Hayal Etmek Gerçekleştirmenin İlk Adımıdır
Uzay çalışmalarında en büyük zorluk yerçekimini yenmek. Bu amaçla bir kiloluk bir şeyi bile uzaya göndermek isteseniz büyük miktarda yakıt kullanmak zorunda kalıyorsunuz. İnsanoğlu bugünün teknolojik gelişmeleri ile Mars'a bile gitmeyi planlarken, uzaya bir şeyler göndermek için niye daha kolay bir yöntem aramaz, hiç anlamam.
Ben inşaat mühendisiyim. Bazen kendimce çılgın projeler hayal ederim. Ama bu çılgın projeler mühendislik nosyonumun avantajıyla öyle çok ayağı yere basmayan projeler olmaz.
Gelin bugün bir tanesini sizle paylaşayım.
Evet, çok zaman olmadı, yakın zaman önce ülkemiz de uzay çalışmalarına başlayacağını ilan etti, hatta yanlış bilmiyorsam Cumhuriyet'in 100. yılında, 2023 yılında uzaya bir Türk yollanması planlanıyor.
Benim çılgın projem de uzayla ilgili.
Çocukken en sevdiğim şey uçurtma uçurmaktı. Evimizin yakınlarında bir marangoz vardı. Şimdi hatırlamıyorum kaç paraydı, ama az bir para verip oradan uçurtma çıtaları alırdık. İnce, hafif ve düz çıtalar. Özel olarak incelersin, bir yerinde budak falan varsa kırılır, onca emek boşa gider. O yüzden tek tek bakardım bir yerinde bir arızası olmasın diye.
Önce çıtaları altıgen şekilde çatıp iple bağlardım. Daha sonra bu özel olarak çatılmış çıtaları evde annemin hazırladığı hamurla güzelce yapıştırarak renkli jelatin kağıdıyla kaplardım. Özel kuyruk kağıtlarını uzun bir ipe özenle dizip, ip bağlamak için dengeli bir üçgen bağlantı da yaptıktan sonra uçurtmamla koşa koşa yakındaki geniş boş araziye giderdim. Burası sürekli rüzgâr alan, elektrik tellerinden uzak, herkesin uçurtma uçurduğu geniş bir araziydi. O zamanlar Adapazarı'ndayız, daha ilkokul yılları.
Orada diğer arkadaşları engellemeyecek bir yer bulup, bakkaldan almış olduğum uçurtma ipini bağlayıp, uçurtmamı yavaş yavaş rüzgârda göğe doğru salardım. Rüzgârda kafasını sağa sola sallar, rüzgar çoksa kontrol etmek bile çok zordur. Bazen o kadar dengeli bir uçurtma olur ki, daha yukarıya çıksın diye birilerinden yeni bir makara ip alıp eklersin, daha da yukarılara salarsın. Arkadaşlar uzaklardan görürler uçurtmanı, gelirler. Gurur duyarsın kendinle. Bazı günler hava kararana kadar uçurtma uçurmanın tadını çıkardıktan sonra, eve geç kaldığım için annemden bir güzel sopa yediğim de olmuştur.
İşte bu uçurtma maceralarında arkadaşlarla olduğumuz yerden uçurtmaya mektup yollamayı severdik. Bir kâğıda delik delip, ipi delikten geçirince, o kâğıt rüzgârın etkisiyle ip üzerinde gökyüzündeki uçurtmaya kadar ağır ağır yükselir. Nedense mektup uçurtmaya ulaşınca etraftaki arkadaşlarla birlikte büyük bir sevinç yaşar, bağır çağır kutlardık. Şimdi düşünüyorum da ne garip şeyler bizi mutlu etmeye yetiyormuş, şimdi hayret ediyorum kendime.
Projeme baz olan başka bir konuya daha değinmem gerekiyor.
Evet, biz inşaat mühendislerinin yaptığı ciddi işlerden biri de viyadük inşaatlarıdır. Prensipte o koskoca vadide temel üzerinde yükselen köprü ayakları üzerine özel tekniklerle dev başlık kirişi yapılır ve iki ayak arasına prekast kirişler oturtulur. Kirişler için özel askı sistemleri vardır. Viyadük inşaatları tam bir mühendislik uygulamasıdır.
Ancak bu yöntem ayak araları belli bir açıklıktan fazla değilse ve yükseklik de o kadar fazla değilse mantıklı olur. Aslında viyadük tipine maliyet hesabı ile karar verirsin.
Bazen köprü ayağı üzerinde sağa ve sola eşit yük dağılımı ile tabliyenin yerinde dökümü daha pratik ve daha düşük maliyetli olabiliyor. Bu yöntem beton döküm aşamalarında gerçekten dengenin korunmasına çok dikkat etmeyi gerektirse de viyadük ayaklarının arasının yeteri kadar uzun olması sebebiyle daha ekonomik olabiliyor. Tabliyeler ortada birleştiğinde kutlama yapılması neredeyse bir gelenek olmuş, aynı bizim küçükken uçurtmaya mektup iletmemiz gibi.
Bu çocukluk hatıram ve inşaat bilgisinden sonra gelelim benim çılgın projeme.
Uzay çalışmalarında en büyük zorluk yerçekimini yenmek. Bu amaçla bir kiloluk bir şeyi bile uzaya göndermek isteseniz büyük miktarda yakıt kullanmak zorunda kalıyorsunuz.
