Site İçi Arama

savunma

İsrail Haksız Savaşı’nın Aktörleri: Kimler Savaşıyor?

İsrail’in Arap devletleriyle çevrili olması güvenlik paranoyasına sebebiyet vermekte ve tarihsel olarak 1948 yılından beri dört kez savaşa girişmesi (1948 yılında Arap/İsrail Savaşı-1956 yılında Süveyş Krizi-1967 yılında Altı Gün Savaşı-1973 yılında Yom Kippur Savaşı) bu paranoyasına kendince objektif gerekçe oluşturmaktadır.

Tarafların haklı savaş doktrininin “iyi niyet” şartını yerine getirmekten imtina etmeleri kadar asimetrik çatışma yöntemlerini tercih etmelerinin, İsrail-Hamas Savaşı’nı haksız savaş düzlemine sürüklediği anlaşılmaktadır. Bu çıkarımdan devamla yaşanan çatışmaları asimetriye sürükleyen nedenleri analiz edebilmek için komutan karar ifadesinde geçen “kim, ne maksatla, ne zaman, nerede, nasıl, ne yapacaktır?” sorularına cevap aramanın uygun bir yöntem olacağı düşünülmektedir. Bu noktadan itibaren müteakip satırlarda “Kim kiminle savaşıyor? sorusunun cevabı aranmaktadır.

Savaşın taraflarından birisi İsrail Devleti’dir. İsrail Devleti’nin en önemli karakteristiği “güvenlik devleti” oluşudur. Güvenlik devleti tabiri, dış politika çıktısını “güvenliği” üzerine kuran politikalar izleyen devletler için kullanılmaktadır. İsrail’in Arap devletleriyle çevrili olması güvenlik paranoyasına sebebiyet vermekte ve tarihsel olarak 1948 yılından beri dört kez savaşa girişmesi (1948 yılında Arap/İsrail Savaşı-1956 yılında Süveyş Krizi-1967 yılında Altı Gün Savaşı-1973 yılında Yom Kippur Savaşı) bu paranoyasına objektif gerekçe oluşturmaktadır. Bu savaşların yanı sıra 1987-1993 yılları arasında ilk intifada, 2000-2005 yılları arasında ikinci intifada, 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah ile çatışmalar, 2008-2009 yıllarında Dökme Kurşun Harekâtı, 2014 yılında Koruyucu Hat Operasyonu gibi olaylar da İsrail’in güvenlik anlayışını katılaştırmaktadır. 

Sürekli korku yaşamanın ve güvenlik endişesi içinde bulunmanın maliyetinin yüksek olması nedeniyle, İsrail zaman zaman hasımlarından bazılarıyla masaya oturmaya razı olmaktadır. ABD’nin baskısının da hissedildiği bu uzlaşma hamlelerine; Filistin Kurtuluş Örgütü ile 13 Eylül 1993 yılında imzaladığı Oslo Anlaşması, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile 15 Eylül 2020 yılında imzaladığı İbrahim Anlaşmaları örnek oluşturmaktadır. Ancak vekil savaşçılarıyla Orta Doğu’da oyun kurucu olma potansiyeline sahip ezeli düşmanı olan İran’ın varlığı, İsrail’in barışçıl politikalara dönmesini güçleştirmektedir. “İsrail’in bölgedeki kanserli hücre olduğu, bu nedenle haritadan silinmesi gerektiği” gibi gerek İranlı yöneticiler gerekse İran medyası tarafından yapılan söylemler (1) 

İsrail’in risk algısını yüksek tutmaktadır. Dolayısıyla bu ölçekte risk algısı altında yaşayan devletler dış politika karar süreçlerinde uluslararası toplumu, uluslararası hukuku, uluslararası rejimi ve uluslararası örgütleri dikkate almamaktadır. Uluslararası norm ve değerlerden uzaklaşmasına rağmen İsrail Devleti, BM üyesi 193 devletten 160’ı tarafından tanınmaktadır.  

