MMU KAAN Pilotları Düşman Uçaklarıyla İt Dalaşı Yapmayacaklar mı?
Sahip olduğu yetenek ve özellikler dikkate alındığında, beşinci nesil uçakların pilotlarına, teknoloji “’it dalaşına girmene gerek kalmadı’ diye telkin ediyor ama yine de elinde bu yetenekler olduğu halde it dalaşına girmişsen, öncesinde bir şeyleri yanlış yapmışsın demektir” diyor.
Modern hava savaşlarında eski moda it dalaşı türündeki kapışmaları görecek miyiz? Genel kanaat, it dalaşı döneminin bittiği yönündedir. Bazı çekincelerim olmasına rağmen ben de bu bittiğine düşünenlerdenim. Hava muharebelerinde iki muharip uçağın birbiriyle it dalaşına girmesini, birbirini alt etme mücadelesini bir daha göremeyeceğimize inanıyorum. Beşinci nesil uçaklar devreye girdikçe, F-16, F-15, Su-27, MiG-29, J-10 gibi dördüncü nesil uçaklarda en üst seviyeye çıkan it dalaşı manevralarını neredeyse hiç göremeyeceğiz. Belki olağandışı koşullarda benzer bir şey olabilir ama it dalaşları bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla F-16’daki it dalaşına çıktığım dönemler mazide bir hoş seda olmaya mahkûm. Hoş, hayatın akışı içinde şimdiden hoş seda oldu…Öte yandan, dördüncü nesil savaş uçakları yakın zamanda ortadan kalkmayacak. Düşük görünürlüklü stealth özellikli savaş uçakları son derece pahalıya mal olmaktadır. Amerikan F-22 örneğinde görüldüğü üzere, görünürde parayla pek sorunu olmayan ülkeler bile beşinci nesil uçaklardan çok sayıda üretemiyorlar. Bu nedenle dördüncü nesil uçaklar daha uzun yıllar gökyüzünün havasını solumaya devam edecekler.
Şüphesiz dördüncü ve daha alt nesil uçaklar gökyüzünden silininceye kadar it dalaşları dünyamızın daha az gelişmiş ülkelerinin, örneğin çoğu Afrika ülkesi tarafından bu coğrafyadaki çatışmalarda temel av manevrası olarak it dalaşı varlığını korumaya devam edecektir. Sonuçta son nesil savaş uçaklarına ve hava hava füzelerine sahip olmakla ilgili bir durumda it dalaşına pek ihtiyaç kalmayacak diyoruz. Yeni teknolojilere erişemeyen, bu teçhizatı tedarik edemeyen ve eski nesil uçaklarla savaşan bir çok ülke var. Hava ve uzay boyutunda yeni teknolojilere eriştikçe, it dalaşına onların da ihtiyacı kalmayacağını değerlendiriyorum.
İt dalaşı nedir?
İt dalaşı, kısa menzilli hava hava füzeleri (AAM-Air to Air Missiles) Silahları içeren, görüş hattı/menzili içinde savaş jetleri arasındaki hava muharebesi anlamında kullanılan bir kavramdır. İt dalaşı için savaş uçağının olabildiğince hafif, süratli, yüksek G çekme ve yüksek manevra kabiliyetli olması, AAM ve top yükününün yeterince olması gerekir.
Neden it dalaşı deniyor derseniz, iki köpeğin kavgasına şahit olduysanız, aynı şekilde havada iki savaş uçağının da hızla birbirine yaklaşıp, dışardan gözle takibi zor bir kavganın içine düştüklerini, iki köpek veya kurdun birbirine saldırmasına benzer canhıraş bir kavgaya tutuştuklarını hayal edebilirsiniz. Zaten Holywood savaş sahnelerinde bu canlandırma, biraz abartılı da olsa gözlerimizin önüne serildiğinden, az çok herkesin ‘it dalaşı’ dendiğinde havacıların neyi konuştukları hakkında bir fikirleri olduğunu sanıyorum.