İnsanoğlu bugünün teknolojik gelişmeleri ile Mars'a bile gitmeyi planlarken, uzaya bir şeyler göndermek için niye daha kolay bir yöntem aramaz, hiç anlamam.
Uzaya gönderilen uzay araçları, uydular dünya çevresinde bir yörüngede dönmüyorlar mı? İnce hesaplarla dünyanın çevresinde dönerken dünya ile aynı dönüş hızında, yani sabit bir nokta üzerinde de dönüş yapabilen bir uzay aracı tasarlamak mümkün sanırım.
Dünyanın çekim kuvveti de var. Yani ucuna bir taş bağlayıp o sabit dönüş noktasından bir makarayla yeryüzüne ip salmak çok mu zor?
Eğer denge bozulur, uzay aracı yörüngesinden çıkar diyorsanız aya doğru da bir taş bağlayıp ip salın mesela, dengeye gelir. Olmaz mı bu dediğim?
İşte benim çılgın projem, küçüklüğümde uçurtmama ip üzerinden mektup yolladığım gibi uzaya da onca yakıt harcamadan bir şeyler iletilebilmesini sağlayacak bir düzenek.
Tamam, uzay aracına kadar rüzgâr yok, mektup bile ulaştırmak istesen, muhtemelen motorlu bir sistem kurmak gerekecektir. Ama her halükârda onca yakıt masrafından çok daha ucuz olacaktır diye düşünüyorum.
Tamam, çok çılgın projelerle uğraşmaktan vazgeç ve daha fadalı bir şeylerle uğraş dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ama bir süre önce benim bu çılgın fikrimden daha çılgın fikri olan bir bakanımız vardı hatırlarsanız. O aya dört şeritli otoban yapmayı düşünmüştü. İnananı da çok olmuştu galiba yanlış hatırlamıyorsam. Ya da insanlar inanır, merak etmeyin mi demişti, şimdi tam olarak hatırlamıyorum.
Şakası bir yana, projem dediğim uzaya mektup yollama projemi bilim insanları ciddi ciddi düşünmüşler aslında.
Uzay asansörü projesi!
Bunu ilk düşünenin Rus kâşif Konstantin Tsiolkovski olduğu kabul ediliyor. 1895'te yeryüzünden uzaya uzanan bir kule kavramı ile bu konuda ilk düşünceleri ortaya atan Rus kâşif, aynı zamanda roket biliminin de kurucusu olarak kabul ediliyor.
Aslında bu konu birçok ülke tarafından ciddi ciddi düşünülüyor gerçekten, ama bunu gerçekleştirebilmek için henüz birtakım engeller mevcut.
Öncelikle bu kadar yüke dayanabilecek kalitede halatlar henüz üretilebilmiş değil. Son yıllarda yapılan çalışmalarla bir takım nanokarbon bileşenleri ile nanoteknoloji kullanılarak hem çelikten çok daha hafif hem de çok daha dayanıklı kablolar üretilmesi üzerine birtakım gelişmeler var. Ama yine de henüz yeterli dayanıma sahip malzemeler üretilebilmiş değil.
Diğer bir sorun da yeryüzündeki atmosfer şartları. Seçilecek bu sabit noktanın atmosfer olaylarından minimum düzeyde etkilenmesi önemli.
Tabii bir diğer sorun da uzay boşluğundaki hareket halindeki serseri küçük göktaşları. O yüksek hızlarda hareket eden küçücük bir göktaşı bile, sisteme çarpması durumunda ciddi hasarlar yapabilme riskine sahip.
1950'li ve 1960'lı yıllarda, yani soğuk savaş yıllarında kızışan uzay yarışında konu gündeme gelmiş olsa da, teknolojik yetersizlikler sebebiyle uzay yarışının her iki kutbu tarafından proje 2010 yılına kadar rafa kaldırılmak zorunda kalınmış.
Japonya 2010 yılında tekrar bu projeyi gündemine almış. Ön çalışmalarını tamamlayarak 2040 yılında Japonya asansörün inşasına başlamayı planlıyormuş.
Asansör kurulabilirse, uzaya gönderilecek olan malzemelerin gönderiş maliyetinin en az 60 da birine kadar düşeceği düşünülüyor.
Düşünsenize, kabini bir de saydam yaparlarsa asansör turistik amaçlarla bile kullanılabilir. Sanırım parası neyse verelim diyecek bizde bile bir sürü heveslisi olacaktır.
Evet, biz henüz başlamış olsak da uzay çalışmalarında diğer ülkeler çeşit çeşit düşünceler ve fikirler üzerine uzun yıllardır çalışıyorlar.
Kim bilir, belki bizde de genç dimağlar ülkeyi terk etme hayalleri yerine buna benzer hayaller kurmalılar.
Ben küçükken mektup uçurtmaya ulaşınca çok sevinirdim, yukarıdan dünyaya bakmak da müthiş mutluluk veren bir duygu olabilir.
Sanırım bugünkü yönetimin ülkeye verdiği en büyük zarar hayallerimizin köreltilmesi oldu.
Ülkeyi terk etme hayalleri yerine, gençlerin tekrar bizim küçüklüğümüzdeki gibi hayallere sahip olabilmeleri için bizlere çok büyük sorumluluk düşüyor diye düşünüyorum.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılar.