Türkiye için Suriye’de Sadece Hava-Özel Harekât Yapılması Yeterli Olur mu?
Ankara, Suriye’den kaynaklı teröristlerin Türk topraklarına saldırıları yapan Suriye’deki PKK unsurlarını bertaraf etmeye yönelik olarak 24 Ağustos 2016 tarihinden itibaren icra etmeye başladığı ilk harekât olan Fırat Kalkanı Harekatıyla birlikte, uygun şartlar oluştuğunda, Suriye topraklarında askeri operasyonlar yapmaktan geri kalmayacağını göstermeye devam ediyor.
Türkiye’nin Terörle Mücadelesi, Meşrudur
Ankara, Suriye’den kaynaklı teröristlerin Türk topraklarına saldırıları yapan Suriye’deki PKK unsurlarını bertaraf etmeye yönelik olarak 24 Ağustos 2016 tarihinden itibaren icra etmeye başladığı ilk harekât olan Fırat Kalkanı Harekatıyla birlikte, uygun şartlar oluştuğunda, Suriye topraklarında askeri operasyonlar yapmaktan geri kalmayacağını göstermeye devam ediyor.
Türkiye; uluslararası hak ve yükümlülükler ile uluslararası hukukun kendisine verdiği güç kullanmaya yönelik tanıdığı meşruiyet çerçevesinde, güney sınırı boyunca YPG/PKK terör örgütünün kontrolünde bir koridor oluşmasını engellemeyi amaçlamıştır. 20 Ekim 1998 tarihinde Türkiye ve Suriye arasında imzalanan Adana Mutabakatı, PKK ve bağlı unsurlarına karşı Türkiye'ye müdahale etme imkânı tanımaktadır. Benzer bir meşruiyet, ABD'nin Suriye'deki varlığını meşrulaştırmak için kullandığı BM Şartı'nın 51. Maddesinden de kaynaklanmaktadır.
Fırat Kalkanı Harekâtı
24 Ağustos 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava ve kara birliklerinin geniş katılımıyla düzenlenen Fırat Kalkanı Harekâtı, Suriye İç Savaşı'nın bazı olumsuz sonuçlarının en aza indirilmesinde kritik bir rol oynamıştır. Harekât, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin ve PYD'nin askeri kanadı YPG'nin bölgede bir "terör koridoru" oluşturmasını engelleme yönünde Türkiye açısından önemli kazanımlar sağlamıştır.
Türkiye'nin; Suriye PKK’sının müttefiki olduğunu saklama gereği duymayan ve bu nedenle artık güven vermeyen NATO müttefiki ABD’nin PKK’ya her türlü silah ve mühimmatla desteklemesine rağmen bu örgütü durdurması önemlidir. Şüphesiz Türkiye, güney sınırları boyunca PKK’nın kalıcı bir tehdit oluşturmasına rıza gösterecek bir devlet değildir. Öte yandan terör örgütünün ortadan kaldırılması sadece Türkiye'nin ulusal güvenliği için değil, aynı zamanda Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'in uzun vadeli güvenlik çıkarları için de önemli görülmektedir. Fırat Kalkanı Harekâtı bu manada, ABD ve Rusya’ya rağmen kendi stratejik özerkliği çerçevesinde hareket etmesi, oluşmakta olan PKK terör koridorunu parçalamıştır. Bu harekâtla Ankara, önemli bir açılım ve inisiyatif kullanma becerisini göstermiştir.
Zeytin Dalı Harekâtı
Bu kapsamda 20 Ocak-Mart 2018 tarihleri arasında Zeytin Dalı Harekâtı gerçekleştirilmiştir. Bu operasyonla birlikte Afrin kenti de dâhil olmak üzere Fırat'ın batısındaki önemli bir bölge, Türkiye'nin Suriye’de desteklediği rejim muhalifi grupların kontrolüne geçmiştir.