Bu durumda, İsrail’in ulusal politika hedefinin, azami düzeyde kendisine vaat edildiğini iddia ettiği arz-mevut diyarında hâkimiyet kurmak olsa da asgari düzeyde hayatta kalmak olduğu farz ve kabul edilebilir. Hayatta kalmaktan kasıt, siyasi bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır. Bu hedefin başarılması için kullandığı öncelikli araç askerî güçtür. Nitekim GSMH’nın yüzde 4,5 kadarını askerî harcamalara ayırması (dünya sıralamasında onuncu), kadınlara 24 ay, erkeklere 32 ay zorunlu askerlik uygulamasını sürdürmesi, nüfusunun (yaklaşık 9 milyon) üçte birini aktif olarak askerlik yapabilecek durumda tutması,(2) millî savunma sanayi teknolojilerinde diğer devletlere de (ilk beşte Hindistan, Azerbaycan, Filipinler, ABD ve Vietnam) ihraç edebildiği  yenilikçi atılımlar (3) yapması askerî etkinliğin artırılması için takip edilen uygulamalara örnek olarak verilebilir. Üstelik opak strateji uygulayarak bu konuda açıklama yapmamayı tercih etse de yaklaşık doksan adet nükleer silaha sahip olduğu tahmin edilmektedir. 

İsrail’in bahse konu askerî kapasitesinin geliştirilmesinde Orta Doğu politikalarına aracılık ettiği yakın müttefiki ABD’nin payı da büyüktür. Öyle ki ABD, 1946-2023 yılları arasında İsrail’e 264 milyar dolar yardımda bulunmuştur. (4) Böyle bir askerî gücün yanında anayasasının denetlemesinden ve bütçe sınırlanmasından muaf olan MOSSAD gibi bir istihbarat servisine sahip olan İsrail’in, 07 Ekim 2023 tarihinde HAMAS’ın sürpriz saldırılarına maruz kalması İsrail tarafında hem hayal kırıklığına hem de korkularının gerçekleşmesinin şaşkınlığına yol açmıştır. Bu duygusal karmaşayla birlikte Demir Kılıçlar Operasyonu için Gazze Şeridine 300.000 personel yığmasının ve meskûn mahal çatışmalarında daha önce yaşadığı acı tecrübeler ışığında hedef ayrımı yapmaksızın yoğun hava harekâtına başvurmasının haklı bir gerekçe oluşturmasa da güvenlik paranoyasının neticesi olduğu değerlendirilmektedir. 

Savaş’ın diğer tarafında ise HAMAS bulunmaktadır. HAMAS (Türkçesi İslami Direniş Hareketi olan Arapça isminin kısaltması), Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Filistin’deki uzantısı diğer bir ifadeyle yerel şubesidir. Ahmed Yasin tarafından kurulan Örgüt’ün ilk nüvesi 1973 yılında “İslami Toplum” adıyla oluşturulmuştur. Bu tarihte İsrail, ofisler açması (Gazze, Hebron, Nablus ve Kudüs), yardım toplaması ve normalde camilere bağlı olan bazı okul ve anaokullarını işletmesi için bir belgeyle Ahmed Yasin’i yetkilendirmiştir. Bir görüşe göre, İsrail bu yapılaşma üzerinden milliyetçi, sol görüşlü ve seküler bir ideolojiye sahip Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) faaliyetlerini dengelemek istemiştir. (5) Nitekim, İsrail’in Örgüt’e verdiği desteğin açığa çıkmasıyla FKÖ sözcüsü HAMAS’ı İsrail gizli servisi tarafından kurulmuş bir örgüt olmakla ve İsrail’e hizmet etmekle suçlamıştır. (6)

FKÖ Sözcüsü tarafından yapılan bu açıklamalar 8 Aralık 1987 tarihine denk gelmektedir. Zira bu tarihte FKÖ’ye rağmen “silkinme veya ayaklanma” anlamına gelen Birinci İntifada başlamış ve yaklaşık bir hafta sonra da “İslami Toplum” silahlı bir örgüte dönüşerek HAMAS adını almıştır. İsrail’in ılımlı ideolojiyi benimseyen örgütler yoluyla Filistinli radikal grupları dengeleme arayışı, HAMAS’ın silahlı mücadeleyi yöntem olarak tercih etmesiyle fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Tarih tekerrür etmiş ve vekil aktörler üzerine oynanan bahislerin risk içerdiğine bir kez daha şahit olunmuştur.