Askerî havacılık terminolojisinde it dalaşı, esasında hava muharebe manevrası (air combat maneuvering – ACM) olarak adlandırılmaktadır. ACM ise pilotun temel av manevralarını (basic fighter maneuvers – BFM) yaparak taktik durum üstünlüğünü kazanmaya çabalaması, hasım uçağa veya uçaklara karşı atış pozisyonlarını yakalaması veya şartlar elverişli değilse vurulmadan hava muharebe sahasını terk edecek manevrayı yapması anlamına gelmektedir.
Beşinci Nesil Savaş Uçaklarının Dünyasında İt Dalaşına Neden İhtiyaç Kalmayacaktır?
Bu yargıya ulaşılmasındaki temel parametre, hava ve uzay teknolojisi alanındaki çığır açan gelişmelerin savaş uçaklarına, sistemlerine, radar ve sensörlerine, silah ve mühimmata yansıması sonucunda ortaya çıkan resimdir. Bunlar arasında düşük görünürlük (stealth), görülebilirlik olasılığı düşük radar, kızıl ötesi arama takip ile pilot kaskına monteli nişangah sistemleri öne çıkan yeteneklerdir.
Stealth (Düşük Görünürlük) Yeteneği
Stealth sözcüğü beşinci nesil uçaklar açısından kullanılan bir tanımlayıcı özellik olmakla birlikte stealth’in tam manasıyla ‘görünmezlik’ anlamına gelmediğinin bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle düşük görünürlük olarak ifade edilmesi daha doğrudur. Burada altı çizilmesi gereken nokta, sadece bir radarın stealth bir uçağı "ne zaman" görebileceğine ilişkin bir sınırlamadır. Uçağın Radar kesit alanının (radar cross section – RCS), bir başka deyişle radarda bıraktığı izin büyüklüğü temel ölçüttür. RCS ne kadar büyükse o uçak da o derece büyüktür anlamına gelir. Her ikisi de görünmezlik kabiliyetine sahip iki uçak, daha erken olmasa bile, birbirlerini yaklaşık 20 milde (görünmezlik kabiliyetine bağlı olarak) sensörlerini, radarlarını kullanarak algılayabileceklerdir. Burada çıplak gözle gerçekleşecek bir görmeden ziyade uçağın üzerindeki sistemleri kullanarak gerçekleşen teknik bir görmeden bahsedilmektedir. Zira bu görüş mesafesi, insan gözünün görüş menzilinin dışındadır. Henüz görüş içi menzile (within visual range – WVR) girilmediği bir noktada uçaklar birbirini teknik görme olanağına sahip olmaktadırlar. Uçaklardan biri beşinci nesil olmayıp, daha düşük jenerasyonlardaki uçaklardan biri olsaydı durum mutlak bir şekilde farklı bir mahiyete bürünecekti. Biliyorsunuz, teknik ve/veya çıplak gözle görmenin ne derece insana yetkinlik kazandırdığını, küçükken oynanan körebe oyunu esnasında hemen hemen herkes öğrenir. Hava muharebeleri için de durum bundan farklı değildir. Hiç görenle görmeyen bir olur mu?