PKK’nın stratejik önemde gördüğü Afrin, örgütün bölgedeki kalelerinden birisiydi. Afrin’in alınması, Ankara’ya Suriye içinde PKK’ya karşı durum üstünlüğünü ele geçirme ve ulusal güvenliğine yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme konusundaki kararlılığını gösterme fırsatı sunmuştur. Bu harekât öncesinde Erdoğan hedef Menbiç demişti ancak çeşitli nedenlerle Menbiç alınamadı. Bu haliyle bile Zeytin Dalı başarılı bir operasyon olmuş, Suriye PKK’sına kayda değer bir darbe indirilmiştir.
Barış Pınarı Harekâtı
Hatay ve Kilis arasındaki bölgede büyük oranda hedeflerine ulaşan Türkiye, daha doğuda, Tel Abyad ve Resulayn arasındaki geniş bir bölgede 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtını başlatmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, harekâtın başlangıcında Tel Abyad ve Resulayn kasabaları arasındaki bölgeyi kontrol altına almayı hedeflediğini açıklamıştır. İlerleyen aşamalarda ise harekât bölgesi ve yan bölgeleri doğrultusunda 480 km uzunluğunda ve 30 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması hedefi öne çıkmıştır. Bu harekâtın hedefleri;
• Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşmasını engellemek. Terörist unsurların bölgeyi terk etmesini sağlamak. Aynı zamanda güney sınırı boyunca Arap, Türkmen ve Kürt sivil halkın barış içinde yaşayabileceği güvenli bir bölge oluşturmak, PKK kontrolündeki şehirleri teröristlerden temizlemek.
• Küresel ve bölgesel aktörlerin (Rusya ve ABD) Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehdit etmesini önlemek, bunun için askeri seçeneklere başvurmaktan çekinilmeyeceğini göstermek.
• Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların/mültecilerin geri dönüşü için Suriye içinde güvenli bir bölge oluşturmak. Ankara Hükümetinin Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yönelik koruyucu tutumunu eleştiren muhalefetin elindeki haklı gerekçeleri yok etmek. Türk halkının Suriyeli mülteciler üzerinden daha fazla kutuplaşmanın önüne geçmek.
Barış Pınarı Harekâtına Gösterilen Tepki
Harekât devam ederken, önce ABD ve sonra Rusya Federasyonu, sanki birbiriyle koordineli hareket ettiklerini gösterircesine, Ankara’ya neredeyse birlikte ve aynı şekilde tepki göstermişlerdir.
17 Ekim tarihinde ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Türkiye’ye gelmiştir. Görüşmeler neticesinde, ABD tarafı; Suriye Demokratik Güçleri (SDG) diye tanımladıkları Suriye PKK’sının Türkiye’ye zarar verecek eylemlerden uzak tutulacağı sözü vermiştir.
Ruslarla ise 23 Ekim Soçi mutabakatı imzalanmıştır. Bu mutabakatın altıncı maddesi çerçevesinde Rusya; Menbiç ve Tel Rıfat’ta PKK örgüt elemanlarının barınmalarına izin verilmeyeceği taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca, Barış Pınarı bölgesi dışında kalan 444 km genişliğinde ve 30 km derinliğindeki bölgeden PKK unsurlarının çıkarılması ve burasının güvenli bölge haline getirilmesi bağlamında karşılıklı mutabakata varılmıştır.
Bahar Kalkanı Harekâtı
Türkiye, Afrin ve civarında Zeytin Dalı harekâtı ile sağladığı kontrolün bir benzerini, İdlib ve çevresinde de sağlama ihtiyacı duymuştur. Bu bölgede gerginliği azaltmak için 27 Şubat 2020 tarihinde başlatılan Bahar Kalkanı Harekâtı neticesinde kısa sürede Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları belirlenen hedefleri ele geçirmiş ve harekât tamamlanmıştır.
Muhtemel Beşinci Harekât
Türkiye, şu ana kadar dört askerî harekât gerçekleştirdiği Suriye topraklarında tam manasıyla bir güvenli koridor tesis edememiştir. Özellikle Tel Rıfat, Menbiç, Ayn el-Arap ve Ayn İsa'nın PKK’dan temizlenmesi ve böylelikle bu bölgelerin güvenli hale getirilmesi, neticede neredeyse Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinliğindeki güvenli koridorun tesis edilmesi amaçlanmaktadır.
Halihazırda, PKK’nın kontrol ettiği kasabalardan Türk askerlerine ve Suriye Ulusal Ordusuna (SNA) gerçekleştirilen saldırılar Ankara’da rahatsızlığa neden olmaktadır. Tel Rıfat ve Menbiç’in Türk topraklarına füze fırlatmak için üs olarak kullanılıyor olması, bu iki yerleşim yerine Türkiye’nin odaklanmasına neden olmuştur. Barış Pınarı esnasında, Rusya; YPG'yi Tel Rıfat'tan çıkarma sözü verirken, ABD de terör örgütünü Menbiç'ten çıkaracağını söylemişti. Ancak her iki ülke de sözlerini yerine getirmemiştir. Yerine getirilmeyen bu vaatler, Türkiye'nin grubu sınırlarına yakın kasabalardan çıkarmak için yaptığı müdahaleyi meşrulaştırıyor.
Ayrıca, iç politikada Suriyeli göçmenlerin varlığı sorun olmaya başlamıştır. Hükümet de Türk halkının daha fazla gerilmemesi için Suriye topraklarında elverişli şartları oluşturup, olabildiğince çok sayıda Suriyeli göçmeni Suriye topraklarında tesis edilecek bu güvenlikli bölgelere yerleştirmeyi hedeflemektedir.
Hükümete yakın bazı medya gruplarına göre, 2022 yılı Mayıs ayındaki dünya siyasetindeki mevcut konjonktür Türkiye’nin Suriye’ye harekât yapması için elverişli bir fırsat sunuyordu. Rusya Ukrayna'da batağa saplanmıştı. Ukrayna cephesine Suriye'den çok sayıda kuvvetini çekmek zorunda kalmıştı. Terör tehdidi ve büyüyen göç sorunu, uluslararası toplumun çözüm bulma konusundaki isteksizliği ile birleşince Türkiye'ye Suriye'nin kuzeyine müdahale etmekten başka bir seçenek bırakılmadığı konusundaki görüşler ana akım medyaya hâkim olmuştu.
Bu görüşlere rağmen, Ankara’nın beklediği harekâta yeşil ışık yakılmadı. 23 Mayıs 2022 tarihinde “bir gece ansızın gelebiliriz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri havada kalmıştı. ABD'nin Menbiç'le ilgili verdiği sözler, PKK’ya verdiği destek ve Türkiye'ye karşı Yunanistan yanlısı politikasındaki ısrarı, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik başvurusu gibi gelişmeler, Ankara’yı Suriye’de gerçekleştirilecek olası bir harekâtı ağırdan almaya itti.
Bu arada Türkiye; 18 Nisan 2022 tarihinden itibaren Irak'ın kuzeyinde Pençe-Kilit Harekâtını da sürdürmektedir. Ankara, yakın dönemde Irak’ta Zap bölgesinde 30 km. derinliğindeki alanı da kontrol altına alabilirse, tüm Irak’ta 30 km. derinlikteki güvenli koridor oluşturma hedefine ulaşmış olacaktır. Teröre karşı mücadelesinde güvenli koridorun faydasını çok iyi bilen Türkiye, aynı şeyi bir an önce Suriye’de de yaparak, Irak ve Suriye’de boş bir bölge bırakmamayı, PKK’yı olabildiğince kontrol altında tutmayı amaçlıyor.
Türkiye; Suriye’de PKK’ya Karşı Hava-Özel Harekât Yapmaya Devam Ediyor
Ankara, ABD ve Rusya’dan bu yılın Haziran ayı başında gerekli desteği alamayınca, şimdilik kara harekâtını ertelemiş gibi bir duruş sergiliyor. Ancak, hava harekâtı, karadan topçu atışları, MİT operasyonları vb. şeklindeki adı konmamış koordineli “Hava-Özel Harekât” Suriye’nin kuzeyindeki terör unsurlarına karşı kesintisiz devam ettiriliyor. Ateş gücünün bu şekilde uzaktan ancak hassas mühimmat atışlarıyla gerçekleştiriliyor olması, başarılı sonuçlara imza atılmasını sağlıyor. Nitekim, 2022 yılı Ocak-Temmuz ayları arasında gerçekleştirilen bu türden operasyonlar neticesinde yaklaşık 2.000 teröristin etkisiz hale getirildiği biliniyor.
