Devre Birincimiz, Çoğu Alanda Tek Geçerimiz, Şehit Hava Pilot Üsteğmen Ali İbrahim TEK kimdir?
Hava Meydan Komutanlığı/Antalya’da Filosuyla birlikte bir intikal görevindeydi. O gün Antalya sıcağında sabah kalkış yaptığında, muhtemelen uçağının performansı emniyetli bir tırmanış için yeterli gelmemişti. Havada tutunamayan uçağının düşmesi sonucu, atlamaya bile fırsat bulamadan, şehit olup aramızdan ayrılıp sonsuzluğa uçtu.
Ali’yle 1988 yılında beraber mezun olduk Hava Harp Okulu’ndan. Hatta mezun olmadan önce pilotaj eğitimine birlikte başladık. Yalova’daki Hava Harp Okulu kamp tesislerinde aynı çadırı paylaştık. O dönemlerde pilotaj eğitiminde, başlangıç eğitim uçağı olarak kullanılan Amerikan yapımı T-34 uçaklarına intibak etmede zorlandığımız günlerde birbirimize omuz verdik, birlikte başarıyla bu uçaktaki eğitimlerimizi tamamladık. Öncesinde Ali’yle aynı kısımda, elektrik-elektronik mühendisliği bölümünde dört yıl beraber olmamıza rağmen, rahmetliyle en fazla vakit geçirdiğim, bu güzel insanı gerçekten tanıma fırsatı bulduğum dönem, bu daracık çadırda beraber geçirdiğimiz yaklaşık 20-25 günlük süreydi. Sevgili Ali benim için her zaman “iyi ki yakından tanımışım” diyebileceğim nadir kişilerden birisi olmuştur.
Bir 29 Eylül günü, kendisinin şehadet haberini aldığımda, 4’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı/Mürted’te Öncel Filo Komutanlığında F-16 Harbe Hazırlık eğitimi için Ankara’da bulunuyordum. Ali, F-5 uçucusuydu. Hava Meydan Komutanlığı/Antalya’da Filosuyla birlikte bir intikal görevindeydi. O gün Antalya sıcağında sabah kalkış yaptığında, muhtemelen uçağının performansı emniyetli bir tırmanış için yeterli gelmemişti. Havada tutunamayan uçağının düşmesi sonucu, atlamaya bile fırsat bulamadan, şehit olup aramızdan ayrılıp sonsuzluğa uçtu. Samsun Kabristanlığına aziz naaşını defnettik. Ruhu şad olsun.
Ben Ali diyorum ama Ali İbrahim’i daha çok kullanırdık. Kendisi, yeşil Bursa’mızdan, Işıklar Askerî Lisesi’nden, 1984 yılında aramıza katılan 20’ye yakın arkadaşımızdan biriydi. Hava Harp Okulu 1988 devresi olarak toplamda 180 Hava Harbiyeliydik. Hep beraber 1’inci Tabur olmuştuk. Ali’nin en belirgin özelliği, akademik yönden birinci taburun dört yıl boyuncu birincisi olmasıydı. Ders günleri büyük bir konsantrasyonla derslerini dinlerdi. Dersi derste öğrenen tiplerdendi. Sonra akşam etütlerinde bizimle okul hayatına dair goygoy yapmaktan geri kalmazdı. Ama etütlerde kendine kısa süreliğine bir fırsat yaratmayı da ihmal etmez, hızlıca o günün derslerini gözden geçirir, tekrarını mutlaka yapardı. Velhasıl, sanki müebbet başarıya mahkûm bir duruşu vardı Ali’nin. Sıklıkla getirmeyi ihmâl etmediği 4.00 tam kredilerle, birinci taburun TEK’i olacağına hepimizi inandırmıştı. Onu aramızdan geçebilen çıkmayınca, Ali de soyadının hakkını birinci mezun olarak verdi. Hepimiz Teğmen olarak mezun olduğumuzda, Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut ÖZAL’ın elinden diplomayı 1988-H-001 sicil numarasıyla alma şerefine ulaşan, beklediğimiz gibi, Ali İbrahim TEK oldu.
Sözüne sonsuz güven duyulabilecek, omuzuna omuz dayanabilecek çok güzel bir dosttu. Bana şimdi Ali’yi 3-4 kelimeyle anlat deseler, herhalde ağzımdan şunlar dökülürdü: “zeki, akıllı, biraz alaycı, inatçı ve bir o kadar da duygusal!” Dün bir arkadaşımla Ali’yi konuşurken, onun da ağzından üç sözcük dökülüverdi: “Vakur, özgüven, ateşli!" Tutkusunun olduğu her şeyin ateşli taraftarıydı. Geldiği toprakların, suların insanı olduğunu belli ederdi. Birden kızar, parlar ama aynı hızla da sakinleşmesini bilirdi. Özgüveni çok yüksekti, örneğin bu özgüven yüksekliğini giyim şekline aykırı renkler şeklinde yansıtırdı. Çok renkli giyinmekten hoşlanırdı. Ayakkabılarına ise ayrı bir düşkünlüğü vardı.
