ABD F-16’ları Neden Türkiye’ye Vermeyecek?
Zirveden terörle mücadelede, F-16 görüşmelerinde ve İsveç'in nihai üyeliğinde gerçek bir ilerleme kaydedildiğine dair olumlu sinyallerle çıkıldı ancak gerçekte hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Yine de Vilnius'ta bu üç bacakta yapılacaklar konusunda taraflar belirli oranda bir anlayış birliğine vardıklarını beyan ettiler. Bu olumlu ve yeni bir aşamanın başlangıcına işaret edebilir mi?
The Washington Post'a göre Çin ve Rusya ile amansız jeopolitik rekabet ABD'yi Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilişkilerinde çizgisini esnetmeye zorladı. Amerika, F-16'ları Türkiye'ye satma konusunda anlaştı. (Sözde) Avrupa da Türkiye'ye bazı tavizler verdi. Sonuç olarak, İsveç NATO üyeliği için Ankara’nın onayını aldı. Peki gerçekte ne oldu?
2022 NATO Madrid Zirvesinde Finlandiya ve İsveç, Türkiye'nin güvenlik kaygıları doğrultusunda ilerleme kaydedilmesine yönelik üyeliğe giden yol haritasının ana hatlarını çizen üçlü bir Mutabakat Zaptı imzalamışlardı. Finlandiya'nın 4 Nisan 2023 tarihinde ittifaka katılmasının ardından, ABD ve diğer NATO üyesi ülkeler Vilnius zirvesinden önce İsveç'in onayının hızlandırılması için Türkiye'ye baskı yapmaya başlamışlardı. Muhtemelen başlangıçta görüşmeler olumlu seyrediyor olmalıydı ki, 7 Temmuz’da Macaristan Parlamentosunda İsveç’in üyelik onayının görüşüleceği bilgisi ajanslara düştü. Vilnius öncesinde 8-9 Temmuz tarihlerinde TBMM’de de İsveç’e onay konusunun görüşülebileceği konuşuluyordu. Ancak sonradan her ne olduysa, Macar Hükümeti, 7 Temmuz yerine ileri bir tarihte İsveç’in durumunu Parlamentosunda ele alacağını açıklamak durumunda kaldı. Dolayısıyla Budapeşte tarafından yapılan bu açıklama, Ankara için TBMM kartına olan ihtiyacı otomatikman devre dışı bırakmış oldu.
Öte yandan Erdoğan; Vilnius öncesinde, 9 Temmuz’da İsveç’in üyeliğine yönelik “AB üyeliğimizin önünü açın (biz de) İsveç’in önünü açalım" sözleriyle PKK ve F-16 konusundan başka bir söylemi gündeme taşıyıverdi. Erdoğan’ın bu yaklaşımı, zirve öncesinde, Vilnius’ta sıkı bir pazarlık olacağının işareti olarak okundu. Yine de Batı başkentlerinde İsveç için Türkiye’nin yeşil ışık yakabileceği beklentisi bir anda arttı. Nitekim öyle de oldu.
10 Temmuz akşamı NATO’un uzatmalı Genel Sekreteri Stoltenberg; Türkiye, İsveç ve NATO arasında üçlü bir anlaşmanın imza altına alındığını ve artık İsveç’in üyeliğinin yakın olduğunu sevinçle ifade etti. Bu 3-4 günlük trafiğin ardından “anlaşma” denen şey, ortada net bir metin olmasa da, İsveç'in Türkiye’nin terörle mücadele kapsamındaki beklentilerini karşılayan taahhütlerini yerine getirmesi ve Washington'un F-16'ları teslim etmesi üzerine kurgulanmıştı.
Burada üzerinde durmak isteğim esas konu İsveç’in üyeliğinden ziyade Washington’un izlediği ikircikli politikadır. Görünürde Biden yönetimi, Vilnius’ta ‘F-16 savaş uçakları ve modernizasyon kitleri’ tedarikine onay verebileceğini gündeme taşıdı. Bildiğiniz üzere, 1984 yılından itibaren F-16 üreticisi ve 1986’dan itibaren de kullanıcısı olan Türkiye; Rusya'dan S-400 füze savunma sistemini alması bahane gösterilerek, Trump yönetimi tarafından F-35 programından çıkarılmıştı. Üstelik Amerikan yönetimi müttefiki Türkiye’ye karşı Amerika'nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasasını (CAATSA) devreye sokmaktan da geri kalmamıştı. Buna rağmen, Ankara ne hikmetse 30 Eylül 2021 tarihinde 40 uçaklık F-16V tedarik paketiyle Trump’ın halefi Biden’ın kapısını çaldı. Türkiye bu hareketiyle, adeta Amerikan kapısında parya olmaya sürüklendiği bir sürecin gönüllü sü oldu. Peki neden?