Ayrıca MİT; üst düzey PKK/YPG liderlerini öldürmek için öncelikle silahlı insansız hava araçlarını kullanıyor. MİT'in operasyonel kabiliyetleri on yıl önce bu tür operasyonlar için özel bir birimin kurulmasıyla güçlendirildi. PKK’nın önde gelen elemanları, yerleri genellikle terör örgütü içindeki muhbirler tarafından sağlanan istihbarı bilgiler ışığında, MİT’e ait silahlı insansız hava araçları kullanılarak etkisiz hale getirilebiliyor. Ayrıca terörist grubun yöneticilerinin ortadan kaldırılması suretiyle hem Suriye’de hem de Irak'ta PKK’ya yönetim zafiyeti yaşatılıyor.
Tahminlere göre MİT son yedi ay içinde 83 üst düzey PKK yetkilisini etkisiz hale getirmiştir. Bunların arasında Güngören Saldırısı olarak bilinen ve İstanbul'da 18 sivilin ölümüne neden olan 2008 İstanbul bombalamalarının faili ve Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) önde gelen yöneticilerinden Salwa Yusuk da bulunuyordu. Bu kişinin ölümü üzerine ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Twitter hesabından başsağlığı mesajı yayınlanabilmiş olması, Amerikan tarafının resmin neresinde yer aldığını açık bir şekilde Türk kamuoyunu da göstermiştir.
Bu yeni türden “dolaylı harekât” uygulaması, Türkiye’nin Suriye’de terör yuvalarına karşı kararlı bir şekilde mücadele edeceğini göstermesi yönüyle önemlidir. Ankara, PKK'yı ve Suriye'deki uzantısı YPG'yi ortadan kaldırma arzusundaki kararlılığını sergilemeye devam ediyor. Operasyonlarda, Türkiye’de üretilen SİHA’lar, destek sistemleri ve Türk yapımı mühimmat kullanıldığından, Batı ülkelerinin yaptırımları söz konusu olamamaktadır. Türk ordusu ve istihbarat teşkilatı bu operasyonlarda kullanılan silahları ABD gibi başka bir ülkeden satın almış olsaydı, yabancılar silahlarını belirli koşullar altında sattıkları için büyük olasılıkla bu tür görevleri yerine getiremezlerdi.
Sonuç
Türkiye, bu yaz aylarında gerçekleştirdiği bu operasyonlar neticesinde, İŞİD’le mücadele ediyor diye PKK’ya destek verdiğini söyleyen ABD’ye karşı durum üstünlüğünü ele geçirmiştir diyebiliriz. ABD desteğine rağmen Suriye’de PKK güç kaybediyor, etkinliğini yitiriyor.
Ayrıca, son günlerde Ankara ve Şam arasında gayri resmi görüşmelerin devam ettiği duyumları uluslararası basında yer alıyor. Hatta Eylül ayı içerisinde Erdoğan-Esat görüşmesinin gerçekleşebileceği konuşuluyor. Erdoğan pragmatizmi geç de olsa tekrar devreye girmiştir. Suriye’nin mevcut rejimle devam etmesine Ankara itirazlarını neredeyse kaldırmak üzeredir. Bu, Türkiye tarafından sıkıştırılan PKK’nın, Şam’ın pençesine düşeceği anlamına geliyor. Ankara ve Şam iş birliğini daha da ileriye götürebilirse, Amerikan desteğine rağmen, PKK’nın Suriye kolunun etkisiz hale getirilmesi söz konusu olabilecektir. Suriye'nin birliğinin yeniden tesis edilmesi, artık Türkiye’nin de açık desteğiyle, Türkiye-İran ve Rusya arasındaki Astana sürecinin odağına oturmuştur. ABD’nin İŞİD’i bahane ederek PKK’ya verdiği desteğin sonu gelmek üzeredir. Bölge kendi dinamiklerine dönüyor, dönmelidir de!