Kuzey İrlanda’da IRA örneğinde olduğu üzere eylemlerini Örgüt’ten bağımsız yapmayı tercih eden İzzeddin El-Kassam Tugayları, Örgüt’ün silahlı kuvvetleri (7) olarak kuruluşunu 1991 yılında tamamlamıştır. Çoğunlukla İsrail yanlısı kaynaklara göre, HAMAS bu tarihten itibaren Yahudi işbirlikçisi Arapları, Yahudi sivilleri ve İsrail güvenlik güçlerini hedef alan saldırılarını belirgin şekilde artırmaya başlamıştır. Özellikle bir Yahudi’nin 25 Şubat 1994 tarihinde İbrahim Camii'nde gerçekleştirdiği ve 29 Filistinliyi öldürdüğü Hebron Katliamı sonrasında uygulamaya koyduğu “intihar saldırısı” eylemleri, Örgüt’ün yeni yol haritasında önemli bir değişimin habercisi olmuştur. (8) Bu eylemle birlikte İsrail-Filistin çatışmalarında intihar saldırıları diğer örgütler tarafından da benimsenmiş ve çokça kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin İnsan Hakları Gözlemevi’nin istatistiklerine göre 1 Ocak 2001 ve 31 Ağustos 2002 tarihleri arasında 48 defa sivil hedeflere karşı intihar saldırısı düzenlenmiştir. (9)

İsrail’e karşı seçtiği yöntemler kadar Oslo Anlaşmalarına karşı çıkan tutumuyla HAMAS, Filistin halkının desteğini almayı başarmış ve uluslararası gözlemcilerin meşru olarak yapıldığını kabul ettiği 2006 yılındaki Filistin yasama seçimlerini kazanmıştır. Seçimlerin kaybedeni el-Fetih ile süren çatışmaların ardından da 2007 yılından itibaren Gazze Şeridi’nin yönetimini üstlenmiştir. Ancak bu tarihten itibaren Mısır’ın desteğini de alan İsrail’in uyguladığı ablukayla yüzleşmek durumunda kalmıştır.  

HAMAS, ablukanın yarattığı olumsuzlukların yanında uluslararası toplum tarafından tanınma güçlüğü de çekmektedir. Her ne kadar Filistin Devleti’nin tam bağımsızlığı 137 devlet tarafından kabul görmüş ve Filistin Bayrağı BM Genel Kurulu’na çekilmiş olsa da HAMAS için bu başarı gerçekleşmiş değildir. Zira ABD, Kanada, AB gibi Batı toplumunu temsil ettiklerini iddia eden devlet ve örgütler, HAMAS’ı terör örgütü olarak kabul etmektedir. Bunun yanında Müslüman Kardeşler ideolojisini siyasi birlikleri için tehdit gören Suriye Rejimi, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap devletleri de HAMAS’a mesafeli yaklaşmaktadır. (10) Buna karşılık İran, Türkiye, Katar, Kuveyt, Lübnan gibi devletler HAMAS’ı destekleyen tarafta yer almaktadır. Bu devletler arasında yer alan İran’ın mezhepsel farklılığa rağmen HAMAS’ı İsrail’e karşı vekil savaşçı olarak kullandığı iddia edilmektedir. 

HAMAS’ın meşruluğu konusunda yaşanan ayrışmanın temelinde “kiminin özgürlük savaşçısı kiminin teröristi” düşüncesi yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi görüşüyle paralel olarak HAMAS’ı terör örgütü olarak kabul etmesek de bazı eylemlerinin niteliğinin terör karakteristiği göstermesi ve “İsrail sivilleri öldürdüğü sürece kendilerinin de sivilleri hedef alacağı yönündeki açıklamaları” tartışmaya açık bir hassasiyet oluşturmaktadır. (11) Üstelik HAMAS, İsrail ile olan savaşını müstakil olarak sürdürmemektedir. Yine Batılı bazı devletler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Filistin İslami Cihat Örgütü, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDKHC), el-Aksa Şehitleri Tugayları gibi Filistin içinden bazı örgütler ile Hizbullah, Husiler ve Emel Hareketi gibi Filistin dışından bazı gruplar da HAMAS’ın yanında hizalanmışlardır. Dolayısıyla HAMAS’ın siyasi ve askerî kanadının birbirinden bağımsız hareket etmesi kadar çok sayıda devlet dışı silahlı aktörün sahadaki varlığı kaotik bir çatışma ortamı yaratmakta, İsrail kadar savaş araştırmacıları açısından da savaşın geleceğinin öngörülmesini zorlaştırmaktadır. 