Türkiye'nin caydırıcılık için ihtiyaç duyduğu en büyük yetenek eksikliği, gelişmiş savaş uçaklarına ihtiyacının karşılanmasından geçiyor. Dünyanın en büyük üçüncü filosu olan ancak artık eski sınıfına giren 230 civarındaki F-16 uçağını, 2007 yılındaki filo büyüklüğüne, yani 270 adet F-16 sayına ulaşmak için Türkiye’nin ABD’den 40 adet F-16’yı tedarik etmesi gerekiyor. Ankara’da kim bu hesabı yaptıysa, F-35’leri vermeyen Washington’un F-16’ları vermekte zorluk çıkarmayacağı öngörülüyordu. Hatta bazıları F-35 programından kalan ve Türkiye’nin ABD makamlarına ödediği 1 milyar 450 milyon USD büyüklüğündeki paranın karşılığında bu F-16’lar kolaylıkla Amerika’dan satın alınabilecekti. Ama kazın ayağı hiç de öyle çıkmadı.
Şimdilerde 20 milyar USD büyüklüğünde olduğu ifade edilen F-16 tedarik paketinde, son iki yılda çok az ilerleme kaydedilebildi. Bu arda antrparantez olarak belirtelim. Türkiye F-35 programına ortak üretici sıfatıyla 100 uçaklık bir paket için dahil olduğunda, Türkiye’nin ödemesi gereken parasal büyüklük 16 milyar USD olarak hesaplanıyordu. Bu arada, bu miktardan 4 milyar USD daha fazla ödemeye hazır bir Türkiye var. F-35’den kat be kat düşük teknolojiye sahip 40 adet F-16 V için bu ödemeye rıza gösterilmesini de anlamak mümkün değil. Her şeye rağmen ABD Kongresi üyeleri F-16 paketinin satışının gerçekleşebilmesi için birzön koşul olarak İsveç'in NATO’ya katılımına Türkiye’nin onay vermesi gerektiği şartını eklediler. Bu şartın resmi kaynağını, bu yılın Şubat ayı içerisinde ABD Senatosu NATO Gözlemci Grubu eş başkanları Senatörler Jeanne Shaheen (D-NH) ve Thom Tillis (R-NC) tarafından kaleme alınan mektup oluşturuyor. Başkan Joe Biden'a "Türkiye'ye F-16 savaş uçağı satışlarının [Finlandiya ve İsveç için] NATO protokolleri onaylanana kadar başlamamasını" talep eden mektup, Cumhuriyetçiler ve Demokratların ortak imzasıyla gönderildi. Bu arada bazı Kongre üyeleri daha da ileriye gittiler ve Türkiye'nin İsveç'in katılımını kabul etmesinin Ankara'nın F-16 talebini onaylamaları için tek başına yeterli olamayacağını belirtmekten geri durmadılar.
Zirveden terörle mücadelede, F-16 görüşmelerinde ve İsveç'in nihai üyeliğinde gerçek bir ilerleme kaydedildiğine dair olumlu sinyallerle çıkıldı ancak gerçekte hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Yine de Vilnius'ta bu üç bacakta yapılacaklar konusunda taraflar belirli oranda bir anlayış birliğine vardıklarını beyan ettiler. Bu durum olumlu görülebilir ya da yeni bir aşamanın başlangıcına işaret olarak okunabilir mi? Pek sanmıyorum.
Zirve esnasında Erdoğan’la ayaküstü bir araya gelen Biden, kameralara yansıyan konuşmasında, “Türkiye ile İsveç'in NATO'ya kabulü konusunda tarihi bir anlaşmaya varıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, cesaretiniz, liderliğiniz ve diplomasiniz için teşekkür ederim. Bu zirve NATO savunmasına olan bağlılığımızı bir kez daha teyit etmiştir ve umarım bunu daha da güçlü hale getirmeye devam edebiliriz.” anlamına gelen bir şeyler söyledi. Bakın içinde ne F-16 var ne de PKK/YPG var?
Bu arada bazı şeylerden pek haberimiz olmuyor. Ankara ile Washington henüz F-35 program ortaklığı defterini bile kapatamadılar. Hesabı kesemediler. Teknik olarak bu hesap kapanmadan, ABD’nin mali yönden F-16V paketine onay vereceğini sanmıyorum. Muhtemelen ABD, Türkiye’yi programdan kendisi çıkarmasına rağmen gerekçe olarak Rusya’dan S-400 satın alınmasını bahane olarak kullanmaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin program ortaklığı kriterlerine uymadığını bir gerekçe olarak gösteriyor. Bunu Ankara’daki muhataplarının önüne koyuyor. Bu, Amerikan tarzı belki biraz yavuz hırsız misali bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak teknik manada, örneğin, Türk savunma sanayisi firmalarının F-35 parçalarını üretim zinciri dışında kalması nedeniyle program bu parçaları üretebilmek için yeni anlaşmalar yapmak, yeni üretim tesisleri açmak zorunda kaldı. Bunun için F-35 programına ilave mali külfet geldi. Bu mali külfete neden olan Türkiye’nin bu zararı karşılaması gerekiyor benzeri bir yaklaşımda Amerikan tarafı ısrarını sürdürüyor olabilir. Mali perspektifte işin gerçeğinin ne olduğunu bizim buradan bilmem imkânsız ama tahminim bu yönde.
