Site İçi Arama

savunma

Putin’in Bakış Açısına Göre Ukrayna-Rusya Savaşının Nedenleri, Siyasi ve Askeri Hedefleri

Putin'e göre, Ukrayna suni olarak yaratılmış bir devlettir. Ukraynalılar da Ruslardan çok farklı olmayan akraba bir toplumdur. Bu nedenle Rusya’nın çıkarlarına aykırı olacak siyasi ve askeri oluşumlar içerisinde olmamalıdırlar.

Putin’in Mesajlarını İletmek İstediği Hedef Kitle

9 Şubat 2024 tarihinde Kremlin’de ABD’li Tucker Carlston’ın Putin ile yaptığı görüşme Batı basınında daha çok tek yanlı propaganda savaşının bir parçası olarak gösterilmeye çalışılmış ancak ulaştığı izleyici sayısı dikkate alındığında Ukrayna Rusya savaşına dair aykırı görüşlerin geniş kitlelere ulaştırılmasında başarılı bir medya operasyonu olarak kayıtlara geçmiştir.

Zamanlaması iyi seçilmiştir. ABD kongresinde yardım paketinin sorgulandığı, Avrupa’da hükümetlerin başta çiftçi gösterileri olmak üzere ekonomik sıkıntılarla uğraştığı bir dönemde yapılmıştır. NATO’nun soğuk savaştan sonra Avrupa’da icra ettiği en büyük tatbikat da bugünlerde devam etmektedir. Aynı zamanda yaklaşan ABD Başkanlık seçimlerini ve son olarak şüphesiz Putin’in kendi kamuoyunu etkileme potansiyeli de bulunmaktadır.

Kişiliği ve siyasi görüşleri eleştirilse de ABD medyasında tanınmış bir basın mensubu ile yapılan mülakat mesajların geniş kitlelere ulaştırılması ve güvenirliği açısından bilinçli bir tercihtir. Yayımcının kimliği ve iletişim dili dikkate alındığında mesajların ulaşması istenen ana hedef kitlenin başta ABD ve Anglo-Sakson kamuoyu ve karar vericileri olduğu anlaşılmaktadır. 

Mülakatın başlangıcında oldukça uzun bir sürede Ukrayna’nın durumunu ve Rusya’nın tutumunu tarihi süreç üzerinden açıklayarak tanımladığı tarih tezleri ile savaş için haklı gerekçeler ortaya koymaya çalışmıştır. Böylesine önemli bir mülakatta tarihi sürece bu kadar geniş yer ayırması hem Ukrayna ve Rusya’nın iç kamuoyunu hem de meseleye taraf olabilecek potansiyel ülkelerin kamuoylarını etkilemeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilmiştir. Yayın esnasında bazı tarihi belgeler göstererek içerikleri hakkında merak uyandırma, kanıt göstererek inandırıcılığı artırma ve bunların içeriğinin geniş kitlelere yayımlanması hedeflenmiştir. Ancak yaşanan olayların sebeplerini yüzyıllar öncesinde cereyan eden olguların yorumlanması ile ele almak tarihi gerçek olarak öne sürülenleri de tartışmalı hale getirmektedir. Sonuçta Putin kendi referansları ile tarihsel süreci yorumlamış ve bunlardan haklı gerekçeler üretmeye çalışmıştır.

Röportajın içeriği ve verdiği mesajlar çeşitli kaynaklarda değişik yönleri ile alınmış ve irdelenmiştir. Satır aralarında gizlenmiş mesajların da diplomasi ve istihbarat birimleri tarafından dikkatlice değerlendirildiği muhakkaktır. Bu yazıda yapılan açıklamalar üzerinden savaşın nedenleri, Rusya’nın siyasi hedefleri ile bunları gerçekleştirmek için icra edilen askeri operasyonların hedefleri arasındaki ilişkiler üzerinde durulacaktır.

Putin’e Göre Rusya-Ukrayna Savaşının Nedenleri Nelerdir?

Putin’e göre halen devam eden savaşın nedenleri üç ana başlıkta açıklanabilir. Bunlar özet olarak;

Ukrayna suni olarak yaratılmış bir devlettir. Ukraynalılar da Ruslardan çok farklı olmayan akraba bir toplumdur. Bu nedenle Rusya’nın çıkarlarına aykırı olacak siyasi ve askeri oluşumlar içerisinde olmamalıdırlar.

