Site İçi Arama

savunma

Terörle Mücadelede Görev Alan Birliklerde Savaş Stresi Problemi Nedir?

Fobiler genellikle askerlik öncesi yaşamdan gelen (mermi sesinden veya şiddetli seslerden korkma ve hatta bayılma, gece karanlıkta yalnız kalınca cin görme, ak sakallı ihtiyar görme veya kendisine doğru elle bile hafif bir hamle yapılsa iki büklüm olma gibi) bir sıkıntıdır.

Clausewitz der ki; savaş basittir, ama kolay değildir. Herhangi bir konvansiyonel harbe katılmadım ama katıldığım iç güvenlik harekâtları ile yurt dışı harekâtlarda bu sözün ne kadar doğru olduğunu yaşayarak anladım. 

Savaş kâğıt üzerinde göründüğü gibi iki taraflı mekanik bir müsabaka değildir. Araç, silah, gereç, iklim, arazi şartları ve personel ile ilgili zafiyetler vb. birçok faktör devreye girdikçe, Clausewitz’in bahsettiği ve NATO talimnamelerinde yazıldığı gibi bir sürtünme ortaya çıkıyor. 

Bunun sonucunda birliklerin muharebe gücü, sürtünen katı parçaların aşınması gibi aşınıyor. Bu durum, fiziksel güçteki azalma kadar psikolojik güçte, yani savaşma azim ve iradesindeki azalma şeklinde de ortaya çıkıyor. 

Terörle mücadele edilen bölgelerde uzun süre görev yapmanın sebep olduğu psikolojik güç kaybı hem birlik seviyesinde hem de birey bazında yıpratıcı etkiler yaratıyor. Bu da bazı askerlerde psikolojik açıdan olumsuz gelişmelere sebep oluyor. Bu durum askeri birliğin savaş gücü kapasitesini adeta tüketiyor. 

Tim Komutanlığı yaparken kendi birliğimde bu tür olaylara rastlamadım çünkü çalıştığım birlikte herkes profesyonel ve eğitimli olduğundan en zor şartlara bile kolayca alışabiliyordu. Ama tabur komutanlığı yaparken ve bazı birliklerle beraber operasyonlara çıktığımda bu tür olaylara şahit oldum. 

Bu tür olaylar, sadece askerlerde olmuyor. Çatışmaların stresi, açlık ve susuzluk bazen yıllarını orduya vermiş rütbeli askerleri de etkileyebiliyor. Nitekim o günlerde, bu durum kamuoyuna yansımış ve bazı yayın organlarında İç Güvenlik Harekât Bölgesinde görev yapan askerlerin bir kısmının savaş stresi yaşadıklarına ve bununla başa çıkamadıklarına dair yazılar çıkıyordu.

Bu yazıları okuduğumda, verilen örnekler bana çok saçma geliyor ve bunları gazetecilerin kafalarından uydurduklarını düşünüyordum. Ancak daha sonraki tecrübelerim sonucunda gazete ve dergilerde yazılanların bir kısmının doğru olabileceğini yaşayarak anladım. 

Anladığım kadarıyla stres vb. kelimelerle ifade edilen bu normal dışı ruh hali ve davranış değişikliğinin temelinde genellikle korku ögesi var. Ayrıca anladım ki korku o kadar da anormal bir şey değil. Korku, normal boyutlarda herkeste oluyor. Eğer kontrolü kaybedecek kadar şiddetli değilse, korku faydalı bir şey aslında. Daha iyi korunmak için gayret sarf etmemize sebep oluyor. 

Ancak, korkunun seviyesi herkeste farklı oranlarda ortaya çıkıyor. Bazıları korkularını kontrol edebiliyor. Bazılarının korkuları ise o kadar ani bir şekilde ortaya çıkıyor ve o kadar büyük oluyor ki kontrol edemiyor. Bununla birlikte, genellikle bu korku (ister hafif ister yüksek olsun) askerler ortama alıştıkça azalıyor. 

Konunun uzmanlarının fobi dedikleri hastalık seviyesindeki korku ise öyle değil. Fobinin birlik koşullarında anlaşılması ve tedavi edilmesi çok zor. Çünkü fobilerin belirli bir mantığı olmadığı için lafla veya sözle bu kişileri teskin etmek mümkün olmuyor. Askerlerin bölgeye alışıp tecrübe kazanmaları da işe yaramıyor. 

Neyse ki, bu tür fobileri olan asker sayısı diğerine göre çok daha az oluyordu. Örneğin, benim görev yaptığım taburda 2-3 kişiyi geçmiyordu. Bunlar, silah sesinden, karanlıktan, yalnız kalmaktan, kapalı ve dar alanda kalmaktan, yüksekten, böceklerden vb. birçok şeyden mantık dışı denebilecek kadar çok korkuyorlardı. Bunları tespit edilir edilmez RDM (Rehabilitasyon Danışma Merkezi)’ye gönderiyordum. 