Bütün bunların ötesinde Biden Yönetiminin F-16 V paketi konusunda Türkiye’ye karşı samimi bir duruş sergilemediğini değerlendiriyorum. Kongre üyeleri, F-16 satışını birtakım şartlara bağlamak istiyor olabilirler. Bugün İsveç şartı karşılansa bile daha önce Kongre’de gündeme getirdikleri üzere, örneğin bu uçakları Ege hava sahasında Yunan adalarına yakın uçmaması şartı bile getirilebilir. Dolayısıyla, Kongre’nin tavrı Biden Yönetimi tarafından sadece “Kongre Bildirimi (Notification)” olarak görülmesi gerekirdi. Biden yönetiminin inisiyatif alarak, uçakların satışını şimdiye kadar Türkiye’ye çoktan onaylaması beklenirdi. Biden bunu yapmak yerine Kongre’yi kendine siper etti, daha doğrusu Kongre bahanesiyle Ankara’ya ‘ayar verme’ politikasını izledi, hâlâ da izlemeye devam ediyor. Daha önce Beyaz Saray, Kongre’ye rağmen Suudi Arabistan’a nasıl silah satışı yaptıysa, benzer bir hal tarzı Türkiye için, hem de NATO’da müttefiki olan, Rus tehlikesine karşı kalkan vazifesi görmesi beklenen Türkiye için fazlasıyla geçerli olabilirdi.
Halihazırda Biden’ın Kongre’yi mutlu etme politikası, Türkiye’yi üzme politikasına evrilmiş durumdadır. Yaptığı son açıklama ile Erdoğan’ı pohpohlarken, Vilnius’ta gündemi ve günü kurtarmaya çalışmaktan öteye bir şey yapmadı. Bu ahval ve şartlar altında Washington’un yakın dönemde Türkiye’ye F-16 satışına onay vermesini maalesef beklemiyorum. Bunu görmemiz, kabullenmemiz gerekiyor.
ASELSAN ile TUSAŞ arasında F-16 Blok 30 uçaklarının modernizasyonuna yönelik olarak 13.07.2023 tarihinde, bedeli 2.618.751.172,- TL ve 132.078.069,- ABD Doları tutarında ve 18.073.289.646,- TL ve 1.065.303.880,- ABD Doları tutarında olmak üzere toplam bedeli 20.692.040.818,- TL ve 1.197.381.949,- ABD Doları olan iki sözleşme imzalandı. Söz konusu sözleşmeler kapsamında uçak teslimatlarının 2023-2033 yılları arasında gerçekleştirilmesi bekleniyor.
Bu arada F-16 Özgür paketinde iyileştirme yapılmasını, daha sonra tüm Blok 30/40/50 uçaklarında Viper eşdeğeri bir modernizasyona gidilmesini öncelikli hâl çaresi olarak öngörüyorum. Bu arada ABD'den gelmesi beklenen F-16'ların gelip-gelmeme bağlamında nihai bir takvime bağlanması, örneğin 2024 sonuna kadar alınamayacaksa, bu durumda asgari 40 adet Eurofighter Typhoon uçağının satın alınmasının takvime bağlanmasını zorunlu bir ihtiyaç olarak görüyorum. Kaldı ki bu durumda bile elimizdeki faal uçak sayısı, 2027 yılı baz alındığında 270 civarında olacaktır. Şüphesiz F-16'ları henüz geliştirme aşamasındaki silahlı Hürjetlerle ve Kızılelma gibi muharip İHA'larla ikame etmeyi düşünenlerden değilim. Bu tür bir gaflet içinde en azından Türk Hava Kuvvetleri üst yönetiminin olabileceğini aklımdan bile geçirmek istemem.
Geleneksel olarak Türk Hava Kuvvetlerinin 400 savaş uçağını envanterde tutmasına, ilave olarak bir o kadar daha muharip İHA'yı envanterine katmasına ihtiyacı bulunduğunu değerlendiriyorum. Ayrıca, bu uçakları günlük üç sorti üretimi yerine 7-8 sorti üretebilecek harbe hazırlık seviyesine ve bunu destekleyecek lojistik altyapıya ulaşmamız gerektiğine inanıyorum. TF-23 Kaan'ların 2035 yılından sonra arzu edilen yetkinlik ve yeterliliğe sahip savaş uçakları olarak envantere girebileceğini öngörüyorum.
Nihaiyetinde, 2040 yılının hedef yıl olarak alınmasını, buna göre;
- 220 adet F-16 Özgür II
- 40-80 adet F-16 Viper veya EF Typhoon
- 100-140 adet TF-23 Kaan
- 180-220 adet Kızılelma Gelişmiş Versiyonları
- 180-220 adet Anka III Gelişmiş Versiyonları,
- İnsanlı savaş uçaklarının sürü İHA konseptine göre savaş arenasında görev yapabilmesini,
- Uzay desteği dahil modern harp destek yeteneklerinin kazanılmasını,
Türkiye'nin bekası ve savunması için öncelikli hedefler olarak gördüğümü ifade etmek isterim.