Bu arada Ali İbrahim’in kimi zaman insanı kızdıracak kadar açık sözlü olduğunu da hatırlıyorum. Bir o kadar da sınır tanımaz bir özgürlük aşığıydı. Sanki değişik bir ekolü temsil ediyordu. Aklına yatmayan, yanlış olan bir şey gördü mü illaki itiraz etmek isterdi. Ama öyle yutkunması olmayan tiplerden de değildi. Önce sakin, sabırla dinlerdi. Uzlaşmacı tavrını takınırdı. Bununla beraber, ikna olmadığı, inanmadığı bir şeyler olunca da bir türlü yerinde duramazdı. Tartışmanın en ateşli muhalifi olurdu. Haydi bize neyse, hiç olmazsa Taburdaki Komutanlarımıza karşı muhalif olmasaydın diye takılırdık kendisine! Ama hepimiz bilirdik ki, Ali muhalifliğini, bu karşı gelmelerini hep içindeki kendi doğru arayışı için yapardı. Samimiydi, samimiyetle yılmadan inandığı doğruları, kırıp dökmeden savunurdu.
O kimseyi kırıp dökmedi ama hayat onu çok erken, daha üsteğmenken kara toprağa döküverdi. Şehit olduğu ayda, 15 Eylül 1966 tarihinde İzmir’de doğan rahmetli kardeşim, ilkokulu İzmir’de Ertuğrul Gazi İlkokulunda ve ortaokulu İnönü Ortaokulunda tamamlamıştı. Bursa ve sonra İstanbul derken, Hava Harp Okulu’ndan mezun olduğunda yine çok sevdiği İzmir’ine kavuştu. 7 Şubat 1990 tarihine kadar 2’nci Ana Jet Üs Komutanlığı/Çiğli’de pilotaj eğitimi için bulundu. Çiğli’deyken pilotaj eğitimine ara vermesini gerektiren ufak bir sağlık sorunu yaşadı, bu nedenle 6 ay kadar gecikmeli pilot oldu. Takiben 16 Ekim 1990 tarihine kadar 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı/Konya’da F-5 savaş uçaklarında harbe hazırlık eğitimini tamamladı.
Artık bir savaş pilotu olan Ali’nin ilk ve son tayin yeri, Diyarbakır oldu. Bu ilimizde bulunan 8’inci Ana Jet Üs 184’üncü Filo (Keşif) Komutanlığında kol uçucusu olarak göreve başlayan Ali, bundan böyle F-5’lerin keşif (reconnaissance) uçağı modeli olan RF-5 uçaklarında keşif pilotu olarak uzmanlaştı, iyi bir keşifçi oldu. 184’üncü Aydın Filo’da iken evlendi. Çok sevimli bir kızı oldu.
Daha eşine, kızına doyamadan, 29 Eylül 1993 gününün sabahında, görev kalkışından hemen sonra, Antalya Havaalanının güneyinde yer alan deniz kıyısındaki Güzeloba köylülerine ait, 30 yıl önce seraların, bugün apartmanların bulunduğu bölgeye RF-5A uçağının düşmesi sonucu, sevgili Ali İbrahim’imiz oracıkta şehit oldu. Her ölüm erkendir ama bu uçak kazası sonucu gelen Ali’mizin ölümü çok erkendi. Kalkış gibi uçuşun çok kritik bir safhasında, görev uçuşunun gereği keşif podları yanında tam dolu yakıt yüküyle kalkış yapan Ali’nin uçağının neden arıza yaptığını ya da uçağın neden düştüğünü bilemiyorum. Muhtemelen kalkıştan hemen sonra uçak sürat kazanırken, irtifa alırken, yere çok yakın bir pozisyonda uçağı arızalandı, arızayı giderecek, o kadar alçak irtifada atlayacak vakit bile bulamadan uçağının içinde toprakla buluşmuş olmalı kardeşim. Şimdi Ali’miz servi ağaçları altında, toprak altında yatan nice isimsiz kahramanlarımız gibi yatıyor, sonsuzluğa uçuyor.
Ey Ali İbrahim. Duyuyorsan eğer bizi, bil ki, hep bir yerlerde buluştuğumuzda anıyoruz seni. Bugün de şehadet yıldönümün. Unutmadık, unutmak seni hiç mümkün mü kardeşim? Ruhun şad olsun.