Ama fobi dediğin öyle psikolog yada psikiyatristin üç günde tedavi edebileceği bir şey değil. Hatta çoğu zaman ömrünün sonuna kadar devam edebilen bir rahatsızlık. İlginç olan, bunların bazıları korkularının mantıksız olduğunu biliyor ve kabul ediyor ancak buna rağmen yine de korkularına hâkim olamıyordu. 

Fobiler genellikle askerlik öncesi yaşamdan gelen (mermi sesinden veya şiddetli seslerden korkma ve hatta bayılma, gece karanlıkta yalnız kalınca cin görme, ak sakallı ihtiyar görme veya kendisine doğru elle bile hafif bir hamle yapılsa iki büklüm olma gibi) bir sıkıntıydı. Bu tür kişilerin ortama adapte olması neredeyse imkânsız oluyordu.

Stresten kaynaklandığı söylenen sıra dışı davranışların çoğu ise askerlikte ortaya çıkıyordu. Bu tür olayları incelediğimde iki farklı durum olduğunu anlamıştım. Bunlardan biri; uzun süre stres altında yaşamaktan, diğeri ise ani bir şekilde ateş altında kalmaktan kaynaklanıyordu.  

Bu konunun uzmanı değilim ama sanırım birincisini savaş stresi denilen kavram içinde değerlendirmek mümkün. Bu durum, sürekli olarak sabit bir üs bölgesinde saldırı tehdidi altında nöbet tutan askerlerde daha çok görülüyordu. 

Uzun süre devam eden çatışma, yürüyüş, soğuk, yorgunluk ve uykusuzluğa maruz kalan askerlerde de zaman zaman bu tür tepkiler ortaya çıkabiliyordu. Bu tepkilerin bazıları geçici olup stres ortamından çıkınca asker hızla normal davranış biçimlerine dönerken bazı askerlerde bu durum kalıcı etkiler yaratabiliyordu. 

İkinci durum ise çatışma şoku olarak adlandırılabilir. Pusuya düşen veya baskına uğrayan birliklerdeki bazı askerler ve hatta subaylar bu şoku yaşayabiliyorlardı. Bu şok bazı kişilerde birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar kısa süreli olurken bazı kişilerde saatlerce, günlerce ve hatta aylarca sürebiliyordu. Bu psikolojik durumdan uzun süre çıkamayan kişiler, genellikle birinci durumdaki savaş stresi aşamasına giriyorlardı.

Bu şok ve stres durumu askeri eğitimi daha sınırlı olan mecburi askerlik yapan kişilerde daha yoğundu ama iyi eğitimli ve askerliği meslek olarak seçmiş kişilerde de görülebiliyordu. Profesyonel askerlerin büyük bir kısmı zamanla çatışma ortamına adapte olurken askerlik görevini yerine getiren ve profesyonel olmayan askerlerin çok daha azı bu durumla başa çıkabiliyordu. 

Bu durum çatışmalı bölgelerdeki askeri birlikler için psikolojik desteğin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu sebeple askerler, çatışmalı bölgelere sadece askeri eğitimde mükemmelleştirilerek gönderilmemeli, aynı zamanda psikolojik olarak da hazırlanmalıdır. 

Komando birliklerine sadece fiziksel olarak güçlü değil psikolojik olarak da güçlü olan personel seçilmelidir. Ayrıca, çatışmalı bölgelerde görev yapan birliklerde profesyonel psikologların istihdam edilmesi faydalı olacaktır. 

Bu tür rahatsızlıklar bir mıh bir atı, bir at bir askeri söylemindeki kadar ve hatta ondan da önemlidir. Çünkü psikolojik travmalar ve stres bozuklukları birliklerde çok hızlı kopyalanmakta ve yayılmaktadır. 

Bunların bir kısmı gerçek bir bulaşma olmakla birlikte bazıları da askeri hekimlerin konversiyon diye tanımladıkları bir duruma sebep olabilmektedir. Bu iki durumu ayırt edebilmek ve ona göre tedbir almak çok önemlidir. Bu sebeple birlik komutanları da bu tür sorunlarla başa çıkma konusunda eğitilmelidir. 

Bu konuya en az harekât, lojistik ve istihbarat konuları kadar, hatta onlardan da daha fazla dikkat edilmeli ve çatışmalı ortamlarda askerlerin psikolojik açıdan sağlıklı kalabilmeleri için her türlü tedbir alınmalıdır. Aksi takdirde, çok sayıda asker işe yaramaz hale gelebilir ve birliklerin savaşma azim ve iradesi azalabilir.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 15.05.2024
  • Süre : 5 dk
  • 920 kez okundu

Google Ads