Bu noktada İsrail’in ve HAMAS’ın karar vericilerine de bir paragraf ayırma lüzumu doğmaktadır. İsrail’de hükümet Netanyahu’nun liderliğini yaptığı aşırı sağcı Likud Partisinin başını çektiği altı partili bir koalisyonun elindedir. Netanyahu hakkındaki yolsuzluk soruşturmalarının, uygulamaya sokmak istediği yargı reformuna karşı çıkanların protestolarının ve nihayetinde son saldırılarla birlikte güvenlik ihlali suçlamalarının baskısı altındadır. Bu baskılar Netanyahu’yu rasyonel karar verme sürecinden uzaklaştırmaktadır. Nitekim İsrailli siyasi yorumcu Ehud Yaari, Netanyahu hakkında “Kendisini tamamen siyasi ve kişisel bekasına adamış durumda. İşler çirkinleşecek.” ifadelerini kullanmıştır.” (12)

HAMAS’ın Siyasi Büro Başkanı 2017 yılından beri İsmail Haniyye, Gazze Şeridi Sorumlusu Yahya Sinvar, askerî yapının komutanı ise 2002 yılından beri Muhammed Deyf’tir. Haniyye’nin görevini Katar’dan sürdürmesinin bir dezavantaj yarattığı düşünülse de HAMAS, süreç içerisinde diğer Filistinli gruplar gibi farklı fraksiyonlar altında bölünme yaşamadığından benzersiz bir örnek sunmaktadır. HAMAS liderlerinin ve elemanlarının; şehitlik ve davaya inanmışlık gibi yoğunluğu yüksek duyguların yanında yıllar boyunca İsrail’in uyguladığı devlet terörü kapsamına girebilecek uygulamalarına maruz kalmalarının, ailelerinden, yakınlarından ve dava arkadaşlarından bir kısmını kaybetmiş olmalarının neden olduğu intikam hırsının rasyonel karar verme sürecini etkilediği düşünülmektedir.

Sonuç olarak savaşan aktörlerin başındaki karar vericilerin rasyonaliteden uzaklaşmış oldukları değerlendirilmektedir. Bunun yanında Netanyahu hükümeti iç kamuoyunda, HAMAS ise daha çok uluslararası kamuoyunda tanınma sorunu yaşamaktadır. İsrail finansal açıdan ABD’nin, HAMAS ise İran ve diğer Arap Devletleri’nin yardımını gözetmektedir. Her iki aktör de bekalarını önceliklendirse de tanınma ve finans desteğine duyulan ihtiyaç nedeniyle politik amaçlarını gerçekleştirme sürecinde diğer aktörlerin onayını aramaktadır. Bir devlet olarak İsrail’in askerî gücünün, ekonomik anlamda devletleşme sürecini henüz tamamlamamış HAMAS’a kıyasla çok daha fazla olması iki taraf arasındaki orantısızlığı işaret etmektedir. Ez cümle; bu tespitler askerî gücü maksimize etmek, hassas tarafları minimize etmek ve hareket serbestîsi kazanmak isteyen aktörleri, asimetrik yöntemleri içeren HAKSIZ SAVAŞA yönlendirmektedir. 

Kaynakça

(1) Bu söylemlerden birisi İran Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a aittir. Anthony H. Cordesman, Adam C. Seitz, “Iranian Weapons of Mass Destruction: Doctrine, Policy and Command”, CSIS, (12 January 2009), 4. Diğer bir söylem ise Rejim yanlısı yayın yapan Kayhan Gazetesi’nin sahibi Hüseyin Şeriatmedari tarafından dile getirilmiştir. Şeriatmedari, “Siyonist rejimi haritadan silmekten başka hiçbir şeyden daha fazla memnuniyet duymayacağız, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm gibi ifadeler kâğıtta yazılan kelimelerden daha fazlasını ifade etmektedir. O da bütün Müslüman dünyanın arzularını yansıtan sembolik bir yaklaşım olduğudur.” açıklamalarında bulunmuştur.  

(2) İsrail Savunma Kuvvetleri’nin hâlihazırda 173.000’i aktif, 465.000’i rezerv olmak üzere 646.000 personeli bulunmaktadır. https://www.globalfirepower.com/country-military-strength-detail.php?country_id=israel, [Erişim Tarihi: 16.12.2023].

