Çin Ordu Komiserlik Sisteminin Değişime Etkileri
Sovyetler Birliği sisteminden kalan ve daha sonra da Rus ordusunda da devam ettirilen bir subay çeşidi mevcuttur. Türkçe Ordu Komiseri (Komünist parti tarafından atanan ve ideolojik yönden güvenilir bulunan kişi) diyelim. Parti subayı, siyasi subay, siyasi komiser, politik danışman gibi de adlandırabilirsiniz.
Ordu Komiseri Kavramı:
Her ordunun, kökenlerini milletinin yapısından ve tarihinden alan farklı bir askeri geleneği vardır. Günümüzde kullanılmıyor olsa bile, imam subay kavramı ile karşılaşırsak bize yabancı gelmez mesela. Adı üstünde orduya bağlı rütbeli bir din görevlisi der geçeriz. Fakat ordunun din görevlisi kavramı, herhangi bir dini olmayan, hatta dini düşman ideoloji olarak benimseyen ülkeler için, oldukça garip gelecektir. Sovyet dönemi orduları, Çin ya da Kuzey Kore ordusu gibi. Birçok okuyucuya da şimdi söyleyeceğim kavramın oldukça garip geleceğini düşünüyorum.
Sovyetler Birliği sisteminden kalan ve daha sonra da Rus ordusunda da devam ettirilen bir subay çeşidi mevcuttur. Türkçe Ordu Komiseri (Komünist parti tarafından atanan ve ideolojik yönden güvenilir bulunan kişi) diyelim. Parti subayı, siyasi subay, siyasi komiser, politik danışman gibi de adlandırabilirsiniz.
Ordu Komiseri, birlik veya karargâh komutanının hemen yanında durmak üzere dizayn edilmiştir. Komutan tarafından verilen tüm emir ve yürütülen askeri faaliyetlerin, komünist parti yararına ve parti ideolojisine uygunluğunu sağlamaktan sorumludur. Aslında tüm diğer ordularda olduğu üzere, teoride tüm askeri kararlar komutanın ukdesindedir. Fakat pratikte komutan Ordu Komiserinin parti kurallarına göre uygun görmediği hiçbir kararı veremez, aykırı bir eylemde bulunamaz. Personel idaresinde de hâkim güç Ordu Komiserindedir. Hatta kara ordularında Komisere, birlik komutanı dahil ihanet içinde olduğundan şüphelenen birlikteki herkesi infaz etme yetkisi tanınmıştır.
Elbette bu durum Sovyet doktrininden kökenini alan Çin ordusu için de geçerlidir. Hatta Çin’de durumun çok daha abartılı biçimde sürdürüldüğü söylenebilir.
Tarih ve coğrafya halkları şekillendiren faktörlerdir. Çağımız dünya donanmalarına baktığımızda, İngiliz, Japon ve Amerikan donanmaları gelişmiş ve modern yapılarıyla diğerlerine göre öne çıkarlar. Bunların denizcilik kültürü nice nesillerin tecrübeleri ve yaptıkları savaşların sonrasında şekillenmiş ve artık günümüzde adeta genetik bir kültürel mirasa dönüşmüştür. Dolayısıyla İngiliz ya da Japon donanması tarafından icra edilecek bir harekatta, başarı şansının diğerlerinden yüksek olacağını varsaymak gerekir. Denizcilikte bir yenilik söz konusu olduğunda, bu gibi ülkelerin hızla ve başarılı bir şekilde bu yeni duruma adapte olacağını düşünürüz.
Öte yandan tarih boyunca kıyılarının ötesine açılmamış Çin donanması hakkında nasıl bir yargımız olabilir? Nasıl bir başarı ya da başarısızlık beklentisine sahip olabiliriz? Bu gerçekten önemli bir sorudur. Ve bu soruyu Çinliler de kendilerine sormaktadırlar.
Yeni bir sayfa açalım: Alfa Adam
Birlikte şöyle bir şey düşünelim isterim: İsmi Alfa olsun. Alfa, birliğiyle birlikte yaşayan, hareket eden, onları kişisel seviyede en derinden kontrol edebilen, fakat hiçbirine karşı zerre duygusal bağı bulunmayan yapıda birisi olsun. Dünya denizcilik tarihindeki tüm savaş ve harekatları incelemiş, planlama safhalarından sonuna kadar analiz etmiş olsun. Askeri teknik ve taktikler hususunda tam bir uzman olduğunu kabul edelim. Tüm dünyadaki askeri ekolleri ve örneğin denizci milletlerin karakteristik özelliklerini bilsin. Bir komuta mevkiinde olduğunda kendisine verilen görevi ve sorumluluğu mutlak bir şekilde getirebilecek kararlılık, yetenek ve birikime sahip olsun. Gerektiğinde en acımasız ve katı kararları gözünü kırpmadan verebilsin.
Çin ordusu özelinde düşündüğümüzde bunun yeni bir tür Ordu Komiseri kavramıyla örtüştüğünü farz edelim. Bu tanımlamayı bir insan yerine “Yapay Zekâ” ile özdeş hale getirelim. Yani, ordu komiserimiz, yapay zekâyla donatılmış bir Alfa Adam olsun.
