklaşık 5,4 milyon dolar insani yardım sağlayacağını açıklaması Azerbaycan’ı rahatsız eden bir durum değildir. AB ayrıca Ermenistan ile diğer eski Sovyet cumhuriyetleriyle yaptığı düzenlemelere benzer bir vize serbestisi planının yanı sıra AB ortağı ülkelerde barışı koruma operasyonlarını ve savunma kapasitesinin geliştirilmesini destekleyen özel bir fon olan Avrupa Barış Tesisi aracılığıyla ek destek sağlamayı da değerlendiriyor. Son olarak Brüksel ve Erivan, gelecekte Azerbaycan'ın ‘durdurmak’ için bir erken uyarı sistemi olarak gördükleri, Azerbaycan-Ermenistan sınırının Ermenistan tarafında bulunan AB’nin izleme misyonunu genişletme konusunda anlaştıkları biliniyor.

Sonuç

Azerbaycan, İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sonrasında de facto kazanan taraftır ve ateşkes antlaşmasıyla tescillenmiştir. Ancak ortada imzalanmış bir barış antlaşması olmaması, Dağlık Karabağ bölgesinde iki taraf arasındaki sınır çizgisinin henüz çizilememiş olması bölgenin istikrara kavuşmasının önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor. 

Azerbaycan görüşmeler yoluyla Ermenistan’ı kendi lehine bir sınır antlaşması imzalamaya zorlayamayacağının iyice farkına varmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak, bu savaşı kazanmasındaki en büyük dayanak noktası olan Ordusuna güvenen Bakü yönetimi, neticede sınır çizgilerini ‘güç kullanımı’ ile belirleme yoluna gitmiş gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’ın bu güç politikasına yönelmesinde en büyük etken, değişen uluslararası konjonktürün Bakü tarafından iyi okunması ve büyük güçlerin Dağlık Karabağ sorununa ilgilerinin iyice azalmasını bir fırsat olarak görmesidir. Gerçekçi bir Zaman-Mekân-Kuvvet değerlendirmesi yapan Bakü, nihayetinde güç kullanımı ile sonuç alma yönünde adım attığı anlaşılıyor. 

Güç kullanımı konsepti; son beş asırdır Avrupa devletlerinin uygulamalarında meşru bir dış politika aracı olarak görülmüştür. BM şartı meşru müdafaa haricinde güç kullanmayı ‘doğru’ bulmasa da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında devletlerin çoğu kendi çıkarları doğrultusunda güç kullanmaya devam etmişlerdir. Üstelik Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana bu ilkeyi en çok ihlal eden, Kosova, Irak, Afganistan ve Libya'daki operasyon ve işgallere öncülük eden ABD'nin bizzat kendisi olmuştur. Rusya'nın Gürcistan ve Ukrayna'da başlattığı savaşlar ise eski Sovyet coğrafyasında bu normun göz ardı edilmesinin diğer örnekleri olmuştur. Büyük devletlerin bu nedenle şimdi Azerbaycan’ı suçlaması olası değildir.

Kaldı ki Azerbaycan eylemlerini uluslararası hukuka uygun olarak çerçeveliyor. Çünkü özünde kendi toprakları olan bir coğrafyada operasyon düzenliyor. Ermenistan’ın daha önce güç kullanarak elinden aldığı toprakları yine güç kullanarak geri almış oluyor. Ermenistan topraklarına girmeden bunu yapmış oluyor. Bu açıdan bakıldığında Azerbaycan’ı suçlayabilecek hiçbir uluslararası hukuk normunun bulunmadığına inanıyorum. 

Buna rağmen ABD'nin Azerbaycan karşısında yer alan tutumu devam ediyor. Birtakım yaptırımlar masaya getiriliyor. Askeri yardımın yasaklanması ve güç kullanımı ya da güç kullanımı tehdidine karşılık olarak silah ambargosu gibi şeylerle Bakü baskı altında tutulmak isteniyor. Geçen yılın Kasım ayı ortasında Kongre'de yapılan bir oturumda Dışişleri Bakanlığı'nın Azerbaycan'ı zorlayacak bir tutum değişikliğine gideceğini açıklaması bunun işareti olarak görülüyor. Bununla birlikte bölgedeki jeopolitik bağlam göz önüne alındığında, ABD'nin ileriye dönük seçeneklerinin sınırlı kalmaya mahkûm olduğuna inanıyorum. 

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 24.01.2024
  • Süre : 7 dk
  • 1716 kez okundu

Google Ads