3. İsrail’in inovatif savunma sanayi ürünleri; ‘Demir Kubbe’ Hava Savunma Sistemi, ‘Trophy (Kupa)’ Tank Koruma Sistemi, ‘F16I Sufa-İbranice “fırtına”)’ Uçakları, ‘Merkava IV’ Tankları, ‘Eitan ve Skylark I-LE’ İnsansız Hava Araçları, ‘Tzefa Shirion’ Mayın Tarlası Geçit Açma Sistemi, ‘Eye-Ball’ Kamera Sistemleri, ‘Namer’ Zırhlı Araçları, ‘Spike’ Roketatarları olarak İsrail Savunma Güçleri internet sayfasında sıralanmıştır. https://www.idf.il/en/mini-sites/technology-and-innovation/the-idf-s-top-10-innovations/ [Erişim Tarihi: 16.12.2023].

4. Al Jazeera, “How big is Israel’s military and how much funding does it get from the US?” 11 Ekim 2023.

5. Zaki Chehab, Inside Hamas: The Untold Story of Militants, Martyrs and Spies, (New York: I.B. Tauris, 2007), 19-20.

6. Edgar O’Balance, The Palestinian Intifada, (Londra: Macmillan Press Ltd., 1998), 52.

7. İzzettin El-Kassam Tugayları’nın eleman sayısının 15.000 ile 40.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. HAMAS’ın askerî anlamda kabiliyetini artıran nedenlerden birisi füze imkân kabiliyetidir. Sayısı binlerle tahmin edilen füzelerden M-302’nin 200 km menzile erişebildiği ifade edilmektedir. Diğer füzeler ise 10 km menzilli Kassam, 16 km menzilli Quds 101, 55 km menzilli Grad, 75 km menzilli M-75, 100 km menzilli Fajr ve J-80 ,le 120 km menzilli R-160’tır. Jonathan Marcus, “İsrail-Filistin: Hamas'ın cephanesindeki silahlar ne kadar etkili?”, BBC Türkçe, 13 Mayıs 2021, [Erişim Tarihi: 17.12.2023].

8. Matthew Levitt, Hamas: Politics, Charity, And Terrorism in The Service of Jihad (New York: Yale University Press, 2006), 11.

9. Human Rights Watch, “Erased in A Moment: Suicide Bombing Attacks Against Israeli Civilians”, 15 Ekim 2002, https://www.hrw.org/report/2002/10/15/erased-moment/suicide-bombing-attacks-against-israeli-civilians#_ftnref4 [Erişim Tarihi: 17.12.2023].

10. Nour Mahd Ali Abu Aisha, Esat Fırat, Muhammed Semiz, “Filistin direniş hareketi Hamas'a hangi ülke nasıl bakıyor?”, Anadolu Ajansı,  29.11.2021, [Erişim Tarihi: 17.12.2023].

11. Mahmud Hamsici, “Hamas: Kökeni, ideolojisi, politikaları, örgütlenme modeli”, BBC News Türkçe, 14 Ekim 2023, https://www.bbc.com/turkce/articles/cv23vvm1xz2o, [Erişim Tarihi: 17.12.2023]. HAMAS’ı Kuvayi Milliye ile özdeşleştirme gayretlerine şüpheyle bakılmaktadır. Terör eylemlerinde siviller hedef alınabilmektedir. Ancak Kuvayi Milliye gibi işgalcilere karşı mücadele sürdüren yapılar askerî hedefler seçerler. Bu tür yakıştırmalar atfedilen örgütü yükseltmez, millî değerlerin yapı taşlarını oluşturan kişi, örgüt ve yapılara zarar verir. (Yazarın Notu)

12. Oksijen, “Wall Street Journal yazdı: Netanyahu siyasi olarak ayakta kalma savaşı veriyor”, 11.10.2023. https://gazeteoksijen.com/dunya/wall-street-journal-yazdi-netanyahu-siyasi-olarak-ayakta-kalma-savasi-veriyor-193108 [Erişim Tarihi: 18.12.2023].

Dr.  Hakkı Bahadır ÖZTÜRK
Dr. Hakkı Bahadır ÖZTÜRK
Tüm Makaleler

  • 20.12.2023
  • Süre : 5 dk
  • 894 kez okundu

Google Ads