Sarışın, Mavi Gözlü Kardeşim, Şehit Hava Pilot Üsteğmen Cemil KAYA
Bütün şehitler gibi Cemil Kaya’nın da içimizi yakan bir hikayesi var. 26 yıl gibi çok kısa süren bir ömrü ancak oldu. Şimdi bakıyorum da Cemil şehit olalı 31 yıl olmuş, yaşadığından uzun bir süre geçmiş aradan. Yaşasaydı şimdi ne yapıyor olurdu? Nasıl bir yaşamı olurdu?
Bütün şehitler gibi Cemil Kaya’nın da içimizi yakan bir hikayesi var. 26 yıl gibi çok kısa süren bir ömrü ancak oldu. Şimdi bakıyorum da Cemil şehit olalı 31 yıl olmuş, yaşadığından uzun bir süre geçmiş aradan. Yaşasaydı şimdi ne yapıyor olurdu? Nasıl bir yaşamı olurdu?
1988 yılında Hava Harp Okulu'ndan beraber mezun olduk. Devre arkadaşım Cemil, o ciddi duruşunun ardında çocuksu tavrı ve bir o kadar da farklı taşıdığı duygusallığı ile dikkat çekici bir profile sahipti. Bizim devrenin çoğunluğu, toplamda 99 kadarı Kuleli Askerî Lisesi’nden, Çengelköy gibi nadide bir yerden Yeşilyurt’a gelmişti. Çoğu İstanbul çocuğu sayılırdı artık. 60’a yakın kişi de sivil lise kökenliydi. Bir de aramızda Cemil gibi, yeşil Bursa’dan, Işıklar Askerî Lisesi’nden aramıza katılan 20’ye yakın arkadaşımız vardı. Üç farklı kaynaktan gelen toplamda 180 kişiyi bulan bu harbiyeliler, dört yıl beraber okuyarak 1988 yılında Teğmen olarak mezun olacaklardı. Hep beraber 1’inci Tabur olmuştuk. Cemil; uzun boyu, sarışın mavi gözlü bir delikanlıydı. Devre arkadaşlarımız arasında en yakışıklı olanımızdı diyebilirim. Ama onun daha da öne çıkan özelliği, çok disiplinli bir kişilik sergilemesiydi. Bizler gibi o dönemdeki komutanlarımız da ondaki bu özelliği hemen gördüler ve birinci sınıfta kendisini, bizim komşu bölüğe kıdemli yaptılar. O dönemde bu tür görevlendirme alanlar harbiyelilere, diğer öğrenci arkadaşlarından ayırt etmek, biraz da motive etmek için sol kolda Harbiyeli Rütbesi taşıma imtiyazı verilirdi. Artık Yüzbaşı Cemil, Kaya gibi Bölük Kıdemlisi olmuştu. Cemil disiplinli olduğu kadar çalışkanlığıyla da dikkatleri çeken bir Hava Harbiyeliydi. Hem çalışkan hem disiplinli olduğundan, okuldaki son yılımızda, okul kadet (yönetim) teşkilatında Alay Komutan Yardımcısı olarak bir yıl görev yaptı. Bizim dışımızda kendisini artık tüm okuldaki öğrenciler, subay, astsubay ve sivil memurlar tanır hale gelmişti. Herkesin parmakla gösterdiği örnek bir subay namzetiydi.
30 Ağustos’ta omuzlarımıza yıldızlarımızı taktığımızda, Cemil de çakı gibi bir teğmen olmuştu. 1 Şubat 1966 tarihinde Bandırma’da doğan Cemil, ilk ve orta öğrenimini de burada tamamlayıp, subay olma hayaliyle askerî liseye girmişti. Şimdi 8 yıl sonra hayalini gerçekleştirmenin, yıldızını omzuna takmanın huzuruyla Hava Harp Okuluna elveda diyordu.
Pilotaj sağlık muayenelerini de sorun yaşamadan tamamlamıştı. Çiğli’de pilotaj eğitimine devam etti. Sırasıyla, T-34, T-37 ve T-38 eğitim uçaklarında zorlu bir eğitim sürecini tamamlamayı takiben, 1989 yılının Ağustos ayında, sıcak bir İzmir gününde pilot brövesini sol göğsüne taktığında, dünyalar Cemil’in olmuştu. Devamında, Konya’da F-5 uçaklarında harbe hazırlığa geçiş eğitimini tamamlayarak, savaş pilotu olmaya da hak kazandı. Kura çekti. Kurada şansına F-104 uçağı çıktı. Zaten F-104’te harbe hazırlık eğitimi almak, memleketi Bandırma'ya, ailesine yakın bir yerde bulunmayı da arzu ediyordu. Bu arzusu gerçekleşmişti.