Görüş içi dediğimiz alanın sınırı, şüphesiz meteorolojik koşullara göre değişmekle birlikte, ideal şartlarda yaklaşık 18,5 km (11,49 mil) olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla, düşük görünürlüklü uçaklar; düşman kabul ettikleri dördüncü nesil uçaklarda uçan pilotların kendilerini radarlarında ve/veya gözüyle tespit edebilecekleri noktanın dışında kalarak, kendilerini dördüncü nesil uçağa hiç göstermeden füze atışını yaparak, hasmını bertaraf edebilirler. Görenin görmeyene karşı ya da görülmeyenin görünene karşı üstünlüğünü sağlayan stealth özelliği, hava muharebelerinin özünü farklı bir boyuta taşıdığından, it dalaşına girmeye ihtiyaç duyulmamaktadır. Geleneksel it dalaşları füzeden ziyade makinalı top menzilinde cereyan eden bir dövüş şekliyken, yeni nesil uçakların arenasında makinalı toptan ziyade sadece füzelerle yapılan uzak dövüş yapılması yeterli olmaktadır. Bu nedenle de savaş uçaklarında, yönlendirilmiş enerji silahları, lazer silahları gibi yeni nesil silahlar devreye sokuluncaya kadar klasik hava hava füzelerinin gelişmiş versiyonları uzun yıllar boyunca kullanılmaya devam edilecektir kanaatindeyim.
Görülebilirlik Olasılığı Düşük Radar LPIR (Low-Probability of Intercept Radar)
Üçüncü ve dördüncü nesil uçaklarda kullanılmakta olan klasik radarlar açıldığında, bunun anlamı uçağınızın yerini karşıya haber veren radar sinyallerinin de yayılmasını kabul etmeniz anlamına geliyordu. Bir el feneri (pencil beam olsa da) misali çalışan bu radarları bir bakıma radarı açmak demek, ben buradayım demekle eşdeğerdi. Deniz feneri gibi uçağınızın yerini göstermeye devam etmek demekti. Sizin radarınızdan gelen sinyallerden haberdar olan düşman, böylelikle sadece onu izlediğinizi bilmekle kalmaz, aynı zamanda kendisine kilit attığınızı, ne zaman kilitlendiğinizi ve hatta kendisine bir füze ateşlediğinizi de bilirdi. Çünkü geleneksel radarlar teknik yapıları gereği kolayca tespit ve teşhis edilmeleri yanında konumları da bilinilebilir durumda olan radarlardır. Klasik doppler tipi radarlardan biraz daha iyi olan radar tipi PESA radarları (tek bir mikrodalga frekans sinyali üreten tek kaynaktan alıcı/verici beslenir) kullanan uçakların yaydığı radar dalgalarının geniş bantlı elektronik gürültüden ayırt edilmesi çok daha zor olduğundan, PESA’lı uçakların görülmesi de zordur. Ancak gelişmiş elektronik sensörlere sahip uçaklar veya sistemlerden PESA radarlarının da kaçışı yoktur, tespit edilebilirler. Bununla birlikte tam manasıyla teşhis edilmeleri, konumlarının yüksek doğrulukla belirlenmesi oldukça zordur.
Elektronik Taramalı Pasif Dizinli olan (Passive electronically scanned array) PESA radarında frekans tek kullanıldığından, frekansları değiştirme imkânı da haliyle yoktur.
Beşinci nesil uçaklarda LPIR tipe radarlarda ise çoklu frekans ışınları kullanıldığından, frekansları sık sık değiştirmek suretiyle uçağın yerinin tespiti ise tamamen zorlaşmaktadır. Burada tabii ki şunu da belirtmemiz gerekir. RCS değeri yüksek olan uçaklarda bile LPIR radarlar kullanılabilmektedir. Örneğin F-16 Blok 70 Viper’larda APG-83 isimli AESA (active electronically scanned array) radarı kullanılmaktadır. F-35’teki radarın özellikleri kısmen düşük tutulan versiyonu diyebileceğimiz bu radarın F-16’da olması, F-16’yı düşük görünürlüklü yapmamakla birlikte, pilota daha iyi bir radarla hedef uçaklara angaje olma olanağı sunabilmektedir.
Düşman radarını görebilmek için savaş uçaklarının kokpitlerinde radar ikaz alıcıları denilen RWR (Radar Warning Receiver) kullanılmaktadır. LPIR, frekanslarını (yaklaşık 1.000 ile 2.000 arasında değişen) sık sık değiştirmek suretiyle, frekans atlama özelliğini kullanarak, RWR’ın kendisini algılamasına olabildiğince izin vermeyen bir algoritma kullanır. Kullandığı her TRM (transmitter receiver modüle – alıcı verici modül) bant aralığında da çok az süre kaldığından, RWR’ın kullanımdaki frekansı neredeyse algılayabilecek kadar zamanı olmaz, dolayısıyla bu radarları teorik olarak RWR görmez. Başka bir deyişle, eğer uçağınızda LPIR tipi bir radar varsa, bu radarı kullanarak hasım uçağı tespit etmiş, ona kilit atmış olsanız bile o uçağın pilotunun sizin kendisine tehdit olduğunuzdan haberi dahi olmayacaktır. Böylelikle siz onu teknik manada görüp, kilit atıp yaklaşırken o halen kendi radarında sizi görmeye çalışıyor olacaktır. LPIR radarının neden olduğu bu karışıklığı en gelişmiş RWR donanımıyla çözmek ve onu bir radar sinyali olarak tespit etmek teorik olarak mümkündür ancak henüz bu teknoloji yaygın kullanımda değildir.
Şu veya bu şekilde dördüncü nesil uçağın pilotu sizi teknik görüşle veya çıplak gözle gördüğünde ise tüm durum üstünlüğünün sizde olduğunu fark edecek ve artık sizden kaçmaktan başka bir çaresinin olmadığını, angajmanı kaybettiğini, hayatta kalmanın birinci önceliği olması gerektiğini anlayacaktır. Tabii ki bu ancak siz izin verirseniz olabilecek bir şeydir. Geleneksel it dalaşlarında bir tarafın bu kadar üstün diğer tarafın bu kadar zayıf bırakıldığı bir durum bulunmamaktadır. Beşinci nesil bir uçak sizinle angajmana girmeye karar verdiğinde, “it dalaşına girmeden sizi uzaktan görür ve vurur.” denmesinin nedeni özünde bu gerçeklik, teknolojinin beşinci nesil uçak pilotuna verdiği üstünlüktür.
HMCS pilot kaskına monteli nişangah (Helmet-Mounted Cuing System) Kullanımı
HMCS, kullanıcısı olan pilotun bir hedefe 180 dereceye kadar ve hatta daha ötesine kadar füze ateşlemesine olanak tanır. Başka bir deyişle, pilotun eskiden olduğu gibi hedefine ateş etmek için doğrudan hedefin arkasında olması artık gerekmiyor. Bazı durumlarda, pilot arkasındaki uçağa, tehdide ateş edebilecek üstün bir yetenekle donatılmıştır. Geleneksel it dalaşlarında arkadaki uçağa ateş edebilmek çok arzu ettiğimiz ancak olabileceğine pek ihtimal vermediğimiz bir yetenek ihtiyacıydı. Teknoloji bunu pilotun kafasına takılan kask üzerinden günümüzde pilota bir yetenek olarak sağlamış durumdadır. HMCS hızla yaygınlaşan, birçok ülke tarafından kullanılan bir teknolojiye dönüşmüştür. Birçok ülke değişik versiyonlarda ancak birbirine benzer yapıdaki HMCS pilot kaskına monteli nişangah sistemini savaş pilotlarının emirine vermiştir.
Bu sistemin savaş uçaklarındaki versiyonu kadar gelişmiş olmasa da Türk yapımı Atak 129 helikopterleri pilotlarının kullanması için ASELSAN tarafından üretildiğini de gururla söyleyelim buradan. Türk Atak pilotları bu teknolojiyi neredeyse 10 yıldır kullanmaktadır. F-35 uçaklarında en gelişmiş versiyon HMCS’nin olduğu bilinmektedir. F-22 uçak pilotlarındakilerin ise biraz daha eski teknolojiyle üretilen versiyondur. ASELSAN’ın MMU KAAN pilotlarının kullanacağı HMCS üretiminde oldukça ileri safhaya geldiğini değerlendiriyorum.