Ukrayna’yı Naziler ele geçirmiştir. Savaşın hedefi Ukrayna’yı Nazilerden arındırma ve 2014’te bunlar tarafından başlatılan çatışmalara son vermektir.

NATO’nun genişlemesi Rusya için tehdit oluşturmaktadır ve Ukrayna’nın NATO üyeliği Rusya’ya yönelik tehdidin derecesini artırmaktadır, bu nedenle engellenmelidir.

Sayılan bu gerekçeler aynı zamanda Rusya açısından savaşın siyasi hedefleri niteliğindedir. O zaman akla gelen soru iki seneden bu yana yürütülen operasyonlarla elde edilmek istenen askeri hedefler öne sürülen siyasi hedefleri elde etmek için yeterli midir? Şimdi kısaca bu konuyu irdeleyelim.

Ukraynalılar, Ruslardan Farklı Bir Ulus Değil mi?

Ukraynalıların ayrı bir ulus ve Ukrayna diye bir devletin gerçekte var olmadığına yönelik iddialar askeri başarılarla gerçekleştirilecek hedefler değildir. Ülkenin tamamını işgal ederek uluslararası alanda tanınırlığını ortadan kaldırmayı gerektiren bu hedef için Rusya’nın tahsis ettiği kuvvetler yeterli değildir. Devam eden süreçte bu hedefini doğuda çoğunluğu Rusya yanlısı olan halkların yaşadığı bölgeleri işgal ederek elde tutacak şekilde tadil etmiştir. Ukraynalıları ayrı bir millet olmadığına ikna etmek için insanların duygu ve düşüncelerinin, kültürel kodlarının değişmesi gerekir ki askeri bir başarı bu hedefi gerçekleştiremez. Tam tersine savaş süresince yaşanan acılar, gerçekleşen ölümlerle artan düşmanlıklar, nefret duyguları ve gösterilen kahramanlıklar ulus olma bilincine katkı yapan, kopuşu hızlandıran faktörlere dönüşebilir. Yaşanmış acılar üzerinden kin ve öç alma duygusu ile birlikte kullanıldığında nefret duygusunun Ukraynalıların kendi içlerinde var olan farklılıkları ortadan kaldırma, ortak bir tehdide karşı birleşme ve kaynaştırmada elverişli bir araca dönüşmesi de kaçınılmazdır. Bu durum Putin’in uzun vadede halkların birleşeceği öngörüsü önünde en büyük engeldir. Ayrıca Ukraynalıların daha iyi bir yaşam, refah artışı vb. nedenlerle Batının temsil ettiği değerlere yönelik tercihlerini Rusya’nın sahip olduğu gelişmişlik düzeyi ile karşılaması da çok mümkün değildir. 

Tarihi düşmanlıklar, barış antlaşması yapılmış olsa bile ülkeler arasındaki toprağa ve nüfusa dayalı sorunlar her zaman yeni savaşların gerekçesi olmuştur. Putin de Sovyetlerin çöküşünden sonra kendisinden ayrılan devlet ve topluluklar üzerindeki çıkarlarını koruyamamış olmaktan şikâyetçidir ve bu görüşlerini daha önce de açıktan dile getirmiştir. Ancak tarihin bu şekilde tek taraflı yorumlarla sınırların değiştirilmesi için gerekçe olarak kullanılması başka coğrafyalarda da tehlikeli olaylara yol açabilir. Batı’yı emperyalist ve yayılmacı olarak suçlarken kendisi de milliyetçi argümanlarla aynı yolu izleyen bir lider görünümü vermiştir. Ukrayna’nın suni bir devlet olduğunu öne sürerken bir kısım toprakları üzerinde Polonya ve Macaristan’ın da hakkı olduğuna vurgu yapması söz konusu ülkelerin hassasiyetleri üzerinden NATO ve Batıdaki dayanışmayı kırma amacına yönelik bir söylem niteliğindedir.

Putin’in açıklamaları ile Rusya açısından tarihi bir referans noktası olarak ele aldığı Ukraynalıların ayrı bir ulus olmadığı söylemi Belarus için de tehdit yaratabilecek bakış açısıdır. Avrupa ile işbirliğine meyilli bir iktidarın işbaşına gelmesi durumunda onların da tarihsel nedenlerle ayrı bir ulus olmadığını öne sürmesi Putin için şaşırtıcı olmayacaktır.

Rusya'nın Ukrayna’yı (Sözde) Nazilerden Arındırması Mümkün mü?

Ukrayna’yı Nazilerden arındırma ve 2014’te başlayan savaşı durdurma hedefi açısından ele alındığında cephede girişilen askeri operasyonların icra şekli tartışmalıdır. Ukrayna’da Turuncu Devrim olarak tanımlanan gösterilerle 21 Şubat 2014 tarihinde hükümetin düşmesi ve devlet başkanın Rusya’ya kaçması ile iktidar değişikliği yaşanmıştır. Putin konuşmasında bu değişiklikten sonra doğuda ve ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan Rusya yanlısı gruplara yönelen şiddet hareketleri ile aslında savaşın çok daha önce batının da desteği ile Ukrayna yönetimi tarafından başlatıldığını belirtmiştir. Buna karşılık iki yıl önce kendisinin başlattığı özel operasyonun bu savaşı durdurmaya yönelik olduğunu öne sürmüştür. İktidar değişikliğinden hemen sonra 21 Mart’ta Kırım’ın Rusya’ya ilhakını da onaylamıştır. Kırımın ilhakı yerel halkın talepleri gibi bir gerekçeye dayandırılmış olsa da asıl neden Rusya’nın Karadeniz bölgesindeki güvenlik endişeleridir. 

Ukrayna’nın doğu sınırlarında yaşayan Rusya yanlısı halkın maruz kaldığı şiddete son vermek üzere başlatıldığı söylenen harekât bu bölgelerle sınırlı olmayıp yaklaşık 2500 kilometrelik cephenin birçok yerinden aynı anda başlatılmıştır. Başlangıçta Kiev’e yönelen taarruzlar durdurulunca çatışmalar Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Kırımın kuzeyden güvenliğini sağlayacak yerlerle Rusya yanlısı halkın çoğunlukta olduğu bölgeler, önemli sanayi ve tarım alanları ele geçirilmiştir. Söz konusu özerk bölgelerin bağımsızlığını tanımış olmasına rağmen bunların batıdaki idari sınırlarına kadar olan toprakları henüz ele geçirememiştir. Konvansiyonel harpte Rus ordusunun Ukrayna birlikleri karşısında verdiği ağır zayiat imajını zedelemiştir. Buna karşılık Ukrayna ordusunun ödediği bedel çok daha fazla olduğundan karşı tarafın savaşma azim ve iradesinin kırılması açısından avantaj elde etmiştir. Rus ordusunun kazandığı harp tecrübesi ve savunma sanayiini harbin ihtiyaçlarına göre seferber etme becerisi de sayılabilecek diğer kazanımlardır. Ancak ateşkes olmadığı sürece işgal ettiği topraklarda yaşayan halkı Ukrayna’nın uzun menzilli silahlarının etkilerinden koruyamamış olması öne sürdüğü siyasi hedefi gerçekleştirecek bir askeri başarıyı henüz sağlayamadığının göstergesidir. 

Nazilerden arındırma hedefi diğerlerine göre daha soyut bir kavramdır. Somut askeri hedeflere dönüştürülmesi planlayıcılar için de zordur. Askerî açıdan bu amacın gerçekleşmesini sağlayacak en önemli hedef başkentin ve yönetimin ele geçirilmesi, iktidarın değiştirilmesi, ordu ve bürokraside Nazi yanlısı olarak belirlenen grupların görevden uzaklaştırılmasıdır. Nitekim İkinci Körfez Savaşında ABD ve koalisyon güçleri buna benzer bir hedefi gerçekleştirmek için Bağdat’ın işgalini, askeri ve idari yapıdaki BAAS zihniyetinin tasfiyesini dikkate almışlardır. İki yıl süren çatışmalarda bu hedeflere ulaşılamamıştır. İşgal edilen bölgelerde kontrolü sağlayarak Rusya yanlısı halkı şiddet uygulamalarından koruyabilecek duruma gelmesini şimdilik yeterli bir hedef olarak görmektedir. Ukrayna’nın geri kalanı için bu hedefe ulaşılamadığını Putin konuşmasında ifade etmiştir. Ukrayna’nın tamamında amacına ulaşmak için beklentilerinden biri Kiev’de gerçekleşecek bir darbe ile iktidarın değişmesi olabilir.

Nazilerden arındırma gibi soyut ve bir bakıma sembolik anlamlar yüklü hedefin seçilmesini Rusya’nın yakın tarih hafızasında bu topraklarda ortaya çıkan tehdit ve buna karşı verilen mücadelede aramak gerekir. İkinci Dünya savaşında işgalci Nazi Almanlar ve onların yerli işbirlikçilerine karşı en kanlı muharebeler bu topraklarda cereyan etmiştir. Kaybedilen insan sayısı açısından diğer müttefiklere göre çok üstün bedeller ödenerek kazanılan ve Büyük Yurtseverlik Savaşı (Great Patriotic War) olarak kuşaktan kuşağa aktarılan zaferin nefret objesi Naziler olmuştur. Sembolik olsa bile bu duyguları çağrıştıran bir siyasi hedefin ordunun motivasyonu açısından da yararlı olacağı düşünülmüş olabilir. Ayrıca karşılaşılacak direnişi azaltmak için bu söylemin harekâtın amaçlarını Ukrayna halkı açısından daha kabul edilebilir hale getireceği beklentisi de olabilir. Ancak Rusların işbirlikçi Nazi zihniyeti ve onların günümüze uzantıları olarak gördüğü şahsiyetler aynı zamanda Ukrayna milliyetçiliğinin kahramanlık sembolleri olarak kabul ettiği görülmektedir. Bu nedenle cephede bu temsilcilerin yok edilmesi siyasi hedefi sağlayacak askeri bir hedef olarak kabul edilmiştir.

Büyük savaşın üstünden üç çeyrek asır geçtikten sonra Nazi tehlikesini tekrar gündeme getirmek mevcut kuşaklar için çok anlamlı olmayabilir. Fakat Kissinger’a göre “tehditler aynı zamanda gelecek kavramını da içinde barındırdığından belirsizliklerle doludur. Tehdidin mevcut durumu ile gelecekte alacağı şekle göre eyleme geçme tercihi arasında ikilemde kalan liderler ve ona destek sağlayan güvenlik bürokrasisi ya erken davranıp yanlış kararlar alma ya da geç kalındığında ülkenin bekasını tehlikeye atma riski ile karşı karşıya kalabileceklerdir”. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale gerekçesini açıklamak için Putin, 21 Aralık 2022 tarihinde yaptığı konuşmada bu durumu şöyle açıklamıştır. “Ukrayna’nın düşman bir Nazi devletine dönüşmesi nedeniyle özel bir operasyon kaçınılmazdı. Ukrayna da dahil olmak üzere bu güçlerle çatışmanın kaçınılmaz olduğu ortaya çıktı. Tek soru bunun ne zaman olacağı idi. Bugün yarından daha iyi olduğundan operasyon kararı alındı.” 

Yukarıda belirtildiği gibi bunun erken mi yoksa geç kalınmış bir karar mı olduğunu tarih gösterecektir. Kış mevsiminin harekât için uygun bir zaman olmadığı halde neden seçildiği askeri uzmanlarca tartışma konusu olmuştur. Harekâtın başlangıcı için seçilen 22 Şubat 2022 tarihi aslında sekiz yıl önce aynı gün iktidarı ele geçiren güçlerin tarihsel düşman Nazilerle özdeşleştirdiğini de göstermektedir.

Putin NATO’nun Genişlemesine Mani Olmayı Hedefliyor

Görüldüğü gibi buraya kadar sıralanan hedeflerin gerçekçiliği ve elde edilebilirliği tartışmalıdır. Kanaatimce Putin için en önemli hedef Rusya açısından beka derecesinde önemli bir güvenlik sorunu olarak kabul ettiği NATO’nun genişlemesine mâni olma hedefidir. Diğerleri uluslararası hukuk ve kamuoyunu ikna yönünden bu amacı destekleyen veya maskelemeye yardımcı olacak hedefler niteliğindedir. Rusya’nın tehdit algısının köklerini, korkularını ve Batıya karşı duyduğu güvensizliği ve endişelerini anlamak için tarihsel geçmişe bakmak gerekir. Röportajda uzun bir yer kaplayan tarihi sürece yönelik açıklamalar da bu endişelerin izlerini yansıtmaktadır.

Avrupa ve Avrasya’da yayılmış toprakların savunması Rusya açısından tarihi tecrübelere dayalı tehdit algısı üzerinden şekillenmiştir. Soğuk savaşa kadar Rusya için asıl tehdit yirminci yüzyılda iki defa savaştığı doğuda Japonya batıda Almanya olmuştur. Bu sorunu tekrar yaşamamak için savaştan sonra Almanya ile Rusya arasında tampon olacak, Rusya yanlısı devletlerin varlığı bir çeşit güvence olarak görülmüştür. Savaşın sonunda eski müttefiklerle ayrı kamplara ayrılarak süper güçlerin rekabeti şeklinde sürdürülen soğuk savaş döneminde iki tarafın askeri güçlerinin sembolleri NATO ve Varşova Paktı olmuştur. Nükleer silahlarla sağlanan dehşet dengesinde, karşılıklı yıkım garantisinin sağlanabilmesi için silah taşıyıcı balistik füzeler ve uçakların konuş yerleri tehdit algısını şekillendiren kritik yetenekler olmuştur. ABD ana karasının okyanus ötesi uzaklığına karşın Rusya bu tehdidi Avrupa’da konuşlu silahlar nedeni ile sınırlarında hissetmiştir. Bu durum tehdit algılarını şekillendirme ve güvenlik mimarisini oluşturmada belirleyici olmuştur. Soğuk savaşın sonunda Sovyetler Birliği dağılmış, WP ortadan kalkmış, askeri yetenekler yanında en önemli tehdit kaynağı olarak görülen ideolojik ayrım da sona ermiştir. Buna karşın NATO varlığını genişleyerek devam ettirmiştir. 

Röportaj esnasında Putin, madem soğuk savaş bitti, ideolojik çekişmeler sona erdi, düşmanlıkların da kaynağı ortadan kalktı, o zaman bizi de NATO’ya alın dediğini ancak kendisine buna hazır değiliz diye cevap verildiğini hatırlatarak NATO’nun gerçek niyetini de sorgulamış olduğuna işaret etmektedir. Daha sonra Rusya ile NATO arasında Barış için Ortaklık (PfP) adı altında göstermelik bir ilişki kurulmuş olsa da NATO’nun varlık sebebini ortadan kaldıracak gerçek anlamda bir işbirliğinin başlatılması istenmemiştir. Rusya’nın Avrupa ile yakın işbirliğinin aynı zamanda ABD’nin tek kutuplu dünyadaki hegemonik gücüne meydan okuyacak bir gelişme olarak da görüldüğü anlaşılmaktadır. Askeri bir örgütün varlığını sürdürebilmesi için kendisine yönelik bir düşmanın veya düşmanların olması gerekir. Hatta bu düşman soğuk savaş döneminde olduğu gibi örgütü bir arada tutabilmek için yeterince güçlü olmalıdır. Düşmanını büyüten kendi varlığını da güçlendirir sözü bu gerçeği işaret etmektedir. 

Soğuk savaştan sonra NATO tehdit değerlendirmelerinde terörizm, kitlesel göçler, iklim değişikliği vb hususlara yer verilmiş ancak askerî harekât planlaması, eğitim ve tatbikatların yapılması, silahlanma programlarının yürütülmesi için bu tehditler yeterli girdi sağlamaktan uzak kalmıştır. Tatbikat planlamalarında ismine yer verilmemekle birlikte Sovyet doktrinini benimsemiş hayali bir düşmanın varlığına karşıt güç olarak senaryolarda yer verilmiştir. Ciddi, karşılaştırma yapılabilecek bir tehdidin olmayışı NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği yönünde görüşlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Umberto Eco bir eserinde (Inventing Enemy) düşmana sahip olma ihtiyacını şu ifadelerle açıklamaktadır. “Düşman yaratma veya bir düşmana sahip olma sadece kendi kimliğimizi tanımlamada değil aynı zamanda üstesinden gelmek, karşılaştırma yapabilmek ve kıymetimizi sergileyebilmek için sahip olduğumuz değerler sistemimizi kendisi ile karşılaştırabileceğimiz başka bir değer ölçüsü yaratma imkânı da sağlar. Bu nedenle eğer bir düşman yoksa onu yaratmak zorundayız. Sovyetler Birliği dağıldığında bir süre ABD neredeyse kimliğini kaybetme tehlikesi yaşamıştır.” 

Komünizmin çöküşü ile düşmanlığın ideolojik temellerinin ortadan kalkmasından sonra dünyadaki ülkeler özgür ve otoriter ülkeler olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Bu görüş askeri örgütlenmenin siyasi temellerine dayanak sağlayarak NATO’yu da özgür ülkelerin oluşturduğu ittifakın temsilcisi olarak görme ve genişletme gerekçesi olmuştur. Ancak bu örgütün bir üyesi olduğu halde sözde özgür ülkelerin temsilcilerinin katıldığı toplantıya Türkiye’nin davet edilmemiş olması bu görüşün tutarlılığını sorgulatan bir çelişkidir. 

Rusya açısından Ukrayna’nın NATO üyeliği tarihsel süreçlerden kaynaklı güvensizlik yaşadığı ve son gelişmelerle endişelerinin giderek arttığı bir dönemde batıya karşı arasındaki son tampon bölgenin de ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Söz konusu üyeliğin sadece kara sınırlarında değil Karadeniz üzerinden ana karasının merkezine yönelecek tehditleri daha da artırması nedeniyle Rusya açısından bir beka sorunu olarak ele alındığını tahmin etmek zor değildir.

Rusya’nın NATO Ülkelerinden Birine Saldırma Olasılığı Nedir?

Röportajda Rusya’nın herhangi bir NATO ülkesine saldırma niyeti olmadığını belirterek karşı tarafa mesaj vermiştir. Tehdit algısının bileşenlerinden biri askeri yetenekler diğeri de bunları kullanma niyetidir. NATO tarafından tehdit olarak tanımlanmış olsa da bu yetenekleri NATO’ya karşı kullanma niyetinin olmadığını açıklaması batı kamuoylarının zihinlerinde oluşturulmaya çalışılan Rusya’dan kaynaklı tehdit algısını yıkma amacına yöneliktir. Ayrıca askerî açıdan yenilmesinin mümkün olmadığını söyleyerek iç kamuoyuna güvence, dış kamuoyuna ise savaşı uzatma gayretlerinin yersiz olduğunu anlatmaya yönelik bir mesajdır. Siyasi hedeflerin tam olarak gerçekleşmediği ancak askeri kazanımları yeterli gördüğü, çatışmaların Batının yaptığı yardımların kesilmesi halinde sona ereceği ve görüşmeler yolu ile antlaşmaya açık olduğu mesajları da verilmiştir.

Buna karşılık son gelişmeler ışığında Arktik bölgesinde artan rekabette yeni üyeleri ile NATO’nun da bölgeye müdahil olması ABD’nin elini güçlendirmiştir. Avrupalı müttefikler açısından yeterince korkutucu, ciddi ve herkes tarafından kabul edilebilecek bir tehdidin ortaya çıkışı üyeler arasındaki dayanışmayı ve savunma harcamalarını artıran ve silah tedariklerinin yaratacağı bağımlılıklar ile ülkelerin egemenlik haklarında gönüllü tavizler vermeye zorlanacağı bir iklim yaratılmıştır. ABD’nin diğer bir kazanımı da Çin ile yaşanacak krizlerde NATO’yu Rusya’nın dikkatini Avrupa’dan ayırmamasını sağlayacak bir güç olarak kullanabilme imkânını muhafaza etmiş olmasıdır.  Bu süreçte soğuk barışın sağlayıcısı nükleer silahlar yine masada olacaktır ancak bu defa sıcak kullanım ihtimali daha da yüksektir. Rusya’nın konvansiyonel yetenekleri sahada görülmüş ve değerlendirilmiş olmakla birlikte niyetleri endişe kaynağı olmaya devam edecektir.

Sonuç

Sonuç olarak ABD ve NATO’nun çatışmaya doğrudan müdahil olmak yerine üyelerinin katkıları ile çatışmaların uzamasına gayret göstereceği, Rusya’nın ise ulaştığı mevzileri koruyarak ateşkes ve barış görüşmelerine daha kısa sürede başlamak isteyeceği değerlendirilmektedir. Rusya’nın görüşmelerde en önemli beklentisinin güvenliğini sağlayacak önlemler olacağı da görülmektedir. Bu durum savaşın başlangıcında Rusya’nın ABD ve müttefiklerine sunduğu fakat kabul edilmeyen güvenlik önlemlerini kapsayan isteklerinin değişikliğe uğramış hali ile tekrar gündeme geleceğini göstermektedir. Oluşacak durum böyle olacak ise ağa ile marabanın hikâyesine benzeme ihtimali yüksek görünmektedir.

Türkiye ittifak içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirirken, Karadeniz üzerinden bölge komşusu olan Ukrayna ve Rusya’nın hayati çıkarlarını da gözeten çok yönlü politikalar yürütmeye devam etmeli, yardımlar konusunda NATO’nun yeteneklerini kullanmayı gerektiren kararların alınmasına müsaade etmemelidir. Gürcistan üzerinden gündeme getirilecek benzer gelişmelere de hazırlıklı olmalıdır.

Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Tüm Makaleler

  • 14.02.2024
  • Süre : 6 dk
  • 1148 kez okundu

Google Ads