1990 yılı Şubat ayında Balıkesir’e geldi, 193’üncü Şahin Filo Komutanlığında F-104’çü olmak için birkaç devre arkadaşıyla birlikte eğitim almaya başladı. Bir devre arkadaşımız anlatıyor:
“Bazen cuma akşamları benim bekar evinde buluşurduk. Cemil de müdavimlerden biriydi. Bir araya geleceğimiz günlerde, filonun gazinosunda yavaşça yanıma yaklaşır, koluma girerdi. Sonra tane tane şöyle derdi Cemil:
- Birkaç bira kapıp, senin eve bu akşam ben de geliyorum müsaaden olursa. Açalım kasetçaların sesini. Ahmet Kaya söylesin. Biz hep birlikte şerefe diyelim, kaldıralım şişeleri, olur mu?
Olur kardeşim, ne demek, memnuniyetle derdim. Diğer arkadaşlara söylerim birazdan, onlar da gelir. Sen birkaç bira getir. Onlar da elleri boş gelmezler hiçbir zaman. Alıp gelirler çerezleri. Ben de biraz meze alırım, olmadı hazırlarım. Akşam olsun, neşemiz bol olsun, kafamız güzel olsun derdim.
Akşam buluşunca, başlardık muhabbete. O hafta kim hangi hocayla, ne tür bir komik olay yaşadıysa, onu birbirimize ballandıra ballandıra anlatırdık. Hangarın kapısını açardık, çok da gülerdik hani. Çok mutlu olurduk beraber olmaktan, birbirimize takılmaktan, bir iki lakırdı yapmaktan. Gecelerimizin sonu hep güzel ama hüzünlü biterdi. Çünkü bu akşamların bir sonu vardı. Eğitimimiz bitmek üzereydi. Aramızdan birkaçımız Diyarbakır’a gidecekti. Kimse gitmek istemiyordu. Kimse bu güzel ortamı terk etmek istemiyordu. Bu konu açılınca, nedense biraz hüzün gelirdi bize. Gecenin sonuna doğru dalar giderdik kendimizce derin düşüncelere. O anlarda sözleşmiş gibi kimse çıt etmezdi. Sonra, bir zaman geçince, birimiz sessizliği ansızın bozuverirdi. Genelde de bu Cemil olurdu:
- Takmayın bu kadar arkadaşlar, ucunda ölüm yok ya. Kim kurada çekerse o gider Diyarbakır’a. Bu hep böyle olmuş, bizde de böyle olacak. Haydi keyfimize bakalım.
derdi. Biz de kendisine hak verir, kaldığımız yerden eğlenmeye devam ederdik. Birçoğumuz, akordu bozuk seslerimize aldırmaz, inatla eşlik ederdik kasetçalardaki şarkıya, artık ne çalıyorsa o an. Cemil’in de sesi pek güzel sayılmazdı ama biraz çakırkeyif olunca şarkımsı bir şeyler söylemeden de edemezdi. Hep içten söylerdi. Hep beraber, bitmesin dediğimiz gecelerimizde gönülden eşlik ederdik biz de kendisine…”
1990 yılı Eylül ayında F-104 eğitimleri tamamlandı. Kura günü gelip çattı. Sıra Cemil’e gelince, kura torbasına elini attı. Ya Diyarbakır olacaktı ya da Balıkesir’de kalacaktı. Aslında torbada Balıkesir sayısı daha çoktu. Ama şans bu, ucunda ölüm yok ya dediği Diyarbakır’ı çekti kurada. Balıkesir çekenler mutluydu. Diyarbakır’a gidecek olanların yüzlerinde hafif bir burukluk vardı. Ben de kura çekilen salondaydım o an. Biz sonraki eğitim grubundaydık. Cemil için, keşke Balıkesir’de kalsaydı, bir süre daha Bandırma’ya yakın yerde görev yapardı, kendisi ve ailesi için iyi olurdu diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum.
Cemil, kurada Diyarbakır’ı çekmişti çekmesine de, şükür ki, korktuğumuz kadar bir tepki göstermedi, pek de takılmadı aslında Diyarbakır olayına. “Olsun. Önemli değil. Ben şimdi giderim sonra da sizler Diyarbakır’a gelirken, ben de görev süremi tamamlamış olarak geri dönerim” demişti o akşam, son kez buluşup hep beraber şarkılarımızı söylerken. Hakiki bir Starfighter olarak Cemil’i ve birkaç devre arkadaşımızı Balıkesir’den Diyarbakır’a 3 Ekim 1990 sabahı yolcu ettik.