Kızılötesi Arama ve Takip (IRST – Infrared Search and Track) Sistemi Kullanımı
IRST sistemi radar dalgaları yerine kızılötesi yayınları kullanarak arama ve takip fonksiyonlarını yerine getirebilmektedir. IRST sistemine sahip savaş uçaklarının pilotları, çoğu durumda radarını açmadan hedefi takip edebilmektedirler. Klasik hedefleme podlarında veya FLIR (Forward Looking Infrared Radar) sistemlerindeki termal kamera kullanılmak suretiyle havadaki uçakları takip edebiliyorduk. IRST sistemi esasında bu podların gelişmiş versiyonu olarak görülebilir. IRST sistemi ne kadar geniş alanı ne kadar uzak mesafede tarama özelliğine sahipse, o kadar gelişmiş ve iyi bir sistem olarak kabul edilmektedir. Teorik olarak normalde kendi radarınızı açmadan bir tehdit uçağa yaklaşma ve kendinizi göstermeden sadece IR kullanımı ile IRST ekranında o uçağı görebilme ihtimaliniz oldukça artmıştır. Böylelikle tehdit uçağın RWR’ını tetiklemeden, yerinizi belirlemesine yarayacak radar sinyalini göndermeden, o uçağı görüp vurmanız söz konusudur. Görüldüğü üzere geleneksel it dalaşına ihtiyaç kalmadan, IRST ile düşmanı yeterince uzaktan hava hava füzesiyle pilotun vurması imkan dahilinde olduğundan, bu yeteneğe sahip pilotun da it dalaşına girmesine ihtiyaç kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.
Sonuç
MMU KAAN, F-35 gibi beşinci nesil savaş uçakları için it dalaşı ihtiyacını ortadan kaldıran dört yetenekten bahsettim. Uçakların düşük görünürlük özelliğinde olması, görülebilirlik olasılığı düşük radar olan LPIR kullanımı yanında IRST ve kaska monteli nişangah sisteminin kullanılması, klasik hava muharebe angajman şartlarına üstün tarafın girmesi ihtiyacını ortadan kaldıran bir rol oynamaktadır. Bu yeteneklere sahip beşinci nesil uçakların pilotlarına teknoloji “’it dalaşına girmene gerek kalmadı’ diye telkin ediyor ama yine de elinde bu yetenekler olduğu halde it dalaşına girmişsen, öncesinde bir şeyleri yanlış yapmışsın demektir” diyor.
Burada bir benzetme yapacak olursak, beşinci nesil bir savaş uçağıyla it dalaşına girmek zorunda kalma durumunu; bombardıman görevlerinde elinizde modern hassas (akıllı) mühimmat varken bunları kullanmak yerine, uçağınıza kritik durumlarda son çare olarak kullanmanız için yüklenen bir adet klasik genel maksat bombasını (kör, akılsız bombayı) hedefinize atmak zorunda kalmakla eşdeğer görüyorum.
Burada saymadığım hava arenasına giren ve girmekte olan insansız muharip hava araçları (İMHA, UCAV), uydulardan aktarılan taktik haritanın kullanımı, ağ merkezli harekât kolaylıkları, yönlendirilmiş enerji silahları, lazer silahları vb. yetenekleri de dikkate aldığımızda, modern yeni nesil savaş uçakları için it dalaşı dönemi neredeyse bitmiş demektir. Altıncı nesil uçaklar devreye girdiğinde ise artık muhtemelen WVR hava hava füzeleri bile devre dışı kalacak gibidir.
Bu arada son 30 yılda Red Flag, Mapple Flag, Anadolu Kartalı gibi tatbikatların senaryoları gereği girilen it dalaşı angajmanları hariç, it dalaşıyla düşürülen, düşürdüğü uçak sayısıyla övünen tek bir savaş pilotuna bile rastlanılmadığını (benim bilgim dahilinde) hatırlatmak isterim.