Çin’in toplum kontrolünde uzmanlaşmış yapay zekâ çalışmalarının ardında yatan ana sebeplerden birisinin de bu tür yaklaşımları hayata geçirmek olabilir diye değerlendiriyorum. Zira geleneği olmayan bir orduyla zafer elde etmek istiyorsanız, öncelikle iki hususa ağırlık vermelisiniz:
• Birincisi tarih boyunca önemini kaybetmemiş olan, ezici sayısal çoğunluk (kantite) kavramıdır.
• İkincisi ise ölümle yüzleşmiş eğitimli askerin hayatta kalmak adına elinden geleni yapacağına güvenmektir. Bunun için de Alfa Adam yönetiminde bir strateji kurarak, en doğru yer ve zamanda askeri ölümle karşı karşıya bırakmak gerekir.
Bir savaş gemisi hayal edelim. Eğitimli denizcilerle dolu bir tekne. Her alanda uzman personel var ve sınırsız yetkiye sahipler. Fakat ellerinde tek bir şey yok. Komutan dahil kimse geminin rotasını ve hızını belirleyemiyor. Yani gemi mürettebatı yeteneklerini, inisiyatiflerini, yaratıcılıklarını sadece savaşmak ve hayatta kalmak amacıyla kullanabiliyor. Çin tarafından bu türden bir görev kuvveti oluşturuluyor olsaydı, işaretini nerede arardınız? Platform sayısı olarak ABD donanmasını geçen bir kuvvetin, ateş gücü olarak hala üçte biri kalmasında olabilir mi? Zira sayısal çoğunluğunuzu sağlayarak bu imkânın başarı şansını arttırmak en mantıklı hamleniz olurdu.
Aslında deniz kuvvetlerinden örneklendirdiysek de konuyu hava, uzay hatta kara kuvvetlerine de yayabiliriz. Ayrıca şunu da unutmamak gerekir. Alfa Adam Komiserlerin denetiminde sevk ve idare edilecek bir savaşın, savaşçıları veya askerleri ise insanlar olacaktır. Gelecekte bu türden bir ordunun insanlardan arındırılmış olması, insansız orduların teşkil edilmesi imkân dahilindedir. En azından şimdiden bunun olabileceğini aklımız kesiyor. Bu tür bir ordunun en azından yakın vadede yapay zekâ sahibi robotik savaş araçlarıyla da donatılmasının/zenginleştirilmesinin mümkün olabileceğini düşünebiliriz. İşte bu alanda Çin’in devasa dron yetenekleri, gizemini de koruyarak ön plana çıkmaktadır. Denizde de insansız dron ana gemisi gibi konsept çalışmaları sergileyen bu ülke, konuyu satha ve sathın altına yaymaya da kararlı görünmektedir.
Farklı Kültürel Tepkiler
Bir Türk olarak insan olmayan bir zekanın beni yönetmesini, savaşa sokmasını, benden canıma kadar varabilecek fedakarlıklar istemesini, hiçbir şart ve hal atlında kabul etmek istemem. İnsancıl bulmam. Şüphesiz bu durum birçoğumuz için geçerlidir. Bu yaklaşım aslında hep birlikte içinde yetiştiğimiz toplumsal kültürün de bir parçasıdır. Hatta bunu teklif edecek bir hükümet olsa, ona karşı gelmek isteriz, kabullenemeyiz.
Öte yandan, Çinliler biz Türklerden farklıdır. Çin toplumsal kültürü bizim yöneleceğimiz hareket tarzının aksini gerçekleştirecek biçimde şekillenmiştir. Bu kültüre en büyük etkiyi sağlayan Konfüçyüsçülük de bu kültürün bir parçasıdır. Bunun en yakın örneği, Kuzey Kore’de görülebilir.
Kamuoyunda gördüğümüz yapay zekanın askeri alanda kullanımına yönelik tartışmaların ekseri ağırlığı, etik üzerinde kilitlenmektedir. Zira bir insanın yaşamına ve ölümüne, bir makinenin karar verebilmesi ihtimali, çoğu din ve kültür açısından sindirilmesi zor bir husustur. Bu hususlar tartışılırken gözümüzün önüne gelen şey, elinde bir silah insana ateş açan bir robot veya havada uçup insana füze atacak bir SİHA’dır. Yani kafamız hep bir bireysel ölüm / öldürme olayına kaymaya meyyaldir. Halbuki yapay zekanın ilk insan öldürme eyleminin kitlesel olacağını varsaymamız ve ilk uygulayıcı olarak da Çin ordusunu görmemiz ihtimali yüksektir.
Bu da yine açık tartışmalarda sıklıkla gördüğümüz bir argümanı bize hatırlatır. Siz yapay zekanın askeri alanda kullanılmasına etik olarak karşı olabilirsiniz. Fakat bir düşmanınızın bir gün bunu kullanmasını engelleyemezsiniz. Peki, düşmanınız yapay zekayı kullanıp size karşı üstünlük kazandığında, hala etik tartışması yapmaya devam edebilecek misiniz? Yoksa mecburiyetten siz de bu kervana katılmak zorunda kalacak, etik açıdan fedakarlığı kabul edecek misiniz?