Cemil KAYA, 8’inci Ana Jet Üs Komutanlığı Diyarbakır’da 182’nci Atmaca Filo Komutanlığında görev yapmaya başladı. PKK terörüyle mücadele kapsamında, sık sık iç güvenlik/sınır ötesi harekât görevlerine katılmaya başladı. Çok istekliydi bu harekât görevlerinde uçmaya.
30 Haziran akşamı yeni bir görev geldi. Dörtlü kol halinde sabah erken saatlerde görev yapılacaktı. Akşamdan uçulacak haritalar hazırlandı. Uçaklara hangi yükün yükleneceğine karar verildi. 1 Temmuz 1992 günü, sabah 05.00 civarında yataktan kalktı Cemil. Traşını oldu. Uçuş tulumunu giyindi. Koşarak kendisini bekleyen filo minibüsüne bindi, filoya gitti. Her sınır ötesi harekât görevine ayrı bir heyecanla, koşarak giderdi. O gün de öyle yapmıştı. Dörtlü kol halinde kalkış yaptılar. Irak'ın kuzeyinde kendilerine verilen hedeflere bomba atışlarına başladılar. Cemil, dörtlü kolun liderinin hedef üzerinde kurduğu atış paterninde liderin arkasından bombalarını sırayla atıyordu. Hava güzeldi. Cemil sondan bir evvelki dalışını yaptı. Bombasını bıraktı ancak sonra her ne olduysa Cemil'in uçağında çıkış hareketini gören olmadı. Uçaktan atladığını da! Ama atlamış da olabilirdi. Uçak yere vurmuştu ama pilot görülmüyordu.
1 Temmuz 1992 tarihinde terör örgütüne karşı yürütülen sınır ötesi harekât esnasında, Irak Durji'de (Irak’ın kuzeyi), havadan yere bomba atışları esnasında, 62-716 kuyruk numaralı CF-104A uçağının bilinmeyen bir nedenle düşmesi sonucu, Cemil’le irtibat kesilmişti. Atladı mı acaba? Neden kimse görememişti atladığını?
Keşke atlamış olsa, kurtulsa Cemil’imiz” diye günlerce umutla bekledik o günlerde devre arkadaşları olarak bizler. Aramalar kesintisiz devam etti. Atladı, bir yere saklandı. Kendisini kurtaracak ekibi görünce ortaya çıkar nasıl olsa dedik, umutla bekledik. Umutlarımızın tükendiği anda 17 Temmuz’da Cemil bulundu diye haber geldi. Çok sevindik ama maalesef bulunan sadece Cemil’in cansız bedeniymiş. Olsun, bu da bir şeydi. En azından şehitlikte bir mezarı olacaktı. Kurda kuşa yem olmayacaktı aziz naaşı. Son vazifemiz için Bandırma’da buluştuk, cenaze törenine katılabilen birçok devre arkadaşımızla, Cemil’imizi gözlerimizle yaşlarla son yolculuğuna uğurladık.
Bir arkadaşım dün Cemil’le ilgili bir anısını anlattı:
“Balıkesir’de bir gün bir benzinliğe uğradık Cemil’le beraber. Otomobilimizin deposunu dolduran pompa görevlisi, sarışın, mavi gözlü Cemil’i görünce, ‘sen Amerikalı mısın?’ diye soruverdi kendisine. Cemil de adamcağızı bozmadı, 1 dolar bahşiş verdi. Adam sonra durumu anladı. Aklında kalmıştı Cemil. Ne zaman Balıkesir’de o benzinciye uğrasam, Cemil’i sorup durdu bana. O melek oldu, aramızdan uçup gitti cennete diye hiçbir zaman diyemedim ona…”
Hava Pilot Üsteğmen iken şehit olan kardeşimizin ismi bugün Bandırma’da bir okulda yaşatılıyor. Kayacık Mahallesi Toki Konutları bölgesindeki Şehit Pilot Üsteğmen Cemil Kaya Ortaokulu’nda, bu vatan için şehit olan Cemil’in yerini alacak gençlerimiz, yeni Cemil’ler, Cemile’ler yetişiyor.
Ey Cemil. Duyuyorsun eğer bizi, bil ki, hep bir yerlerde buluştuğumuzda anıyoruz seni. Memleketin Bandırma’ya bağlı Edincik Belediye binasının hemen önünde yer alan Şehit Hava Pilot Üsteğmen Cemil Kaya Meydanına da geçenlerde granit taşlar döşendi, senin gibi pırıl pırıl bir meydan oldu kardeşim. Bilesin istedim. Bugün de şehadet yıldönümün. Unutmadık, unutmuyoruz... Ruhun şad olsun.